Size bugünlerde İngiltere’yi sarsan kraliyet ailesiyle ilgili skandal bir haberden ve arkasındaki olaylardan söz edeceğim. Konu, Kraliçe Elizabeth’in oğlu Prens Andrew ile ilgili. Andrew geçen ay BBC`ye verdiği bir demecin yarattığı yoğun tepkiler üzerine kraliyet görevlerinden ayrılmak zorunda kaldı. Bu röportajda Prens, yakın bir arkadaşı olan Amerikalı milyoner Jeffrey Epstein hakkındaki zor sorulara yanıt vermeye çalışmış ama başına büyük bir bela açmıştı. 2019 yılının ağustos ayında duruşmaya çıkmayı beklerken hücresinde intihar eden Epstein, reşit olmayan kızlarla cinsel ilişki kurmak, yani çocuk istismarı yapmak ve ayrıca bu kızları kendi yakın çevresindeki güçlü ve zengin erkeklere servis etmekle suçlanmış ve tutuklanmıştı. Prens’in bu adamın lüks evlerinde verdiği ünlü partilere sık sık katıldığına, hatta onun evinde kaldığına dair bir gizem yoktu, zaten bunları inkar da etmiyordu. Ancak, 2001 yılında Epstein aracılığıyla 17 yaşındaki bir kızla cinsel iliskiye girdiğine dair iddiaları inkar ediyor ve o zamanlar Epstein’ın bu tür işler çevirdiğine dair hiç bir bilgisi olmadığını söylüyordu. “Elizabeth’in tahtı bırakmasına neden oldu” iddiası Andrew, BBC röportajında çok zayıf da olsa pişmanlık belirtti elbette.
Özellikle 2010 yılından sonra onu görmeye devam etmiş olmasını ciddi bir hata olarak niteledi. Epstein hakkında ilk hüküm 2010 yılında verilmiş, reşit olmayan kızla para karşılığı cinsel ilişki suçundan suçlu bulunmuş ve o tarihten itibaren resmen bir cinsel suçlu olarak kayıtlara girmişti. Andrew’in BBC performansı, ikna edici olmayan hatta saçma açıklamaları nedeniyle kamuoyunda tepkilere neden oldu. En çok da Epstein’in kurbanlarına yönelik bir sempati ve özür belirtmediği icin kınandı. Bu demecin ardından, önce Prens’in himayesi altındaki vakıflar ilişkilerini durdurduklarını açıkladılar, sonra Kraliçe’nin ve Prens Charles’ın isteğiyle kraliyet görevlerinden alındı ve Buckingham Sarayı’ndaki özel ofisi kapatıldı. Nihayet, Elizabeth, oğlunun doğum günü kutlamasını iptal etti. Hatta Kraliçe’nin yakında görevini büyük oğlu Charles’a devrederek tahtı bırakma kararı vermesinin arkasında bile bu skandalın etkili olduğu söyleniyor. “Cinsel ilişkiye zorladı” Prens’in durumu bundan sonra daha da zora girecek gibi görünüyor. Çünkü Prens Andrew’i suçlayan Virginia Roberts adlı Amerikalı kadın, gecen haftalarda BBC`ye konuk oldu ve suçlamalarını sürdürdü. Roberts, kendisi 17 yaşındayken, Prens ile biri Londra’da, diğerleri Epstein’in Amerika’daki evlerinde olmak üzere üç kez ilişkiye girmeye zorlandığını söylüyor ve Londra’daki evde çekilmiş bir fotoğrafı öne sürüyor. Prens’in elini kızın beline sarılmış halde gösteren ve birlikte kameraya gülümsedikleri bir fotoğraf bu. Saray ve Prens ise fotoğrafın sahte oldugunu söyleyerek iddiayı reddediyorlar. Öte yandan bu iddialar İngiliz polisine de yansımış durumda ama pek bir ilerleme sağlanamıyor. Geçen yıl, Scotland Yard tarafından açılan soruşturmada deliller yetersiz bulunduğu icin soruşturmanın devamına gerek görülmemişti. Ayrıca teşkilat, Birleşik Krallık dışında işlenen suçlara dair soruşturma yapmayacağını duyurdu. Şimdilerde Prens’in, Epstein hakkında devam edegelen FBI soruşturmasında ifade vermesi yönünde talepler yükseliyor. Ayrıca Epstein’a karşı hala süregelen tazminat davaları var ve beş kadın, Prens’in tanıklık etmesi isteğini mahkemeye bildirmiş bulunuyorlar. Medya baronunun kızı Virgina Roberts’dan söz edeyim biraz. Epstein’in kız daha 17 yaşındayken tuzağına düşürdüğü ve çevresine de servis ettigi bu kız, aslında benzer durumdaki onlarca kızdan sadece birisi. Virginia, küçük yaşta cinsel ve fiziksel istismara uğramış ve evden kaçmış bir cocuk. 15 yaşındayken Donald Trump’a ait bir otelde çalışırken Grishlaine Maxwell adlı zengin bir kadın buna yaklaşmış ve ona masörlük eğitimi kazandırmayı ve işe almayı vaat etmişti. Böylece zaten istimara uğramış olan bu genç kızın daha da ağır bir istismarına doğru evrilen bir durum oluşmuş. Aslında Maxwell adlı bu kadın, Epstein olayında çok kritik bir isim. Epstein’in eski sevgilisiymiş. Ayrıca ünlü İngiliz medya devi Maxwell’in kızıymış ve uzun zamandır ingiliz yüksek sosyetesinin bir üyesi olarak Prensin yakın çevresinde bulunmuş. Zaten Prens ile Epstein’i da o tanıştırmış. Virginia, Maxwell’in kendisini önce Epstein’a sonra da Prens’e ve bu arada başka zengin adamlara da servis ettigini anlatıyor. Londra’daki istismar ilişkisi de Maxwell’in evinde gerçekleşmiş. Virginia ve başka mağdurlar, bu kadından Epstein’in kurduğu istismar ağına kız sağlayan kişi olarak, yani madam olarak söz ediyorlar ve onun ne kadar kötü birisi olduğunu anlatıyorlar. Maxwell bugünlerde kayıplara karışmış durumda. Şantajla gelen servet Bu olaydaki asıl mesele Prens değil elbette. Çünkü Prens Andrew, Epstein’in çevresindeki onlarca güçlü ve zengin adamdan sadece birisi. Prens olduğu icin özel bir haber değeri var mutlaka. Ama onun isminin bu kadar çok öne çıkmasının asıl nedeni, şu anda hala devam eden FBI soruşturmasına dahil olan başkaca isimlerin henüz kamuoyuna açıklanmamış olması. Peki kimdi bu Epstein? New York’ta orta sınıf bir aileye doğan, sonra kısa sürede 557 milyon dolarlık bir servet sahibi olan Amerikalı bir finans danışmanı. Finansal danışman olarak işe başlamış, çok zengin adamların ve hükümetlerin zimmete geçirilen fonlarını geri almak için çalışıyormuş. Bu arada Amerikan istihbaratına çalıştığına dair de söylentiler var. Epstein, başarılı bir yatırım fonu yöneticisi olarak tanınmış ama bu kadar büyük bir servetin nereden geldiği pek açıklanamıyor. Victoria Secret markasının sahibi olan adamın sağ kolu olduğu, onun fonlarının yöneticisi olduğu biliniyor ama başkaca iş ilişkileri pek yokmuş aslında. Trump, Mask, King... O yüzden servetinin kaynağında, çevresindeki zengin adamlardan şantajla topladığı paralar olabilir deniyor. Nitekim özel adasındaki evinde gizli bir video donanımı kurmuş olduğu açığa çıkarılmış. Kısacası bu adam, yaptığı işlerden çok, verdiği partiler ve çevresine topladığı ünlü ve zengin insanlarla tanınıyor. New York Manhattan’da, Florida’da ve Karayipler’deki özel adasındaki evlerinde sürekli yemekler, partiler vermiş, konuk ağırlamış.
Bu partilerde dünyanın en güçlü en zengin adamlarını bir araya getirmiş, ki bu isimler arasında Clintonlar ve Trump da var, Elon Musk da var, Stephen King de. Ve daha daha kimler… Suçlu ama özgür Aslında Epstein’in suçlarının ortaya çıkması ilk olarak 2008 yılındaki bir soruşturmayla başlamış ama bu dava tuhaf bir şekilde sonuçlanmış. Zengin ve güçlü adamlar çocuk istismarına bulaştığında adalet nasıl ve ne kadar işliyor bir kez daha görmek icin mükemmel bir örnek bu dava. Biraz açıklayayım isterseniz: Epstein, ilk olarak Florida’da 14 yaşında bir kızı istismar ettiği ve seks işçiliğine zorladığı icin 18 ay hüküm giymiş. 40 kadar kızı istismar ettiğine dair güçlü kanıtlar olduğu halde 13 ay tutuklu kaldıktan sonra anlaşmalı olarak ve denetimli serbestlikle bırakılmış. Suçlardan birisi kızlarla cinsel içerikli eylemlerde bulunmak. Öyle görünüyor ki favorisi masaj yaptırmakmış, öyle ki mağdurların anlatımlarında bu masaj öyküleri hep öne çıkıyor. Diğer suçlama da para karşılığı cinsel iliski kurmak. Suçlarını itiraf etmesi karşılığında bir uzlaşmaya gidilmiş. Amerikan hukukunda böyle tuhaf bir uygulama var, biliyorsunuz. Bu anlaşmaya göre, adam suçlarını itiraf ediyor, cinsel suçlu olarak kayda geçmeyi kabul ediyor ve böylece 3. derece sex offender (tekrar aynı suçu işleme riski çok yüksek olan bir hükümlü) olarak New York eyaletinde kayıtlara giriyor. Ayrıca 30 kadar mağdura tazminat ödemeyi de kabulleniyor. Bunun karşılığında hakkındaki federal suçlamalar düşmüş ve dava kapatılmış. “Amerikan istihbaratına çalışıyor” Başka kimlerin bu ağda kurban ve işbirlikçi olduğunu açığa çıkaracak olan davanın düşürülmüş olması şimdilerde çok eleştiriliyor tabii. Öyle ki zamanın Florida Savcısı olan ve bu uzlaşmayı yapan Acosta adlı adam sonradan istifa etmek zorunda bırakılmış. Acosta, neden böyle bir anlaşmaya razı olduğu sorulduğunda, kendisine o sırada Epstein hakkında bazı bilgiler geldigini, onun istihbarata çalıştığı ve peşini bırakması gerektiğini söylediklerini itiraf etti. Ayrıca tuhaflıklar burada da son bulmuyor. Öyle anlaşılıyor ki Epstein, yargı ve sonrası adli süreçlerde hep aşırı sekilde korunmuş ve kollanmış, calışma şartıyla bırakıldığında ve sonraki ev hapsi döneminde olmadık ayrıcalıklardan yararlandırılmış. Epstein, bu olaydan on yıl sonra bir kez daha suçlanıyor. 2019 temmuzda reşit olmayanları (en küçüğü 14 yaşında olan, çoğunluğu 15-17 yaşında kızlar bunlar) seks işçiliğine zorlamaktan suçlu bulunuyor ve tutuklanıyor. Mahkemesini beklerken hücresinde olu bulunuyor, kendini asarak intihar ettigi açıklanıyor ama ölümü pek çok kişiye şaibeli görünüyor. Öldüğünde 66 yaşındaymış. Ve dava kapatılıyor. Ama hala bazı mağdur kadınlar, tazminat talebiyle dava açmaya devam ediyorlar. Uluslararası fuhuş şebekesi Sonuç olarak bu istismar şebekesinin ne boyutlara vardığı da bilinemiyor, çünkü soruşturma kapatılmış durumda. Devlet başkanlarına, siyasi liderlere, bir başbakana ve çok sayıda zengin adama genç kız sağladığına dair iddialar var. Bu kızların Latin Amerika, Avrupa ve Rusya gibi farklı yerlerden getirildiği düşünülüyor. Daha önce bahsettiğim gibi Maxwell’in ona kız sağladığı bilgisi dolanıyor, ama tüm bunlar henüz bir hukuki netliğe kavuşmuş değil. Sonuçta ne çıkarıyoruz tüm bu söylenenlerden? Bu olayda sadece yargı ve adalet sistemine dair yozlaşmalar değil ortaya çıkan. Amerika’nın seçkinleri arasındaki yozlaşma da bir kez daha su yüzüne çıkıyor. Karşımızda sadece Epstein karakteri yok, ayni zamanda onun suçlarını mümkün kılan, onun hizmetlerinden faydalananlar, ya da bizzat kendileri de suçlu oldukları icin yargı süreçlerinde onu kollayıp koruyanlar, belki de sonunda olaylar açığa çıkmaya başladığında onu öldürerek işin içinden sıyrılmış olanların dahil olduğu yozlaşmış bir yapı var. Epstein’in çevresine topladığı geniş kesimin tümüyle bu istismar ağının içinde olduğu söylenemez tabii.
Çoğu kişi en azından 2010 yılına kadar onu sadece jet sosyetenin önde gelenlerinden biri olarak tanımış ve çekici halesinden büyülenmiş gibi görünüyor. Ama 2010`dan den itibaren kayıtlı bir suçlu olmasına rağmen onun çevresinden ayrılmayan daha çok sayıda kişi var. Onunla iş ve dostluk ilişkilerini kesmeyenler de var. “Akademik” bağlantılar da var Ama söz konusu bu çevrede birileri daha var ki şimdi biraz onlardan söz etmek istiyorum. 2008 öncesi ve sonrasında Epstein’in büyük bağışlar yaparak çevresine topladığı bilim insanları bunlar…öyle böyle değil, Harvard ve MIT gibi en elit kurumlar ve çok ünlü isimler söz konusu…Bu tür bağlantılar Epstein’in görünmeyen bir yüzüne daha ışık tutuyor. Böylece bu Epstein karakterini daha iyi anlamak için bize ilginç ipuçları sunan başka bir aleme dalıyoruz. Tuhaf, tekinsiz fanteziler alemine…. Öyle anlaşılıyor ki Epstein, kendine kurduğu korunaklı ve konforlu dünyada başka bazı fanteziler de kurmuş. Kendisi, müşterileri ve serveti hakkında sürekli yalan söyleyen ve yanılsama yaratan biriymiş meğerse. Kendini tanıtma biçimlerinden biri de ilginç: Bilim hayırseveri. Bu kimliğiyle Harvard ve MIT dahil bazı kurum ve kisilere çok büyük bağışlar yapmış. İlginç olan şu ki adam hüküm giydikten sonra bile bu bağışlar kabul edilmeye devam edilmiş. Epstein kendi web sitesinde bazı çok ünlü bilim adamlarının sponsorluğunu yaptığını yazmış ama birçoğu onu yalanlamışlar ve suçlarından dolayı onu kınadıklarını belirtmişler. 2010 sonrasında çoğu bilimadamı ondan uzaklaşmış ama pek çok bilim dergisi de ondan ve hayırsever bağışlarından övgüyle söz etmeye devam etmişler. Nitekim MIT medya laboratuvarı yakınlarda bu durum için özür diledi. Bilimsel projelere fon aktardı Dediğim gibi, Epstein, çevresine çok ünlü fizikçiler, matematikçiler, biyologlar, sanal gerçeklik uzmanları, psikologlar, ve genetikçileri toplamış, aralarında Nobel ödüllü olanlar bile var, bilim kurgu yazarları da. Stephen King de var mesela. Ayrıca Google kurucuları Sergey Brin and Larry Page and Amazon sahibi Jeff Bezos da varmış. Öyle anlaşılıyor ki Epstein, bilim insanlarının projelerini fonlayarak onları baştan çıkarmış ve hakkındaki suçlalamaları göz ardı etmelerini sağlamış. Harvard’daki Evrim Programı’na 6.5 milyon dolar bağış yapmış. Özel adasında bilimsel konferanslar düzenlemiş. Kimsenin fonlamayacağı tuhaf projeleri de fonlamış, örneğin yakın bir arkadaşına, insanda sanki birisi onu izliyormuş duygusu yaratan bir maddeyle ilgili bir projeden söz etmiş. Bazıları onu çok zeki bulurken bazıları onun sahtekar olduğunu düşünmüş. Harvard’daki bir oturumda Epstein, açlıkla mücadele ve yoksullara sağlık yardımı yapılması fikrine karşı çıkmış, bunun nüfus artışına neden olacağını söylemiş. Toplantıda ona karşı çıkan bilim insanı da cevresinden dışlamış, bir daha davet etmemiş. Buna benzer pek çok olay şimdilerde ortaya dökülüyor. “Çok sayıda kadını aynı anda dölleme” projesi Para ve siyasi iktidarın yanısıra bilim ve teknoloji de büyük bir güç kaynağı olduğu için Epstein’in ilgisini çekmesi şaşırtıcı değil bence. Ama biraz daha dikkatli bakınca aslında bu ilginin gerisinde daha tekinsiz bir niyet oldugunu da anlıyoruz. Meğerse Epstein’in insan ırkını kendi DNA’sı ile güçlendirmek gibi bir fantezisi daha varmış.
New Mexico’daki muazzam büyüklükteki çiftliğinde, çok sayıda kadını aynı anda döllemeyi planlıyormuş. Bu fantezisini sır olarak çevresinde topladığı bazı bilim insanlarına ve yakın arkadaşlarına söylemiş ama neyse ki böyle bir işe giriştiğine dair bir bilgi yok. Ayrıca öyle anlaşılıyor ki Epstein biliminsanlarına verdiği yemeklere bilim dünyasından genç ve güzel kadınları da davet ederek kendine uygun damızlık da bakıyormuş. Kafasını trans-hümanizm adli yeni bir fikre takmış, yani insan nüfusunu genetik mühendislik ve yapay zeka yoluyla güçlendirmek fikrine. Bu fikrini geliştirirken, Repository of Germinal Choice adlı 1999’da son bulan bir programdan esinlenmiş. Bu programda Nobel ödüllü adamlardan alınan spermlerle insan ırkı geliştirilmek isteniyormuş. Neyse ki bu çılgın projeye sadece tek bir Nobelli adam ilgi gösterdiği icin çabuk sonlandırılmış.... 2011 de World Transhumanist Associaton adlı derneğe 20 bin dolar bağış yapmış. Bunlar Humanity Plus diye bir proje geliştiriyorlarmış. İnsan ırkını geliştirmek ve süper insan yaratmak projesiymiş bu. Epstein’in bir diğer ilgi alanı da kroniks (cryonics) adi verilen yeni gelişen bir alanmış. Yani sonradan canlandırmak amacıyla canlıların ve insanın dondurulması. Bir tanıdığının ifadesine göre Epstein, özellikle kafasının ve penisinin dondurulmasını istiyormuş. Neden şaşırmıyoruz? Epstein olayı işte böyle. Sonuc olarak tüm bu anlattıklarımın nasıl bir his bıraktığını tahmin edebiliyorum. Bu olayda hersey, yari-bilim kurgu yari-siyasi gerilim türünde bir Amerikan filminden çıkmış sahneler gibi geliyor. Jet sosyete, çılgın partiler, dünyanın en güçlü adamları, onların seks kölesi olan cocuk yaşta kızlar, uluslarası istihbarat bağlantıları, hukuki yozlaşma, teorik fizikçiler, takıntılı ojenik fikirler, kironiks fantezileri ve nihayet şüpheli bir ölümle sonuçlanan bir yaşam ve ardında bıraktığı yanıtlanmamış pek çok soru. Bütün bunları yorumlamaya gerek var mı bilmiyorum aslında, sanki olgular yeteri kadar kendilerini anlatıyor gibi görünüyor. Yine de şaşırmamız gereken şeyler, bizi meraka sürükleyen ve bu merakı yeni bilgiye dönüştürecek seyler olmalı bu olayda. Bu film gibi öyküde olup bitenler bizi şaşırtmıyorsa eğer, o halde buradaki soru su olmalı: Nasıl oluyor da sadece filmlerde olduğunu sandığımız şeyler gerçekleştiğinde artık şaşırmıyoruz, irkilmiyoruz, neden bu kadar hızlı şekilde gözümüzde normalleşiyor? Bu olay çağımıza dair neler anlatıyor acaba? Elitler hala güçlü mü? Ultra zengin ve güçlü adamların kadın ve çocuk bedenlerini kendi enerjilerini yenilemek icin sömürmeleri, para, siyasi güç ve bilim yoluyla ama en çok da genç bedenleri sömürerek ölümsüzlüğü arayışları, bu uğurda birbirilerini koruyup kollamaları, adaletin çuvallaması… Aslında bunlar bir düzeyde hep olagelen ve tanıdık şeyler. Elitlerin yozlaşması teması hiç de yeni bir şey değil. Ya da yöneticilerin toplum icin koyulan yasal ya da etik kurallara kendilerinin uymaması, kural koyucuların kendilerini kuralların üzerinde hissetmeleri… Bunlar yeni olmayabilir ama çağımızda iste bu durum giderek daha da netlik kazanıyor. Yani hem yasayı ihlal özelliği netleşiyor hem de gizlenemez hale geliyor. Çünkü artık o kadar güçlü değil elitler. Yani bunların sonsuza kadar gizli kalmasını sağlayacak kadar güçlü değiller. Komplo teorileri Bu tür olaylara şaşırmamamızın bir nedeni de günümüzde elitlere karşı genel bir güvensizlik ve hatta paranoya gelişmiş olması. Bunun anlaşılır nedenleri var ama komplo teorilerinden de uzak durmak iyi olur. Uzun zamandır komplo teorileri çok popüler ve bir çok kişi, zaten dünyanın hep böyle bir yer olduğuna ama bu tür suçların hiç açığa çıkmadığına inanıyor. Özellikle Amerika’da sağ popülizmin yükselişi nedeniyle liberal elitlere dönük komplocu algılar tavan yapmış durumda. Trump yandaşı çevrelerde özellikle Demokrat çevrelerin yozlaşmasına dair pek çoğu gerçek dışı anlatılar dolanıyor internette. En son unlu şef Antony Bourdain’in intiharından sonra sosyal medyada dolanan söylentilerde, başka benzer intiharların ortak noktalarına dikkat çekilerek, bu kisilerin elitlerle ilgili çok gizli bilgilere sahip oldukları icin öldürülüp intihar süsü verilmiş olduğuna dair iddialar dile getirilmişti. Yine İngiltere’de pedofili amaçlı bir elit ağının varlığına dair söylentiler uzun suredir var. Nitekim 80`lerdeki bir elit çete olayının kapatıldığı söyleniyor. Son olarak 2019’da kendisi pedofil olan bir adam, İngiliz hükümet ve istihbarat çevrelerinden çok sayıda kişiyi 70 ve 80’li yıllarda erkek çocuklara tecavüz eden ve öldüren bir çete kurmakla suçladı, bunun üzerine Scotland Yard milyonlarca poundluk bir soruşturma yaptı ve sonuçta adam iftira suçundan yargılanıp hüküm giydi. Suç ve yasa Bu tür olayların gizli kalmaması ve ortaya çıkınca şaşırmamamızın asıl nedeni ise, kadınların kendilerine karşı işlenen suçlar konusunda artık sessiz kalmamaları, cesurca konuşmaları ve hukuk mekanizmasını işlemeye zorlamaları. Bu sayede bu suçların ne kadar yaygın oldugunu öğreniyoruz, ve bu elbette sadece elitlerle sınırlı da değil. ama elitler söz konusu olunca daha özel bir etki yaratıyor. Nitekim Virginia Roberts, televizyonda Prens ile iliskisini anlatırken gözyaşları içinde şöyle dedi: “Yöneticiler neden bu tür şeylerin olmasına izin veriyorlar diye düşünürken, bizzat kraliyet ailesinden birinin bunu yapması beni şok etti. Güvendiğiniz biri bunu yapınca çok kötü oluyor.” İşte böyle… En güvenilir konumdaki birinin en büyük suçlardan birini işlemesi, yani suç ile yasanın bu şekilde içice geçmesi. Bu tecrübenin 17 yaşında bir kız için ne kadar yıkıcı oldugunu tahmin edebiliriz. Öte yandan bu suçların giderek daha fazla ve net biçimde açığa çıkmasının, iktidar sahiplerinin kendileri için de ne kadar yıkıcı olacağını yakın gelecekte daha net göreceğiz diye düşünüyorum.
Prens ile Milyoner
İngiliz kraliyet ailesini ve Dünya’nın seçkin elitlerini içine alan bir çocuk istismarı davası… İstihbarat örgütlerinin, liderlerin, medya devlerinin ve bilim insanlarının içinde olduğu Hollywood filmi tadındaki gerçekler….