İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İTÜESAM) tarafından düzenlenen Sagalassos Çalıştayı'nın beşincisi “Türkiye siyasetinin yumuşak karnı: Enflasyon” başlığı ile Burdur Ağlasun'da toplandı.
İTÜ İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı ve Doç. Dr. Ayşe Aylin Bayar koordinasyonunda yapılan çalıştayda iki gün boyunca enflasyon konusu masaya yatırıldı.
Birgün’den Havva Gümüşkaya’nın haberine göre, Doç. Dr. Ayşe Aylin Bayar, çalıştayda yaptığı sunumda enflasyonla mücadelenin ülke için yeni bir olgu olmadığını belirtti.
Bayar, “Enflasyon siyasilerin seçmiş olduğu politikalar nedeniyle ortaya çıkan bir olgu. Aslında uygulanan politikaların popülist ve anı kurtarmaya yönelik olduğunu görüyoruz. Mücadele konusunda da kalıcı çözümler üretmekten ziyade, var olan durumu idare etmeye yönelik uygulamalarla karşı karşıyayız” dedi.
“Eşitsizlik ve yoksulluk derinleşiyor”
Enflasyonun toplum kesimlerinde farklı hissedildiğine dikkat çeken Bayar, “Toplumdaki bütün bireyleri, farklı şiddetlerde uzun veya kısa süreli karşı karşıya bırakıyor. Bütün olarak da ülkede eşitsizliği ve yoksulluğu da derinleştiriyor” diye konuştu.
Enflasyon şoklarının ücretler üzerinde etkileriyle ilgili sunum yapan Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, “12 Eylül askeri rejimi, memur maaşını enflasyondan korumadı, rövanş ise 1989’da alındı. Özal, referandumu kaybedince siyasi rekabet başladı, kamuda da özel sektörde de ücretler arttı” dedi.
Kadınlar işe başlarken daha düşük ücret talep ediyor
Bahçeşehir Üniversitesi’nden Ozan Bakış'ın “İstanbul Rezervasyon Ücretleri” konulu sunumu da katılımcıların ilgisini çekti. Çalışma, İstanbul’da kadınların rezervasyon ücretinin erkeklerden daha düşük olduğuna ilişkin verileri ortaya koydu. Diğer bir ifadeyle çalışma yaşamında aynı işi yapmalarına rağmen erkeklerden daha düşük ücret alan kadınların bir işe başlamak için talep ettikleri ücretin de daha düşük olduğu tespit edildi. Kadınların işe başlamak için talep ettikleri ücretin asgari ücrette yoğunlaştığı dikkat çekti.
“Enflasyonu düşürme niyeti yok”
Merkez Bankası eski başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, “enflasyonu neden düşüremiyoruz?” sorusuna “niyet ve kabiliyet” yanıtını verdi.
Kara, “Bana göre kabiliyet var. Çünkü daha önce başarılmıştı ama niyet yok” dedi.
Enflasyon dinamiklerindeki önemli kırılma noktalarının TCMB, araç bağımsızlığındaki değişimler ile birebir örtüştüğünü kaydeden Kara, enflasyonun üç haneden tek haneye indirilmesinin TCMB başkanlarının görev sürelerinin en istikrarlı dönemde mümkün olduğunun altını çizdi.
Prof. Dr. Fatih Özatay da büyüme ve enflasyon ilişkisine dikkat çekerek şunları söyledi: “Eğer enflasyon eşik değerin üzerindeyse enflasyonla mücadele programları aslında büyümeyi destekleyebilir. Riskin yüksek olduğu dönemlerde enflasyonla mücadele programı riski düşürdüğü için büyümeyi destekleyecektir ama riskin olmadığı dönemlerde istihdamı düşürüp, büyümeyi aşağı çekiyor.”
“Enflasyonun yükünü taşıyacak bir kesim var”
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz ise sunumunda, “Türkiye hiperenflasyona gitmedi, çünkü enflasyonun yükünü taşıyacak bir kesim var. Dünyada 25 yıl boyunca ortalama yüzde 62 enflasyonla yaşayan ülke yok. 20 yıldır iktidarda olan ve enflasyonu tek haneye indirmekle övünen AKP, ülkeyi yeniden yüksek enflasyona götürdü. Merkez Bankası işini iyi yaparsa tek hanelere indirir görüşünü doğru bulmuyorum” dedi.
Şimşek’in politikalarının bilindik olduğunu kaydeden Yılmaz, “Kimse servet vergisi, emlak vergisi, doğrudan gelir vergisi üzerinden politika geliştirmek taraftarı değil. Çünkü ücretleri kontrol altına alabiliyorsunuz. Hiperenflasyonda herkes kaybediyor. Ancak bu şekilde yüksek enflasyonun maliyetini işçi kesimine yıkılıyor. Gelir politikasının Türkiye’deki karşılığı ücretleri baskılamak” dedi.
Yılmaz, 2018 sonrasında yabancı sermayenin kaçmasına neden olan politikalara ilişkin Erdoğan’ın bindiği dalı kestiğini ifade etti. (Kısa Dalga)