Bloomberg HT’ye konuk olan Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Refet Gürkaynak, Türkiye’de genel seçim öncesi ve sonrasında uygulanan ekonomi politikaları hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Gürkaynak, küresel ekonomik görünüme ilişkin olarak yaptığı genel değerlendirmede, enflasyonla mücadelede son 1 yılda birçok merkez bankasının ekonomi politikasında sıkılaşmaya gittini aktardı. İsviçre’de şu an enflasyonun yüzde 2’nin altına indiğini vurgulayan Gürkaynak, bunun nedeninin İsviçre’nin “sert bir şekilde” özellikle enerji fiyatlarına fiyat kontrolü uygulaması olduğunu belirtti. Enerji fiyatı şokunun toplam enflasyona katkısının çok büyük fakat geçici bir şok olduğunu söyleyen Gürkaynak, “Enerji fiyatlarının enflasyona olan etkisinin bitmesi için enerji fiyatlarının düşmesi gerekmiyor, tekrar yükselmemesi gerekiyor.” dedi.
Türkiye’de uygulanan ekonomi politikaları hakkında değerlendirmelerde bulunan Gürkaynak, para politikası üzerinde yapılan değişikliklerin fiyatlar üzerindeki etkisini yaklaşık 1,5 yıl sonra gösterdiğini söyledi. Gürkaynak, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu arkadan gelen birikimli sıkılaştırmayla, zaten baştan gelmiş olan şokun epey bir kısmının geçici olmasının etkileşimi şu riski ortaya çıkarıyor: Enflasyon bir taraftan düşüyor, ama bunu yeterince hızlı görmedikleri için merkez bankaları faiz artırmaya devam ediyorlar.
Önceki TCMB Para Politikası Kurulu ile yenisi arasında sadece başkan değişti. Bir taraftan gelir artırıyoruz bir taraftan harcamayı da artırıyoruz. Öte yandan Merkez Bankası mahcup faiz artırıyor. Gelir tarafında bir defalık iki kez MTV toplanır fakat harcama tarafı kalıcı olarak düzeltilmezse seneye yeni bir gelir bulunması gerekecek.”
“1980'den bu yana maliyetin sermaye üzerine yıkıldığı dönem olmadı”
Uygulanacak sıkılaşma politikasında kaynak ihtiyacı olduğunu belirten Gürkaynak, yeni ekonomi politikası hakkında şu önerilerde bulundu:
“Bir sıkma politikası uygulanmalı. Bu sıkma işini yaparken insanların fakirleşmeye itmemek için kaynak bulmak lazım. Bu kaynak, ya emekten ya da sermayeden çıkacak. 1980’den bu yana sermayeden çıktığı hiç olmadı, mütemadiyen emeğin üstüne yığılan bir şey var. Örgütlü emeğin olmadığı bir ülkede bunu yapmak kolay.
2001'de olduğu gibi bir kez daha çok pahalı bir stabilizasyon yapma zorunluluğuna geldik. En azından bu sefer şunu yapmamız gerekiyor: O maliyeti bir kere daha ödedikten sonra, her 5-10 yılda bir kendine bu maliyeti ödeten bir ülke haline gelmemeliyiz. Bu sefer emeğin sırtına binen bir program hazırlamayalım. Ben 2001 programının iyi bir program olduğunu düşünüyorum. Ama o da emeğin sırtına binen bir programdı. Bu sefer bunu yapmayalım.
Çok hızlı sermaye girişinin hem kur üzerinde, hem Türkiye’deki kredi hacmi üzerinde, hem de kredi kompozisyonu üzerinde yarattığı etki çok kuvvetli ve zararlı oldu. Bunlara engel olacak bir şekilde bu işi bu sefer yapmak gerektiği çok aşikar. 2002-2006 döneminden önemli bir fark şu: O sırada ortada Türkiye bürokrasisinin çok iyi tasarlamış olduğu bir IMF programı vardı. AK Parti'yi o programı devam ettirmesiyle tanıdık. Makro düzeyde iyi bir işti. İyi sonuçlarını da gördük. Fakat, şu anda öyle bir program yok.”