Satılık Seks
2008’den Türkiye’de beri 3 Mart’ın Dünya Seks İşçileri Hakları günü olarak kutlandığını biliyor musunuz? Aaa, tabii nerden bileceksiniz, genel ahlakımız bunu duymanıza bile için vermez. İşin enteresanı Türkiye’de herkes çok ahlaklı ama bir taraftan da 100 bine yakın seks işçisi var
Rakamlara göre 30 bine yakın kadın vesika almak için sıra bekliyor. Peki kime çalışıyorlar? İşte onlardan biri olan trans kadın Zelal’in anlattıklarıyla müşterilerin kim olduğu, neler istedikleri, ne gibi fantezilerle karşılaştıkları, bunların sapkınlık olup olmadığı, cinsel ilişki ile cinsel şiddet arasındaki farkın ne olduğu gibi soruların peşinden gidiyoruz. Ayrıca seks işçileri kader kurbanı mıdır, yoksa bu bir tercih midir? Cevaplar podcastimizde. Zelal: “Aksaray’da publar var. Ben o zaman gay görünümlüyüm. Sanırım 2008’e kadar filan oralara takıldım. Zaman zaman oradan bulup otele gidiyordum. Oteller lubunyaların gittiği oteller olduğu için orada tek kalan erkekler direkt odana da geliyorlardı. Odayı kiraladığın zaman da tak diye kapını çalabiliyorlardı. Ben parayla çıkıyorum dediğin zaman okey diyorlar. Binanın içinde sigaranız var mı diye odaları gezip uygun bir frekans aldıklarımdan müşteri çıkardığım da oluyordu. Sonra uzun yıllar Vatan Caddesi’nde takıldım ya da bazen Fındıkzade’de bazen Yusufpaşa’da, metronun önünde. Bazen arabada oluyordu. Daha sonraki yıllarda orada samimi olduğum yaşça büyük trans ablalar vardı. Onlar kendileri pek seks işçiliği yapmıyordu, ama evlerini kiralıyorlardı. Bir tanesi bana “Aşkım, müşterinle bana gelebilirsin” dedi. İşte yatak parası alıyor, çok cüzi bir para.” Adını vermekten çekinmeyen Zelal, trans bir kadın. 34 yaşında. Yaklaşık 10 sene seks işçiliği yapmış. Üniversite çağlarında. Artık eskisi kadar faal değil. Ara sıra eski müşterileri ararsa gidiyormuş. Şimdi kendini LGBTİ, seks işçiliği aktivisti ve insan hakları savunucusu olarak tanımlıyor. Bu arada hemen söyleyelim. Lubunya, feminen geylere ya da transeksüellere verilen argo bir isim. “Cinselliği Nasıl Yaşıyoruz” sorusunu birçok farklı insanla konuşurken, elbette seks işçiliği yapanları atlayacak değildik. Zelal kendi hayatını anlatacak ama seks işçiliğinin tarihçesinden tutun da yasalara, Türkiye’deki rakamlara, hak ihlallerine ve müşteri profilleri dair yok yok. Kısa Dalga’dan Nazan Özcan ve Dilek Şen’in haberi. Zelal’den belki de ah ben ne cefalar çektim hikayesi bekliyorsunuz ama.
Üzgünüz ama yok. Zelal, yaptığı işi taksici nasıl taksicilik yapıyorsa, ben de öyle diye formüle ediyor. Anlatsın: “Bir de seks işçiliği yapıyorsun. Tipini bilmem neyini sormana gerek yok, seni ilgilendirmiyor yani. Taksici taksicilik yaparken kafasına göre müşteri almazlık yapmıyor. Gidiyorsun, hiç ben paraya karışmıyorum. Abla zaten biliyor, çaçalık yapıyor bana. Ben odaya geçiyorum adam geliyor, seks yapıyorum, adam çıkıyor, o gittikten sonra ablayla iki bardak çayımı içerken abla paramı veriyordu. Ne alacağımı biliyordum. Atıyorum 100 lira da alsa, 200 lira da alsa ben 50 liramı alıyordum. Bazen adamlar bahşiş de bırakıyorlardı bana. Zelal’in de dediği gibi seks işçiliğinde en önemli şey, hizmet karşılığı para alışverişi.
Uzmanlar şöyle tanımlıyor işi: Karar verme yetisi olan yetişkinler arasında para veya mal karşılığında ve herhangi bir zor kullanma olmadan gerçekleştirilen cinsel hizmet alışverişi. Sokak fahişeliği, eskort hizmetleri, telefon arkadaşlığı, pornografi yıldızlığı, erotik dans ve erotik masaj hizmetleri seks işçiliği kapsamında. Para önemli bir faktör. Hem alan hem veren için. Zelal’e dönelim: “Yatakta bence ekstra bir performans… Ben hep iyiyim. Bence ekstra bir performansla ilgili değil. Bence o biraz erkeklik sergilemekle ilgili bir şey. Parası varsa bunu göstermek istiyor. Tatlı dilliyim müşterilerime karşı; hiç kötü davranmam, surat asmam, aşağılamam. Eğer bunu yapmam gerekmiyorsa, özellikle bir nedeni yoksa… Genel anlamda yumuşak başlıyım müşterilerime karşı ve keyif hissediyorlar. O dönem öğrenciyken… Senin öğrenci olduğunu… Bunların çok hoşuna gidiyor bu mesele. Sonra uzun zaman bunu onlara karşı kullandım. Senin onlara muhtaç olduğunu, bu işi mecburen yaptığını, öğrenci olmasan yapmayacağını filan hissettiriyorlar. Okul bittikten sonra bile öğrenciyim modu devam etti bende bir süre. “Harçlık alıyorum.” Mesela “Parayla çıkıyorum” demiyordum. Bu çok etkili. “Harçlık alıyorum.” Sanki böyle sahiplenici bir yerden veriyor o parayı sana. Şimdi biraz memleketteki duruma bakalım.
Türkiye’deki seks işçiliği ile ilgili en iyi veriler Ankara Ticaret Odası’nın yaptığı bir araştırmaya dayanıyor. 2004 tarihli bu çalışmada Türkiye’de seks işçilerinin sayısının yüz bine yakın olduğu belirtiliyor. Ki üzerinden epey geçmiş durumda. Ama yenisi yok. O yüzden bu veriler, seks işçileri örgütleri tarafından çok da gerçekçi bulunmuyor. Çünkü araştırmaların bir kısmı sadece translarla, bazıları sadece erkeklerle bazıları ise sadece kadın işlerle yapılıyor. Evet bu sektörde kadınlar daha yüksek bir oranda ama tüm çalışanlar kadın değil. Gene ATO’nun araştırmasına dönelim. Araştırmada Türkiye’de faaliyet gösteren 56 genelev olduğu ve yaklaşık 3 bin kadının kayıtlı çalıştığı ifade ediliyor. Öte yandan seks işçiliği yaptığı saptanan ancak tescil edilmeyen seks işçisi sayısı ise 12 bin civarında. Ayrıca yaklaşık 85 bin seks işçisinin yasadışı çalıştığı tahmin ediliyor. Ancak, Türkiye’deki yabancı seks işçileri ile erkek seks işçileri bu sayıya dahil değil. Örneğin Türkiye’de 1996-2001 arasında fuhuş nedeniyle sınır dışı edilen seks işçisi sayısı ise 22.752 olmuş. Seks çalışanlarının cinsel sağlık ve insan haklarını korumak için kurulan Kırmızı Şemsiye Derneği’nin verilerine göre göre 2013’te 7 ildeki genelevler tümüyle kapatılmış. Bu durumda Türkiye’de 56 genelev bulunduğu bilgisi de artık geçerli değil mesela. Dernek bu durumun genelevlerde çalışan seks işçilerinin sokakta güvenliksiz ve sağlıksız yollarla bu işi sürdürmelerine sebep olduğunu belirtiyor. Biraz da tarihe göz atalım. Klasik hikayedir ya, fahişelik tarihteki en eski meslektir diye. Bakalım bakalım öyle miymiş? Cinsel Eğitim ve Tedavi Derneği yani CETAD’ın 2007 tarihli “Seks Ticareti Dosyası”ndan aktarıyoruz. Ticari seksin tarihte dini yaşamın bir parçası olarak tapınak fahişeliği ile başladığı tahmin ediliyor. Mesela Sümerlerde ya da Babil’de fahişelik mesleği utanılacak bir şey değildi. Hammurrabi döneminde (yaklaşık M.Ö. 1750) tapınaklarda tapınanla ilah arasında bir aracı görevi gören kutsal fahişeler yaşıyordu.
Eski Yunan ve Roma’da fahişeliğe hem izin verilmiş hem de devlet eliyle desteklenmiş. Roma’da ilk devlet genelevini Solon kurmuş ve geliriyle fahişeler tanrıçasına bir tapınak yaptırmıştı. Napolyon, 1800’lerin başında genelevleri ruhsatlandırılmaya başlamış. Osmanlı’ya da bakalım. Osmanlı’da da fuhuş hoş karşılanmıyormuş ancak fahişelere çok sert cezalar da verilmiyormuş. Yani varlar da yoklar gibi yapılıyormuş. 19. yy ortalarına kadar özellikle İstanbul’da belli mekanlarda gizli olarak sürdürülmüş. 19. yy başından itibaren frengi salgını, seks işçilerinin denetim altına alınmasına neden olmuş. Avrupa’da 20. yy’da yaygınlaşan ticari seks konusunda temel politika, fuhşun ortadan kaldırılmasına yöneldi. Fransız devriminden sonra ise Avrupa’da fuhuş yapanları “kurban” olarak niteleyen ve geçimini fuhuş üzerinden sağlayanlara yasaklar getirilmiş. E peki seks işçileri gerçekten kurban mı? Burada iki görüş ortaya çıkıyor. Evet kurban diyenler bir de hayır seçim diyenler var. Kurban hikayelerini zaten Türk filmlerinde kaderin sillesini yemiş temiz kadın tiplemesiyle (Türkan Şoray’a selamla) birçok defa gördük. 2011 tarihli İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı’nın Seks İşçileri ve Yasalar Raporu’nda bir seks işçisi şunu anlatıyor: “Müşteri yatmadan önce illaki hayat hikayemizi, neden buraya düştüğümüzü öğrenmek istiyor. Hepimizin bu durum için uydurduğu bir hikâye vardır. Nedense müşteriler acıklı hikâye istiyor.” Peki olmak zorunda mı? Tabii ki değil. Seks işçileri de çeşit çeşit. Yani yaygın olarak inanılan şekilde yani düşünler de var, kendi isteğiyle bu sektöre girenler de. Mesela Kırmızı Şemsiye Derneği’nden Kemal Ördek, 2014’te bir yazı yazmıştı. Şöyle diyordu: “Bizden beklenen, ağlayan “mağdur” rollerini oynamamız. Hemen herkes aynı şeyi tekrarlıyor: “’Fuhuş’ erkekler tarafından kadın bedenine yöneltilen bir şiddet biçimidir”, “’Fuhuş’ insan ticareti ile aynı şeydir” vs. Dürüst olmak gerekirse, bu gerçekdışı iddialardan bıktık, usandık. Kimse beni veya akranlarımı bu mesleği yapmaya şiddet kullanarak itmedi. Sektördeki diğer birçok insan gibi, ben ve akranlarım da kendi tercihimizle bir alternatif olarak bu işi yapıyoruz.” Aslında toplamda bakınca bir nevi şu çıkıyor ortaya: siz çalıştığınız işten ne kadar memnunsanız, seks işçileri de o kadar memnun. O yüzden Zelal’in hikayesini de trajedi gibi anlatacak bir hal yok ortada. Zelal devam etsin: “Eğer seni sermaye kölesi olarak görmeyen bir pezevengin ya da bir çaçanın elindeysen bu iş muazzam. Başıma bir şey gelecek mi diye kaygım yok, paramı alacak mıyım diye kaygım yok. Para konuşmuyorsun bir kere gelen adamla, ama para aldığını biliyorsun karşılığında ve sabahlayalım yok, bana yetmedi yok, pişman oldum yok; asla böyle dertlerin yok mesela. O parayı birine çoktan vermiş oluyor ve o gittikten sonra paranı alıyorsun.” Eğer kayıtlı kuyutlu değilsen, işte o zaman durum biraz karışık.
Yasaya göre Türkiye’de seks işçisi olabiliyorsunuz, bunun cezası yok. Ama bunun için yaptığınız her hareket yasaya göre suç. Yani eğer bir genelevde kayıtlı yaparsanız, tamam sorun değil. Ama dışarıda, yani kendi başınıza yaparsanız suç. Mesela şu an Ankara, İstanbul ve İzmir’de 30 bine yakın kadın vesika alabilmek ve genelevde çalışabilmek için sıra bekliyormuş. Bazıları ise bunlarla uğraşmak yerine kendi başına, bazen sokakta, bazen evde, bazen otelde çalışıyor. Ki burada kazanılan para da farklı olabiliyor. Ama tehlikesi de daha yüksek bir yer sokak. Zelal gene de tek başına çalışmış. Zamanla özgüvenini kazandıkça, farklı yöntemler kullanmaya başlamış, aslında biraz da güvenlikle ilgili olarak. “Benim karşıma çok beklenmedik koli çıkıyor tabii ki de. Durup dururken sana gülümseyen bir çocuğa “Ben parayla çıkıyorum” demiyorsun tabii. Şey mesela, metroda otururken bankta oturursun, yanına geliyor. Onun sana baktığını anlayınca direkt söylüyordum, o kadar özgüvenim gelmişti ki. Çok eminim yani benimle yatmak istediğinden, “Canım ben parayla çıkıyorum” filan. Kaçırmak için de iyi bir yöntem bu ya da hızlıca cevabını alıp zaman kazanmak için de iyi bir yöntem.” Bir dönem de aslında sonradan kendi ayağıma sıktım dediği bir şekilde. Bunun için de sebepleri var. Anlatıyor Zelal: “En rahat para kazandığım dönem, o ablanın evinde çalıştığım dönem oldu. Aslında burada kendi ayağıma da sıkıyorum. Hani biz hep diyoruz ya -seks işçilerinin sloganı vardır- “Patronsuz pezevenksiz bir dünya istiyoruz” diye. Patronsuz okey, ama pezevenksizden çok emin değilim açıkçası. Böyle bir pezevenge evet. Çünkü o da kazanıyor, ben de kazanıyorum. Karşılıklı bir çıkar ilişkisi var ve beni ihya ediyor, beni koruyor da. Onun eski müşterileri zaten gelenler bana, dolayısıyla onların arasında 15-20 yıllık bir ilişki var.” Peki ne tür müşteriler geliyor? Kim bu insanlar? Ki bu en çok merak edilen konulardan biridir hep. Çünkü ahlaklı toplumumuzda kimse seks işçisine gitmez malum! Oysa bu bal gibi bir arz talep meselesi. “Genelde eğitimsiz. Çoğu muhafazakâr. En az müşteri profilim seküler tipler. Seküler… Bir dünya görüşü olan… Sınıfsal bir şey olduğunu düşünüyorum ben bunun. Sekse ulaşım imkânıyla ilgili bir şey bu. Ben o dönem maskülen görünümlü biri olarak şey diyemem; benimle beraber olanlar aktif gaylerdi. Değillerdi yani. Benimle beraber olanlar…. -Bayağı yüzlerce insandan bahsediyoruz.- hepsinin çatır çatır yollarda gezip gay olduğunu mu zannediyorsunuz? Hayır, asla değiller. Bunların birçoğu cis-hetero erkek. Evli çoluk çocuğu var. Bu, onları hetero yapmaz elbet, ama bence öyleydi. Beyanları da zaten o yöndeydi. Ama bence de öylelerdi.”
Hemen küçük bir bilgi, cis hetero, doğduğu cinsiyet ve toplumsal verili cinsiyeti aynı olan kişi demek. E peki bu insanlar neden geliyorlar? Sebepler muhtelif. “Bir, cinsel açlık. İki, lubunyaları cinsel fetiş haline getirmeleri. Bence ilgilerini çekiyor. Sonra, yatakta cilveleşme. Bence en sapıkça şeylerini bizimle paylaşabiliyorlar. Bence eşleriyle, karılarıyla, sevgilileriyle yapamayacakları şeyleri paylaşıyorlar.” Zelal, Türkiyeli erkek profilini de kendi deneyimlerinden şöyle çiziyor: “Türkiyeli erkek profilinin büyüklük şeyi var ya böyle. Aşırı büyük olduğunu iddia edip küçücük bir şey çıkıyor filan böyle. Ve bir şey diyemiyorsun, ne diyeceksin, müşterin yani. Utandırmak da istemiyorsun. Ama bir şey söyleyeyim, tam tersi olsa o seni utandırmaktan çekinmez. Bence iyi niyetli de davranıyordum ben müşterilerime. Aman neyse gururu kırılmasın, filan diye böyle. Bazen de git aşağıla” Ama o her durumda müşterilerinle iyi ilişkiler kurmayı tercih ettiğini söylüyor. “Hasta doktor ilişkisi gibi. “Benimki büyük müydü, çok iyi miydi?” filan diye böyle. “Harikaydın aşkım” diye gönderiyorsun her seferinde. Dediğim gibi benin ilişkilerim hep iyi oldu müşterilerimle. Hâlâ müşterilerim arar, hâl hatır sormaya da ararlar eski müşterilerim, beraber olmak için de.” İşte arada çalıştığı zamanlar bunlar. Peki bu insanlar ne istiyorlar? İlk başlarda Zelal sapıklık diye bile düşünmüş. Sonra kararını değiştirmiş. Çünkü diyor devamını getiriyor: “Başta bana sapıkça geliyordu, ama o insanlara direkt sapık diyemem. Çünkü bana da sapık diyor toplum ve ben “Sapık değilim” diye bas bas bağırıyorum. Belki onlar da öyle “Ben sapık değilim, benim fantezilerim var” diye bağırıyor olabilir.” Değişik fantezilerle de karşılaşmış elbette. “Farkında olmadan BDSM istiyor mesela. Kendisine köpek muamelesi yapılmasını istiyor. Mesela ben, master olmadım hiçbir zaman, ama müşteri böyle istiyor rol gereği yapıyorum. Ama deri kıyafetlerim, fetiş kıyafetlerim filan yok. Nasıl master olacağım ben? Pantolonundan kemeri söküp boğazına bağlayıp topuklu ayakkabıyla evin içinde onu gezdiriyorum ve havlıyor evin içinde.” 11.52 “12,57 Ama Daha sonra yurt dışına gittiğimde bu temalı mekânlarda gördüğüm şeyler var. “Ama tuhaf olan bu müşterilerim BDSM ilişkilenme biçiminden haberi bile yok ama içinden bir ses birisi sana köpek muamelesi yaparsa tahrik olursun diyor ve hiçbir şey önünde duramaz bunun.” Şimdi birçok kişinin aaaa iyice sapıklık bunlar filan diyeceğini adımız gibi eminiz. Bakalım uzmanlarımız ne diyor?
Cinsel Tedavi ve Eğitim Derneği yönetim kurulu üyesi ve psikiyatr Seven Kaptan, bir önceki bölümde de konuğumuz olmuştu, söyle anlatıyor: “Aslına bakarsanız iki kişinin -ya da kaç kişiyse- rızasıyla olan bir cinsellikte yasak yok. Cinsel fanteziler, çok sayıda partnerin paylaşılması… Bu iş birliğinde, bu rızada olan bir konuda yapılıyorsa hiçbir şekilde sağlıksız diyeceğimiz bir nokta oluşmaz. Parafili dediğimiz grup da var ki bu fantezilerin dışında bir grupta kodlanabiliyor. Orada zorlantılı bir fantezi var, olağandışı bir fantezi var. Bu fantezi dışına cinselliğini yaşayamama, haz alamama gibi bir durumdan bahsediyorum. Bir fantezi var. Göstermecilik var, sürtünmecilik var, röntgencilik var. Ya da işte birtakım fetişler var. Ayakkabı fetişi olabilir kişinin. Ayakla bağlantılı olmadan hiçbir şekilde uyarılamaması, cinselliğini yaşayamaması mesela. Göstermeci davranışı bir şekilde gerçekleyemeden farklı bir cinsellik yaşayamıyor. Belli bir ilişkide sadistik bir fantezi kurabilir kişi. Ama onun dışında da uyarılabiliyordur. Roleplayde partnerle bunu yaşamada bir zorluğu yoktur. Bu konuda ayrılıyorlar diğer grupla.” Zelal’in neden sapıklık demediğini şimdi anladınız mı? Ahlaki mitlerinizi bi tartın bakalım. Neyse Zelal’e dönelim tekrar. Onun da zorlandığı bir iki olay olmuş. Seks işçisi olarak kiminle yatacağına kendisi karar verebilmiş hep. Bir de para almadan asla iş yapmamış…Tek bir kez farklı olmuş durum. “Bir seks işçisi olarak, bir fahişe olarak önüme gelenle yatmıyorum. Benim de senin olmaz dediğin insanlar oluyor. Asla bir fobi olarak algılamasın kimse, ama hiç bedensel engelli biriyle yatmadım ve acıma duygusunu da hiç sevmem bu arada. Acımanın doğru bir vicdan pusulası olduğunu da düşünmüyorum. Acıma değil dayanışmadır aslolan, derim hep. Yıllar önce bir müşterim vardı; çok yakışıklı, dalyan gibi bir çocuk. Kız arkadaşını getiriyor, grup yapıyoruz filan. Cinsellik konusunda açık da bir çocuk, ama ayda bir de görüştüğüm biri. Bir süre telefon kesildi. Seks işçiliğinde genellikle müşteriyi aramazsın “Ne oldu?” diye. Çünkü o senin sevgilin değil, fuckbudy’in değil. Onun ihtiyacı varsa arar. Yoksa senin bir kıymetin kalmaz. O zaman “Para vermeyeyim geleyim, beni mi özledin?” der sana, oraya döner yoksa olay. Bir gün aradı, ilk defa beni evine çağırıyor. Normalde çok tercih ettiğim bir şey değil. Arıyorum “Ahmet bak, E5’in ortasındayım, yağmur yağmaya başladı. “Ben sana tarif ediyorum, gel” diyor. Israrla gelmiyor. Beni tarif ede ede bir apartmana soktu, girdim eve. Altı ay önce bir trafik kazası geçiriyor, E5 üzerinde bir araba yayayken onu bariyerlere doğru itiyor ve bir ayağı kopuyor. Daha doğrusu kopmuyor, ama ayağını kesmek zorunda kalıyor doktorlar. Ben gittiğimde baldırı sarılıydı, canı da yanıyor aslında, ama şey diye de yalvarıyor “Çok azdım, ne olur yardımcı ol.” Ben şaşırdım, çocuğum bir de daha, şimdiki aklım olsa gerçekten böyle davranmam. Çok alışık olmadığım bir beden formu, ama karşımda yakaran bir adam var yani.
Demek ki mastürbasyon yetmemiş artık, annesini de kız arkadaşım gelecek diye yollamış. Annesiyle yaşıyor ya bu adam, oturduğu eve kadar sokuyor beni, her şeyi göze almış. Bir şekilde beraber oldum onunla, parasını almadım mesela. Bir yandan da sadaka kültürü gibi geliyor şu an, “Yok, bu sefer benden olsun” filan diye parasını almadan çıkmıştım mesela.” Zelal’in başına gelmemiş neyse ki ama seks işçiliği denince işin içine şiddet de girebiliyor ne yazık ki. Müşteri birden saldırabiliyor, parasını verdim diye tecavüz edebiliyor, kaba şiddete maruz kalabiliyor, bıçaklayabiliyor. Ne yazık ki seks işçilerinin öldürülmesi, bu memlekette vaka-i adiyeden. Herkes su testisi su yolunda kırılır diye bakıyor. Oysa cinsel şiddetle cinsellik arasında dağlar kadar fark var. Herkes için sınırlar çok belirgin ve net. Bakırköy Ruh ve Akıl Sağlığı Hastanesi profesörlerinden ve CETAD Yönetim Kurulu Başkanı Ejder Yıldırım açıklasın: “Popüler kültür sanki bu haz veriyormuş gibi bir pompalama yapıyor, geçmişte de vardı, özellikle sık duyuyoruz. Cinsel saldırganlık hazzı arttırır yanlış bir tanımlamadır. Sınırı yaşadığımız her eylemde biz kontrol etmek, belirsizliği gidermek, gücü de kontrol etmek isteriz. Cinsellik bunlar içinde hassas bir yer. Cinsellik içinde hem sembolik hem gerçek anlamda kişi kendini çıplak hale getirir. İki bedenin temasını içeren, tam da burada güven hissinin sağlıklı ve koşulsuz sağlanması gereken bir durumdur. Cinsel şiddeti cinselliğin içinde olabilirmiş gibi nitelemememiz gerekiyor. … Çiftler kendi içindeki arzularını arzunun şiddeti anlamında gösteriyor olsalar da cinsellik değil, bu cinsel saldırı eylemidir.”
Verilere göre Türkiye seks işçisi kadınların en çok şiddet gördüğü 9 ülkeden biri. Uluslararası Kadın Ticareti ve Kadına Karşı Şiddet Kongresi raporuna göre Türkiye’de seks işçilerinin yüzde 75’i müşterileri tarafından darp edilmiş. O yüzden de uzmanlar “Seks işçisi etiketlenmemeli, soyutlanmamalı, şiddete maruz bırakılmamalı…” diye uyarıyor. Bir de tabii meşhur “gel seni evinde oturtayım abileri” var! 2012 yılında Birgün gazetesinde Necmi Erdoğan’ın seks işçisi Burcu’yla yaptığı bir şöyleşi vardı. Burcu bunu epey tiye almıştı. Şöyle diyordu: “İki duble içtikten sonra “seni oturtacam”. “Kucağına mı oturtacaksın?” diyorum. Ben oturmak istemiyorum. Biri beni oturtmasın mümkünse; bıraksın. “Niye bu işi yapıyorsun? Yapma.” En çok verdikleri örnek de temizlik yap. Ya neymiş temizlik bu ülkede? Niye bir tanesi de başka bi şey demiyor bana? Tek seçenek temizlik mi? E ben de temizlik yapıyorum, sizin pisliğinizi temizliyorum. Hiçbir fark yok.” Mesele nerden baktığınızla ilgili. Trajediler de var elbette ama Zelal mesela işin iki yüzlülük kısmında. Hem seks sektörünün hem de sokaktaki insanın. “Twitter’da dönen Ramazan dolayısıyla kapalıyız filan öyle bir şey yok. Öyle ahlaki bariyerlerim yok bu arada. Bir çift vardı, ücretli çalışıyorlardı, bir patlamadan sonra “Artık Kürt müşteri almıyoruz” yazmıştır. Onlar komikti. Bir asker ölüyor, üç gün yas ilan edenler var filan. Mesela atıyorum, bir fahişe Twitter’a türbanlı ama yarı çıplak bir fotoğraf atmış. Altına birileri yorum atmış “Sen dinimizle nasıl dalga geçersin?” diye. Bunu diyen kişinin profil fotoğrafında penisi var. Böyle gerçekten nereden tutsan elinde kalıyor.”