'Seçimlerde kadınların temsili konusunda ne iktidar ne de muhalefet hevesli'

Meclis’te kadınların temsil oranının dünya ortalamasının da altında olmasına dair değerlendirmelerde bulunan Güllü, kadınların temsilini artırmak konusunda ne iktidarın ne de muhalefetin hevesli olduğunu belirtirken, Doç. Dr. Kaygusuz ise “Hem nicelik ve hem de niteliksel anlamda bir eşitlik olmalı” dedi. Karaoğlu da “Kadınlar erkekleri seçen değil seçilen olarak o koltukların yarısını doldurmak istiyor” diye konuştu.

ESRA TOKAT


Bugün Meclis’te kadınların temsili oldukça düşük. Erkekler Meclis’te yüzde 82.8 oranında temsil edilirken bu oran kadınlarda sadece yüzde 17.2. Dünya ölçeğinde düşünürsek bu oran ortalamanın altında kalıyor. Oysa Türkiye’de kadınlar seçme ve seçilme hakkını pek çok ülkeden önce kazandı. 1930’da belediye, 1933 yılında muhtarlık, 1934 yılında ise milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını elde eden kadınlar, ilk olarak yasanın 1935 yılında uygulanması ile 18 temsilci ile Meclise girdi. Bu sonuç o günkü meclis yüzdesine göre % 4,5’luk bir orandı. 1937 yılında kadınların mecliste temsilinde dünyada 2’nci sıradayken bugün ise 133’üncü sıradayız. Kısacası aradan geçen 88 yıla rağmen bu oran ancak yüzde 17.2’ye yükseldi ancak dünya ortalamasında oldukça geriye gittik.

Bazı partilerde kadın kotası bile yok

Öte yandan günümüzde pek çok siyasi partinin kadın kotası bulunmakta. Ancak bu kota sadece kağıt üzerinde. Bazı partilerde ise böyle bir kota dahi yok. Örneğin 2004 yılında yüzde 30’luk bir kadın kotası uygulayan AKP daha sonra bu uygulamasından parti yararının etkileneceği gerekçesiyle vazgeçti. AKP’nin bugün kadın temsili yüzde 18. Bu temsilin sadece yüzde 8 olduğu MHP’de ise konuya dair herhangi bir girişim bulunmamakta. CHP ise belirlediği yüzde 33 kotasının yüzde 12’sini hayata geçirmesiyle oldukça gerisinde. Yüzde 25 olarak kadın kotasını açıklayan İYİ Parti’de ise bu oran gerçekte yüzde 5.5. HDP ise yüzde 41 oranıyla cinsiyet kotasında en başarılı siyasi parti olarak öne çıkıyor. Partilerin merkez yönetim kurullarında kadın oranı şöyle: HDP’de yüzde 35, CHP’de yüzde 26, İYİ Parti’de yüzde 25, AKP yüzde 24, MHP yüzde 6.66. Altılı Masa’da yer alan DEVA’nın kadın kotası yüzde 35, Gelecek Partisi’nin yüzde 25, Demokrat Parti’nin yüzde 30, Saadet Partisi’nin ise yüzde 20.

(İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü)

Türkiye kadın-erkek eşitliğini anayasa ve yasalarına geçirmiş olan ilk ülkelerden biri olmasına karşın karar mekanizmalarında kadınların yetkisi oldukça düşüktür. Peki seçme hakkını kullanan kadınlar seçilme haklarını da kullanabiliyor mu? Konuya dair Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, KA.der Genel Başkanı Nuray Karaoğlu ve Ben Seçerim Derneği Danışma Kurulu Üyesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Kaygusuz Kısa Dalga’ya değerlendirmelerde bulundu.

“Hala bu toplumda ‘Siyaset erkeğin işidir’ düşüncesi hakim”

Siyasi partilerin işlerine geldiği zaman kadınları istedikleri gibi kullandıklarını kaydeden Güllü, “Kadınları güçlendirmek ve siyasetteki katılımlarının önündeki engelleri kaldıracak çalışmaları yapmaktan kaçınıyorlar, hatta bunu ‘Kadın Politikaları’ adı altında düzenlemekten bile aciz olanlar var. Bunun en önemli nedeni ise hala kadın erkek eşitliğinin Türkiye’de sağlanmamış olması. Hala bu toplumda ‘Siyaset erkeğin işidir’ düşüncesi hakim” dedi.

“Ne iktidar ne de muhalefet hevesli”

Kadınların erkeklere oranla ekonomik özgürlüklerinin daha az olduğu, bakım yükünün kadınların üzerinde olduğu Türkiye’de kadınların önündeki bu engellerin kaldırılması için çaba sarf edilmediğini ifade eden Güllü, “Önümüzdeki seçimlerde de kadınların temsilini artırmak konusunda ne iktidarın ne de muhalefetin hevesli olduğunu düşünmüyorum” dedi.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü

“İktidar kadınları siyaset sahnesinde görmek yerine tam tersi eve itiyor”

“Kadınlar eğer siyasete atılacaksa bakım yükünün olmaması lazım, çocuğu olan kadının evinin hemen yakınında kreşi olması lazım. Dolayısıyla burada kadınların güçlendirilmesi çok önemli” diyen Güllü, bugünse tam tersi iktidarın kadınları güçlendiren ve koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığını, Meclis kürsüsünden “kadının kariyeri çocuk yapmaktır” sözlerinin yükseldiğini belirterek “İktidar kadınları siyaset sahnesinde görmek yerine tam tersi eve itiyor. Kutsal aile adı altında tarikatlar ve cemaatlerle iş birliği yapıyor. Kadın Bakanlığı’nı kaldırıp yerine ‘Aile’yi getiriyor. Öte yandan tarikatlar ve cemaatler üzerinden kadını pasifleştiren ve kutsal aile içerisinde konumlandıran anlayışı istemediğinin dile getiren bir muhalefet de yok, iktidar da zaten bunların arkasında.” diye konuştu.

Tüm bunlar karşısında kadın kotasının çok önemli olduğunu vurgulayan Güllü, “Bu kota ne yüzde 25 ne de yüzde 33. Bu kota tam tamına yüzde 50 olmalı. Yani o koltukların yarısında kadınlar bir diğer yarısında da erkekler olmalı” dedi.

“Kadının karar alma noktalarında yer almasında hala ciddi bir direnç var”

Türkiye’de kadınların siyasete ve genel olarak yaşamın tüm alanlarına katılımı konusunda hala ciddi engeller olduğunu ifade eden Doç. Dr. Kaygusuz, “Bunların başında da kültürel engeller geliyor. Yani kadının toplumda özellikle de belli karar alma noktalarında yer alması konusunda hala ciddi bir kültürel direnç var. Toplumsal cinsiyet rolleri ne yazık ki bu konuda aşılabilmiş değil. Özellikle sağ siyasette toplumsal cinsiyet rollerinin kadını ikincil, tabi bir konuma indirgeyen, gelişimini istemeyen, aile içindeki geleneksel rollerle sınırlı konumuyla kabul eden durum sürüyor. Ancak buna rağmen, alanlarında uzmanlaşmış kadınların en az temsil edildikleri yerde bile ne kadar büyük farklar yaratabildikleri gün geçtikçe görülmeye başlandı toplumda ve kadına güveninde çok yüksek olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

“Kadınlara güven çok yüksek”

Ben Seçerim Derneği ile KONDA’nın birlikte düzenlediği “Türkiye’de Kadın Siyasetçilerin Durumu ve Beklentiler” araştırmasında kadın siyasetçilere ve her türlü uzmanlık alanında yetişmiş kadınlara toplumun güveninin oldukça yüksek olduğunu çok açık şekilde gördüklerini belirten Doç. Dr. Kaygusuz, “Kadınlar bir işe el atarsa ne olur konusunda ‘o yapamaz, edemez’ düşüncesinin özellikle de gençler nezdinde çok değiştiğini görüyoruz. Dolayısıyla bir yandan geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin kadına yüklediği kısıtlar, diğer yandan da gençleşmekte olan ve dünyayla bağlantısı olan bir nüfusun kadına bakışındaki değişimine dair bir mücadele var şu an” dedi ve şunları söyledi:

“Siyasi partiler hala geleneksel toplumsal cinsiyet anlayışı içinde göre kadına roller biçiyorlar”

“Siyasi partiler ise ne yazık ki bu mücadele alanında artık geride kalmakta olan toplumsal baskılara karşı pozisyon alamadılar, yani hala geleneksel perspektife göre kadına roller biçiyorlar. Siyasi partilerin kendilerini yenilemeleri gerekiyor. Pek çok masalar kuruluyor siyaset alanında bakıyorsunuz bir tane kadın yok. Muhalefetin de bu konuda hala alması gereken yol var. Dolayısıyla sadece toplum değil, siyasi partilerin de kadınlara engel olması söz konusu. Yani kadınların önünün açılabilmesi için mevcut siyasi partilerin yapısı, işleyişleri, siyasal kültürleri ve topluma bakışları ne yazık ki toplumun gerisinde kalmış diyebiliriz. Mevcut parlamentoda siyasal temsilin kadınlar aleyhine olmasının önemli bir nedeni siyasi patilerin bu alandaki toplumsal değişmeyi yeterince iyi okumamaları ve kadını geleneksel toplumsal rollere sıkıştırmaları.”

Ben Seçerim Derneği Danışma Kurulu Üyesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Kaygusuz

“Eşitsizliği savunan patriarkal akıl da şu an iktidarda”

İktidarın politikalarını de değerlendiren Doç. Dr. Kaygusuz da Güllü gibi iktidarın kadınları eve sıkıştırmaya çalıştığı düşüncesinde. Özellikle 2010 yılından itibaren iktidarın kadına yönelik politikalarında bu düşüncenin çok net bir şekilde kendini göstermeye çalıştığını vurgulayan Doç. Dr. Kaygusuz, “Hatta AKP’de bu konuda mücadele veren pek çok kadın da tasfiye edildi. İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması sürecinde bu partinin farklı kesimlerden birlikte çalıştığı kadınlarla da artık bir ilgisi kalmadı” dedi. “AKP’nin kadın profiline baktığımızda çocuk istismarı, kadına yönelik şiddet gibi çok yakıcı sorunlarda dahi kadından yana bir tavır almakta zorlanan kadınlar görüyoruz” diyen Kaygusuz, 2010 yılında Erdoğan’ın kullandığı “Kadın ve erkek eşit olamaz” sözlerini hatırlatarak “Dolayısıyla o gün tablonun nereye gideceği belli olmuştu. Kadın ve erkeğin eşit olmamasına neden olarak fiziksel ve biyolojik koşulların sanki doğal bir olgu gibi sunulması aslında bir çarpıtmadır. “Eşit değil” söylemini eşit muamele yapmamanın bir gerekçesi olarak sunmanın Türkiye siyasetinde bu kadar kabul edilen, yaygınlaşan ve giderek kadının elde ettiği kazanılmış haklarını ortadan kaldıran bir durum yaratması kabul edilemez. Ne yazık ki bu eşitsizliği savunan patriarkal akıl her bakımdan şu an iktidarda” diye konuştu.

“Çözüm sadece sayıyı yükseltmek değil”

Temsil konusunda sadece sayıda değil, nitelikte de sorunların olduğunu ifade eden Doç. Dr. Kaygusuz, “Kadınların sorumlu oldukları alanlar kadın politikaları, sosyal politikalar vb gibi alanlarla sınırlı kalıyor. Partiler bu alanlara kadınları yerleştirdiklerinde kadın erkek eşitsizliği ile mücadele ettiklerini söyleyebiliyorlar. Ancak burada mesele bu değil. Mesele kadınların kamusal yaşamın tüm alanlarında karar alma noktalarına taşınması. Türkiye’de siyasal temsilde niceliksel açıdan kadınlar çok geride, bu çok önemli bir sorun ancak çözüm sayıyı yükseltmekte değil. Aksi takdirde sayıları tutturduğumuzda kadın-erkek eşitliğinin sağlandığına dair bir başka bir çarpıtmayla da karşılaşabiliriz. Bu yüzden önümüzdeki seçimlerde demokrasiyi içselleştirmiş, kadın hakları konusunda ciddi bir mücadele verecek kadınların siyasete taşınması çabalarına destek vermek gerek” dedi.

“Hem nicelik ve hem de niteliksel anlamda bir eşitlik olmalı”

Kadınların parlamentoya girdikten sonra da sorunlarının gerçek anlamda çözülebilmesi için her türlü desteğin verilmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Kaygusuz, “Hem nicelik ve hem de niteliksel anlamda bir eşitlik olmalı” dedi. Türkiye’de kadın hareketinin son 20 yıldaki mücadelesinin çok olumlu sonuçlar verdiğini kaydeden Doç. Dr. Kaygusuz, “Toplum kadının toplumsal yaşamın her alanında daha fazla var olmasını istiyor ancak mevcut siyaset anlayışı eşitlikten son derece uzak. Kadın hareketinin taleplerini siyasi partiler görmeli ve ciddiyetle ele almalı. Ayrıca nitelikli kadın adayların partilerin oy oranlarını çok arttırabileceği de araştırmalarda” yorumunda bulundu.

Siyasetin hem gençleşmesi hem de kadın temsili bakımından derinlemesine değişmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Kaygusuz, “Gerek sivil toplum, gerekse toplumsal yaşamın bütün alanında mücadele eden kadınlar genç kadınların siyasete olan ilgisinin artırılması için çaba göstermeliler. Siyasete atılan kadınlara ise çok yönlü toplumsal destek sağlanmalıdır” diyerek konuşmasını bitirdi.

“O koltukların yarısında kadınlar olmalı”

Kadın kotaların hayata geçirilmediğini söyleyen Karaoğlu, “Niyet beyanları güzel ancak gerçek böyle değil. Olması gereken ise tam katılımlı, eşitlikçi bir meclis. Mecliste o koltukların yarısında kadınlar olmalı” dedi.

Melis’te sadece HDP’de yüzde 50 katılım oranı var

TBMM’de HDP’de kadın katılımının diğer partilerden yüksek olduğunu söyleyen Karaoğlu, “Eş başkanlık sonucunda Kadın Meclisleri’nin uzun süre verdikleri mücadelenin karşılığını almalarından kaynaklı cinsiyet eşitliğinin kağıtta kalmadığını uygulamada da yerleştirildiğini ve sonuç verdiğini görüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

KA.der Genel Başkanı Nuray Karaoğlu

“Erkekleri seçen kadınlar değil, seçilen kadınlar olmak istiyoruz”

Bugüne kadar eril siyasetin kadınları oy deposu, seçmen desteği olarak görmelerinden dolayı kadınların hep seçilen değil seçen tarafta kaldıklarının altını çizen Karaoğlu, “Ama kadınlar artık bu konuda isyan ediyorlar, gün sonunda ‘her seçim döneminde erkekleri seçen kadınlar değil, o listelerde seçilecek sıralarda yer alan ve seçilen kadınlar olmak istiyoruz’ diyorlar” dedi.

“Uzun yıllardan beri devam eden ayrımcı pratiklerin sonucu”

Şu an Meclis’te kadınların yüzde 17.2 gibi oldukça az oranda temsil edildikleri bilgisini paylaşan Karaoğlu, “Bu çok uzun yıllardan beri devam eden ayrımcı pratiklerin bir sonucu, kadınlar da bu yüzden siyasette var olma mücadelesini veriyorlar, biz de KA.DER olarak bu alanda mücadele ediyoruz. Çünkü siyasetin dönüştürücü, geliştirici ve ikna edici bir yönü var. Bütün kararlar o Meclis sıralarından çıkıyor. Buralarda kadınların haklarını koruyan, kırılgan grupların haklarına yönelik yasaların çıkması gerekiyor. Ama kadın erkek eşitliğinin sağlanmadığı bir ülkede kadınların ve kırılgan grupların adaletli, özgür ve eşit bir ortam içerisinde olmadıkları aşikardır” diye konuştu.

“Meclis’te kadın temsilinin artışı topluma da yansır”

Kadınların TBMM’de temsilinin artışının topluma da yansıyacağını ifade eden Karaoğlu, “Parlamento yasaların çıkartıldığı bir yer. Dolayısıyla yasalarla günlük hayat mobilize gittiğinde zaten bu kendiliğinden topluma yansıyacaktır. Yani toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek bir yaşam tesis edilmeye çalışıldığında yukardan aşağıya ve aşağıdan yukarı olmak üzere iki taraflı bir etkileşimle günlük hayata yansıyacaktır” dedi.

“Kadınların seçme ve seçilme hakkını bizden sonra kazandığı ülkelerden bile bugün daha gerideyiz”

Türkiye’de 1934 yılında yasaların değiştirilmesi ile birlikte hem seçen hem de seçilen olarak haklarını teslim aldıklarında parlamentodaki temsil oranının yüzde 4.5 olduğunu ve 18 kadın milletvekilinin görev aldığı bilgisini veren Karaoğlu, “1937’de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde ettiği Filipinler’de bugün kadın milletvekili katılım oranı yüzde 28 bizde ise yüzde 17.2. Arjantin’de kadınlar 1947’de haklarını aldılar bugün temsilleri ise yüzde 42.4. Suudi Arabistan ise 2011 yılında kadınlar meclise katıldılar, kadınların meclisteki katılım oranları yüzde 19.9. Birleşik Arap Emirlikleri’nde kadınların katılım oranı ise yüzde 50. Bangladeş’te yüzde 20.9. Bu oranlar bize kadın hakları konusunda Türkiye’nin yüzde 17.2 ile bu ülkelerden de geride olduğumuzu göstermektedir” değerlendirmesinde bulundu.

“Türkiye’deki kadın temsil oranı dünya ortalamasının da altında”

Türkiye’deki kadın temsil oranının IPU’ya göre dünya ortalamasının olan yüzde 26.1’in da altında kaldığını ifade eden Karaoğlu, “Her gün en az 2 veya 3 kadının hayatının son bulduğu ülkemizde kadınların güvensiz bir günlük hayat içerisinde olduklarını, sokaklarda dolaşırken arkalarına bakmadan yürüyemediklerini bize gösteriyor. Ülkemizde 2022’nin ilk 11 ayında 280 kadın, erkek şiddeti sonucunda hayatını kaybetti, bu sayıya şüpheli ölümler dahil değil. Demek ki burada çok ciddi bir problem var. Her gün bu ülkede bir erkek kadın şiddeti sonucunda hayatını kaybetseydi, o mecliste koltuklarında oturan erkekler bu kadar rahat oturacaklar mıydı? Yasaların uygulanması konusunda bu kadar serin davranabilecekler miydi?” diye sordu.

“Yoksulluğu ve yoksunluğu en derinden yaşayan cins olduğumuz, haklarımızın tesis edilmesi, eşit katılım için parlamentoda olmak zorundayız”

“Biz kadınlar bunları birebir yaşadığımız için; yoksulluğu ve yoksunluğu en derinden yaşayanlar cins olduğumuz ve eşit katılımın sağlanması için parlamentoda olmak zorundayız” diyen Karaoğlu, “İstanbul Sözleşmesi’ne paralel olarak düzenlenen 6284 sayılı yasa ile kadınlara yönelik işlenen şiddet suçlarının nasıl cezalandırılacağı net olmasına rağmen uygulamada durum farklı. Ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmesi gereken adli olayda cezaların verilirken hafifletildiğini görüyoruz. Burada da ayrımcılık var. Yani eğer var olan yasaları doğru uygulayabilsek kadınların da çocukların da hayatlarını ve yaşam haklarını korumamız gerektiğini düşünsek o eril politika daha eşitlikçi davranmak zorunda kalır” dedi.

“Bütün bu erkek egemen bakış açısına kadınlar sessiz kalmıyor, isyan ediyorlar”

‘Kadının kariyeri çocuk yapmaktır’ sözlerine de değinen Karaoğlu, “Bu eril söylemlerin kadınlar tarafından kabul edilmesi mümkün değil. Siyaset yapma pratiklerinin değişmesi gerekiyor. Parlamento aynı zamanda vatandaşlara davranışlarla örnek olunan bir yer. Ancak bu bakış açısıyla halka seslenildiğinde aslında kadının yeri evidir ve çocuk doğurmaktır bakışı yansıtılıyor. Kadınların özel alan içine hapsedilmeleri, kamusal alanın dışına itilmeleri konusunu bugün tartışmamalıyız. Hayata yalnız erkekler yön vermiyor, kadınlar da bu hayatı değiştiriyor ve dönüştürüyor” ifadelerini kullandı ve ekledi:

“Bütün bu erkek egemen bakış açısına kadınlar sessiz kalmıyor, isyan ediyorlar. Tüm bunlara rağmen biz kadınlar olarak umutsuz değiliz. Mücadelemizi uzun yıllardan beri sürdürüyoruz. İran’da, Arjantin’de ve pek çok ülkede kadınlar bedenlerini ve yaşamlarını savunmak için sokaklarda. Bu değişimin ve dönüşümün önüne set çekmek bundan sonra mümkün değildir. Çünkü yaşamları ve bedenleri üzerindeki baskıya izin vermeyecekler.”

Daha önce hiç kadın milletvekili çıkarmayan 20 il var

Siyasetle ilgilenen kadınların bu alanda daha güçlü olmaları için KA.DER olarak siyaset okulları düzenlediklerini söyleyen Karaoğlu, Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme haklarını elde etmelerinin üzerinden 88 yıl geçmesine rağmen hala hiç kadın milletvekili çıkartmayan 20 il olduğunu söyledi. Bu iller ise Adıyaman, Ardahan, Artvin, Bayburt, Burdur, Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Karabük, Karaman, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Rize, Sinop ve Yozgat. Bu illerde çalışma yapacaklarını ifade eden Karaoğlu, “Bu illerde yaşayanların bir çoğu bu gerçeğin farkında değil. 5 Aralık’ta buna dair ‘Olmadı Türkiye’ kampanyasını düzenledik. Önümüzdeki günlerde bizler seçimlere yönelik bu şehirlerde farkındalık çalışmaları düzenleyeceğiz ve seçimlerde buradan kadın milletvekili aday adayının çıkması için çabalayacağız” dedi.

Karaoğlu konuşmasını “Unutmayalım bugünkü mücadele ile elde ettiklerimiz yarın kız çocuklarımıza bıraktıklarımız olacak. Bu yüzden o koltukların yarısı bizim” diyerek sonlandırdı.

Özel Haber Haberleri