Medya 90'lı yıllardan kötü durumda
"90’lı yıllarda hala gazetecilik yapabiliyorduk. ATV’de Çiğdem Anat, Cizre’den haber geçebiliyordu. Askerlerden andıç yemişti ama ATV kapatılma cezası almadı, vergi cezaları kesilmedi. Askerden baskı geldi kızdılar ama sonra yine ekrana çıkabiliyordu. 32. Gün gibi bir program yapılabiliyordu. Türkiye 90’lı yıllarda karanlık bir dönemden geçiyordu. Büyük baskılar vardı. Yine de olayları izleyebiliyor, gidebiliyorduk. Yani düşünsene ondan daha berbat bir dönemin içinden geçiyoruz.
Macron'la röportaj yapamayacak durumdayız
Bugün biz herhangi bir Avrupa ülkesinin lideri ile röportaj yapamıyoruz. AB Türkiye raportörünü yayına çıkarsam trollerin ve hükümetin nasıl bir kampanya yapabileceğini hepimiz biliyoruz. Macron’la röportaj yapamayacak durumdayız.
İktidar medyası İmralı'ya gitmek için torpil peşindeydi
Çözüm sürecini çok yakından izledik. Çözüm sürecinde alanda her iki tarafta da etkilerini gözlemleyen haberler yapan gazeteciler vardı. Bir de Dolmabahçe görüşmeleri sırasında o akiller grubuna girmeye çalışan şimdinin iktidar medyasının isimleri. O dönem İmralı’da görüşmeler açılırsa akiller grubunu da götürmeye niyetlilerdi. Bugün şimdi bizi karalamaya çalışan, ‘yok efendim terör örgütü yanlısı, bu röportajları niye yaptı’ diye sürekli ısıtıp ısıtıp önümüze getirenlerin çoğu İmralı’da görüşmeler yapılırsa oraya götürülenlerden biri ben olmalıyımın kavgasını yapan, hatta torpilini yapan isimler. Bunu unutmamamız gerekiyor.
Aydın Doğan yanlış da yaptı ama arkamızda durmaya çalıştı
İktidar Gezi olaylarından sonra tamamıyla bambaşka bir yere evrildi, büyük bir kırılma yaşandı, kendi iç kavgaları nedeniyle, Gezi olayından sonra bambaşka bir üsluba, dile geçti. CNN Türk’ün de değişimi o saatten sonra başladı. Aydın Doğan kartel medyası kurdu filan diye eleştirilen bir patrondu. Fakat CNN Türk’te iken, son dönemlerinde, Aydın Bey’e haksızlık etmek istemem, Aydın bey olabildiğince durmaya çalıştı, yalnız bırakıldığını da düşünüyorum ama arkamızda durmaya çalıştığını düşünüyorum. Tabii ki yanlışlar yaptı. Trollerin laflarına, bir takım ekranlardan herkesi tehdit eden isimlere, kendilerine ün ve şöhret devşirmeye çalışan ve bunu da hakaret ederek, ‘tutuklanacaksınız’ diyerek çok önemli imişler gibi yapanların laflarına bakılarak CNN Türk’ün yayın politikası belirlenmeye çalışıldı, pozisyon alınmaya çalışıldı. Bu da aslında CNN Türk’ün bitişi oldu. https://www.youtube.com/watch?v=3OSVvXl_B8g
17/25 ve Gezi'den sonra her şey değişti
17/25 Aralık ve Gezi’den sonra kontrol daha fazla CNN Türk yönetimine geçmeye başladı. Biz yine de uzun süre dengeyi gözeterek götürmeye çalıştık. Ben uzun süre Selahattin Demirtaş’ı yayınlarıma alabildim. Ondan sonraki almayalım denilen birçok ismi farklı formatlarda alabildim. Sonra 2015’den sonra bu hemen hemen imkânsız hale geldi. Toplam 5 isim vardı ve onların etrafında dönüyordu.
Çağrılmayacaklar listesi vardı
(Tartışma programlarına çağrılmayacak kişilerle ilgili) Belli bir liste vardı. İsim isim sayarsam onlar hakkında da kamuoyunda iyi bir şey yapmayız. Bir dönem çözüm süreci ile ilgili, Kürtlerle ilgili yazan ya da kendisi Kürt olan gazetecileri almayalım deniliyordu. Bir dönem bunlar cemaatçi bunları almayalım deniyordu. Bu arada programlarıma almak istemediğim isimler de olmaya başladı. Belli bir dönem büyük gerginlikler yaşadık konuklarla ilgili kanal yönetimiyle.
Esas listeler Ankara temsilcilerinden geliyordu
Bir dönem genel yayın yönetmeni editörlere (çağrılmayacaklara ilişkin) liste veriyordu. Ona da kanal yönetiminden liste geliyordu muhtemelen. Ama bir süre sonra farkına vardık ki esas listeler Ankara temsilcilerinden geliyormuş. Bence esas konuşmamız gereken bu. CNN Türk’ün son döneminde şunu yaşadık biz. Yani birileri bizim programın içeriğini, oraya çıkardığımız konukları ve o konukların ne dediğini gidip Saray’a Cumhurbaşkanlığına ve oradan aldıkları birtakım isimleri de Aydın Bey'e ya da kanalın üst düzey yönetimine getiriyordu. Aydın Bey'e “Efendim bakın, Cumhurbaşkanlığı bunları sakıncalı buluyor” diyorlar sonra da gidip Cumhurbaşkanı'na ya da ekibine "Efendim bakın CNN Türk hala bu isimleri çıkarıyor” diye bildiğimiz oradan oraya haber taşıyor ve bunu kimi zaman da kendi inisiyatifleriyle yapıyorlardı. Bir takım isimler, tahmin edebilirsiniz kimler olduğunu, gidip diyorlardı ki Aydın Bey’e “Cumhurbaşkanlığı nezdinde en çok ben kıymetliyim. Bakın benim sözümü çok dinliyorlar. Varsa sizin bütün işlerinizi halledebilirim. Ben oraya, buranın temsilcisi olarak neyin ne olduğunu götürebiliyorum" diyorlar, sonra da Saray’a da gidip “Aydın Bey en çok bana güveniyor. Varsa söyleyeceğiniz bir şey bakın bana söyleyin” diyorlardı. Bunlar üzerinden bir pazar kuruldu o dönem. Gezi döneminde attığımız twitler konusunda “Bize sorulmadan twit atılmayacak’ demeler, şikâyet edilmelerimiz, programa çıkaracağımız konuklara müdahaleler, açıp kanal yönetimine ‘bu konuğun çıkarılmasını Genelkurmay istemiyor, yok Saray istemiyor yok o istemiyor bu istemiyor’ demeler… İşin komiği bunların ciddiye alınmasıydı.
İktidar cephesindeki klan savaşı
Kendinizi öyle bir pozisyona koyduğunuz zaman gazeteciliğinizi böyle tarif ettiğiniz zaman, yani ‘ben hem Saray’ın, hem patronun ilişkilerini kuran insanım’ dediğiniz zaman artık o listeleri kim yazıyor, hangi halkalar birbirinin içine geçiyor, kim hangi halkanın adamı karışıyor. Bir nebze daha hükümetin içindeki aklı başındaki insanı çıkarıyorduk. Sarayın içindeki bir başka halkadaki adamlar ‘vay bunları niye çıkardınız’ diye kendi içlerinde klanlar savaşına da dönüşüyordu. Çok acayip bir durum. Yani sadece basın içinde bir iç savaş yok, iktidar cephesinde yaşanan bir iç savaş var. O dönem onun içinden çıkan listeler, o isim olmasın, bu olmasın, bu isim çıkarıldı, o niye çıkarıldı… Bütün bunları yaşadık.
Demirtaş ne zaman yasaklı listeye girdi?
Benim HDP’lileri çıkarmamı kesinlikle yasaklamışlardı, hatta bunu yayında söyledim, trollerin hücumuna uğradım. Hakikaten HDP’lileri yasakladılar. Ne zaman yasakladılar? Selahattin Demirtaş “Seni başkan yaptırmayacağız” dediği gün itibariyle CNN Türk’e HDP’lileri ve Demirtaş’ı çıkaramamaya başladık. Bunun mücadelesini ben çok verdim.
"Aman bu solcular sizi batıracak"
O dönemdeki Barış Tünay çok verdi, editörlerimiz çok verdi, Aydın Bey de açıkçası şöyle diyordu: "Tamam evet çıkaralım." Ama yaptırtmıyorlardı. Ankara’dan birileri ne zaman biz böyle ya tamam artık bu saçma yasakları bir yana bırakalım desek vergi cezası borcu ve teröre destek suçlaması devreye giriyordu. İşin komiği, oradan biri hemen Aydın Bey'i arıyor “Aman, sakın ha böyle bir şey yaptırtmayın, bu solcular sizi batıracak” diyordu.