Siyaset Bilimci Arzu Yılmaz: Kalkınma yolunun varacağı bir yer yok

Bir süredir Ankara ile Bağdat arasındaki temaslar hız kazandı... İki ülkenin de hedeflerinin başında Basra Körfezi’ni Avrupa’ya bağlaması öngörülen ticaret hattı geliyor. Bu hat nedeniyle “Türkiye Kuzey Irak’a yönelik yeni bir operasyona mı hazırlanıyor?” soruları da gündemde. Siyaset Bilimci Doç. Dr. Arzu Yılmaz ile "Kalkınma Yolu Projesi"ni konuştuk...

İNANÇ YILDIZ


Türkiye'yi, Irak üzerinden 1200 kilometrelik demir yolu ve otoyol ile Basra Körfezi'ndeki Faw Limanı'na bağlayacak Kalkınma Yolu Projesi bir süredir gündemde.

Yeni İpek Yolu olarak tarif edilen projenin Avrupa'dan Körfez ülkelerine kadar geniş bir bölgeyi etkileyeceği iddia ediliyor. Hatta Türkiye’nin bu yaz söz konusu yolu güvenceye almak için Irak Kürdistan Bölgesi’nde PKK’nin Gare ve Metina’daki varlığını bitirmek için askeri operasyon hazırlığında olduğu ileri sürülüyor. Bu kapsamda Erdoğan yönetimi son zamanlarda projenin hayata geçirilmesi için diplomasi trafiğini artırdı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Washington dönüşünde Bağdat zirvesine katıldı. Zirvede sınır ötesi harekâtını genişletme ve kalkınma yolu projesinde iş birliği kararı alındı. Bakü, Gürcistan ve Azerbaycan’da görüşmeler gerçekleştiren Fidan, bölge siyasetinde “Avrupa-atlantik siyasi ve güvenlik yapılarıyla daha fazla bütünleşme” vurgusunda bulundu.

Tüm bu gelişmeleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi düzenlediği “Kürt meselesinin çözümü ve barış konferansı”nda buluştuğumuz Siyaset Bilimci Doç. Dr. Arzu Yılmaz ile konuştuk.

“Proje için gerekli olan paranın kaynağı belli değil”

Kalkınma yolu projesinin hayata geçirilmesi için gerekli finansal kaynağın nerden ve nasıl sağlanacağına ilişkin belirsizliklere dikkat çeken Yılmaz, “22 milyar dolar gibi bir bütçeden bahsediliyor. Daha fazlasının gerekli olabileceğini söyleyenler de var. Fakat bu paranın kaynağı belli değil. Siyasi ve güvenlik riskleri oldukça yüksek bu projeye mevcut ekonomik koşullarda bir finansör bulmak hiç de kolay olmayacaktır. Bu birinci zayıf tarafı. İkinci zayıf tarafı ise bölgenin, hatta dünyanın en istikrarsız, güvenlik açısından yüksek risk taşıyan bir yerinde girişilecek bu projenin bitmesi de bitirilse bile sorunsuz işlemesi de öngörülebilir bir zamanda mümkün değil. Kızıldeniz’de yaşanan son durumun ardından bu projenin şansının arttığını düşünenler var. Ama Ortadoğu-Avrupa arasında mevcut ticaret ve enerji koridorlarının işleyişi göz önünde bulundurulduğunda Kalkınma Yolu’nun güçlü bir alternatif olduğunu düşünmek zor” dedi.

“Güzergâh ekonomik değil siyasi”

Kalkınma Yolu güzergahının Ovaköy’den açılacak yeni bir kapı üzerinden, halihazırda İran destekli Haşdi Şabi milis güçlerinin kontrolü altında olan ve Irak Anayasası’na göre statükosu ‘tartışmalı’ kabul edilen bir bölgeden geçtiğini ifade eden Yılmaz, “Bu güzergâh tercihi Türkiye’nin temel motivasyonunun ekonomik değil siyasi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye’nin asıl amacı son on yılda ne siyasi ne askeri anlamda nüfuz edemediği Musul, Kerkük gibi alanlara yeniden girebilmek. Fakat bu alanlar artık İran’ın nüfuz alanı ve bu durumun geri çevrilmesi halihazırdaki koşullarda mümkün değil. Örneğin Şengal’de bu durumu tersine çevirme amacıyla imzalanan Şengal Antlaşması 4 yıldır hayata geçirilemedi. Hatta henüz geçtiğimiz hafta Haşdi Şabi liderlerinden Qais Al-Khazalı Hazali ‘Şengal Anlaşması artık geçerli değil’ dedi. Bu antlaşma, dönemin IŞİD’le Mücadele Koalisyonu Komutanı’nın da vurguladığı gibi, Türkiye'nin güvenlik hassasiyetlerini göz önüne alınarak yapılmış bir anlaşmaydı. Bu bilgiler ışığında Kalkınma Yolu’nun yolu her anlamda oldukça zorlu ve uzun diyebiliriz ve bana kalırsa varacağı bir yer de yok” dedi.

“İran, Türkiye’nin niyetinin farkında”

İran’ın da Türkiye'nin niyetinin farkında olduğunu, fakat farklı öncelikleri nedeniyle Ankara-Bağdat arasında Kalkınma Yolu veya diğer konularda yaşanan halihazırdaki yakınlaşma sürecinde sessiz kalmayı tercih ettiğini söyleyen Yılmaz, “Bağdat’ın Tahran’ın onayı olmadan bir adım atmasının mümkün olmadığını biliyoruz. Fakat İran’ın önceliği Amerika’nın bir an önce Irak’tan çekilmesi ve Bağdat-Ankara arasında kotarılacak örneğin bir güvenlik işbirliği Amerika’nın çekilme takvimini hızlandırdığı ölçüde İran’ın işine geliyor. Sonuçta İran da Türkiye’nin Irak’ta önünün açılmasının nihayetinde Amerika sonrası Irak’ta İran’ı dengelemek/ çevrelemek olduğunu biliyor fakat anlaşılan, ’Hele bir Amerika çekilsin, Türkiye’yi sonra düşünürüz’ diyor. Bu arada şunu da unutmamak lazım. Türkiye'nin yokluğunda ve özellikle IŞİD’le savaştan sonra Irak'ın yeniden inşası sürecinde tüm Ortadoğu'da olduğu gibi Irak’ta da Suudi Arabistan'ın etkisi çok arttı. Hatta bugün Anbar merkezli bir Sünni federal bölgenin kurulması bile yeniden gündemde. Dolayısıyla, İran açısından Türkiye’nin yeniden Irak denklemine dahil olması Suudi Arabistan’ı dengelemek açısından da önemli. Bir üçüncü neden ise, hiç kuşkusuz, Ankara-Bağdat arası gelişen ekonomik ve güvenlik ilişkileri, Bağdat’ın egemen bir güç olarak nihayet Kürdistan Bölgesini kontrol altına alma çabalarına da hizmet ediyor. Bugünün koşullarında Bağdat’ın kazanç hanesine yazılan her şey aynı zamanda İran’ın çıkarlarına hizmet eder” dedi.

“Bağdat’a, 1990’dan beri hiç olmadığı kadar Kürdistan bölgesine hâkim olma imkanı sağlanacak”

Irak’ın kuzeyinde gerçekleşmesi muhtemel bir Türkiye-Irak ortak askeri operasyonunun ise Bağdat'a 1990'dan beri hiç olmadığı kadar Kürdistan Bölgesine hâkim olma imkanı sağlayacağını belirten Yılmaz, “Böyle bir operasyonda Türkiye’nin çıkarı en fazla Behdinan bölgesini kontrol etmek olacaktır. Şengal’i elinde tutan, tartışmalı alana Türkiye’yi sokmayan İran için Behdinan’ın Türkiye’nin kontrolüne geçmesi sorun teşkil etmez. Dolayısıyla, bu koşullarda İran’ın Ankara-Bağdat yakınlaşmasına itiraz etmesi beklenemez. Zaten gidişat da bunu gösteriyor” dedi. (Kısa Dalga)

Söyleşi Haberleri