Thomas Latschan
Sosyal medya artık hayatımızın her ânının neredeyse bir parçası. Akıllı telefonlarımızda ya da bilgisayarlarımızda, işte ya da boş zamanlarımızda sohbet ediyor, paylaşım yapıyor ya da başkaları tarafından üretilen içerikleri tüketiyoruz.
Twitter, Facebook, Instagram ya da TikTok kullanan pek çok kişinin başına şu durum mutlaka en az bir kez gelmiştir: Sadece birkaç dakika göz atmak amacıyla girdiğimiz sosyal ağ uygulamalarında, istemsizce yarım saat, 45 dakika, hatta bezen bir-iki saat vakit geçirmişizdir. Üstelik zamanın nasıl uçup gittiğinin farkına dahi varmadan.
Eğer böyle bir durumla arada sırada karşılaşıyorsanız, ortada büyütülecek bir mesele yok. Ancak bu, artık neredeyse her gün yaşadığınız bir rutin haline geldiyse alarm zilleri çalıyor demektir. Muhtemelen siz de farkında olmadan "sosyal medya bağımlısı" haline geldiniz.
Almanya'da sağlık sigortası şirketi DAK tarafından 2023 baharında yayınlanan bir araştırmaya göre, çocuk ve gençlerin yüzde altısından fazlası "sosyal medya bağımlısı" olarak sınıflandırılıyor. Bu durum özellikle çocuk ve gençleri etkiliyor. Araştırmaya göre, 600 binden fazla çocuk ve ergen, sosyal ağların müptelası haline geldi. İki milyondan fazla ergenin sosyal medya kullanım alışkanlığı ise "sorunlu" olarak kabul ediliyor.
Almanya'daki çocuk ve ergenler, günde ortalama üç-dört saatlerini mobil cihaz veya bilgisayar ekranı karşısında geçiriyor. Bu sürenin büyük bir bölümü de sosyal medya platformlarına harcanıyor.
Sosyal ağlar faydalı mı zararlı mı?
Peki sosyal ağlar, bazı kesimlerin iddia ettiği gibi, gerçekten de şeytanın oyuncağı mı?
Viyana Üniversitesi'nde İnteraktif İletişim Profesörü Tobias Dienlin, "En azından işlevlerinin ikircikli olduğunu söylemek mümkün" diyor ve ekliyor:
"Sosyal ağlarda çok fazla boş ve gereksiz içerik var ama aynı zamanda bazı faydalı paylaşımlara da rastlanıyor. Sosyal medyayı çok farklı şekillerde kullanabilirsiniz: Sadece bir şeyler tüketebilir ya da birbirinizle iletişim kurmak ve ilişkilerinizi sürdürmek için aktif olarak kullanabilirsiniz. Tüm bunlar ölçülü bir şekilde yapıldığı sürece sorun yok. Ancak aşırı kullanım, bazı kullanıcılar için sorun haline gelebilir."
Sosyal medya bağımlılığının kesin bir tıbbi tanımı henüz mevcut değil. Sosyal ağ kullanımı aşırı hale gelirse, artık diğer önemli şeyleri ötelersiniz. Aslında bu platformları daha az kullanmak istersiniz, ama artık başka bir şey düşünemez hale gelirsiniz. Sosyal ilişkilerinizi ve hatta ailenizi istem dışı da olsa ihmal etmeye başlarsınız. İşte bu durumda bir "sosyal medya bağımlılığından" söz edilebilir.
Beğeniye göre çalışan algoritmalar
Çoğu sosyal medya platformu, kısa vadeli teşvikler ve ödüller prensibine göre çalışır. Beğeniler ve emojiler, olumlu bir onaylama sağlar. Eğer bir içerik beğenilmezse, hızlı bir şekilde diğerine geçer.
Birçok sosyal ağ platformunun algoritması, giderek daha fazla bir oranda kullanıcıların bireysel ilgi alanlarına göre uyarlanmış içeriklerin sunulmasını sağlıyor. Bu da zaman içinde söz konusu platformlardan uzaklaşmayı ya da ayrı kalmayı daha da zorlaştırıyor. Maddi, manevi veya sosyal sorunları olan kişiler, sosyal medya bağımlılığına çok daha yatkın oluyor.
Yalnız, dışlanmış ya da depresyondan muztarip kişiler için sanal âlemdeki platformlar, gerçeklerden ve dolayısıyla sorunlardan kaçış yolu olabiliyor. Ruh halimize uygun içeriklerin aktif olarak aranması ve daha sonra bu platformların algoritması tarafından kaydedilip sürekli benzer içeriklerin yoğun şekilde sunulması, depresyon veya beslenme bozuklukları gibi hastalıkları daha da kötüleştirebilir.
ABD'de teknoloji şirketlerine karşı toplu davalar
ABD'de yüzlerce aile, dünyanın en büyük dört teknoloji şirketine karşı toplu bir dava başlattı. Facebook'un ana şirketi Meta, Çinli TikTok platformunu bünyesinde bulunduran ByteDance, YouTube'un ana şirketi Alphabet ve Snapchat'in arkasındaki Snap, çocuklarının ve gençlerinin sosyal medya bağımlılığını kasıtlı ve aktif olarak teşvik etmekle suçlanıyor.
Davaya ABD'deki çok sayıda okul da müdahil oldu. Davacılar, diğer hususların yanı sıra ebeveynlerin tümüyle devre dışı bırakılmasından, yaş doğrulama ve etkin kontrol mekanizmalarının bulunmamasından şikayetçi. Ayrıca halihazırda oluşturulmuş sosyal medya hesaplarını kapatmanın da hayli meşakkatli olduğunu vurguluyorlar.
Teknoloji şirketleri ise tüm bu iddiaları, asılsız olduğu gerekçesiyle reddediyor ve davanın hukukî zeminden yoksun olduğunu savunuyor. Ancak Kasım ayı ortasında Amerikalı bir yargıç, davanın yasal dayanağı olduğuna hükmederek emsal niteliğinde bir karar verdi. Bu karar, ileride benzer davaların artmasını tetikleyebilir.
Peki teknoloji devlerine "bağımlılığı teşvik ettiği" suçlamasıyla dava açmak ne kadar mantıklı?
Medya bilimci Dienlin, bu konuda kararsız. "Her şeyden önce böyle bir dava, kamuoyunun dikkatini çekmesi bakımından önemlidir. Ancak bu, iki uçlu bir süreç. Eğer sağlayıcılar hizmetlerini daha cazip hale getirirlerse, ki bu her kâr odaklı şirketin ilkesi ve hedefidir, otomatik olarak bağımlılık faktörünü de teşvik etmiş olurlar. Kullanıcı, sorumluluktan tamamen kaçamaz. Her ikisini de yapmak zorundasınız: Teknolojiyi optimize etmeli ve aynı zamanda kullanıcıları eğitmeli ve onlara yardımcı olmalısınız."
Bağımlılık tehdidine karşı stratejiler
"Dikkat edilecek en önemli nokta, kendinizin, eşinizin ve çocuklarınızın sosyal medya kullanım alışkanlıklarını daima eleştirel bir gözle incelemenizdir" diyen medya bilimci Dienlin, bu konuları aile içinde rahatlıkla tartışmak ve "Sosyal medya, tamamen saçmalık" şeklindeki önyargılı ifade ve yasaklardan uzak şekilde, bizzat deneyim elde etmek gerektiğine vurgu yapıyor.
Medya kullanım süresini sınırlandırmak ve cep telefonunu belirli zamanlarda bir kenara koyabilmek de önemli. Ayrıca "akıllı telefonsuz hayat" alternatiflerini yeniden keşfetmek gerekiyor. Örneğin spor, hobiler, arkadaşlar ve gönüllü sosyal faaliyetlere daha fazla zaman ayırmak şart.
İletişim Profesörü Tobias Dienlin, son olarak şu tavsiyeyi yapıyor:
"Kendinizi kötü hissettiğinizde, bunun sadece sosyal ağlar yüzünden olduğunu düşünmeniz yanlış. Akıllı telefonla çok vakit geçirmek, genellikle başka bir sorunun varlığına işaret eder. Ayrıca bu durum, yeni sorunlara da yol açabilir. Bu farkındalık, genellikle akıllı telefon bağımlılığından kurtulmanın ilk adımıdır."