Timur Soykan: "Badeci şeyhler" bir tarikat gerçeği"

Badeci şeyhler tarikat gerçeğinin neresinde? “Uğur hoca bana cennete gitmek için benim cinsel organımdan çıkan meniyi içmek, yutmak lazım diyordu. Bu olanların ayetlerde yazdığını söyledi ve gösterdi

Badeci şeyhler tarikat gerçeğinin neresinde?

“Uğur hoca bana cennete gitmek için benim cinsel organımdan çıkan meniyi içmek, yutmak lazım diyordu. Bu olanların ayetlerde yazdığını söyledi ve gösterdi. El Mürselat suresiydi. Bu yaptığının ismine tarikatimizde bade içmek denir. Ben de cezbe ve zikrin etkisiyle hocanın baskısı olmadan Uğur Hocanın cinsel organını yaladım ve çıkan meniyi yuttum. Bu şekilde badelenmiş oldum. Bu badeleme işini ben kendi isteğim ile iki ayda bir yapardım. Bade olayını dergahın sır odası denilen yerde Uğur Hoca ile yalnız kalarak zikir eşliğinde yapıyordum.
Ahmet Ç., Özel güvenlik görevlisi.

“Uğur hoca şu an sayısını hatırlamıyorum ancak ben her istediğimde hoca benimle cinsel ilişkiye girer. Ben bu ilişkiyi kendi isteğimle gerçekleştirdim. Hocanın baskı ve zorlaması olmamıştır. … Katılan bay ve bayan da belli bir süre sonra yine hocanın badesinden yani cinsel organından akan menisinden içince dergaha katılmış olup istemeleri halinde de hoca ile cinsel ilişkiye girerek kendilerini cennete kabul etme, cennete kazandır işlemini tamamlamış olur. Benim eşim Ayşe K. da dini günlerde kandillerde sohbete katılır ancak kendisi … mürit değildir. Ancak ileride mürit olmasını, hocanın badesinden içmesini isterim. Dersleri alırsa da kendisi istemesi halinde hoca ile cinsel ilişkiye girebilir. Girerse ben bundan mutluluk duyarım.”
Mesut K. , 72 İstanbul doğumlu, evli, 3 çocuk babası, dokumacı tekstilci.
“Tarihini hatırlamadığım bir günde yine dergaha gittim. Uğur hoca sır oasında bulunuyordu Kendisine size tabi olmak istiyorum (cinsel ilişkiye girmek) istiyorum dedim. O da bana istiyorsan olur dedi. Ben hocam otururken onun pantolonunu indirmeden fermuarının arasından cinsel organını çıkarttım. Ağzıma almak suretiyle cinsel organını kaldırdım ve hocamın cinsel organının üzerine oturdum. Kendim ileri geri hareket etmek suretiyle hocamı bu şekilde içime boşalttım. İlişki sonrası ben kalktım ve odadan ayrıldım. Bu olayı yaptıktan sonra kendimi Allaha daha yakın hissetmeye başladım…. Bu ilişkiler zikir, tesbihat ve maneviyata göre isteğe bağlı olarak yapılır. Daha sonraki zamanlarda da benim inancım bunu gerektirdiği için devam etmeyi düşünüyorum. Hocama bağlılığım sürekli olacaktır.”
Yılmaz Y., 73 Bursa doğumlu, evli ve çocuksuz, esnaf.

“Ben de birkaç defa sır odasına girdim. Hoca burada bana cennete nasıl gidileceğini dini ayetlerle bağlantılı olarak anlatırdı. Cennete gitmenin yolunun kendisi olduğunu söylerdi. Biz öldüğümüzde yanımıza gelip bizim cennete gitmemiz izin yardımcı olacağını söylerdi. Biz inanırdık. Hatta dergahta bulunan eşimin ağabeyi olan Mesut K. Bize ölümden önce ölün, bade için derdi.”
Nigar K., 88 doğumlu, ev hanımı, evli, bir çocuk sahibi, ortaokul mezunu.
“Bu cinsellikle bir alakası olmayan nefs olayıyla tamamen zıt bir durumdur. Ben de Uğur Hocayla bu şekilde birçok kez cinsel ilişkiye girdim. Bu olay ne benim isteğim ile olan bir olay ne de hocamın isteği ile gerçekleşen bir olaydır. Bu tamamen istem dışı gerçekleşin bir olaydır. Yaptığımdan pişman değilim. Kimseden şikayetim yoktur. Allah izin verdiği sürece bu dergaha gitmeye devam edeceğim. Hepsi Allah içindir. Yaşadıklarım tamamen Allah tarafından gerçekleşen elimizde olmayan bir olaydır.”
Emine E., 49 yaşında. İki çocuk annesi. Bilecik doğumlu. İlkokul mezunu.
Uğur Korunmaz ya da bilinen ismiyle Badeci Şeyh’in anlattıklarına gelelim.
“Bana pirliği 2005 yılında vefat eden Hasan Burkay Efendi verdi. Hasan Burkay Efendi beni badeledi. Badelemek benim tarikatıma göre pirin cinsel organını yalayıp öpmek ve sonra gelen sıvıyı içmektir. Pirin cinsel organından gelen sıvı sperm değildir, beyaz başka bir sıvıdır. Bu sıvı sadece pirlik verilmiş kişiden gelir. Pir olmadan önce kendisinin piri olan şahıs tarafından badelenir. … Zikir esnasında cezbelenen şahıslar benim bulunduğum sır odasına tek tek gelir. Ben gelen bayan ve erkek şahısları cinsel organımı öptürmek, yalatmak suretiyle badelerim. Bunun dışında şahısların istekleri üzerine erkeklerle ters ilişki, kadınlarla ise ters ve normal yoldan ilişkiye girerim.”
“2006-2007 yılından sonra müritlerimi badeledim ve cinsel ilişkiye girdim… Erkek şahıslar cezbelendikten sonra bana yaklaşarak benim cinsel organımı arkasına sokarlar. Kadın müritlerim de benimle normal yoldan ve ters yoldan yani fiili livata yolu ile cinsel ilişkiye girerler. Pir olarak cezbelenen müridim ile cinsel ilişkiye girmezsem, mürit zikir durumundan dolayı yanmaya başlıyor, işinden gücünden kesiliyor ve deli durumuna geliyor.”
Duyduklarınız fazla mı geldi, olacak şey değil, bunlar toptan deli saçması mı dediniz yoksa dehşete mi kapıldınız? Size kötü bir haberimiz var: Dinlediklerinizin hepsi doğru. Hatta 2011 Haziran’ında Bursa’daki Kırklari Tarikatı’na yapılan operasyondan sonra ortaya çıkanların sadece buraya alabildiğimiz kısmı! Gazeteci Timur Soykan’ın yeni kitabı Badeci Şeyhin Sırlar Odası’nda o kadar fazla örnek var ki. Birisi size anlatsa, kolay kolay inanmazsınız. O zaman bir kötü haber daha: Hepsi tanıkların anlatımı. Devletin resmi kayıtları bunlar. (daktilo sesi olabilir mesela) Elbette her tarikat böyle değil, ama tarikatlardaki cinsel istismar konusu da hiç duyulmamış bir şey değil.
Badeci Şeyh dosyasının ilginç bir yanı var. Ne şeyh ne de müritler olan biteni inkar ediyor. Pişmanlık da yok neredeyse. Müritler ibadetimizin gerektirdiği bu ve hatta bundan memnunum diyorlar. Korunmaz da müritleriyle yaşadığı bütün ilişkilerin kainattaki en doğru şey ve cennete gitme yolu olduğunda ısrarcı. Ve bu 150-200 kişilik tarikatın birkaçı hariç, bu cennete gitme yolunu “normal” insanların anlayamayacağına da yüzde yüz emin. Kısa Dalga’dan Nazan Özcan ben.
Timur da tam da işte o anlamak derdiyle başlamış araştırmaya: “Açıkçası ben ilk araştırmaya başladığımda cinsel yönelimleri olabileceğini, bunun da çok normal olduğunu, öyle bir şey çıksa yazmayacaktım kitabı. Ama incelediğimde bunun cinsel yönelimle, cinsel aşkla hiçbir alakası olmadığını gördüm. Bu tamamen tarikat şeyhine tabi olmakla ilgili.. Bu psikoloji şöyle: Yüzlerce yıldır devam eden bir tarikat geleneği. Ana dayandıkları gerçek de müridin tamamen kişiliksizleştirilip tabi olan, akıl yürütmede bulunmayan, tamamen akıl ve mantık süzgecinden uzak insanlara dönüşürken, şeyhin büyük bir kutsallıkla yüceltildiği bir sistem kurulmuş olması.”
Badeci Şeyh de kendi tarikatını neredeyse tüm tarikatlar gibi Hazreti Muhammed’in soyuna götürüyor. Gerçek ise şu: Şeyh Uğur Korunmaz ve müritleri, Nakşibendi’ye bağlı Halidiye kolunun Kırklari grubu. Bulundukları yer Bursa. Timur Soykan anlatıyor: “Ortak noktaları muhafazakar çevrenin insanları. Pek çoğu ilkokul mezunu, ama içlerinde yüksek okul mezunu da var. Bursa Duaçınar bölgesinde yaşıyor, çoğunluğu esnaf… Sıradan normal insanlar yani. Bu olayda bir tarikat şeyhinin müritlerini sürükleyebileceği aykırı noktanın bir sonu olmadığını görüyoruz. İstediği her şeyi yaptırabilir.”
Daha ne yaptırsın diyorsunuz değil mi? O kadar emin olmayın. Anlatıyoruz. Ama önce duyduğunuza inanma dozunuzu biraz daha yükseltin. Çünkü bu hikaye her seferinde el arttırıyor. Bu kadarı da olmaz dediğiniz noktada daha da ağırlaşıp sertleşiyor. Artık inanmışlık çılgınlığı mı, imanın gücü mü, kör inanç mı? Anlamaya çalışıyoruz.
Badeci Şeyh dosyası 2011 Haziran’ında bir “çocuklara cinsel istismar” ihbarıyla açıldı. 2013’te apar topar 188 yıl hapisle sonuçlandı. Fakat işin garibi “çocuklara cinsel istismar” araştırma konusu bile yapılmadı. Üstelik dergahtan çocuk pornosu çıkmıştı. Trajik ama gerçek, bir de “Edep Yahu” pankartı.
Peki bu sıradan ve muhafazakar insanları bu kadar uç bir noktaya sürükleyen nedir? Timur’a göre şöyle: “Birincisi inanç. Çünkü o bizim uzak kaldığımız muhafazakar kesimde son özellikle 17 yıldır bir şeyhin olmazsa cennete gitmeyeceksin rivayeti çok fazla yayılmış vaziyette. Ve buna inananlar bir tarikat arayışına giriyor. Pek çok mürit şunu anlatıyor: ‘Biz daha önceden pek çok tarikat gezdik hiç birinde kalp gözümüz açılmadı ama Uğur Korunmaz’a geldiğimizde, Gavsı Azam diyorlar. Gavsı Azam kainatin yeryüzündeki yöneticisi demek. Yani o kadar büyük kutsallık atfediyorlar. Ona geldiğimizde biz bulduk cennete gitmenin yolunu diyorlar. Ve bunu bulduklarında, bu kişiyi yani, ilkokul mezunu bir adam bu. Hitabeti o kadar güçlü değil. Ama onu bulduklarında aynı zamanda bir sosyal açlığı fark ediyoruz. Bir yere ait olma hissini çok benimsiyorlar.”
“Bir kere yaptıktan sonra hepsi daha yakın oluyor tarikatta. Birbirlerini daha sahiplenmeye başlıyorlar. Ve bu bir sosyal üstünlük haline geliyor. Aynı zamanda bir dayanışma ağı da örüyorlar. Hayran olma, tabi olma, başka bir şeyi düşünmeden başka birinin verdiği bir güçle yaşama hissine dört elle sarılıyorlar.” Gerçi Korunmaz’ın internetteki vaazlarına bakınca vaazlarına bakınca, kalp gözünü açacak bir nokta da görünmüyor doğrusu.
Siyaset bilimci ve “Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu” üzerine kitap da yazmış profesör Süleyman Seyfi Öğün, insanların tarikata ya da cemaate katılma konusunu şöyle netleştiriyor: “Manevi açlık, yani metafizik açlığı diyebiliriz. Modernliğin insanı çok yeryüzüne mahkûm eden, yeryüzüne süren bir etkisi var. Bu etkiden sonuç alamayan, burada hayal kırıklığına uğrayan, başarısız olan veya -ne diyelim- sonuç alamayan kim varsa bir şekilde bu tarikatlarla ilişki kurmaya doğru bir eğilim kazanıyor. Bunlar da sonuçta açığa çıktığı zaman, karşımıza modern cemaatler, dini cemaatler çıkıyor. Ama genel olarak bakarsak, yani biz kolektif yaşıyoruz. Onun içerisinde bir fark, bir evredir o. Yani çok güçlü aile bağlantıları vardır ve çok güçlü aile bağlantıları aynı zamanda bir cemaat hayatıyla çakışmaktadır. Dolayısıyla geçişi de kolay olmaktadır. Bu durumda ise daha çok birey olmaktan korkmak, yalnız kalmaktan korkmak gibi başka güdüler, başka saikler rol oynuyor. İkisi birlikte işliyor yani.”
Şimdi azıcık tarikatlarda kullanılan yöntemler hakkında bilgi: “Şeyh ile mürit arasındaki kutsallıkla bezenmiş ilişki biçimi. Çok önemli bir detay daha var onun dışında, rabıta. Rabıta Allah’la kul arasındaki aracılığın yapılması demek. Zikirlerde ve virdlerde, her zaman o Allah’a duyulan aşktan bahsediliyor, aşk sırasında bunla birlikte şeyhin iki kaşının arasını hayal edip ona da aşk duymayı içeriyor. Bir süre sonra o müritlerin gözünde o tarikatın lideri, şeyh o kadar kutsallaşıyor ki, gerçekten ona karşı bir aşk duyuyorlar.”
Vird, zikir, rabıta gibi yöntemlerle insanı edilgen yapan bir tür vecd ya da hipnoz halinden bahsediyor Timur. Müritler tam da burada başka bir dünyaya geçiyor. Bütün tarikatlarda aynı şey söz konusu. Vird denen derslerle başlıyorlar. Yüzlerce yıllık, bütün tarikatlarda tesbihat ve vird diyorlar ve belirli duaların tekrarlanmasıyla oluşuyor. Bunların hepsine şeyh karar veriyor. Daha sonra bu virdler, zikirlere dönüşüyor, toplu olarak şeyhin komutları ve ilahileriyle aynı şeyleri tekrarlıyorlar ve zikir dediğimiz törenlerde, o ritüellerde sürekli olarak şu vurguyu yapıyor şeyh: Sizin cennete gitmeniz için Allah’la aranızda bir misyon var ve o misyon benim. Yani bir şeyhe ihtiyacınız var. Şeyhiniz olmazsa siz cennete gidemezsiniz. Allah’la size aracılık yapacak bir misyonu temsil ediyorum ben diyorlar. Ve şimdi o kadar yüksek bir konuma, yüceliğe kavuşuyor ki o tarikat şeyhi. Ve müritler o kadar karakterleri ve mantık süzgeçleri yok ediliyor ki, bir süre sonra o şeyhin söylediği o Allah ile kendileri arasında aracı olan şeyhin söylediği her şey Allah’ın emri haline geliyor.”
Böylece hidayete ermek için ölmeden önce ölün denilenler, yani tarikat diliyle söylersek “endemutlar”, ilk iş akıl, mantık ve iradeyi saf dışı bırakıyor: “Bu motivasyon çok büyük ölçüde inanç kesinlikle. Bizim seküler insanların çok bilmediği bir dünya muhafazakar kesimin yaşadığı. Bunlar sıradan insanlar aslında sokakta her gün gördüğümüz insanlar.
Çok uzun yıllardır din ve psikoloji üzerine çalışan ve kitaplar da yazan psikiyatr Hamdi Kalyoncu dinin insan yaşamında çok çok önemli olduğunu söylüyor. Kalyoncu’ya göre insanın anlam, anlama, varoluş, değer, güvende olma, bilme, saygı, kendini gerçekleştirme gibi duygusal ihtiyaçları var. Bunlar fiziksel ihtiyaçlar kadar önemli. Ve din bu alanların hepsiyle ilgili.
Eh, o zaman en kolay istismar alanına hoş geldiniz. Timur devam etsin: “Büyük kısmı cenneti garantiye alma arzusu duyan insanların buna inanma hayali. Ben kesinlikle şunun önemli olduğunu düşünüyorum, psikolojik olarak onların halinden ziyade tarikat sisteminin onları getirdiği hal önemli.”
Tarikatlardaki psikolojik sistemi Hamdi Kalyoncu’nun kitaplarına ve yazdıklarına bakarak şöyle özetleyebiliriz. Dinin, gönül rahatlığı ve huzur sağlama fonksiyonu, yaşadığımız dünyadaki çeşitli tehlikeler, belirsizlikler, mutsuzluklar göz önüne alınırsa, teselli ve güven sağlıyor. Dolayısıyla din gruplaşmayı gerçekleştirme, insanları gruba katılmaya razı etme ve bağlılıklarını sürdürmede sık kullanılan iyi bir araç oluyor. Timur tam da bunun kullanıldığını söylüyor: “Cennetlik olmanın huzuru onlar için çok önemli. Uğur Korunmaz hepsini badeleme yani oral seksi yaptırdığı ya da tabi olmak dediğimiz hem erkek hem kadın müritleriyle o cinsel ilişki sonrası ‘Mübarek olsun, cennete gideceksiniz, cennetlik oldunuz’ diye anlatıyor. Bunu söylerken hepsi yani bütün olay polise intikal ettikten sonra bir yargılama konusu olduktan sonra bile buna inanıyorlar, biz cennetliğiz biz o badeyi aldıktan sonra menisini yuttukları için ya da onunla cinsel ilişki yaşadıkları için cenneti hak ettiklerini düşünüyorlar. Bu da büyük rahatlık yani. Ne mutlu bize ki, biz bu hocamızı bulduk, bu Gavsı Azam’ı biz bulduk, biz cennetlik olduk diye düşünüyorlar.”
Kurtarıcıyı bulduğuna dair o sarsılmaz ve kırılmaz inanç, artık nereye götürürse… Yine Hamdi Kalyoncu’ya göre okuyalım: Kendilerini bir şeye ve lidere adayanlar bunu kurtuluş vesilesi olarak görür. Lider bu iş için Allah tarafından seçilmiş ve görevlendirilmiştir. O, her güçlüğün üstesinden gelir. Allah tarafından seçildikleri ve onun vekili oldukları için hüküm, karar ve hareketleri onun adınadır. Düşünce ve kararlarını eleştirmek, Allah’ın tercih ve takdirini beğenmemek, ona razı olmamak, hatta Allah’a karşı gelmek gibi algılanır.
Tarikata girenlerden “ölümüne bir beraberlik” yani “kayıtsız şartsız ölünceye kadar biat” istenir. Bunun teorik altyapısı hazırdır ve bu mensupların beyinlerine tekrar tekrar kazınır. Dava için, artık o dava neyse, için mücadele etmek hayatın tek anlamı olarak telkin edilir. Timur bu telkin işinin ve teorinin önemini şöyle anlatıyor: “O bahsettiğim, bizim anlamadığımız söylediklerin yerin kilit noktası, zikir ve rabıta. Zikirde gerçekten kendilerinden geçiyorlar, aynı ritimle hem aynı şeyi tekrarlayarak… Korunmaz öyle anlatıyor. Zikir yaptıktan sonra onlar cezbelenir. Bunu söyle matematik gibi anlatıyor ve badelenmek isterler, kalp gözleri açılır, nurun bende olduğunu anlarlar, sır odama gelirler, hepsi tek kişi gelebilirler, orda badelerini alırlar. Tabi olurlar ve rahatlarlar. Ben bunu yapmak zorundayım, yapmazsam delirirler.Sokakta gördüğünüz deliler badelenmedikleri için delirdiler diyor.”
Delirmek onlara başka bize başka anlam ifade ediyor belli ki! Timur Soykan devam ediyor: “Düşünün ya, Uğur Korunmaz, adam çıkıyor müritlerine diyor ki, arkadaşlar benim cinsel organım nur çeşmesi. Allah da nurunu böyle ulaştırdı, gelin bunu emin ve sonra da yutun diyor. Ve tek tek, bir dünya insan erkek ve kadın bunu yapıyor ve cennetlik olduk diye zikir çekiyorlar. Aklın olduğu yer değil burası.”
Şimdi Korunmaz meczup ya da yalancı ve herkesi kandırmış mı dediniz? Ya da genelde tiye alındığı gibi bel altı esprilerle geçiştirilebilir mi? Veya bu insanlar sadece seks için bir araya gelen bir topluluk ve bunu böyle saklamışlar mı diyorsunuz? Timur’a göre bu, Korunmaz’ın uydurabileceği bir hikaye değil. “Adam deli değil, akıl sağlığı yerinde. Kendisinin Allah’ın nurunu taşıdığını ve onu dünyaya yaydığına inanıyor Uğur Korunmaz. Tek tek hepsine ne yaptığını söylüyor. Zincirleme cinsel saldırı suçunu oluşturacak bu ama duruşmalarda nasıl badelendiklerini anlatıyor kaç kere olduğunu müritler. Mahkeme Başkanı artık şaşırıp Korunmaz’a dönüp bunlara diyeceğin bir şey var mı diyor. Korunmaz ‘Bazıları eksik söyledi’ diyor. O kadar rahat yani. Bir müridi var 100 kere badelendim diyor, o da evet diyor. Delilikten ziyade tamamen kabul edip ifadelerinde aslında siyasi bir savunma yapıyor. Kendisinin kutsallaştığı tamamen kabul edip ifadelerini onu anlattığını görüyoruz, hepsini savunuyor.”
Dosyaya giren 19 kişiden sadece 3-4’ü şikayetçi oluyor. Diğerleri bunu cinsel istismar olabileceğini aklına bile getirmemiş. Timur Soykan: “Büyük kısmı düşünmemiş. Hatta çok çarpıcı ifadeler var onlarla ilgili. Bir tanesi diyor ki, bir kadının memesi kocasına ayrı ve bebeğine ayrı anlam ifade eder. Siz bizi anlamıyorsunuz diyor. Badelenmemiz bir bebeğin annesinin memesinden süt emmesi gibi diyorlar.”
Çünkü müritler için önemli olan şeyhlerinin söylemesi, o var dedi mi var, yok dedi mi yok! Çünkü o Gavsı Azam. Yani Türkçesi şu: Kainatın yönetiminden sorumlu velilerin başı. Herkese de nasip olmuyor Gavsı Azamlık. Gavslık makamına ibadet ve riyazatın çokluğu ile ulaşılmıyor; doğrudan doğruya Allah’ın bağışı neticesinde elde ediliyor. Ne hikmetse her tarikat kendi şeyhine bu ismi veriyor. Yani memlekette yüzlerce kainat yöneticisi var. Genellikle haklarında anlatılan hikayeler de birbirinin benzeri. Ölen müridinin ruhunu Azrail’in elinden çekip alabiliyorlar, melekleri çalıştırabiliyorlar, Allah’la haberleşebiliyorlar, namazlarını faniler gibi değil de küçük bir astral yolculuk yaparak Kabe’de kılıyorlar gibi.
Allah ile yakınlıktan mı bilinmez ama Uğur hocanın dergahından İslam’ın temeli olan Kuran’la ilgili tek satır çıkmadı. Ha, Kuran’ı hatırladıkları bir tek yer var: El Mürselat suresi. Soykan: “Badelemek Kuran’da var diyor, el Mürselat diye bir sure var diyor. O surede şeyhin müritlerini badelemesi gerektiği yazar diyor. Okuyorsun sureyi ilgisi yok. Onu çağrıştıracak bir şey bile geçmiyor.
Aklınızdan geçeni bilmiyor değiliz, oraya geldik işte. Hayır, buradaki adamlar eşcinsel değil. Timur Soykan: “Gerçekten eşcinsel değiller. Cennete gitmek için nuru alıyorlar. İnanıyorlar ve keyif almıyorlar, çoğu acı çekiyor. ‘Allah diye bağırdım, şeyh beni bıraktı’ diye anlatıyorlar ifadelerinde. Onlar bunu bir ibadet olarak cennete gitmek için yapıyorlar.”
Allah diye bağırıp kurtulamayanlar, daha çok kadınlar oluyor. Zaten dosyada pişmanlık duyan, yapılanın istismar olduğunu anlayanlar, bu yüzden ağır depresyon yaşayanlar hep kadınlar: “Çünkü tarikatlar erkek egemen sistemin en vahşi olduğu yerler. Kadın çok değersiz, tüm tarikatlarda böyle. Tarikattaki bütün erkeklerin hepsine Uğur Korunmaz diyor ki, ‘Karılarınızı, kız kardeşlerinizi getirin, nişanlınızı getirin’. Hepsi de bunu yapıyor. Ben badelendim, benim karım da cennetlik olsun. Türk toplumu için çok sert bir konu. Adam diyor ki, sen bana karını getireceksin, ben onu badeleyeceğim ve o bana tabi olacak diyor. Mesela biri var, Ahmet C. Hem sevgilisi var onu götürüyor, benimle ilişkinin devam etmesini istiyorsan, bunu yapacaksın diyor ve sır odasına zorluyor. Uğur Korunmaz da zorluyor, yoksa Ahmet’le asla birlikte olamazsın diyor. Ayrıca nişanlısı var, Gamze diye, Gamze’yi de götürüyor. Kadın evlilik öncesi nişanlısıyla cinsel ilişki yaşamış ve bekaretini kaybetmiş. ‘Ahmet benle evlenmezse ben mahvolurum’ diye düşünüyor. Ve Uğur Korunmaz da ‘Ben izin vermeyeceğim benimle birlikte olmazsan Ahmet’le evlenme’ diyor. Ahmet de diyor ki, ‘Evet, hocam izin vermezse ben seninle evlenmem’. Kadın bekaretini vermiş, muhafazakar çevre için çok büyük kabus bu. Ve ona mecbur kalıyor, gidiyor Uğur Korunmaz’la birlikte oluyor.”
Timur örneğini başka bir yere taşıyor. “Ana hikaye, sadece bir adamın söylediği cümleye bağlı olan yüzlerce hayatın olduğu bir akılsızlık dehlizi bu. Ama IŞİD’de de var bu. Bağdadi de diyor ki, sar bombayı üzerine, patlat, cennete gideceksin. Ve patlatıyor gerçekten insanlar kendini. 50 bin kişi öldü Irak’ta yılda. İnanıyorlardı cennete gideceklerine.”

Badeci Şeyh, Türkiye’deki tarikatların belki de en aykırı ve akıl uçuran örneğiydi ama son olmadı. Daha yakın tarihte Eskişehir’den, 20 Ağustos 2019’da bir haber düştü. Polis bir çiftliği bastı ve akıllara ziyan hikaye ortaya döküldü. Sibel G., yıllardır herkese Hz. Süleyman’ın kızı olduğunu söyleyip özellikle psikolojik rahatsızlığı olanlara kendi kanını içirmiş ya da duş aldırmış. Kanının şifa olduğunu söylüyormuş. Hatta “Yahudilerin aradığı şifreli kan damarlarımda” diyormuş. Hastaları tedavi için para almış, kurban parası ve himmet toplamış. Bunu avukat oğluyla birlikte yapmış üstelik. Ama işin daha da absürd noktası, topladığı paralarla Hz. Hüseyin’e benzemek için estetik yaptırmış. Sibel G., şu anda cezaevinde. Yalan yok, doğruya doğru, resmine bakınca hakikaten estetikler çok ama çok işe yaramış!

Badeci Şeyh ama bir son kroşe daha gelsin. Yer Eskişehir, tarih daha 20 Ağustos 2019. Polis bir çiftliği basıyor ve akıllara ziyan hikaye ortaya dökülüyor. Sibel G. Yıllardır herkese Hz. Süleyman’ın kızı olduğunu söyleyip psikolojik rahatsızlığı olanlara kendi kanını içirmiş ya da duş aldırmış. Şifa olduğunu söyleyerek. Hatta “Yahudilerin aradığı şifreli kan damarlarımda” diyormuş. Hastaları tedavi için para almış, kurban parası toplamış. Ama işin daha da absürd noktası, topladığı paralarla Hz. Hüseyin’e benzemek için estetik yaptırmış. Yalan yok, doğruya doğru, resmine bakınca hakikaten estetikler işe yaramış!

Araştırma Haberleri