14 Mayıs seçimlerine 3 haftadan az bir süre kalırken kadın milletvekili adayları Kısa Dalga’ya konuk olarak gündemi ve kadın sorunlarını konuşuyor.
Türkiye İşçi Partisi Ankara 3. Bölge milletvekili adayı Avukat Ebru Beşe, Kısa Dalga’dan Esra Tokat’ın konuğu oldu. "Sol fikirlere sahip olabilmenin gerçekten vatan hainliği ile eş değer olmadığını insanlara halkımıza anlatmak istiyoruz" diyen Beşe "Çünkü sol değerlerin toplumca benimsenmesi açıkçası bizim toplumumuzu daha ileri götürecek. Sol değerlerin halkın benimseyebileceği, onları anlatabileceğiniz ve onların yararına olduğuna ikna edebileceğimiz bir fark yaratmak istiyoruz toplumda" diye konuştu.
“Eğer 15 Mayıs sabahında bu iktidarı göndermemiş olursak bizi çok daha büyük tehditler bekliyor” diyen Beşe, bu seçimin kadınlar için hayat memat meselesi haline dönüştüğünü vurguladı.
Kısaca kendini tanıtabilir misin bizlere?
Ben 1978 Gaziantep’te doğdum. 18 yaşından beri Ankara'da yaşıyorum. 20 yıldır da avukatlık yapıyorum. Bu nedenle TİP seçimlere girme kararı aldığında da artık sokaktaki muhalefetimizi Meclis’e taşımamız gerektiğini düşündüm ve açıkçası bu nedenle seçim mücadelesinde milletvekili adayı olarak sistemi değiştirmek için biraz da buradan çaba göstermek istedim ve aday oldum. Partimde beni listelerden aday gösterdi. Türkiye İşçi Partisi’nin 3. Bölge adayıyım.
Listemizde biliyorsunuz birçok kadın arkadaşımız var. Adaylarımız epey fazla. En çok kadın aday gösteren 2. partiyiz oran olarak. Kadın mücadelesini ve Türkiye'de siyasetin ataerkil sistemle ilerlemesini biraz da değiştirmek derdindeyim.
Aday olma sürecinde ne etkili oldu? Seçim sonrasında ne hedefliyorsun?
Bizim hali hazırda şu an Meclis’te 4 milletvekilimiz var. Türkiye İşçi Partisi aslında Meclis’teki bu 4 milletvekili ile muhalefet nasıl yapılır biraz bunu gösterdi.
Buradan yola çıkarak bu ülkenin sosyalizme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Neden diyeceksin?
Çünkü toplumumuz yıllarca bir sol korkusuyla konsolide edildi, öyle tutuldu. Gerekirse ‘bu ülkeye komünizm lazımsa biz getiririz’ denildi. Vatan haini ilan edildik ama 1960'larda TİP yine Meclisteydi ve yıllar içinde görüldü ki sosyalistler Mecliste olduğu zaman haklılar ve hep halkın yanında olacaklar. Bu nedenle ben de halkın adaylarının Mecliste temsil edilmesini, halkın hakkının savunulmasını çok önemsiyorum. Partinin zaten hedefi bu. Ben de bu hedefe ne kadar katkı koyabilirim açıkçası bunu çok önemsiyorum.
Zaten listelerimize de bakarsan aslında gerçekten halkın içinden adaylar. Her ne kadar ben avukat ve işte sanki halktan biraz daha başka bir insan; mesleki olarak daha farklı biriymiş gibi görünsem de aslında öyle değil. Çünkü bizler de toplumun çok ciddi bir parçasıyız. Beyaz yakalıyız, en nihayetinde mavi yakalılar, gri yakalılar, beyaz yakalılar da var. Yani bizim adaylarımız bugün yolda yürürken çok rahatlıkla rastlayabileceğin insanlar.
Mecliste o yüzden bizim gibi insanların olmasını da çok önemsiyorum. Çünkü bizim sorunlarımıza halktan uzak insanların Mecliste halkın yararına toplumcu, ilerici politikalar geliştiremeyeceğini düşünüyorum. Her ne kadar şu anda bu sistemde Meclisin birçok yetkisi tırpanlanmış olsa dahi halkın meclisinin kurulması aşamasında artık yeni bir dönem başlayacak.
14 Mayıs seçimini biraz da böyle değerlendiriyorum. Bu yeni dönemde de halkın milletvekillerinin Mecliste olması, halkın hakkının savunulabilmesi ve Meclisin hali hazırdaki görünümünden yine değişecek olduğu halde dahi sağa doğru yönlenmesinin çok büyük bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Meclisi sola çekmek için bizim gibi halkın vekillerinin Meclis’te olması gerektiğini düşünüyorum.
Avukatlık deneyimin dışında yıllardan beri de aslında sokaktasın, kadın mücadelesinin içindesin. Bunu biraz anlatabilir misin bize?
Ben kendi adıma bir kadın olarak 17 yaşında bir kız çocuğu annesi olarak onun güvenliğini ve haklarını savunmak için de sokaktayım. Ama Türkiye'de kadınların en büyük problemi yaşam hakkı ihlali. Biz yaşamımızı devam ettiremiyoruz, sağ kalamıyoruz.
Şu anda o kadar ciddi gerici bir iktidar var ve seçimden sonra bu gerici tahkimatı daha da yükseltmek için ellerinden geleni yapıyorlar, halihazırdaki ittifak ortaklarına da bakarsak. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çekildik. Şu anda 6284 sayılı yasa üzerinden pazarlıklar yapılıyor. Kadınların canı üzerinden pazarlıklar yapılıyor. Yarın bir sokak ortasında saldırıya uğramayacağımızın hiçbir garantisi yok. İyi hal indirimi ve katilimizin iyi hal indirimi almayacağını hiçbir garantisi yok.
Kadına şiddet faillerinin böyle korunduğu bir ortamda bizler şikayet edebilsek dahi kadınlar olarak ilk karşılaştığımız şey en basitinden ilk basamakta karakolda mağdur suçlayıcılıkla karşılaşıyor. Bu çok ciddi bir problem, birçok kadının gerçekten uğradığı saldırıdan canına kastedildiği durumlarda kendini ispat etmek zorunda kalmasına neden oluyor.
Hatta bu ilerliyor. Eğer öldürüldüyseniz maktul suçlayıcılığına varılıyor ve bu çok rahatlıkla duruşma salonlarında faillerin avukatları eliyle bir savunma argümanı olarak kullanılıyor. Burada ben Ceren Damar’ı anmak istiyorum, çünkü çok yakın zamanda ilginç bir gelişme oldu.
Ceren Damar’ın annesi Feyzan Damar ve babası Mustafa Damar’ın hukuk mücadelelerinin hem desteği hem tanığı olmuştuk bu süreçte. Ancak failin avukatı savunma hakkını ihlal ediyormuşçasına bizleri suçlarken kendisi yaptığı savunmada kullandığı argümanlar nedeniyle savunma dokunulmazlığını aştı, mesleki olarak avukatlık etiklerini çiğnedi ve ona rağmen gidip Avrupa Barolar ve Hukuk Konseyi Birliği’ne ‘Ben sadece avukatlık yaptım’ diye şikayette bulundu. Hukukçu Dayanışması’ndan arkadaşlarımızla bir bu dosyayı takip etmiştik ve binlerce imzayla geri çektirmiştik bu şikayeti.
Ama bu demek değil ki bir şikayeti geri çektirmek ya da bir kişiyi yargılatabilmek bütün kadınlar için ulaşabileceğimiz anlamına gelsin. Maalesef gelmiyor.
Aslında uzun yıllardır da kalkmasına rağmen OHAL koşullarında yönetiliyoruz ve fiili bir eylem yasağı var. Özellikle kadınların Ankara'da ve biz 8 Martlarda 25 Kasımlarda kadınların taleplerini yükselttiklerini ve bu eylem yasaklarını kırıp gerçek anlamda taleplerini sokakta da somutlaştırabildiklerini görüyoruz. Bu nedenle biz bu kadınlarla gurur duyuyoruz. Onlara bu mücadelelerinde destek olabilmek de benim için ayrıca bir gurur kaynağı.
Geçtiğimiz günlerde KA.DER kadın milletvekili adaylarının tanıtımını yaptı. Benim orada dikkatimi çeken şeylerden birisi AKP’nin iktidarda olduğu yılla yaşıt olan genç kadın milletvekili adayları var. TİP’de de bu şekilde genç kadın adaylar var. Buradan yola çıkarsak 20 yıllık AKP iktidarının getirdiği kadın sorunları neler?
Az önce söylediğim gibi yaşam hakkından yola çıktık. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, 6284 sayılı kanunun pazarlık yapılması, nafaka hakkı bile hala şu anda çok tartışılıyor. Kutsal ailenin dayatılması, kadının ev içi emeği ve bunun tamamen yok sayılması, eşit işe eşit ücret alamamak, sürekli cam tavanlarla karşılaşması...
Özellikle AKP'nin iktidara geldiği son 20 yıl o gencecik milletvekili adaylarımız gerçekten başka bir yönetim görmediler. Hani biz öncesini gördük, ne oldu diyeceksin. Türkiye hep zaten ağır aksak ilerleyen bir ülkeydi hak anlamında. Bizim gençliğimizde biz işkenceyle mücadele ediyorduk. Şu anda başka türlü işkenceyle mücadele ediyoruz. Açık hava cezaevinde yaşıyoruz.
Biz mesela emekçi kadınların özellikle şu halini biliyoruz. Türkiye'de pandemi de bize bunu ispatladı ilk işten kadınlar çıkartılıyor. İlk kadınlar, çocuğu olan kadınlar gözden çıkartılıyor. ‘Hamile kalmayı planlıyor musun?’ şeklinde insanın en doğal haklarından biri kadın olduğumuz için bize sorulabiliyor rahatlıkla. Oysa herhangi bir erkeğe böyle bir soru sorulmuyor işe almak için yapılan mülakatlarda.
Biz son 20 yıl özellikle çok ciddi mücadeleler veriyoruz. Kadınlar olarak bizim gülüşümüzden canımızdan, tenimizden, hatta kadın fizyolojisi nedeniyle ayrıştırılmamıza kadar ciddi problemler yaşıyoruz. Deprem de bize bunu ispat etti.
AFAD denen bir devlet kurumu var ve ihtiyaç kolilerine kadınları tamamen yok sayarak hiçbir hijyen malzemesi koymadan bu kolileri hazırladı. Deprem bölgesindeki kadınların böylesine yok sayıldığı bir devlet anlayışının bizi getirdiği nokta maalesef halihazırdaki AKP iktidarı elimizdeki.
Eğer 15 Mayıs sabahında biz bu iktidarı göndermemiş olursak bizi çok daha büyük tehditler bekliyor. Bu seçim biz kadınlar için biraz da hayat memat meselesi haline dönüştü.
Şunu gözlemliyorum birçok kadın milletvekili adayı meslektaşlarımızla ve kadınlarla da hem fikiriz. Özellikle kadınlar açığından kapalısına hiç fark etmiyor bütün kadınlar artık ülkede bir değişim istiyor. Var olma mücadelesi veriyoruz biz çünkü kadınlar olarak. Bu nedenle bizim Türkiye İşçi Partisi olarak da seçim bildirgemiz de var zaten bütün bunları somutlaştırmaya çalışmak ve Meclis’te en azından şu aşamada sağ politikacılardan gelecek kadınlara yönelik tehditleri bir parça dahi olsun engellemek istiyoruz. Ama iktidara geldiğimizde kadınlar için evet gerçekten de vaatlerimiz var tabii.
Bu noktada TİP’in çözüm önerilerinden biraz bahsedebilir misiniz?
Sayılarla konuşmak lazım sanırım birazcık. 2022 verilerine göre Türkiye'de her 10 kadından 3’ü ancak güvenceli bir şekilde ve kayıtlı olarak çalışabiliyor. Kalanların hangi koşullarda nasıl çalıştıklarını hiç bilmiyoruz bile. Hatta mesela şöyle bir gerçek var Türkiye’de 13.3 milyon kadın iş dahi arayamıyor, neden? Çünkü çocuğunu bırakacak yer bulamıyor, nitelikli ve ücretsiz kreşe ulaşamıyor. Şu anda kreş ücretleri özel okul fiyatlarıyla yarışıyor.
Karşımızda yek pare bir halk karşıtı iktidar var böyle olduğu için biz mesela diyoruz ki öncelikle özel sağlık ve tehlikeli olarak nitelendirilen sınıflar haricinde biz sektörlerde en azından kadınların belli bir çalışma oranında olmalarını istiyoruz ve bu oranı belirleyeceğimizi söylüyoruz. Kamuda kadın istihdam oranın yüzde 50 olarak belirlenmesini talep ediyoruz. Tüm bunlar sağlanana kadar da çünkü bunlar birden bir gecede olabilecek şeyler değil, vakit alacak şeyler bu zamana kadar ne yapacaksınız derseniz işsiz kadınlar içinde temel gelir ödemesi adı altında bir ödeme olması gerektiğini düşünüyoruz.
Diğer taraftan kreş sorunu demiştik. Türkiye’de şu anda birçok kurumda hiçbir şekilde ne özel iş yerlerinde ne de şirketlerde hiçbir şekilde kreş yok. Kreşi olan iş yeri oranı yüzde 7 Türkiye'de. Düşünebiliyor musunuz çocuğunuzu bırakamadığınız için iş bulamıyorsunuz, iş dahi arayamıyorsunuz ve tamamen toplumdan izole bir şekilde evde ve ev içi emeğinizi bedava vererek yaşamaya mahkum ediliyorsunuz. Biz bu nedenle bunu da çok önemli görüyoruz. Mesela çocuk yetiştirme, evde bakıma ihtiyacı olan kişiler için kamu hizmetlerinin ücretsiz olarak karşılanmasının bir hak olduğunu düşünüyoruz. Bunları yeteri kadar yapabilmek için kadınların özellikle ev içinde emeklerinin sömürülmesinin engellenmesi için de bu ihtiyaçları görecek kamusal işletmeler olacağını hayal ediyoruz, istiyoruz, talep ediyoruz.
Diğer taraftan kadınların aynı zamanda iş yerlerinde çok ciddi hak ihlallerine uğradıklarını da biliyoruz. Taciz, istismar; özellikle 18 yaşından küçük kız çocuklar için çalışma gerçeği var. İstismar, mobing çok büyük problemler ve kadınlar bunları işinden olmamak için, ekmeğinden olmamak için çoğu zaman dile getiremiyorlar. Biz bunların da ayrıca yasalarla düzenlenmesini özellikle istiyoruz ve ILO sözleşmelerinin de uygulanmasını talep etmek zorundayız bu anlamda.
Çünkü biz Türkiye’nin her ne kadar sadece burada kadınlar üzerinde konuşsak da biz Türkiye’nin işçi sınıfının partisi olmak ve bu talepleri aynı zamanda hem işçiler için işçi kadınlar özelinde ayrıca özellikle talep etmek zorundayız.
Peki TİP diğer siyasi partilerden nerede farklılaşıyor?
Biz sosyalistiz çünkü oradan farklılaşıyoruz her şeyden önce. Diyeceksin ki bugüne kadar hiç mi kimse böyle bir iddiayla çıkmadı? Elbette çıktı biz sadece bunu aynı zamanda Türkiye'de sosyalizmi ve Meclis mücadelesini kitleselleştirmeye çalışıyoruz.
Yani solun bir acı olmadığını, sol fikirlere sahip olabilmenin gerçekten vatan hainliği ile eş değer olmadığını insanlara halkımıza anlatmak istiyoruz. Çünkü sol değerlerin toplumca benimsenmesi açıkçası bizim toplumumuzu daha ileri götürecek. Çünkü gerici iktidar anlamında Cumhuriyet’in değerlerine de kast ediliyor en nihayetinde. Hepimiz bu gerici değerler anlamında çoğumuz aynı barikatın arkasındayız. Ama biz bu barikatı korurken bir adım daha ileri götürmek istiyoruz. Sol değerlerin halkın benimseyebileceği, onları anlatabileceğiniz ve onların yararına olduğuna ikna edebileceğimiz bir fark yaratmak istiyoruz toplumda.
Çünkü bugüne kadar sola karşı hep başka türlü tırnak içinde konsolide edilmiş, kışkırtılmış hatta yeri geldiğinde çok acısını çektik biz bunun vakti zamanında. Türkiye muhtıralarla, darbelerle vakit kaybetti zaten. Biz bu mücadelede çok insan da kaybettik aynı zamanda. Biz artık bir sol kırım olmasın, halkımız da gerçekten onların taleplerini ve onların haklarını sosyalizmle savunabileceğimizi anlasın. Biz bunları anlatmaya hazırız diyoruz.
Senin de dediğin gibi Türkiye İşçi Partisi’nde kadın milletvekili oranları diğer siyasi partilere göre daha fazla. Miller İttifakı olsun Cumhur İttifakı olsun onlarda ise çok az. Sence bu artık Türkiye’de kronik bir hal almaya mı başladı?
Evet kronik bir hal aldı. Son 20 yılda toplum iyice gericileşmeye başladı ve bunu aslında her ne kadar ittifaklar halinde olsa da muhalefet dahi içselleştirdi bir şekilde. Zaten Türkiye'de az önce söylediğim gibi kadınlar için ciddi anlamda bir cam tavan var ve bu cam tavan siyaset için de geçerli.
Kadınları siyasette istemiyorlar. Çünkü kadın demek onların ataerkil düzenlerine taş koyacak insanlar demek. Yani ittifak içindeki partilerde bile ne olacak? Onlar siyasetlerini yapacaklar, evde çocuklarına işlere ise kadınlar bakacak. Ama kadınlar sokaklara inerlerse, siyasete soyunurlarsa o elde ettikleri, bırakmak istemedikleri ve toplumun onlara bahşettiği bu ayrıcalıklardan vazgeçmek zorunda kalacaklar. Yani bu sadece sadece bir siyasi partiye mensup olarak geliştirilebilecek bir şey değil. Bu gerçek anlamda bir zihni değişim meselesi ve biz kadınlar ancak bunu zorlayabiliriz. Diğer ittifaklardaki bu oranın az olmasının nedenini de gerçek anlamda bazı eşitlikleri belki de henüz yeteri kadar içselleştirememelerine bağlıyorum.
Eklemek istediğin bir şey var mı?
Tüm ezilenler için biz buradayız ve ezilenlere de şunu söylemek istiyorum. biz ezilenler olarak ezenlerden hakkımızı alacağız. Dertlerimizin, bütün problemlerimizin, sorunlarımızın nedeninin de bu boyu devrilesi bozuk düzen olduğunun da farkındayız. Biz bunu da bütün ezilenlerle beraber düzeni değiştirmek için buradayız.
Son olarak kadınlar için de devrimci yazar Şennur Sezer ile bitirmek istiyorum.
“Ne istiyoruz biz kadınlar olarak
Biz dağ gibi kadınların doğumlarda ölmediği
Dal gibi kızların da işkencelere dayanmak zorunda olmadığı bir ülke istiyoruz
Biz artık kadınlar olarak yüreğimizin yerini ağrımadan bilmek istiyoruz”