Pelin Ünker
Pestisitlerin kullanım amacı, böcek gibi bitki zararlılarını ya da yabani otları önlemek, yok etmek, püskürtmek veya azaltmak.
Ancak bu kimyasal maddeler, "hedef zararlıya" seçicilik göstermediği için hedef dışındaki canlılara da zarar verebiliyor. Bu nedenle güvenlik testlerinden geçen pestisitler bile akademik literatürde son derece tartışmalı.
Türkiye'de ise resmi verilere göre pestisitlerin kullanımında ciddi bir artış var. Uzmanlar verileri güvenli bulmazken, yasaklı pestisitlerin hâlâ kullanıldığına dikkat çekiyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Türkiye genelinde yıllar ve iller bazında pestisit kullanım miktarlarını bu ayın başında yayınladı. Resmi verilere göre 2012'de 42 bin 611 ton olan pestisit kullanımı 2015'ten sonra keskin bir artış göstererek 2020 ve 2021 yıllarında 53 bin ton seviyelerine ulaştı.
1980'lerde ise bu rakam 7-8 bin ton civarındaydı. Bilim insanlarına göre açıklanan verilerin güvenilirliğine dair de soru işaretleri var.
DW Türkçe'ye konuşan gıda mühendisi Dr. Bülent Şık, "Türkiye İstatistik Kurumu'nun yaptığı enflasyon hesapları ne kadar güvenilir ise bu tespitlerle ilgili tahminlerin de o kadar güvenilir olduğunu düşünüyorum" diyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı'na göre 2021 yılında pestisitin en fazla kullanıldığı il 4 bin 71 tonla Antalya. Bu ili Mersin, Manisa, Adana, Bursa, Aydın, İzmir, Konya, Malatya ve Çanakkale izliyor.
Ancak Tarım Bakanlığı bu hesaplamayı yaparken total pestisit miktarını Türkiye'deki tarımsal alana bölüyor.
"İlçe bazında değerlendirme gerek"
10 yıl öncesine kadar il, ilçe ve lokasyon bazında rakamlar yayınlanırken bu bilgiler artık kamuoyuyla paylaşılmıyor.
Pestisit kullanımının il ve ilçe bazında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Bülent Şık, "O zaman biz şunu fark edeceğiz. Türkiye'de belli illerde, ilçelerdeki pestisit kullanımı gerçekten çok ciddi halk sağlığı, çevre sağlığı tehdidi oluşturacak düzeydedir" diye konuşuyor.
Bülent Şık, pestisitlerin yüksek derecede zehirli, çeşitli toksik maddeler olduğunu ve çeşitli sağlık sorunlarına yol açığını, sadece insan sağlığı değil, doğal hayattaki tüm canlıları olumsuz etkileyerek biyolojik çeşitlilik kaybına neden olduğunu vurguluyor.
"Serik, Kumluca, Manavgat risk altında"
Şık'a göre Antalya'da Serik, Kumluca ve Manavgat ilçeleri pestisit kullanımının en yüksek olduğu yerler. Şık, bu ve benzer bölgelerdeki çiftçiler, çiftçilerin aileleri ve özelikle çocukların daha ciddi bir tehdit altında olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: "Dolayısıyla bu bölgelerdeki doğal fiziki varlıkların, örneğin toprağın, suyun, havanın pestisitlerle ne ölçüde kirlendiğini de çok daha dikkatle izlememiz gerekiyor."
Pestisitler atıldığı ortamda kalmıyor. Atmosfere karışıyor. Toprak su içerisinde akışkan olduğu için başka ortamlara geçiş yapıyor, gıdalarda kalıntı bırakıyor.
DW Türkçe'ye konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu Üyesi Dr. Ahmet Soysal pestisitlerin akut ve kronik etkileri olduğuna işaret ediyor.
Çiftçiler nasıl etkileniyor?
Akut etkilerin uygulama yanlışları yüzünden pestisitleri tarımsal alanda uygulayanlar ve çevresindeki insanlar üzerinde görülebileceğini belirten Soysal, "Uygulama esnasında koruyucu malzeme kullanılmazsa ya da dozu çok fazla atarlarsa akut tablo ortaya çıkar. Bu akut tabloda solunum sisteminde, bronşlarda salgı artışı, bronkospazm, solunum zorluğu, mide bağırsak sisteminde bulantı, kusma, karın ağrısı, pankreatit, kardiyovasküler sistemde kalbin giderek yavaşlaması, hipotansiyon ve aritmiler ortaya çıkar. Ölüme kadar gider. Bütün bunlara nörolojik etkiler de eklenebilir" diyor.
Soysal, pestisitlerin toplumsal yönden esas önemli sağlık etkisinin kronik etkiler olduğuna dikkat çekiyor.
Ağız sindirim yoluyla bulaşıyor
Soysal, tüketilen meyve ve sebzeler ya da uygulama yanlışları nedeniyle içilen sulardan alınan pestisitlerin kronik etkilere yol açtığına işaret ediyor. Türkiye'de pestisitler kullanıldıktan çok kısa süre sonra hasat yapıldığı için bizzat o pestisitlerin kullanıldığı besin maddeleri ile insanlara ağız sindirim yoluyla bulaşabildiğini dile getiren Soysal, "Pestisitler insan vücuduna alındıktan sonra yağ dokuda, böbreklerde ve karaciğerde birikince etkisi vardır ve insan vücudundan atılamaz" diyor.
Pestisitlerin belli bir düzeyi geçtikten sonra sağlık sorunlarına yol açtığını ifade eden Soysal, bu sağlık sorunlarının başında kanserlerin ve doğumsal anomalilere neden olan teratojenik etkilerin geldiğine dikkat çekiyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı'na göre Türkiye'de en fazla kullanılan pestisit türleri fungisit, herbisit, insektisit ve akarisit olarak sıralanıyor.
Kullanılan pestisitlerin geçtiği güvenlik testleri ve bir zararının olmadığına yönelik iddialar ise akademik literatürde son derece tartışmalı.
Bülent Şık, güvenlik prosedürleri ya da güvenlik testleriyle ilgili çok ciddi zaaflar olduğu görüşünde. Şık, "Çocuklarda nörolojik sistem üzerindeki etkilerini değerlendirmeye yönelik bir güvenlik prosedürü son derece zayıftır. Üreme sağlığı sistemine olan olumsuz etkilerini belirlemeye yönelik güvenlik testleri ya da prosedürleri yine son derece zayıftır. Bunlara hormonal sistemdeki çeşitli zararlı etkileri değerlendirme prosedürlerini de katabiliriz" diyor.
"Grup 2A kanserojen, Türkiye'de serbest"
Dr. Ahmet Soysal ise bu konuda glifosat örneğini veriyor. Soysal, "Pestisit kullanımında bütün dünyanın tartıştığı örnek bir vaka olarak glifosatı söyleyebiliriz. Bu madde bir herbisittir. Dünya Sağlık Örgütü'ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı'na göre 'Grup 2A kanserojen' yani insanlar için muhtemelen kanserojen sınıfındaki bir maddedir. Ülkemizde satışı serbesttir" diye konuşuyor.
Bir pestisit için çeşitli sağlık zararlarına ya da doğal hayatta problemlere yol açtığına ilişkin kanıtlar biriktikçe kullanımına sınırlama ya da yasaklama getiriliyor. Ancak bir pestisite yasaklama getirilmesi o pestisitin gıda sisteminden çıktığı anlamına gelmiyor.
"Yasaklanan pestisitler hala mevcut"
Bülent Şık'a göre Avrupa Birliği (AB) mevzuatına göre yasaklanan pestisit türlerinin Türkiye'de kullanımı halen yaygın. Bu durum genellikle AB'ye ihraç edilen ürünlerde yapılan tespitlerde ortaya çıkıyor.
Türkiye'den AB'ye giden ürünlerde en çok tespit edilen toksik maddenin Chlorpyrifos olduğuna değinen Şık, "Chlorpyrifos, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi tarafından 2016'da yasaklandı. Aynı karar Türkiye'de de eş zamanlı olarak alındı. Ama sonra bakıyorsunuz, hiçbir işe yaramamış o karar. Yani altı sene geçmiş üzerinden hâlâ çeşitli gıda ürünlerinde meyve, sebze, özellikle narenciye ürünlerde Chlorpyrifos kalıntıları çıkıyor" diyor.
Eğer bir pestisitin kullanımı yasaksa bu yasak kimyasal maddenin piyasadan toplatılması gerektiğini belirten Şık, "Ama burada ciddi bir zaaf olduğu açık" diyor.
AB'de kullanımı yasak, ihracatı serbest
AB'nin kendi birlik sınırları içindeki ülkelerde kullanımını yasakladığı çok sayıda pestisiti mevzuatın daha zayıf olduğu AB dışında kalan ülkelere göndermeye devam ettiğine işaret eden Şık, "Yapılması gereken şey üretimini durdurmak. Yani bu tip kimyevi maddeden üretilmesini, çevresel mevzuatın ya da gıda güvenliği mevzuatının zayıf olduğu ülkelere gönderilmesini ya da ihraç edilmesini de engellemektir" diye konuşuyor.
Pestisit uygulamasının sıkı bir denetime alınması gerektiğini vurgulayan Dr. Ahmet Soysal da "Bugün ben sokağa çıktığımda herhangi bir tarımsal malzeme satan dükkândan istediğim pestisiti alabiliyorum. Bunun olmaması lazım" diyor ve ekliyor:
"Pestisit kullanımının da aynen ilaç kullanımı gibi çok sıkı reçete ve barkod sistemiyle takip edilmesi lazım. Çiftçinin bu kullanımı uygun koşullarda yapıp yapmadığının son derece iyi denetlenmesi şart. Ve ayrıca kullanılabilecek en düşük dozlarda pestisit kullanılmasına gayret edilmeli."