Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, hükümetin ekonomi politikalarını eleştirdi. "hızla rasyonel politikaları dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz" diyen Turan, "Fakirleşerek büyüyoruz" ifadelerini kullandı.
TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Toplantısı'nda konuşan Turan, "Dünyada hem en yüksek enflasyona hem de son derece yüksek risk primine sahip ülkeyiz, bunun sürdürülemez olduğunu ve hızla rasyonel politikaları dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Fakirleşerek büyüyoruz" dedi. Turan, Enflasyonla mücadele dünya faiz artırırken biz tersi bir politika izliyoruz. TÜFE 3 haneye gidiyor, izlenen ekonomi politikalarının yarattığı politikalarda gelirler hızla eriyor" ifadelerini kullandı.
TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan da, "İktidardan ve muhalefetten yeni dönem için net ve somut yol haritaları bekliyoruz. Beklentimiz eski ezberlerin tekrar edilmesi değil. İçinde bulunduğumuz çetrefilli durumdan nasıl düzlüğe çıkacağımızın ortaya konulması" dedi.
Öziilhan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
"Hem Türkiye’nin ikinci yüzyılına hem de seçim ortamına hazırlanıyoruz. Zor bir dönem geçiriyoruz. Dünyada bir dönem sona erdi. Ama yerine geçenin ne olduğu netleşmedi. Bizden kaynaklanan belirsizlikler ile yeni dünya düzenine ilişkin belirsizlikler iç içe giriyor.
İktidardan ve muhalefetten yeni dönem için net ve somut yol haritaları bekliyoruz. Beklentimiz eski ezberlerin tekrar edilmesi değil. İçinde bulunduğumuz çetrefilli durumdan nasıl düzlüğe çıkacağımızın ortaya konulması.
'BİLDİĞİMİZ GÜVENLİ LİMANLARI TERK ETMİŞ BULUNMAKTAYIZ'
Ne tarafa baksak her yerde belirsizlik, öngörülemezlik ve güven eksikliği görüyoruz. Bildiğimiz güvenli limanları terk etmiş durumdayız. Bu yeni sularda geçmişin tecrübesi yeterli olmayacak. Yeni koşullara uygun yeni çözümler bulmamız gerekiyor.
Senelerdir alışık olduğumuz düzen, lojistik yaklaşımlar, fiyat belirleme davranışları değişti. Arz zincirleri kırıldı, tedarik sorunları yaşanıyor. Soğuk savaş sonrası düzen bozuluyor. Ekonomik konular bir kez daha ulusal güvenlik önceliklerine tabi kılınır oldu. Bu gelişmeler sonucunda yeni bir soğuk savaş dönemine mi girilecek? Öyleyse, kendimizi nasıl konumlandıracağız? İki bloklu bir küreselleşme dönemine girilirse dünya ekonomisi yeniden şekillenecek. Tek kutuplu bir dünyada hızlı büyümüş bir Çin’in iki kutulu dünyada başarılı olup olmayacağını bilmiyoruz.
Piyasa fiyatlarıyla ölçtüğümüzde dünya ekonomisinin yüzde 60’a yakınını Batı ekonomileri üretiyor. Gelecekte küreselleşmenin nasıl olacağı ülkelerin ekonomi politikası tercihlerini şekillendirecek. Hangi ticaret bloğu içinde yer alacağımız, neyi nasıl üreteceğimiz daha da önemli hâle gelecek. İklim krizi ile mücadele perspektifi de belirleyici olacak.
İkinci dünya savaşı sonrasının ekonomide yoğun devlet müdahalesi çöktükten sonra ibre piyasa mekanizmasına kaydı. Piyasa mekanizmasının üstünlüğü adeta sorgulama dışı tutulur olmuştu. Ancak bu modelde uygulamada aksaklıklarla karşılaşıldı. Önce 2008 krizi, sonra pandemi, şimdi de Ukrayna işgali devlet ve piyasa arasındaki dengenin yeniden düşünülmesi gerektiğini gösterdi.
'TÜRKİYE'DE PİYASA MÜDAHALELERİ ÇOK YOĞUNLAŞTI'
Ülkemizde ise çok farklı bir süreçten geçiyoruz. Serbest piyasa modeli dememize rağmen son dönemde piyasa müdahaleleri çok yoğunlaştı. Modelle uyuşmayan uygulamaları belirsizliği artırdı ve öngörü güçlüğü ortaya çıktı. Devlet ve piyasa arasındaki denge gelir dağılımı açısından da büyük önem taşıyor.
Piyasa mekanizmasının çözemediği gelir adaletsizliği sorunu, dünyada sağ popülist dalganın yükselmesi, mülteci akını, yetersiz refah artışı, orta sınıfın erimesi gibi sorunlar da dünyanın önemli problemleri arasına girdi.
'GELİR DAĞILIMINI DİKKATE ALMADAN EKONOMİ POLİTİKASI BELİRLENEMEZ'
Enflasyonun yükselme eğilimine girmesi gelir adaletsizliğini daha da artıracak. Gelir dağılımının iyileştirilmesi için kapsamlı politikaya ihtiyaç var. Ekonomi politikalarını bunları dikkate almadan belirlemek olmaz.
Şimdi de bir gıda krizi ile karşı karşıyayız. Savaş gıda fiyatlarında şiddetli artışlara yol açtı. Savaşın uzaması ithalata bağlı ülkelerde gıda teminini zorlaştıracak.
Enflasyonun bütün ekonomik sorunların başı olması nedeniyle pek çok merkez bankası, enflasyon artışının önüne geçmek için sıkılaşma politikaları uyguluyor. ABD’nin faiz oranlarını artırması tüm diğer ülkeleri etkiliyor. Doların değer kazanması Türk lirasının değer kazanması anlamına geliyor. Dünyadaki fonların daha yüksek getiri sunan ülkelere kayması Türkiye’nin finansman ihtiyacını zorlaştırıyor.
'İSTİKRARLI BİR EKONOMİYE GEÇİLMELİ'
İçeride uyguladığımız iktisadi politikalarla beraber risk primi yükseliyor. Sıkı para politikaları ile gelişmiş ülkelerin yavaşlaması cari açık, enflasyon sorunlarımızı ağırlaştıracak. Ekonomi politikaları da bu gelişmelere uyumlu olmalı.
Türk lirasındaki değer kaybı ve enflasyonun ulaştığı seviyelerde faiz oranları ile enflasyon arasındaki makasın geldiği bu noktada istikrarlı bir ekonomiye nasıl geçileceği sorusu cevap bekliyor. Enflasyondaki artış daha önceki enflasyonist dönemlerle karşılaştırılamayacak kadar hızlı.
'TÜKETİCİNİN ALGISI BOZULDU'
Bu süreç göreli fiyat yapısını bozuyor. Firmalar nasıl fiyatlama yapacaklarını bilemiyor. Tüketicinin algısı bozuldu. Ücretlerin toplam gelir içindeki payı geriliyor. Kendi hesabına çalışanların ve ücretlilerin gelirinin nasıl düzeltileceği, toplumsal barış açısından cevaplandırılması gereken diğer bir soru.
Ekonomideki en büyük öncelik enflasyonda kalıcı bir düşüş sağlamak. Aksi halde ekonominin enflasyon sarmalına girmesi Türkiye’ye çok büyük bedel ödetir. Ekonomik sorunlar sık sık değiştirilen düzenlemelerle çözülemez. Sık sık yapılan düzenlemeler ekonomiyi daha da bozar. Dengesizlikler tırmanmaya devam eder ve kontrol elden çıkarsa uzun yıllar büyük bedel ödemeyi gerektiren sonuç kaçınılmaz olur.
Uzmanların, teknisyenlerin, akademisyenlerin önerilerine kulak vermek gerekir. Toplumsal uzlaşma ile alınmayan kararlar istenilen sonuçları üretmez.”