CHP İstanbul milletvekili Yunus Emre, CHP'nin Kürt sorununa ilişkin kaleme aldığı yazıda, CHP'nin "eşitlik, güçlü vatandaşlık ve katılım" ilkelerini esas alan üçüncü bir yol inşa etmek istediğini belirtti.
Emre, T24'de yayınlanan "Bay Kemal Kürt sorununu nasıl çözecek?" başlıklı yazısında, Adnan Kahveci'nin Turgut Özal'a 1992'de sunduğu aynı başlıklı rapora atıf yaparak AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 20 yıldır Kürt sorunu sicilinin, "Kürt sorunu nasıl çözülmez?" sorunusunun yanıtını sunduğunu belirtti.
Emre, şunları kaydetti:
"Erdoğan geçmişte açılım, çözüm söylemlerini gündeme getirirken de bugün siyasi amaçlarla politikacıları hapse gönderirken de aynı şeyi amaçlıyor: iktidarda kalmak. Geçmişte açılım, çözüm söylemi iktidarda kalmanın yolu olarak değerlendirilirken bugün MHP ile birlikte baskı politikaları iktidarda kalmanın yolu olarak değerlendiriliyor.
(...) Eşitlik ve yurttaşlık kavramları Kürt meselesi için kilit önemi haiz kavramlardır. Toplumumuzu yıllardır meşgul eden bu önemli meseleye yeni bir bakış açısıyla yaklaşmak, yepyeni bir tartışma zemini açmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu yeni tartışmada herkesin elini taşın altına koyması gerektiği gibi biz de CHP olarak yerleşik paradigmalar arasında sıkışmış ve körelmiş tartışmaya yeni bir bakış açısı, yeni bir soluk getirmeyi kendimize görev ediniyoruz. Bay Kemal'in yaptığı tam olarak budur.
Kürt kimliğini politikleştiren anlayış farklılık ilkesi üzerinde, AK Parti - MHP bloku ise farklılık talebini otoriter anlayışla ezme politikası üzerinde durmaktadır. CHP bu iki anlayıştan farklı olarak eşitlik ilkesini temel alır. Eşitlik ilkesini gerçekleştirmek için evrensel bir kategori olan yurttaşlığa vurgu yapar. Bu bir üçüncü yol inşa projesidir.
Eşitlik, güçlü vatandaşlık, katılım
Unutmamak gerekir ki ülkemizde Kürt vatandaşlarımızın karşılaştığı, ayrımcılık başta olmak üzere çok önemli sorunlar mevcut. Bu noktada partimizin tutumu çok açık: Kürt vatandaşların talepleri, demokrasinin evrensel standartları temelinde çözülmelidir. (...) "Çözüm süreci" denilen süreç, konjonktüre göre çıkarları değişen ve değişen çıkarları temelinde de masayı devirebilecek aktörlerle yapılmamalı. Şeffaf bir yaklaşım egemen olmalı. Her aşamada kamuoyu azami düzeyde bilgilendirilmeli ve Meclis temel tartışma ve karar organı olmalı.
Yine daha önceki başarısız süreçten çıkardığımız bir diğer ders de şu: Kürt meselesine toptan bir demokratikleşme perspektifinden yaklaşmadığımız sürece birileri bir lütuf gibi bazı hakları sağlayacaktır, ancak dilediği zaman bu hakları fiilen ortadan kaldırabilecektir. Bugün karşılaştığımız kayyumlar ve siyasi yargılamalar düzeni bunu açıklıkla gösteriyor.
Bunun yerine bizim önerimiz, Cumhuriyet fikrinin temel prensiplerinden olan eşitlik, güçlü vatandaşlık ve katılım unsurlarının hakim kılınması. Tabii burada eşitlik derken soyut bir eşitlik anlayışından bahsetmiyorum. Toplumsal, ekonomik ve siyasi alanlarda Kürtlerin bu ülkenin diğer vatandaşlarıyla aynı olanaklara sahip olacakları, bunu önleyecek olan tüm engellerin ortadan kaldırılacağı içi dolu bir eşitlikten bahsediyorum. Bu adımı atabildiğimiz noktada işimiz çok daha kolaylaşacak ve bir müzakere yürütülecekse bu müzakere sürecinde güçlü vatandaşların tamamı yer alabilecektir. Toplumsal mutabakata ve demokratik değerlere dayalı bu süreç dolayısıyla çok daha kalıcı olacaktır.
"Terörün tecrit edilmesi"
Demokratik siyasetin görevi terörle mücadelenin yanına terörün tecrit edilmesini de eklemektir. Kürt kimliğini özgürce yaşamak isteyen, bu kimliği geliştirmek isteyen yurttaşlarımız ülkemiz için sorun değil aksine zenginliktir. Bu türden talep ve ihtiyaçları olan yurttaşlarımızın ifade ve örgütlenme özgürlüğü önünde hiçbir engel bulunmamalıdır. Devlet, Kürt meselesinin çözümünde ancak bu yolla kendine meşru muhataplar bulabilir. Meşru muhataplar inşa etmeden Türkiye hiçbir sorununu çözemez. CHP'nin Kürt meselesinin çözümünde Meclis'i işaret eden tutumunun temel sebebi de bu meşruiyet arayışıdır.
Meclis, sorunun çözümü yolunda ilgili talep ve ihtiyaçları yasalar yoluyla hukuk sistemi içine taşıyacak organdır. Toplumsal gerçekliğin yasa yoluyla oluşturulması Osmanlı-Türk modernleşmesinin köşe taşlarından biridir.
(...) Modernlikle geleneği, ayet ile yasayı, demokrasiyle İslamı Türkiye gibi sentezleyebilmiş Müslüman ülke bulunmamaktadır. Kürt kimliğini yaşamak, bu kimliği geliştirmek isteyen yurttaşlarımızın bu arzusuyla ortak kimliğimizi sentezlemek de önümüzde bir görev olarak duruyor. Bay Kemal seçimlerden sonra bunu da başaracaktır. Hem Türkiye'yi hızla demokratikleştirecek hem de demokratikleşmenin sonucu olarak ülkemizin bütünlüğünü daha da sağlamlaştıracaktır." (Kısa Dalga)