ESRA TOKAT
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi İstanbul 1. Bölge 2. Sıra milletvekili adayı ve Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Eş Sözcüsü Kezban Konukçu Kısa Dalga’dan Esra Tokat’ın konuğu oldu.
“Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın kaybedeceğini ve bizlerin kazanacağını biliyoruz” diyen Konukçu, “Hiçbir şey umutsuzluk yaratmasın. O kadar kararlı bir halk var ki. Gerçekten ezilenler, halk, emekçiler ve kadınlar çok kararlı ve kesinlikle bu iktidarın gitmesini istiyorlar” diye konuştu.
Meclis’te artan sosyalistlerin varlığına dair de konuşan Konukçu, “Kazanacağız buna inanıyoruz ama yetmeyecek ve değiştirmemiz gerekecek. Değişimin en önemli dinamosu bizim ülkemizde sosyalist güçler olmuştur. Son depremde gördük bizler koordinasyonu sağladık. MHP’li insanlar bile gelip biz komünistleri, sosyalistleri böyle bilmezdik dediler. Bu yüzden çok etkili olacağımızı düşünüyorum” dedi.
"Her şeyin belirleneceği yer Meclis değil" değil diye de ekleyen Konukçu, "Mücadele dinamikleriyle birlikte bu süreci yönetmemiz gerekiyor. KHK’lı arkadaşlarımızla birlikte yapacağız. İnşaat işçileri arkadaşlarımız Meclis’in kapılarına gelecek biz onlara o kapıları açacağız" ifadelerini kullandı.
'Memurlara siyaset yasağını hiçbir zaman tanımadım'
Kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
Aksaray doğumluyum. 4 yaşından beri İstanbul’da yaşıyorum. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği’ni bitirdim ancak hiç mühendislik yapmadım. Mücadelenin içinde gençlik çalışmasından beri varım sonrasında yayıncılık çalışmalarında yer aldım. Direniş dergisinde çalıştım. Ardından yoksul mahallelerde dayanışma çalışmaları yapan Dayanışma Evleri’nde çalıştım. Daha çok güvencesiz emek, kadın emeği ve yoksulluk üzerine çalıştım. Gençlere dönük çalışmalarda da yer aldım.
Biliyorsunuz yoksul mahallelerde çok ciddi bir uyuşturucu sorunu var, buna dair çalışmalarda da bulundum. Dayanışma Evleri 2016 KHK’sı ile kapatılan bir dernek. Ben de 20 yıl boyunca sınıf öğretmenliği yaptım ve 2017 KHK’sı ile de ihraç edildim. Öncesinde ve sonrasında da emek çalışmalarında yoğun çalıştım. Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası’nda örgütlenme uzmanlığı yaptım. En son vekil adayı olmadan önce de DİSK’e bağlı Dev Turizm-İş Sendikası’nda yönetim kurulunda yer aldım, burada eğitim uzmanlığı da yapmıştım. Sosyalist Dayanışma Platformu Eş Sözcüsüyüm. Şu an hala sözcülük görevimi sürdürüyorum. KHK ile ihraç edildiğimde de sözcüydüm. Memurlara siyaset yasağını hiçbir zaman tanımadım. Öncesinde de şimdi de sözcülük görevimi onurla yürütüyorum.
Kadın çalışmalarında da yer aldım. İmece Kadın Sendikası’nın kuruluşunda da bulundum. Kırk Yama Kadın Dayanışması’nın kurucularındanım.
‘İktidarın ötekileştirici dili daha az karşılık buluyor’
Yeşil Sol Parti adayı olarak sahada karşılaştığınız zorluklar var mı? Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
SODAP Eş Sözcüsü olduğum, emek çalışmaları ve kadın çalışmalarında yoğun bulunduğum için arkadaşlarım bana teklif getirdiler. Ben de bunu bir görev olarak kabul ettim. Zaten siyasette, mücadelede değişik seviyelerde temsiliyetler yaptığım için bu görevi de yerine getirebileceğimi düşündüm. Çok uzun zamandır mücadelenin içinde, HDP’nin kuruluş aşamasında, öncesinde de mücadelenin zorlu kavşaklarında yer aldığımız için biraz bunlara aşinayız; baskılar, gözaltılar anlamında söylüyorum. Ancak direkt halkla temas ettiğimiz noktalarda öncesine göre artık çok daha rahat bir iletişim kurabildiğimizi görüyorum. Şu anda iktidar dilini ötekileştirici ve savaş politikaları üzerinden kursa da ve direkt olarak partimizi kriminalize etmeye çalışsa da biz halkla temas ettiğimizde daha önceki dönemlere göre daha az karşılık bulduğunu görüyoruz
İnsanlar bizi dinliyor. Partimizi bilmeyenlere, ön yargıları olanlara anlattığımızda; özellikle de kadın ve gençlerle iletişimde çok daha rahat oluyoruz. Çünkü onlar daha açık fikirli ve kendilerine daha yakın buluyorlar. Aynı zamanda da mücadeleye daha yakın buluyorlar. Bunun nedeni de iktidarın kadınlara çok fazla acı yaşatması ve yaşam güvencemizin ortadan kalkmasıyla bağlantılı olarak, gençlerin geleceğinin ortadan kaldırılmasıyla bağlantılı olarak yeniye dönük bir arayışın olması. Bu arayışta da partimiz önemli bir seçenek olarak duruyor. Ara ara laf atmalar ve sataşmalar olsa da bunun çok yaygın olduğunu söyleyemem açıkçası.
‘İktidar HDP'ye dönük saldırılar üzerinden kendini örgütlemeye çalışıyor’
HDP’ye dönük baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Buradan baktığımızda seçimlere eşit bir şekilde mi gidiliyor sizce?
Bunu anlamak için aslında 7 Haziran’a dönmemiz gerekiyor. 7 Haziran’da aslında AKP iktidarı seçimleri kaybetmişti ve bu kaybedişi kabul etmeyerek savaş ilan etti ve ardından MHP ile ittifak yaparak ve devletin değişik anlayışlı odaklarıyla ittifak yaparak yeni bir iktidar kuruldu. Bu iktidarın kuruluş aşamasına -ki biz buna ‘Başkanlık rejimi’ diyoruz- baktığımızda 7 Haziran’dan bu yana gerek en başta partimiz HDP gerek tüm toplumsal muhalefet güçleri, kadınlar, LGBTİ’ler -direkt mücadelede olmasanız da sadece kendi varlığınızla bile onlar için tehdit unsuru olarak görülebiliyorsunuz- ciddi bir savaş politikası ile karşılaştık. Şu anda iktidarın yapmak istediği şey tamamen kendi kitlesini konsolide etmeye dönük. Savaş politikaları, savaş dili, ötekileştirici dil ve HDP'ye dönük saldırılar üzerinden kendini örgütlemeye çalışıyor. Bir taraftan ekonomik krizin bu kadar derinleştiği bir aşamada bunun üstünü örtmek için de bunu yapmaya çalışıyor. Ancak karşılık bulmasının da zor olduğunu düşünüyoruz.
Daha bu sabah (30 Nisan) bileşenimiz olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi’ne (ESP) dönğk bir operasyon oldu. Ondan önce gazeteciler, avukatlar özellikle partimizdeki seçim güvenliği için görevli, sorumlu arkadaşlarımız gözaltına alındı, yoğun tutuklamalar oldu. Bütün bunlara alıştık kesinlikle demek istemiyoruz. Sadece şunu söyleyebiliriz bu umutsuzluk yaratmasın. O kadar kararlı bir halk var ki... Ezilenler, halk, emekçiler ve kadınlar gerçekten çok kararlı ve kesinlikle bu iktidarın gitmesini istiyorlar.
Ana akım zaten kendi ellerinde. Bir de doğrudan yana haber yapan gazetecileri tutukluyorlar ki hiç ses çıkmasın. Ama biz hep şunu söyledik gazetecilerimiz gözaltına alınırken, tutuklanırken elinde telefon olan herkes bundan sonra gazeteci gibi davranacak, nerede olursa olsun haksızlıkları çekecek ve kamuoyuna bildirecek. Böyle bir kararlılıkla geldiğimizde mutlaka başa çıkacağız diyoruz.
‘AKP ve MHP kadınlarının haklarını yok sayarak LGBTİ+’ları da tamamen yok sayarak düşmanlık politikası uyguluyor’
20 yıllık AKP iktidarının kadın politikaları hakkında ne söylemek istersiniz?
Aslında AKP iktidara geldiğinde demokratikleşme, Avrupa Birliği’ne gireceğiz vaadi ile gelmişti. Ilımlı İslam ideolojisi üzerinden kendini ortaya koyuyordu. O zaman kendi çapında belli açılımlar yaptığını iddia etmişti ama bu dönemin kendisi geldi dayandı ve 7 Haziran’da duvara tosladı.
O 20 yıl boyunca biz hepimiz çok kararlı bir şekilde AKP karşıtlığı yapmadık, bunu genel söylüyorum, kendi adıma söylemiyorum. Çünkü ben bir sosyalist olarak her zaman halkın, emekçilerin, kadınların kendi seçeneğine inanıp o seçeneği örgütlemeye çalışanlardanım. Ancak AKP’nin tarihine baktığımızda o kesiti unutursak, o dönemki duruşlarımızın muhasebesini yapmazsak herhalde bundan sonraki seçeneklere dair kafa karışıklığı yaratır diye bunun altını çizdim. Son kertede AKP-MHP ittifakı yani Başkanlık rejiminin kendisi şu an tamamen kadın haklarını kaldırmaya dönük, çok ciddi mücadeleler ile elde ettiğimiz kazanımlarımızı elimizden almaya dönük politikalar uyguluyor. Kadınlara düşmanlık üzerinden politikalarını yürütüyor. Bizim haklarımızı yok sayarak LGBTİ+’ları tamamen yok sayarak düşmanlık politikası uyguluyor.
Kadın cinayetlerinin geldiği aşamalara baktığımızda ise kadınların bilinçlendikçe, hayır dedikçe katledildiğini görüyoruz. Bunun karşısında yargıya baktığımızda tamamen erkeği koruyan, erkek yargı dediğimiz bir anlayışla karşı karşıyayız. Cezasızlık politikaları katliamların önünü açtı ve artırdı, kadınları katleden erkekler ‘nasıl olsa birkaç yıl yatar çıkarım’ diye çok rahatça bunu söyleyebilecek noktaya geldi. Bu noktada çok daha bilinçli ve uyanık olmamız gerekiyor.
Kendi içlerinde bile 6284’ü tartışılıyor, Özlem Zengin buna karşı çıktı ve hatta ‘ben susturuluyorum’ dedi.
‘Kadınların en büyük sorunu yaşam güvencelerinin olmaması ve yoksulluk’
Kadınların en büyük sorunu Türkiye’de nedir?
Şu an bizim yaşam güvencemiz yok, şu an Türkiye’de hiçbir canlının yaşam güvencesi yok. Sadece kendisine karşı çıkanlara baskı politikası uygulayan bir iktidarla karşı karşıya değiliz. Örneğim deprem dirençli kentler yapmayarak rant politikaları üzerinden bir inşaat politikası uyguladığımız için bir yaşam güvencemiz yok. Ekoloji kırımı olduğu için hiçbir canlının yaşam güvencesi yok.
Öte yandan kadınların yaşam güvencesi sorununun hemen ardından yoksulluk geliyor. Çünkü yoksulluk en çok kadınları vuruyor. Yeniden üretim sürecindeki yoğunluğumuz, iş yükümüz artıyor. Onun psikolojik yükü daha fazla bizde oluyor. Biz bunları her ne kadar kabul etmesek istemesek de ev işlerinin yapılması, çocuk ve yaşlı bakımı gibi bütün yüklerin bize kalması ve yoksullukla birlikte bu baskının daha da artması. Bu iki şeyin altını çizebilirim.
‘Kadınlara ya iş verin ya da gelir güvencesi’
Yeşil Sol Parti’nin çözüm öneriler nedir?
Ev içi emeğin toplumsallaştırılmasını istiyoruz. Ev içi emeği harcayan kadınların da sosyal güvenceye ve emeklilik hakkına sahip olmaları önemli başlıklarımızdan biri. Kadın cinayetlerinin durdurulabilmesi için erkek yargının cezasızlık politikalarının ortadan kaldırılması ve bu anlamda bağımsız yargı ve yaşam güvencemize kavuşmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Gen kadın işsizliği, kadın işsizliği çok yüksek rakamlara ulaştı ve kapitalizmin geldiği aşamada işsizliğin kalıcılaşma eğilimi var ve buna dair çok ciddi tartışmalar var. Hatta dünya çapında finans kapitalistler toplanıp ‘yoksulluk, işsizlik de çok başka boyuta geldi ne yapsak’ diye konuşuyorlar. Çünkü bu kendilerini de tehdit eder noktaya geldi, çünkü bizler tüketici olamıyoruz onlar açısından. Asgari ücret karşılığında 12-16 saat arası çalışılırken geri kalanın yarısı neredeyse işsizken biz 6-7 saat çalışalım ve geri kalan arkadaşlarımız da iş sahibi olsun, ücretlerimiz de artırılsın istiyoruz. Bunun kaynağı da belli. Çok kazanandan çok, az kazanandan az alacağız vergiyi. Adil bir vergi sistemi oluşturmamız gerekiyor. Kadın yoksulluğuna dair de ‘ya bize iş verin ya da gelir güvencesi verin’ diyoruz. Bunu bütün vatandaşlar istiyoruz. Bunun da özellikle kadınların kendilerini var edebilmesi ve ayakta kalabilmesi için çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Genç kadınlardan en çok barınma talebi alıyoruz. Buna dair de herkesin barınma hakkı var. Kiraların belli bir kotada tutulması ve kira zamlarının da kontrollü yapılması gerekiyor. Ancak bir sosyalist olarak bizim muradımız herkese barınma hakkının verilmesi. Partimiz ise bunun biraz daha kontrollü bir şekilde olmasını istiyor.
‘Eşit temsilde hedefe yüzde 60 diyelim ve 50’ye ulaşalım’
Yeşil Sol Parti kadın aday oranında en yüksek parti...
Bizim partimizde eş başkanlık sisteminden kadınların eşit temsiliyeti konusuna kadar mücadelenin içinde bulunan kadınların etkisiyle, kadın mücadelesinden aldığımız güç ile kadın mücadelesinin temsiliyeti ile başarabiliyoruz bunu. Biz de buna rağmen sorunlar yaşıyoruz. Mesele biz eşit temsile yüzde 50 diyoruz, şu an yüzde 44.5 ancak seçilebilir yerlerde yüzde 42’yi tutturabildik bu seçimlerde. Hatta şöyle tartıştık hedefe yüzde 60 diyelim ve 50’ye ulaşalım bir sonraki seçimlerde bunu yapalım dedik mutlaka. Bizim en önemli farkımız geldiğimiz yer. Çok ciddi mücadele dinamiklerinin buluştuğu bir parti HDP. Bir çatı partisi olarak düşündüğümüzde HDP farklı toplumsal dinamikleri içine alarak belli bir perspektifte hareket ediyor.
‘Her şeyin belirleneceği yer Meclis değil’
AKP listelerinde HÜDA-PAR’dan 4 kişi aday gösterildi. Onlar seçildiğinde nasıl mücadele edileceğine dair bir tartışma yürütüldü mü hiç aranızda?
Biz şuna çok inanıyoruz. Cumhurbaşkanı seçiminde Erdoğan’ın kaybedeceğini ve bizlerin kazanacağını biliyoruz. Milletvekili sayı oranında da Cumhur İttifakı dışında kalanların çoğunluğu alacağını biliyoruz. Ancak bizim istediğimiz şey Anayasa değişikliğini sağlayabilecek sayıyı bulmak. Bu sayıyı bulamazsak da mücadelemiz tabii ki devam edecek. Burada da belki de tartışmalı bir geçiş olacak. Ancak önümüzün açılacağı bir gerçek. Şu an çünkü önümüz tıkalı. Meclisi bile işlevsizleştirdi bu iktidar. Ancak her şeyin belirleneceği yer Meclis değil. Bizler mücadele dinamikleriyle birlikte bu süreci yönetmemiz gerekiyor. KHK’lı arkadaşlarımızla birlikte yapacağız. İnşaat işçileri arkadaşlarımız Meclis’in kapılarına gelecek biz onlara o kapıları açacağız. Mutlaka mücadeleci gelenekten gelen vekillerin temsiliyet görevini alması çok önemli.
‘MHP’li insanlar bile gelip biz komünistleri, sosyalistleri böyle bilmezdik dediler’
Siz de bir sosyalist adaysınız ve Meclis’te de giderek sosyalistler artıyor...
Vekillik teklifini kabul etmemin önemli nedenlerinden biri de buydu. Meclis’te sosyalist adayların olması yetmiyor bizim ortak bir şekilde en azından belli konularda Meclis kürsüsünden de gür bir şekilde sesimizi yükseltmemizin değişim ve dönüşümde ciddi bir etkisi olacağını düşünüyorum. Mesela neo liberal politikalara karşı, özelleştirmelere ilişkin geri dönüşlerin sağlanması, eğitime ve sağlığa daha çok bütçe harcanması gibi konular. Kazanacağız buna inanıyoruz ama yetmeyecek ve değiştirmemiz gerekecek. Değişimin en önemli dinamosu bizim ülkemizde sosyalist güçler olmuştur. Son depremde gördük bizler koordinasyonu sağladık. MHP’li insanlar bile gelip biz komünistleri, sosyalistleri böyle bilmezdik dediler. Bu yüzden çok etkili olacağımızı düşünüyorum. En azından ölü olan sosyalizmin artık öcü olmadığını görecek insanlar. Kapitalizmin geldiği çoklu kriz aşamasında bütün dünyada insanlar, emekçiler sosyalizmi tartışıyor dünyada. Bizde en azından bunun yolunu ve önünü açmış olacağız diye düşünüyorum.