Yılmaz Güney, 13 Eylül 1974’te "Endişe" filminin çekimi için gittiği Adana'nın Yumurtalık ilçesinde hakim Sefa Mutlu’yu öldürdüğü iddiasıyla 19 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştı.
Cezasını tamamlamak için Isparta Yarı Açık Cezaevine gönderilen Güney, 9 Ekim 1981’de cezaevinden izinli olarak çıkmış ve Fransa’ya gitmişti. Bir daha geri dönemeyen Yılmaz Güney, 1984’te kanser hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti.
Hakim Sefa Mutlu’nun ölümü, Yılmaz Güney’le ilgili hemen her tartışmada gündeme gelirken, Güney Ailesi, sol ve sosyalist görüşleri nedeniyle Yılmaz Güney’in işlemediği bir suçtan hızlıca cezalandırıldığını belirtiyor.
49 yıl sonra Sefa Mutlu’nun öldürülmesine dair dosyayı inceleyen Avukat Bişar Abdi Alınak, "Meşru savunma sınırları içinde kaldığı burada en fazla kastın aşılması sonucu insan öldürmek suçu oluşabilir. Bu kanun hükmü, bilerek isteyerek kasten öldürmediğini ortaya koyar" dedi.
Bianet’ten Evrim Kepenek’e konuşan Av. Alınak, Yılmaz Güney’in eyleminde “Kasten İnsan Öldürmek” değil, “Kastın Aşılması Sonucu İnsan Öldürmek” suçunun oluştuğu ihtimali tespit edilirse hukuken bazı değişikler olabileceğini ifade etti.
Mezarının açılması talebi
Hakim Sefa Mutlu’nun mezarının açılması talebiyle Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 14 sayfalık dilekçe sunan avukat Alınak, başvuru dilekçesine ayrıca o dönem Polis Enstitüsü Kriminalistik Ertuğrul Korhan’ın mahkemenin talebi üzerine hazırladığı çizim ve raporu da ekledi.
“Hukuk garabeti”
Dilekçede, öne çıkan bazı noktalar şöyle:
“Yapmış olduğumuz incelemeler sonucunda elde ettiğimiz bilgiler bugüne kadar kamuoyundan gizlenmiş, Güney bir “hakim katili” gibi gösterilerek bu durum itibar suikastına uğratılmasına gerekçe edilmiştir.
“Mahkemenize sunacağımız tüm hususlar Yılmaz Güney’in “katil” olmadığını, dönemin yargıçlarının taraflı yargılama ile dünya hukuk tarihine geçecek, hukuk garabeti niteliğinde bir karar tesis ettiklerini kanıtlar nitelikte.
“Yargılamada yapılan siyasi müdahaleler sonucunda ortaya çıkan şaibelerin tamamı sunulmadan önce, gerçekleri ortaya koyacak delillerin ortaya çıkması ancak ve ancak maktul Sefa Mutlu’nun mezarının açılması ile mümkün olabilecek.
“Yılmaz Güney, olay öncesinden olay anına dek geçen süreçte, görevi başında olmayan ve yoğun alkol etkisi altında bulunan hâkim Sefa Mutlu ve Yumurtalık Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Tuncer Aslan’ın yakınları tarafından dört kez fiziksel saldırıya maruz bırakıldı.
“Elim hadise Mutlu’nun Güney’e dördüncü kez sandalye ile saldırması esnasında vuku buldu. Bu husus dönemin mahkemesi tarafından da açıkça kabul edildi.
“Olayın can alıcı kısmı da burada ortaya çıktı. Yılmaz Güney, gerekçeli kararda ve uzman raporlarında da belirtildiği üzere, sandalyeyle saldırıya uğradığı esnada, 20 cm’lik boy farkı ve 60 cm’lik basamağın üzerinde olmasından ötürü, makbulden en az 80 cm yukarıdadır. Buna rağmen, otopsi raporunda, kurşunun aşağıdan yukarı meyilli olarak girdiği tespit edilmiştir.”
Av. Alınak’ın mahkemeye sunduğu Polis Enstitüsü Kriminalistik Ertuğrul Korhan’ın raporunda ise “İlk müdahalede ve otopsi raporunda yapılan tespitlere göre giriş ve çıkış delikleri istikameti atışın aşağıdan yukarıya doğru meyilli olarak ve soldan sağa doğru olduğunu gösteriyor. Balistik ve geometrik incelemede atışın yukarıdan aşağıya doğru olmayacağı (Maktul ile Sanık Yılmaz Güney arasında seviye farkından) tespit edildi” deniliyor.
“Kafatası incelemesi yapılmadı”
Geometrik ve balistik tespit yapılmadan olayın oluşunun açıklanamadığını, o dönem adli tıp müessesesi tarafından Sefa Mutlu’nun kafatasının ı̇ncelenmesı̇ gerektı̇ğı̇ söylenmesine rağmen mahkemenin bunu kabul etmediğini aktaran Av. Alınak, o dönem yapılan mezarın açılması talebinin de yine reddedildiğini kaydetti.
“Türkiye adına büyük bir sınav”
Avukat Alınak, dilekçesinde şu ifadelere yer verdi:
“Mevcut kriminoloji ve adli tıp bilgisinin 49 yıl öncesine kıyasla ne kadar geliştiği hesaba katılırsa, bahs edı̇len çelı̇şkı̇nı̇n gı̇derı̇lebı̇lmesı̇ ı̇çı̇n önceki raporlarda da istendiği gibi maktul Sefa Mutlu’nun mezarının açılarak hadı̇senı̇n hukukı̇ nı̇telı̇ğı̇ne ı̇lı̇şkı̇n yenı̇ krı̇mı̇nolojı̇k delı̇llerı̇n elde edı̇lmesı̇, kendı̇ başına, CMK 311/1-e hükmü gereğı̇ zorunludur. Yukarıda aktarılan usulsüzlükler ile verilen karar sonrası Yılmaz Güney, Kürt bir devrimci olmasından ötürü yıllarca cezaevinde kaldı ve ne yazık ki cezaevinde kaldığı süreçte mide kanserine yakalandı. Yıllar süren mahpusluk ve sürgünde son bulan bir yaşam. Belki de bugün aramızda olacaktı. 49 yıl önce oluşturulan “Yılmaz Güney Katildir Mahkemesi” Güney’in yaşamını ve sinemaya vereceği nice eserleri bizlerden ve dünya sanatından çaldı. Bu sebeple yaşamının son bulmasının müsebbibi olan bu karar ile yüzleşmek Türkiye adına büyük bir sınavdır. Yaşamını kardeşliğe ve halkların gerçek devrimine adayan bir sanat duayenine “katil” dedirtmek üzere 49 yıl önce dizayn edilen ilgili kararın doğruluğu ya da yanlışlığı ancak fethi kabir ile tespit edilebilinir. Hakikate ve adalete ulaşabilmenin tek yolu budur. Savımız doğrudur ve kesindir. İspatımızı kanıtlamamız için talebimizin yerine getirilmesi gerekiyor. “Teraziden kaçan hırsızdır” sözünden hareketle Türkiye yargısı ya fethi kabir talebimizi kabul edip günahı ile yüzleşir ya da gerçeklerden kaçarak 49 yıl önce yapılan hukuk katlinin ortağı olur.” (Kısa Dalga)