Yunanistan: Sığınmacılar ve yargının bağımsızlığı

İnsan hakları örgütleri, Ege Denizi'nde sığınmacılara yönelik tutumu nedeniyle Yunanistan'ı Avrupa ve Yunan hukukunu ihlal etmekle suçluyor. Hukukçuların yargının bağımsızlığı konusunda kuşkuları da var.

Florian Schmitz

Yunanistan'ın Mora Yarımadası'nda bulunan Pilos kasabası açıklarında bir tekne 14 Haziran'da alabora olmuş ve batmıştı. Facia sonucunda yüzlerce sığınmacı hayatını kaybetmişti. Kurban yakınları, sivil toplum temsilcileri ve olaya tanıklık eden kişiler bugün hâlâ facianın şokunu yaşıyor.

Facianın ardından Yunan yargısı büyük bir görev ile karşı karşıya. Yargının facianın sorumlusunun kim olduğunu belirlemesi gerekiyor. Gemide olup hayatta kalanlarla konuşan ve çeşitli verileri inceleyen Yunan basını ve uluslararası medyanın araştırmaları ise aşırı dolu olan teknenin batmasından Yunan Sahil Güvenliğinin sorumlu olduğu sonucuna ulaştı. Araştırmalara göre, Sahil Güvenlik, tekneyi İtalyan sularına kaçırmaya çalışarak teknenin alabora olmasına neden oldu.

Bu bilgiler ışığında bir donanma mahkemesi soruşturma başlatmış olsa da yargı, delil yetersizliği sorunuyla karşı karşıya. Aslında, olaya müdahil olduğu öne sürülen Sahil Güvenlik botunda kamera mevcut ve güvertedeki memurlar bu tür görevleri kayıt altına almakla yükümlü. Ancak mahkemeye verilen ifadelerde facianın yaşandığı gecede tüm kameraların kapalı olduğu belirtildi.

İnsan kaçakçısı mı, facia mağduru mu?

Mora Yarımadası açıklarındaki faciada suçlanan başka isimler de var. Felaketten yalnızca birkaç gün sonra, dokuz Mısırlı, Yunanistan'ın güneyindeki Kalamata'daki bir mahkemeye çıkarıldı. Kazadan sağ kurtulan ve kazanın ardından göz altına alınan söz konusu kişiler hakkında başsavcılık tarafından insan kaçakçılığı suçlamasıyla soruşturma başlatıldı.

Tekne kazasından kurtulanlar Fotoğraf: Angelos Tzortzinis/REUTERS

Yunan Avukat Vasilis Papadopoulos, söz konusu vaka ile ilgilenen hukukçular inisiyatifinin bir mensubu. Söz konusu grup, resmi internet sitesinde yer alan bilgilere göre, "adaleti sağlamak adına, gemi kazasına neden olan şartlarla ilgili tüm gerçeğe ışık tutmayı" hedefliyor.

Papadopoulos, DW'ye yaptığı açıklamada, Yunanistan'da göçmenlere şiddeti konu alan soruşturmaların çok nadir başlatıldığını vurguluyor. Papadopoulos, "Yargının inceleme başlattığı çok az vakada süreç çok yavaş ilerledi veya belli bir zaman geçtikten sonra durduruldu ve suçlamalar teyit edilmedi" diye konuşuyor.

Yunan makamları hukuka aykırı davranıyor

Son yıllarda bilim insanları, insan hakları savunucuları ve DW'nin de dahil olduğu çeşitli uluslararası medya kuruluşları tarafından yürütülen çok sayıda araştırma, Yunan makamlarında göçmenlere karşı yapısal bazı hukuksuzluklar yaşandığını su yüzüne çıkardı. Avrupa Birliği (AB) sınırlarında girişine izin verilmeyen bazı sığınmacıların ortada hiçbir hukuki dayanak olmadan sınır dışı edilmeleri bu hukuksuzluklar arasında bulunuyor.

Türkiye-Yunanistan sınırı kaçak geçişlere karşı Atina tarafından sıkı bir şekilde korunuyor Fotoğraf: Alexandros Avramidis/REUTERS

Bazı raporlar ise hâlihazırda Yunanistan'da olan bazı insanların Meriç Nehri üzerinden Türkiye'ye gönderildiğini ortaya koyuyor. Türkiye'den Yunan adalarına gelen mülteci teknelerinin de sık sık Yunan Sahil Güvenliği tarafından önünün kesildiği ve bu teknelerin Türk sularına itildiği belirtiliyor. Söz konusu suçlamaları reddeden Yunan hükümeti, Yunan güçlerinin AB dış sınırlarını mevcut hukuk çerçevesinde koruduğunu savunuyor.

Soruşturmalar hep tek tarafa yönelik

Bunların paralelinde Yunanistan'da başsavcılığın, insan kaçakçısı olduğundan şüphelenilen kişilere sert bir tutum izlediği biliniyor. Mültecilere yardım eden çok sayıda kişi de Yunan mahkemeleri önünde hesap vermek zorunda bırakılıyor. Bunlar arasında, AB vatandaşları Nasos Karakitsos ve Sean Binder de yer aldı. Karakitsos ve Binder, Suriyeli Sarah Mardini ile birlikte 2018 yılında Midilli (Lesbos) adasında tutuklandı. Seyre uygun olmayan ve deniz kazasına uğramış teknelerdeki mültecileri kurtardıkları için haklarında dava açıldı. Yunan yargısının bu konuda da işleri ağırdan alması nedeniyle söz konusu dava hâlâ sürüyor.

Girit Adası'na gelen bir sığınmacı teknesi (Arşiv) Fotoğraf: Stefanos Rapanis/Eurokinissi/ANE/picture alliance

İnsan hakları örgütleri, söz konusu davanın siyasi bir dava olduğunu ifade ediyor. İnsan kaçakçılığıyla suçlanan çok sayıda sığınmacıyı temsil eden Samoslu Avukat Dimitris Choulis, söz konusu kişilerin yalnızca tekneyi yönlendirdiğini söylüyor. İnsan kaçakçılığının tecavüzden daha ağır bir cezaya sahip bir suç olduğu Yunanistan'da "kaçırılan" kişi başına 25'er yıl hapis cezası alınması söz konusu.

Masumlar cezaevinde mi?

Bu tür suçlamaların "absürt" olduğunu söyleyen Choulis, öte yandan Yunan devlet kurumlarına karşı yürütülen iç soruşturmaların bağımsız olmadığı görüşünde. "Bu soruşturmalar, suçlamaların yöneltildiği kurumlar tarafından bizzat yürütülüyor" diyen Choulis, Yunanistan'da hiçbir devlet kurumunun, örneğin ABD'de FBI örneğinde olduğu gibi, gerçek anlamda bağımsız olmadığını söylüyor.

DW'ye verdiği mülakatta, sığınmacıların abartılı iddianamelerle mahkemeye çıkarıldığını söyleyen avukat, "Bini aşkın insan, insan kaçakçısı olmadıklarını bilmemize rağmen cezaevinde. Bugün aynı şeyi Pilos'ta yaşanan tekne kazasında görüyoruz. Dokuz mülteci hakkında, insan kaçakçılığı suçlamasıyla dava açıldı ancak bunların tamamen siyasi olduğunu biliyoruz" diye konuşuyor.

Yunan yargısındaki sorunların tek bir vakadan ibaret olmadığının altını çizen Choulis, sorunların aslında yapısal olduğuna dikkat çekiyor: "Yüksek Mahkeme'nin üyeleri siyasetçiler tarafından atanıyor. Hâkimler bağımsız değil."

Brüksel'den sessiz destek

AB Komisyonu, aslında Yunan yargısında mevcut olan sorunların pekâlâ farkında. Bu çerçevede Komisyon, Atina'ya yüksek hâkimlerin atanmasını yalnızca siyasete bırakmayıp, hukukçuları da sürece dahil etme çağrısında bulunuyor. Brüksel aynı zamanda davaların aşırı uzun sürmesini de eleştiriyor. Devlet kurumu çalışanları tarafından işlenen, belgelenen hukuk ihlallerine ilişkin ise AB'nin ilgili komisyonu, Yunanistan'ın hukuki egemenliğine vurgu yapıyor.

AB şu ana kadar, açık bir uyarıda bulunma veya sözleşme ihlali davası gibi olası yasal adımları atmaktan kaçındı. DW'nin konuyla ilgili sorusuna verilen yanıtta, "Üye ülkeler her zaman uluslararası hukuk, AB hukuku ve AB İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyum içerisinde hareket etmek zorundadır" denildi. Yunan makamlarıyla iletişim içerisinde olunduğunun belirtildiği yanıtta, "Komisyon AB hukukunun uygulanıp uygulanmadığını sürekli olarak izlemektedir ve bu vakada bazı uyum sorunlarının mevcudiyetini tespit etmiştir" ifadelerine yer verildi.

Yunan hükümeti ise DW'nin sorduğu yazılı sorulara yanıt vermedi

Dünya Haberleri