Kısa Dalga - Suriye İnsan Hakları Topluluğu, Suriye'deki Alevilere yönelik şiddete ilişkin açıklama yaptı.
Açıklamada, "18-25 Aralık tarihleri arasında 12 zorla kaybetme ve kaçırma vakası tespit ettik. Ayrıca, 26 Aralık'ta Homs'taki İmam Ali ibn Abu Talib Mescidi'ne yerleştirilen patlayıcı cihazla ibadet eden en az 8 Alevi öldü ve 27 kişi yaralandı. Bu şiddet artışı, dini temizlik niyetiyle devam eden saldırı, taciz ve mülksüzleştirme uygulamalarının devam ettiği bir ortamda gerçekleşti" denildi.
Yerel kaynaklara göre, bu olayların devam eden ihlaller, zorla kaybetmeler ve sivillere yönelik keyfi tutuklamalar zinciri olduğu belirtilen açıklamada, "Ayrıca şeffaflık ve hesap verebilirlik yokluğunun ailelerinin ve daha geniş Alevi topluluğunun yaşadığı korku ve acıyı daha da derinleştirdiğini belirtiyorlar" ifadesi yer aldı.
Humus'taki İmam Ali ibn Abu Talib Mescidi'nin bombalanması
Açıklamada, şöyle denildi:
"İmam Ali Mescidi'ne yerleştirilen bomba, 26 Aralık 2025'te Cuma ibadeti için toplanan en az 8 Alevi'yi öldürdü ve 27 kişiyi yaraladı. Terör suçları listesi kabarık olan bir Sünni İslamcı örgüt, saldırının sorumluluğunu Telegram kanalında üstlendi. Şubat 2025'te HTŞ'den ayrılmış bir grup olarak kurulan Saraya Ansar el-Sunna, saldırının sorumluluğunu Telegram kanalında yayımladığı bir açıklamada üstlendi. Bu terörist grup, ana amacının Şii Müslümanlar ve Aleviler Suriye'den tamamen yok edilene veya başka ülkelere gönderilene kadar saldırılara devam etmek olduğunu belirtmektedir.
Bu terör grubu, 22 Haziran 2025'te Yunan Ortodoks Mar Elias Kilisesi'ne yapılan bombalamanın sorumluluğunu da üstlenmişti. Bu saldırıda en az 25 Hristiyan ölmüş ve 63 Hristiyan yaralanmıştı.
Her iki saldırıdan sonra, üst düzey HTŞ rejimi yetkilileri bu terör grubunu fail olarak adlandırmaktan kaçındı. Bunun yerine, her iki saldırıyı da eski rejim kalıntıları, IŞİD militanları ve işbirlikçilerinden oluşan ve adı konmayan bir koalisyona bağladılar. Bu açıklamalar, HTŞ rejimine karşı veya onunla ittifak içinde olan terör gruplarını aklamanın açık göstergeleridir. Dini temizlik niyetlerini açıklamasına rağmen, rejim eski ortaklarını veya mevcut muhaliflerini iki nedenle adlandırmaktan ve hesap vermekten kaçınıyor.
Birinci neden, HTŞ rejiminin kendisinin de fetvalar yoluyla kutsanmış ve böylece ortodoks Sünni yargısının bir parçası haline gelmiş mezhepçi nefret ideolojisini benimsemis olmasıdır. Gerçekten de, rejim, daha radikal ortaklarının veya muhaliflerinin terör saldırılarını defalarca göz ardı etti. Bunun nedeni, azınlıklara yönelik dini temizlik ve mülksüzleştirmenin iki suç ortağının ortak hedefi olmasıdır.
Öte yandan, HTŞ rejimi, radikal destekçilerinin veya daha da radikal muhaliflerinin terör eylemlerini, yönetimine uluslararası destek toplamak amacıyla kullanıyor. Bu stratejiye uygun olarak, Dışişleri Bakanlığı İmam Ali Mescidi'nin bombalanmasını Suriye'nin güvenlik ve istikrarını zayıflatmayı amaçlayan "umutsuz bir girişim" olarak nitelendirdi. Avrupa ve ABD'deki destekçilerini memnun etmek amacıyla, bakanlık rejimin terörle mücadeledeki "sebatkar duruşunu" yineledi. Benzer bir mesajı Enformasyon Bakanlığı da iletti; "eski rejimin kalıntıları, IŞİD militanları ve işbirlikçilerini" yeni devletin istikrarını zayıflatmakla, sivil barışı tehdit etmekle suçladı."
Birleşmiş Milletler'e çağrı
Açıklamada, şu çağrılarda bulunuldu:
"-Birleşmiş Milletler'i şu acil adımları atmaya çağırıyoruz: Suweida, Hums ve Sahil Bölgesi'ne bağımsız bir bilgi toplama misyonunun gönderilmesi; rejim tarafından düzenlenen veya rejim tarafından manipüle edilen ve tüm azınlıklara yönelik saldırılar hakkında kapsamlı bir raporun yayımlanması; ve etnik /dini temizlik riskiyle karşı karşıya olan tüm Suriyeli azınlıklara doğrudan yardım sağlayacak bir insani yardım koridorunun oluşturulması.
-Batılı ülkelerin ve bölgedeki diğer ülkelerin dışişleri bakanlıklarını, şiddeti ve rejimi meşrulaştıran muğlak çarpıtmalar yerine, saldırıları kınayan; Alevilere ve diğer azınlıklara yönelik şiddetin faillerini saptama ve yargılama talebini yüksek sesle dile getiren çağrılar yapmaya davet ediyoruz.
-Batı medyasını, devam eden etnik/dini temizliği Esad rejiminin mirasıyla ilişkilendirerek muğlaklaştıran soyleme son vermeye çagırıyoruz. Bu söylem, HTŞ rejiminin Orta Doğu'da yeni bir diktatörlük olarak kutsanmasına, en az ihtimalle meşrulaştırılmasına hizmet etmektedir. Olanakları olan medya kuruluşlarını, Aleviler ve diğer azınlıklara yönelik tehditle ilgili kanıt toplamak ve rapor etmek amacıyla Suriye'ye kalıcı muhabir göndermeye çağırıyoruz.
-Uluslararası toplumu, Suriye ve Diaspora'daki Yüksek Alevi İslam Konseyi'nin son saldırılarla ilgili şu saptamalarını dikkate almaya ve araştırmaya çağırıyoruz: saldırılar, Alevi topluluğunu ve diğer Suriyeli grupları hedef alan 'örgütlü aşırı terörizmin devamıdır'; Suriye hükümetini bu suçlardan tam ve doğrudan sorumlu tutuyoruz."