Kısa Dalga- DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin grup toplantısında Türkiye gündemini değerlendirdi. Bakırhan'ın konuştuğu kürsüye, DEM Parti İzmir İl Başkanlığı’na 17 Haziran 2021'de yapılan saldırı sonucu yaşamını yitiren Deniz Poyraz’ın fotoğrafı konuldu.
Bakırhan, “Bu alçakça saldırıyı unutmayacağımız ve bu alçak saldırıyı yapanları ve onun arkasında olan karanlık güçleri ortaya çıkarıncaya kadar da bu sürecin takipçisi olacağımız belirtmek istiyorum” dedi.
'Bölgede jeopolitik kırılmalara yol açabilecek bir süreci yaşayabiliriz'
Bakırhan’ın konuşmasında öne çıkan başlıklar ise şöyle:
“Yeryüzünde belirsizlik ve kaosun hakim olmadığı neredeyse tek bir kıta bile kalmadı. Krizlerden en çok da Orta Doğu etkileniyor ve Orta Doğu'da takvimler daha da hızlı bir şekilde akıyor. Yıllar ay gibi geçiyor. Aylar neredeyse günler gibi geçiyor. Suriye'de henüz bir istikrar sağlanmamışken bir anda Gazze'de insanlığın sıfır noktasını hep birlikte gördük, yaşadık, tanık olduk. Yüreğimiz Gazze'de atarken Orta Doğu'nun en keskin fay hattı kırıldı. 13 Haziran'da başlayan İsrail-İran savaşıyla bölgenin kaderi neredeyse kökten değişebilecek bir noktaya geldi. Bu savaş öyle bildiğimiz yol ve yöntemlerle yürüyen bir savaş değil, uzaktan ve yapay zekayla yürütülen bir savaşı görüyoruz, yaşıyoruz. Dolayısıyla bu savaş aynı zamanda çok büyük felaketlerin de öne çıkacağı bir savaş olarak devam ediyor. Açıkça ifade etmek gerekirse bu savaş büyürse bölgede devasa jeopolitik kırılmalara yol açabilecek bir süreci yaşayabiliriz. Suriye'deki göç ve ölümlerin katbekat üzerinde bir sürece tanıklık edebiliriz. Bölge uzun süreli bir kaos, kriz ve çatışma süreci içerisine girebilir.
'Tarafları müzakere masasına çağırıyoruz'
Orta Doğu, tarihinin en büyük siyasi ve toplumsal depremini gerçekten yaşayabilir. Bu depremin öyle bizim bildiğimiz, bugüne kadar şahit olduğumuz depremler gibi olmayacağı zaten yürüyen, savaştan ve kullanılan silahlardan, bombalardan, füzelerden net bir şekilde ortaya çıkıyor. Tek bir Fars'a, Arap'a, Türk'e, Kürt'e, Yahudi'ye faydası olmayan bu çatışmaların derhal bitmesi gerekiyor. DEM Parti olarak çatışmaların sorunları derinleştireceğini biliyoruz. Bu sebeple herkesi diyalog kurmaya ve tarafları müzakere masasına çağırıyoruz. Hem İran hem de İsrail bu savaşı kendi talihsel misyonlarını ve ideolojik meşruiyetlerinin bir testi olarak görmemelidir. Artık ne 100 yıl öncesinin ne de birkaç yıl öncesinin Orta Doğu'sunda yaşamak mümkün. Orta Doğu değişiyor. Orta Doğu artık kendisine yeni bir şekil, yeni bir yol arıyor. Dolayısıyla bu yolu iyi algılamak, bu yola uygun yol ve yöntemler geliştirmek artık Orta Doğu'daki ülkelerin önündeki tek seçenektir.
Öcalan'a atıfta bulundu: 'Panzeri demokratik konfederalizmdir'
Türkiye bu fırtınalardan nasıl kurtulabilir? Defalarca söyledik, reçete açık ve net. Türkiye Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlayarak bu fırtınalarda korunabilir. Türkiye demokratik bir cumhuriyet inşa ederek bu fırtınalarda korunabilir. Sayın Öcalan'ın PKK Kongresi'ne sunduğu perspektif bu coğrafyada yaşayan her halkın güvenliğini sağlayabilecek bir perspektiftir. Ne demişti Sayın Öcalan? 'İsrail Filistin çatışmasının, mezhep çatışmalarının, Rus devlet çelişkilerinin panzeri demokratik konfederalizmdir' demişti. Bu model Orta Doğu'nun çok katmanlı sorunlarına barışçıl ve demokratik çözümler geliştirebilir, acının, yıkımın, göçün önüne geçebilir.
'Kürt sorununu güvenlik bağlamında konuşmak 100 yılın hatası olur'
Orta Doğu’da büyük fırtına koptu bu kritik zamanda. Barış süreciyle ilgili gereklilikler yerine getirilmelidir. Sayın Bahçeli’nin vurguladığı Türkiye Yüzyılı’na mühür vuracak kutlu hedefler için yol bellidir. Bir an beklemeden barış sürecinin başarısı için artık adımlar atılmalıdır. Güncel siyaset hesabıyla jeopolitik tehlikeler savuşturulamaz. Seçime, ankete, küçük hesaplara takılan siyaset Orta Doğu’daki fırtınalı sularda ülkeyi rotasız bırakır. Kürt sorunu ve demokratikleşmeyi hala güvenlik bağlamında konuşmak 100 yılın en büyük hatası olur.
Barış sürecinin güçlenmesi için biz de genel merkezdeki heyetimizle birlikte sayın Abdullah Öcalan’ı ziyaret edebilmek için başvuruda bulunacağız. Barışın büyümesi ve güçlenmesi için sadece bizim değil, İmralı’nın yollarının herkese açık olması gerekiyor. Sayın Öcalan istediği kişi ve kesimlerle görüşebilmeli. Siyasi parti temsilcileri, akademisyenlerle, Orta Doğu’daki aktörlerle, gazetecilerle görüşebilmeli. Emin olun bu görüşmelerin Türkiye’ye büyük katkıları olur.
'Sadece Kürtler değil, emekçiler, işçiler, emekliler, Aleviler, kadınlar kazanır"
Sayın Öcalan güvenlikçi aklın kurduğu Kürt kapanını 27 Şubat asrın çağrısıyla aslında kırdı. Orta Doğu kaos içindeyken artık Kürt'e kapan kurma aklından herkes vazgeçmeli ve bir daha aklına getirmemelidir. Sayın Öcalan'ın dediği gibi eşikten atlamak istiyoruz. Nedir bu eşik? Savaştan barışa, çatışmadan demokratik bütünleşmeye doğru gitmektir. Orta Doğu yanarken 100 yıldır süren kaybet-kaybet formülünü kazan-kazan formülüyle birlikte çevirebiliriz. Bunun yolu demokratik bir rejim kurmak ve Kürtlerle uzlaşmaktır. Bu formülle sadece Kürtler değil, Manisa'daki emekçiler, işçiler, emekliler, Aleviler, kadınlar kazanır.
'Öcalan sözünde durdu, iktidarı Türkiye'ye büyük bir iyilik yapmaya davet ediyoruz'
Sayın Öcalan daha kısa bir süre önce 'Süreci hukuki ve siyasi zemine çekebilirim demişti. O zaman yine birileri 'Acaba gerçekten Sayın Öcalan'ın böyle bir kuvveti kudreti var mı? Gerçekten süreci çatışma ve şiddetten siyasi ve hukuki zemine çekebilir mi?' dediler. Bakın kısa bir sürede gereğini yaptı. Sözünde durdu. Süreci hukuki ve siyasi zemine çekti. Peki iktidar da aynı iradeyi sergiliyor mu? Sözünde duran Sayın Öcalan'ın yapmış oldukları karşısında iktidarı da cesaret ve irade sergileyerek bu sürece Türkiye'ye büyük bir iyilik yapmaya davet ediyoruz. Çözüm de, barış da Ankara'nın iradesinde, İstanbul'un desteğinde ve Diyarbakır'ın kararlılığındadır.
Merkez Yürütme Kurulumuzda aldığımız kararla 2025 yılının yaz aylarında da binlerce merkeze, eve, köye, mahalleye Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını götürmeye çalışacağız.
'Şiddet ve silah bahanesi artık hükümsüzdür'
Kürt halkının hakları ve demokratikleşmenin önündeki şiddet ve silah bahanesi artık hükümsüzdür. Artık herkes 'bir an evvel demokrasi barış ve eşitlik gelsin' diyor. Kapılar aralandı, umut yeşerdi. Fakat bazı kesimler süreç akamete uğrasın diye 'Bitiyorlar, teslim oldular. Biten bir örgütle neyi görüşüyorsunuz?' diyerek aslında çözümsüzlüğe hizmet ediyorlar. Bu dili kullananlar 86 milyonun geleceğine ipotek koymaya çalışıyor. Türkiye'nin geleceğini hamasete kurban etmeye çalışıyorlar. Süreci 'Anadolu'dan Görünüm' programına dönüştürmeye kimsenin hakkı da yok, kimsenin böyle bir şansı da yok. Buna Türkiye halkları da izin vermez. 'Anadolu'dan Görünüm' eğer sonuç alsaydı bu sorun bugüne kadar büyüyerek gelmezdi. Bugün bu süreç yaşanmazdı. Altını çizerek söylüyorum. Bunlar 50 yıldır başkasının cenazesinde kavrulan helvanın tadına bir türlü doymadılar.
'Savaş isteyenlere inat onurlu bir barışı kuracağız'
Bu sürece Kürtlerin onurunu Türklerin gururunu koruma hassasiyetiyle herkes yaklaşmalıdır. Biz öyle yapıyoruz. Kürt'ün halayına diline, emeğine, ekmeğine ırkçılık yapanlarla 'Teslim oldular, nefes alamıyorlar' diyenler emin olun ruh ikizleridir. Bunun adı barış karşıtlığıdır. Bunun adı kişisel rant ve çıkarlar için 86 milyonu 100 yılda kör bir çatışma ve şiddet ortamına sokmaya çalışmaktır. Bunun adı 'Kürt ve Türk gençlerinin tabutları gelsin' demektir. Tam da bu savaş isteyenlere, çatışma isteyenlere inat, halayla, horonla, zeybekle inşallah bu topraklarda onurlu bir barışı kuracağımızı yenilemek istiyorum."