Kısa Dalga - Suriye’nin geçici cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yla, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi, 10 Mart’ta SDG’nin ‘Suriye ordusuna entegrasyonu’nda anlaşmıştı.
Ancak taraflar ABD ve Fransa öncülüğünde yürütülen görüşmelerde henüz ilerleme sağlayamadı.
Bahçeli, dün SDG’ye ’10 Mart mutabakatı’nı hatırlatıp ‘riayet edilmemesi durumunda Ankara-Şam ortak iradesiyle askeri müdahalenin kaçınılmaz hale geleceğini’ belirtmişti.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Bahçeli'nin bu sözleriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
'Suriye Arap Cumhuriyeti ismi 10 Mart mutabakatının ruhuna uygun mu?'
Yeni Yaşam gazetesinin haberine göre Bakırhan, şunları söyledi:
"Kürtler dahil olmak üzere bölgedeki hiçbir toplumdan kendi güvenliğini garanti altına almadan, üstelik mevcut uygulamalarıyla güven vermeyen ve demokratik karakteri henüz netleşmemiş bir yapı içinde eriyin demek hem etik hem de vicdan sınırları dışında kalır. Alevilerin ve Dürzilerin yaşadığı trajediyi Kürtlerin yaşamayacağına dair hangi güvence sunulabilir?
Sorunların çözümü operasyon tehditleriyle değil, hak ve hukuk temelinde diyalogla mümkündür. Kürtlerin hangi statüde, hangi haklar çerçevesinde yaşayacağına dair somut garantiler olmadan, sadece “Teslim olun” demek ne adaletle ne de barışla bağdaşır.
10 Mart mutabakatına uyulması isteniyor. Soruyorum Suriye Arap Cumhuriyeti ismi 10 Mart mutabakatının ruhuna uygun mu? Suriye geçiş anayasasını Kürtlere, Dürzilere, Alevilere, Türkmenlere sormadan, Suriyelilere sormadan ilan etmek 10 Mart mutabakatına uygun mu? Hükümet ilan edilirken, cumhurbaşkanı belirlerken Kürtlere, Suriyelilere sormamak 10 Mart mutabakatına uygun mu?
'Konuşarak mı çözeceğiz, bagajımızdaki ezberlerle mi yürüyeceğiz?'
10 Mart mutabakatı başta Kürt halkı olmak üzere Suriye’de yaşayan halkların, inançların kendi kimliklerinden, inançlarından ve yönetime katılma haklarından mahrum olmaları demek mi? Dahası bütün bu politikaları ile 10 Mart mutabakatını hiçe sayan Şam tarafıdır.
Bu coğrafyada Türk, Kürt, Arap ve Fars kardeşlik bağının güçlendirilmesi için öncelikle eşitlik ilkesinin benimsenmesi gerekir. Türkiye’nin komşu ülkelerdeki Kürt halkının meşru haklarını, onurunu ve statüsünü savunması, kendi vatandaşı olan milyonlarca Kürdün de beklentisidir.
Burada önemli olan şu: Gerçekten yol almak ve bir şeyleri tam da dünyanın denediği, sorunlarını en etkili şekilde çözdüğü yol ve yöntemleri takip ederek, konuşarak mı çözeceğiz yoksa bagajımızdaki ezberler ile mi yürüyeceğiz?
Bizler için bu süreç şiddetin yerini siyasetin; çatışmanın yerini diyaloğun, ötekileştirmenin yerini kucaklaşmanın aldığı bir dönüşüm dönemidir. Bunu en iyi şekilde gerçekleştirmek için canla başla çalışıyoruz. (AKP Sözcüsü) Sayın Ömer Çelik, olmazın kısmındadır.
'Tek bir somut bir adım henüz hayata geçmedi'
Her şeyi kendinize hak göremezsiniz. Adil konuşmak zorundayız. Çünkü bu süreç bir ‘yap-et süreci’ değildir. Beklentiler ve adımları konuşacaksak, hiç olmadığı kadar atılan tarihi adımlara karşılık tek somut bir adımın henüz hayata geçmediğini hatırlatmak zorundayız.
Mesela Kürtlerin yüzü Şam’dadır, bunu her gün ifade ediyorlar. Peki sizlerin yüzü neden demokratik bir çözümden, diyalogdan yana olanlardan değil? Asıl soru budur. Gerisi tüm argümanlar, ‘yansıtma psikolojisidir’…
Neden ‘Kuzey Doğu Suriye’ heyeti ile resmi olarak görüşülmüyor mesela? Neden kabinedeki bakanlar kendi ülkelerindeki çözüm ve barış sürecinden daha çok Suriye işleri ile meşgul durumdalar? Madem stratejik bir adım bu, madem ülke ve bölgenin kaderi değişecek neden gerçekçi sözler kurulmuyor? Mesela demokratik entegrasyona dair tek bir öneri toplum ile paylaşıldı mı? Varsa yoksa parmak sallama."
'Kürtlerin hakkının tanınması Türkiye'yi zayıflatmaz, aksine güçlendirir'
Bakırhan son olarak “Meclis’e çağıran akıl Sayın Öcalan’ın çözüm önerilerine de açık olmalı ve tartışabilmeli” dedi ve şöyle devam etti:
“Türkiye’nin de tarihsel endişelerini anlıyor ve saygı duyuyoruz. Ancak bu endişelerin çözümü, diğer halkların haklarını yok saymakla, tehditle değil, eşit bir kardeşlik temelinde ortak geleceği inşa etmekle mümkündür. Kürtlerin hakkının, hukukunun tanınması, Türkiye’yi zayıflatmaz; tam tersine güçlendirir, bölgesel istikrara katkı sağlar.”