Kısa Dalga - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım'ın kendisini tehdit etmesinin ardından, Sinan Ateş'in öldürüldüğü yerde basın açıklaması yaptı.
Dervişoğlu, açıklamasında şunları dedi:
"Her ahlaksıza cevap verirsem..."
"Müsavat Dervişoğlu'nun bazı kişilere cevap vermek üzere basın toplantısı tertip ettiğine dair paylaşımlar yapıldı.
Burada herhangi bir kimseye cevap vermek için bulunmuyorum. Çünkü her ahlaksızlığa cevap verirsem, her ahlaksıza cevap verirsem o zaman ahlaksızlığa paye vermiş olurum.
Siyasi muhataplarım bellidir. Dolayısıyla mütekabiliyet sınırında kalarak onlara cevap vermeyi demokrasinin şahsıma yüklediği bir sorumluluk olarak addediyorum.
Neden bu basın toplantısını yapıyorum? Mademki ahlaksızlara cevap vermeyeceğim. Sorumlulukları olanlara sorumluluklarını hatırlatmak üzere buradayım.
Onun için bu açıklamayı yapıyorum. Peki neden buradayım? Biliyorsunuz bir tehditle karşı karşıya bırakıldım. Adresimi bilemeyebilirler.
Beni sağda solda aramalara aramalarına ihtiyaç bırakmaksızın onların en iyi bildikleri yerde bu basın toplantısını gerçekleştiriyorum.
"Neden adım atmıyorlar, korkuyorlar mı?"
Bir tehdit ve hakaretinin muhatabı oldum. Üzerinden tam 16 saat geçti. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan bir siyasi partinin genel başkanıyım.
Dolayısıyla bir hakaretinin ve tehdidin muhatabı olduğumda bu hakaret ve tehdide karşı durumda vazife çıkarması icap eden kurumlar bulunmaktadır.
Bunların başında Cumhurbaşkanı gelmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı gelmektedir. Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı gelmektedir.
Üzerinden 16 saat geçmiş olmasına rağmen şu ana kadar bu bahsettiğim kişiler tarafından yapılmış herhangi bir işlem, atılmış herhangi bir adım yoktur.
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Meclis Başkanı, Sayın Adalet ve İçişleri Bakanı bir siyasi partinin genel başkanı tehditlerin muhatabı olduğunda acaba nerededirler?
Bir tweet'ten bir televizyon programındaki dil sürçmesinden bir köşe yazısından insanları sabaha karşı evinden alarak ters kelepçeye vurarak karakola götüren savcılığa götüren bu sorumlular acaba bugün neden vaziyet almamaktadırlar?
Bunun cevaplanmasını istiyorum ve bu vesileyle de kendilerini görevlerini doğru bir biçimde yapmaya davet ediyorum.
Korkuyorlar mı? Sayın Cumhurbaşkanı Sayın Adalet Bakanı Sayın Meclis Başkanı korkuyorlar mı? Korkuyorlarsa kimden korkuyorlar? Bu katillerin bu tehditkarların hamilerinden mi çekiniyorlar? Bu soruların cevap bulmasını istiyorum.
"Bazı insanların suç işleme imtiyazları mı var?"
Ben bir anayasal hakkı kullanıyorum. Siyaset yapmak bir anayasal haktır. Partimize mensup arkadaşlarım da aynı haktan yararlanarak siyaset yapıyorlar. Bu tehditler sıradan tehditler değil. Bu suçlar sıradan adi suçlar değil.
Anayasanın bana tanıdığı bir hakkın gasbı için uğraşıyorlar. Dolayısıyla bu hak gasbına bu devleti yönetenlerin seyirci kalması asla kabul edilebilir değildir.
Yoksa öyle bir düzenden geçiyoruz ki bazı insanların suç işleme imtiyazları mı vardır? Ya da bazı insanların başkalarını suça azmettirme özgürlükleri mi vardır? Bu kayıtsızlık, bu sessizlik nereden kaynaklanmalıdır?
Acaba arkasında suç işleyenlerin cezasız kalmasını temin etmeye birtakım adımlar atan bunu temin etmeyi sağlayan cezasızlığı bu ülkede genel geçer kural haline getirenler mi bu ortamı sağlamaktadır? Bu sorular da cevap bulmalıdır.
Can ve mal güvenliğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki sıfatlarımızdan kaynaklanmıyor. Can ve mal güvenliğimiz vatandaşlık haklarımızdan kaynaklanıyor. Bu devleti yönetenler vatandaşın can ve mal güvenliğini temin etmek mecburiyetindeler. Özgürlüklerini korumak mecburiyetindeler.
"Her şeyin miladı 22 Ekim"
Şimdi buradan söylüyorum, bu şahsıma yöneltilmiş saldırılar ne zaman başlamıştır? Her şeyin miladı 22 Ekim'dir. Abdullah Öcalan'a Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kürsüde söz hakkı verilmesinin talep edildiği noktada İYİ Parti Genel Başkanı olarak ona karşı duruşumdan kaynaklı bir saldırının bir tehdidin muhatabı olmuş durumdayım.
Yani Abdullah Öcalan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelecek, konuşacak. Ona umut, hak vaat edilecek ve hatta affedilebilmesinin zemini hazırlanacak ama Musavat Dervişoğlu Ankara'nın sokaklarında gezemeyecek. Öyle mi? Havanızı alırsınız.
Yaratmak istedikleri Türkiye yüzyılı bu mu acaba? Türkiye'yi nereye sürüklemek istiyorlar? Biz siyaset sahnesine çıktığımız andan itibaren hep konuşan Türkiye çağrısı yaptık. Her fırsatta demokrasi çağrısı yaptık. Her fırsatta cumhuriyetin ve onun değerlerinin savunulması gerektiğinin altını çizerek düşüncelerimizi milletimizle paylaştık. Hayalimiz olan konuşan Türkiye'de vatandaşlarını susturmak isteyen bir devlet yönetimi anlayışıyla karşı karşıya bırakılıyoruz.
Dolayısıyla biz bir taraftan konuşan Türkiye isterken, bir taraftan demokrasi isterken, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkarken bazıları bu ülkede istibdat rejiminin inşasına zemin teşkil edebilecek adımlar atmaya kalkışıyorlar. Devletin tüm unsurlarını, devletin tüm kurumlarını çıkmış oldukları bu kötü yolculuktan geri dönmeye davet ediyorum.
"MHP'nin karşı karşıya bulunduğu zafiyetten beslenmek niyetinde değiliz"
Demokrasi çağrısını da tekrarlıyorum. Bakın, altını çizerek ifade ediyorum. Biz Milliyetçi Hareket Partisi'nin karşı karşıya bulunduğu zafiyetten beslenmek niyetinde olan bir siyasi parti değiliz. Biz Türkiye'de merkez siyasetin inşa edilebilmesi, cumhuriyetin değerlerinin korunabilmesi, hakkın, hukukun, adaletin temin ve tesis edilmesi için siyaset yapıyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi herhangi bir alana talip olmadığı için, iktidar istemediği için, iktidara payanda olmakla yetindiği için neresinden bakarsanız bakın bizim siyasi rakibimiz ve muhatabımız bile değildir. Kendilerini bugün karşı karşıya bulundukları panik halinden uyanmaya davet ediyorum. Burada her zaman söylüyorum."
Ne olmuştu?
İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu, dün partisinin TBMM’de gerçekeleşen grup toplantısında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye seslenerek “Benim saygım, sana değil oturduğun koltuğadır. Çünkü ben o koltuğun ilk ve gerçek sahibini tanıyorum. Şahsına bu zamana kadar gösterdiğim saygıyı, o koltuğun gerçek sahibine duyduğum vefanın sadakası saymanı da temenni ediyorum. Bu kadarı sana yeter, fazlası da zaten bana yakışmaz. Biz seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz" dedi.
Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım da sosyal medya hesabından paylaştığı videoda şunları dedi:
"Bizim kimseye eyvallahımız yok. Değerlerimize davamıza sahip çıkıyoruz. Hepinizin bildiği üzere dağılan kabilesini toparlayabilmek için kuduz köpek gibi havlayan bir Müsavat var. Bu kuduz köpek bugün liderimize ve davamıza saygısızlık yapma cüretinde bulundu.
Müsavat, 2 yıl önce biz cenazede yanımıza gelip liderimizin elini öpmek için izin istedin. Kaşla göz arasında aradan sıyrılıp liderimizin elini öpüp ortadan kayboldun.
Eğer şimdi öptüğün o ele saygısızlık yapma cüretinde bulunuyorsan, o elin sahibinin evlatları sana öyle bir tokat vurur ki bir daha insan içine çıkma cüretinde bulunamazsın.
Biz senin nasıl bir dansözlük yapma heveslisi olduğunu çok iyi biliyoruz. Sen git, tasmanı tutanlara dansözlüğünü yap. Belanı da bizden bulma. Bizim değerlerimize, bizim davamıza, bizim liderimize laf söyleyene biz haddini bildiririz. Kimse bizim sınırlarımızı ihlal etmeye kalkışmasın." (Haber Merkezi)