Özgür Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın fotoğrafını göstererek seslendi: Ya hep beraber ya hiçbirimiz

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Erken seçimin adayı erken belirlenir" dediği konuşmasında Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın el ele fotoğrafını kaldırarak, "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz" dedi.

Kısa Dalga - Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, haftalık grup toplantısında konuştu.

Demokrat Parti'den ayrıldıktan sonra bir süre Bağımsız Milletvekili olarak görev yapan Cemal Enginyurt ve Salih Uzun'un CHP'ye katılımlarının ardından söz alan Özel, önce Enginyurt ve Uzun'a "Hoşgeldiniz" dedi.

"Bakan Ersoy için soruşturma komisyonu kurmaya çalışacağız"

78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya yangınıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Özel, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy için soruşturma komisyonu önerisini hazırladıklarını söyledi.

Yapılan anayasa değişikliği için bir bakanla ilgili soruşturma komisyonu kurulması için 301 imza gerektiğini, ancak muhalefetin tamamının 280 vekilinin olduğuna dikkat çeken Özel, AKP-MHP sıralarına giderek 21 kişiyi bulmaya çalışacaklarını belirtti.

"Deprem bölgesine gidiyoruz"

"CHP olarak önümüzdeki üç günde, depremde yıkılan neresi varsa, hasar gören tüm illerde var gücümüzle olmaya, sorunları Meclis’e taşımaya gidiyoruz.

8-10 Şubat tarihlerinde Erdoğan yaptığı açıklamada, 650 bin konutun yıkıldığını, devletin güçlü olduğunu ve bir yıl içinde tüm konutların yapılarak teslim edileceğinin sözünü vermişti. Depremin birinci yılı bittiğinde açıkladık. Teslim edilen konut sayısı sadece 18 bin 19’du. Yani söz verilenin yüzde 2,7’si.

Depremin ardından yapılan yargılamalar tam bir fiyaskodur. 2031 soruşturma var, 1397’si hakkında iddianame düzenlenmiş. Yani her üç sorumludan biri şu ana kadar savcı karşısına bile çıkmamıştır. Karara bağlanan soruşturma sayısı 75’tir. Her yüz aileden 97’sinin adalet beklentisi devam ediyor. Apartman isimleriyle, site isimleriyle bu salonda her hafta ailelerin sorunlarını dile getirdik. Sorumluların yurt dışına kaçmasından, izini kaybettirmesinden acı çeken insanlar var.

Meslek örgütlerinin gönüllü onca dayanışma çabasına rağmen bu alanı devlet hala regüle edememiştir. Yoğun bakım sorunu en büyük sorundur. Yoğun bakıma yatırılması gereken hastalar acil sedyelerinde beklemekte. Deprem bölgesinde yüzlerce okul yıkılmıştır. Açtık denilen okulların çoğu konteyner okullardır. Sağlıksız, elverişsiz, eğitime uygun olmayan şartlarda öğrenciler yıllarını kaybetmektedir.

Sadece Van depreminde bir seferde 6 yıl mücbir sebep uzatılmış ve uygulanmıştır. Böylesi bir depremde çorap satıp geçinen adamdan vergi almaya çalışmanın bir vicdanı gerekçesi ortada yoktur.

"Kiranın en pahalı olduğu ülkeyiz"

Dünyanın kişi başına milli gelire göre kirası en pahalı ülkesi Türkiye, beş kat azıyla Macaristan bir arkamızda. Bu şartlar altında geçen seneye göre kiralar yüzde 100 artmışken, asgari ücretliye yüzde 30, emekliye yüzde 12 zamlarla bu insanların hem barınması hem de karınlarını doyurması bekleniyor.

"Yüzde 4 çaldılar"

Dün Ocak enflasyonu açıklandı. TÜİK’e göre fiyatlar bir ayda 5,03 arttı. Oysa ENAG yüzde 8,22’lik bir enflasyon hesapladı. Geçen ay TÜİK enflasyonu yüzde 1 çıkarırken aslında bu aya doğru ötelediğini hepimiz biliyorduk. Yapılacak zamları ocak ayına bırakarak hesabı TÜİK’te bir tuttular ve bu ay 5 oldu. Bu her emekli ve memurun cebine girecek paradan yüzde 4 çalmak demektir.

"Enflasyonda dünyanın en kötü 6. ülkesi"

Türkiye enflasyonda dünyanın en kötü 6. ülkesi. Bizden iyi 5 ülke Zimbabve, Sudan, Güney Sudan, Arjantin ve Venezuela. Daha önce en kötü 5. ülkeydik. Bir ülkeyi geride bıraktık diye düşünürken öğrendik ki Sudan ve Güney Sudan ayrı ayrı enflasyonları olan iki ülke olarak ikisi de bizden kötüymüş.

O yüzden Türkiye en kötü 6. ülke. Dünyanın geri kalan bütün ülkelerinin enflasyonları bizden daha düşük ve şu saptamaya dikkat edin: Türkiye'de aylık enflasyon dünyadaki 140 ülkenin yıllık enflasyonundan yüksek. Türkiye'nin 1 aylık yüzde 5'lik enflasyonu dünyadaki 140 ülkenin 1 yıllık enflasyonundan fazla. Bir de çıkmışlar, bu rakamlara "başarı" diyorlar. 2024 yılı bitmeden uyarmıştık, bu kürsüden uyardık.

"Asgari ücret ilk aydan açlık sınırının altında kaldı"

Yoksa asgari ücret çalışanın cebine girmeden açlık sınırının altında kalacak" dedik. Erdoğan'ın "İçimize sindi." diye makul gördüğü, hatta "Çatlasalar da patlasalar da asgari ücret 22.000 TL'dir, kabul edecekler" dediği bu ücret daha ilk aydan, yani emekçinin cebine girmeden tam da dediğimiz gibi açlık sınırının altında kalmıştır. Açlık sınırı 22.131 lira olarak açıklanmıştır ve 22.104 lira olan asgari ücret cebe girmeden altında kalmıştır. Ocak enflasyonuna göre asgari ücretten 1.100 lira uçtu.

Asgari ücretin bugünkü alım gücü ilan edildiği güne göre 20.992 liraya eridi. 1.100 lira kaybetti. "Bu asgari ücretle geçim olmaz, sefalet bitmez. demeye, işçinin hakkını savunmaya çalışırken biz, bizi duymayanlar, "30.000 lira asgari ücret, Hedef 30. Altında yokuz" derken bunu dinlemeyenler emekçilerimizi 1 yıl sefalete mahkUm etmişlerdir. Şimdi enflasyon hedeflerinin tutturulması için, enflasyona güya yük olduğu için ki olmadığını hepimiz biliyoruz, asgari ücreti 1 yıl boyunca arttırmamaya niyetleniyorlar. Ayda 1.000 lira kaybediyor asgari ücret şimdilik. Yani 4 ay sonra verildiği günün gerisine,17.000 TL'nin altına düşecek alım gücü. 7 ay boyunca geçen senenin de altında azalan bir asgari ücretle sefalete zorlamaya çalışıyorlar.

Diğer yandan 3 milyon 870 bin emekli için Meclis'te bir yasal düzenleme yapılması gerekti. Çünkü kök maaşları 12.500'nin altındaydı ve eğer düzenleme yapılmasa 12.500 almaya devam edeceklerdi. Maalesef, bu Meclis'in düzenlemesiyle ilgili yetki, yasa yetkisi olduğu için münasebet sadece burada olduğu hâlde bakan "En düşük emekli maaşını 14.469 yaptık" dedi. O bunu dedikten tam 23 gün sonra, bakan bunu deyince biz bakana "Yavaş ol." dedik. "Yetki Meclis'indir." dedik.

Herhâlde "Güçlü meclis." diye milletten oy isteyip, referandumda "Meclis güçlenecek, yasa yetkisi sadece Meclis'te olacak, bakanlar teklif edemeyecek, yürütme işine bakacak, yasayı biz yapacağız." diyenler, AK Parti Grubu, ar varsa, namus varsa "14.469" diye açıklanan rakamı kendi vicdanına göre belirler.

Bakana "Sus!" der. "Hadsiz!" der. "Sen kim oluyorsun bizim yetkimize karışıyorsun?" der. Üzüntüyle, utançla ifade etmek isterim ki bakanın o hadsizliği yapışından tam 23 gün sonra bir gece yarısı Meclis'ten en düşük emekli maaşının 14.469 olmasına el kaldırdılar.

Bu Meclis'i, milletten oy aldıkları bu yasama meclisini, "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir." diye o duvara, Amasya Tamimi'nden beri o yazıyı nakşettiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bu Meclis'i bir atanmışın 23 gün sonra iki dudağı arasından vazettiği rakama el kaldıracak kadar mahcup ettiler ve saraya mahkûm olduklarını tescil ettiler.

'Bu milletin yakasından düşeceksiniz'

Gülünce mangalda kül bırakmayanlara diyoruz ki: Bu utanç size yeter. Bu rakama 20 lira bile zam yapmaya, bu rakama 31 lira zam yapıp 14.500 bile demeye cesareti olmayanlara şunu söylüyoruz:

Bu milletin yakasından düşeceksiniz. İlk seçimde düşeceksiniz. Ve kısa birkaç rakamla ilerleyelim. Bu yaptıkları emekli maaşı zammının bütçeye yükü kendi açıklamalarıyla 47,7 milyar lira. Bütün emeklilerin asgari ücret alması için gerekli bütçe 400 milyar lira. Bizim grubumuz önerdi.

Ret oy verdiler, "Bu kadar para yok." diye. Oysa 3 ay önce Plan ve Bütçe'de 37'si 0 TL vergi veren 43 yandaş müteahhidin, büyük firmaların kurum vergilerinden, kurumlar vergilerinden ödeyecekleri 701 milyar lirayı almamak için bütçeye para koymuşlardı, vazgeçilen kurumlar vergisi payı.

"5 çeyrek altın gitti"

"Ey" diyor, "Özgür Bey" diyor, "Ey Özgür Bey, elinde bir hesap makinesi sarraf sarraf gezmeyi bırak." diyor. Vallahi bırakmayacağım.

İşte sarraftaki hesap. En düşük emekli aylığı Tayyip Erdoğan geldiği gün 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün 3 çeyrek altın alıyor. Tayyip Bey'in iktidarının emekliye maliyeti her ay 5 çeyrek altın. O geldiğinde 57 kg dana kıyma alan maaş, 24 kg dana kıyma alıyor. Emekliye maliyeti 33 kg dana kıymadır.

Teğmenler tepkisi

"Bu teğmenler o hayalini gördükleri gün çok sevdikleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, orduya, bayrağa bağlılıklarını dile getirmek için kılıçlarını çekip ataya, bayrağa ve millete, devlete sadakat yemini etmek istediler. Yıllardır olan bu gelenek, belki de harp okuluna girerken onları oraya çeken o kılıç çatma törenine, izin istediler, "Olmaz." dediler. "Törende olmaz." Onlar da dedi ki: "Tören bitince, Sayın Cumhurbaşkanı gidince, protokol gidince biz bu töreni birlikte yaparız." Gittiler, yeminlerini yaptılar ve ardından "Emre itaatsizlik ettiniz." diye disiplin kuruluna sevk edildiler.

Aslında ordunun şeref yılıydı bu yıl. Niye? Kurulduğu günden beri ilk kez Kara, Hava, Deniz Harp okullarının üçünün de birincisi bir kadın teğmendi. Bu hem Türk kadınının başarısıydı bu bir cumhuriyet hikâyesiydi ama bunu hazmedemeyen bazı şeriatçı odaklar, bunu hazmedemeyen birtakım tarikatlar, cemaatler 8 gün boyunca sosyal medyadan başta Ebru teğmen, teğmenlere saldırdılar. Selamını gülerek aldığı, hatırını sorduğu, ödülünü verdiği, elini sıktığı Ebru teğmene 8 gün sonra, 8 gün susup "Sen kime kılıç çekiyorsun?" diye çıkışta bulundu Erdoğan. O günden sonra biz itiraz ettik, millet sahip çıktı, Erdoğan suçladı. Maalesef, o günden sonra teğmenlere soruşturmalar açıldı ve maalesef geçen gün teğmenlerimizden 5'i ve 3 komutanları ordudan ihraç edildi. Birincisi, teğmenlere aylardır sosyal medyadan hakaret edenler, cinsiyetçi küfür edenler, tehdit edenler, açık açık hedef gösterenlere bir soruşturma açılmamışken teğmenler sırf "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" dedikleri için cezalandırılıp atıldılar. Ben şunu söyledim, söylemeye devam edeceğim: Teğmenlerimizle ilgili bir yanda bir cübbeli amirale soruşturmayı aylarca bekletip emekli hakkını verenler onların gençlik hayallerini mahvettiler. Yetmedi, komutanlarının emekliliklerini de vermeden, emeklilik çağındaki komutanlarını yaktılar, teğmenlerin de hayatını kararttılar. 5 teğmen ve 3 komutanı hepimizin onurudur, gururudur.

Onlar kendilerini hangi mevkide, makamda görmek istiyorlarsa bunu sağlamak boynumuzun borcudur. İktidar değişene kadar onları misafir edeceğiz. İktidar değişiminden sonra mümkün olan en kısa süre neyse, birkaç hafta, birkaç ay içinde teğmenlerimizi hiçbir kayıpları olmadan, maddi ve manevi, dönem arkadaşlarından asla geri bırakmadan, asla geri bırakmadan teğmenlerimizi, bu kayıplarını telâfi edeceğiz ve onları o şanlı üniformalarına mutlaka karıştıracağız, mutlaka kavuşturacağız.

Teğmenlerin tazminatları için kararı: "Borç bizim borcumuzdur"

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi tarihinde, daha önce Meclis tarihinde yapılmamış bir şey yapacağız. Biraz önce Sayın Grup Başkanvekilim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu'nun oturum sayısını da vererek resmİ oturumu açtı, birazdan da kapatacak. Biz kapalı oturumlarda bazı kararlar alıyoruz: Siyasi kararlar ya da maddi konularla ilgili kararlar.

Şimdi hem bu teğmenlerimizle hem de Tuzla Piyade Okulu'ndan uzaklaştırılan 7 teğmen vardı, hatırlıyor musunuz? Atatürk'ün resmini yakasına takmayanlara saldırdıkları için, had bildirdikleri için, görev yaptıkları için ordudan atılmışlardı. İkisi yürütmeyi durdurmayla döndü.

Biri "Dönmem." dedi, yargılandı. Diğer dördü de, 5 teğmenimize orduya girdikleri ilk gün yedikleri ilk lokma ekmekten attıkları kurşuna, giydikleri kıyafetten terliğe kadar bütün yapılan masrafı faiziyle çıkarıp 128'er milyon tazminat belirlemişler bu 5 teğmen için.

Bu 5, bizim bugünkü, bu süreçteki 5 teğmeni de yargılıyorlar, attılar. Onlara da tazminat çıkabilir ya da çıkmaz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu kapalı oturumlarda yaptığı oy­lamayı bugün hiç kimseden gizlemeden, saklamadan burada huzurunuzda yapıyor. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu milletvekillerinin Tuzla Piyade Okulu'ndan atılan 5 teğmenin ve burada, okuldan atılan 5 teğmenin, diğer 5 teğmenin çıkmış tazminatlarını, bu teğmenlerimizin de çıkacak olası tazminatlarını maaşlarından yapacağımız kesintilerle ödemelerini oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler? Etmeyenler? Oy birliğiyle kabul edilmiştir. Teğmenimin yediği ekmek de, yaktığı kurşun da borç bizim borcumuzdur.

"Tuşlara aynı anda basmaya başladı"

100 gündür Ahmet Özer'i bir gizli tanıkla içeride tutup bir kişiye 100 gündür bir iddianame yazamamaktadır bir yerde. Sonra oradan bir şey bulamayınca Beşiktaş davasından tutuklamak, buradan bir delil bulamadığı için ve Ahmet Özer'i içeride tutmaktır. Tunceli Ovacık Belediye Başkanı'na 12 yıl önce "Bu cenazeyi ailesine sen götür. Askerî araçla giderse çatışma olur, şehit veririz." deyip sonra terörist cenazesi götürmekten, cenazede bulunmaktan kayyum atamaktır. Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a, AK Partili belediyelerden, Meclis'ten, Sayıştay'dan, Yargıtay'dan iş alan birisinin, araç kiralayan birisinden araç kiralandı diye onu içeri atmaktır. Belediye Başkanımızın kendi aracı 400.000 kasko değerinden pahalıya. Kim kasko değerine araç satıyor burada? Satıldı diye suç bulup aynı kişinin Isparta Belediyesi'ne Audi A8 araç hediye etmesini görmezden gelmektir. Çünkü o belediye kendilerindendir ve bir yandan da esas hedefin Ekrem İmamoğlu olarak dört koldan kendisine saldıran, bir yandan Beylikdüzü davasını savcının dördüne rapor alarak, dördünde de "Hazır değilim." deyip ileriye tarih alarak, sonuncusunda da ta nisan ayına atarak Demokles'in kılıcı gibi tepesinde tutulması, "Kendine ahmak diyene 'Sensin ahmak.' dedi." diye siyasi yasak kararı verilip istinafta bekletilmesi, diğer yandan Gençlik Kolları Genel Başkanımıza "Evladım, senin evladına ben yapmayacağım, evladıma yaptım." dedi diye yeniden ifadeye çağrılması, her sözünden bir soruşturma başlatılması ne yapılmaya çalışıldığını bize göstermektedir. Saldırı sadece Cumhuriyet Halk Partisi'ne değil, bütün muhalefete birliktedir. Sayın Ümit Özdağ'ın yemek yerken gözaltına alınıp götürülüp Silivri'ye tıkılması da, 12 yıl önceki Gezi eylemlerinden 12 yıl sonra RTÜK eliyle videodan bakıp sanatçılara saldırılması da, İstanbul Barosu'nun kapatılmaya çalışılması ya da 76 yaşındaki bir kadın akademisyenin tweet yüzünden hapse atılması da, Halk TV'den 5 gazetecinin gözaltına alınıp sevgili Suat Toktaş'ın 6 gündür Silivri Cezaevi'nde esir tutulması da, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." diyen teğmenlerin, komutanların ordudan ihraç edilmesi de bir bütünün parçasıdır. Erdoğan tüm tuşlara aynı anda basmakta. İktidarın sonuna geldiğini gördüğü için kendini kurtarmak için muhalefeti dağıtmaya, şaşırtmaya, sindirmeye çalışmakta, güya kendi için yol temizliği yapmakta, olası rakiplerinden kurtulmaya çalışmaktadır."

'Erken seçimin adayı erken belirlenir"

Tale­bimiz erken seçimdir, hemen seçimdir dedik. Erken seçim isteyen bir partinin her şeyiyle seçime hazır olması gerektiğini söyledik ve bunu pek çok yerde söyledik, pek çok kez söyledik, bir kez daha da buradan tekrar ediyorum: Erken seçimin adayı erken belirlenir. Erkenden yola çıkacağız. Daha düne kadar CHP iki aday tartışması arasında eziliyor, gündem hep bu oluyor, netleşmelidir diyen bazılarının şimdi "CHP niye adayını erken belirliyor?' demeye başladığını ama bir yandan da sokağın ve örgütün bu mücadeleyi, bu yürüyüşü nasıl sahiplendiğini birlikte görüyoruz. Bir yandan İbrahim Tatlıses'le düet hâlinde Erdoğan adaylığını açıklamıştır. Devlet Bahçeli'nin adayı balda tuz bulunduğu günden beri artık Erdoğan'dı. DEVA Partisi'nin Sayın Genel Başkanı, Yeniden Refah'ın Sayın Genel Başkanları adaylıklarını ilân etmişlerdir ve süreçte adaylığını ilân etmesi gereken partilerden Cumhuriyet Halk Partisi'nin burada, yola çıkmasına kimse şaşırmamalıdır.

Bugüne kadar sürdürülen tartışmaların maksatlı olarak yoğunlaştırılması maalesef gündeme sis etkisi yapmaktadır. 2014, 2018 ve 2023 yıllarında yapılan seçimlerde adayı geç belirlemenin, yılları aday tartışmasıyla geçirmenin ya da seçime sayılı günler kala krizler yaşamanın bedelini çok ağır ödedik. İşte, bedeli, daha önce gösterdiğim gibi emekliye bedeli, emekçiye bedeli ortadadır.

Bunun için yine geçmişte adayı tek bir kişinin ya da dar bir heyetin, ekibin belirlemesinin sancılarını da çektik, bunlardan da ders aldık. Bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı olarak, bir partinin genel başkanı doğal olarak, talebi hâlinde adaydır kabulüne rağmen ben partiyi yerel seçimlerde olduğu gibi genel seçimlerde de, cumhuriyetin 2. yüzyılının ilk genel seçimlerinde iktidar partisi yapmak istemek dışında bu kadar büyük ama kendi açımdan da hiçbir başka siyasi hedefimin olmadığını bir kez daha huzurlarınızda tekrar ediyorum.

Tek başıma bir aday ilan etmek ya da dar bir kadroyla adaya karar vermek yerine Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayının 1 milyon 600 bine yaklaşan kayıtlı üyemizle ve hâlihazırda partiye davet ettiğimiz demokratların katılımıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin bir sonraki cumhurbaşkanını belirleme heyecanı tüm toplumda yaşanmaktadır.

Haftalık ulaştırılan ankette, bu hafta sorulan soruda toplumun yüzde 70'i, Cumhuriyet Halk Partililerin yüzde 90'ından üstü, ayrıca tüm muhalif partilerin seçmenleri yüzde 90'a yakın rakamlarla bu yöntemi olumlu, heyecan verici ve sonuç alıcı olarak görmektedir."

Gündem Haberleri