Doğu Karadeniz'in toprağı kimyasaldan kum gibi oldu

Türkiye'de yaş çay üretiminin yapıldığı Rize, Trabzon, Artvin ve Giresun'da uzun yıllardır kimyasal gübre kullanılıyor, toprağın ömrü azalıyor.

FİLİZ GAZİ

Kısa Dalga- Tarım ve Orman Bakanlığı 2023 çay raporuna göre dünyada 2021 yılı itibarıyla yaklaşık 5,2 milyon hektar (ha) alanda 28 milyon ton çay yaprağı üretimi gerçekleşti. Buna göre Çin, Hindistan, Sri Lanka ve Kenya ilk sıralarda yer alıyor. Bu sıralamayı 1,5 milyon ton ile Türkiye takip ediyor.

Türkiye'de 2022 yılında yaklaşık 79 bin ha alanda, 1,3 milyon ton yaş çay yaprağı üretildi. Üretim sırasıyla Rize (%64,6), Trabzon (%22,6), Artvin (%10,5) ve Giresun (%1,6) illerinde gerçekleştirildi.

Ülkedeki çay yetiştirme hamlesi 1937 yılında Sovyetler Birliği'nden Gürcistan kökenli 20 ton çay tohumu satın alınarak başladı. 1938 yılında ise ilk çay hasadı yapıldı (135 kg) ve 30 kg. siyah çay üretildi.

Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (ÇAYKUR), 2023 Faaliyet Raporuna göre, 2023 yılında 205.118 yaş çay üreticisi ile 791.287 dekar çaylık alanı kaydı bulunuyor.

Trabzon, Giresun, Rize ve Artvin'deki hemen bütün çay bahçelerinde yani toplamda 791.287 dekar çaylık alanda kimyasal gübre kullanıyor. Bölge halkı bu gübreyi yıllar içinde 'Avrupa gübresi' olarak isimlendirmiş. Üstelik bu uygulama yeni değil. 1970'li yıllardan bu yana 50 küsur yıldır toprağa kimyasal gübre atılıyor. Uzmanların dönüm başı 70-80 kg kullanılmasını söylediği kimyasal gübre dönüm başı 150 kg civarında ve hatta bazen daha fazla kullanıldığı belirtiliyor.

'Karadeniz toprağı kum gibi oldu, ufalanıyor'

Artvin Halkevi Yöneticisi ve aynı zamanda Hopa Ziraat Odası Meclis Başkanvekili olan Dursun Ali Koyuncu'nun kendisi de bir çay üreticisi. Koyuncu, kimyasal gübre kullanımının sonuçlarını şu sözlerle anlattı:

"Şu an toprak pul, kum gibi oldu, ufalanıyor. Topraktaki canlı popülasyonu azaldı. Eskiden tarlalarda çok solucan olurdu. Taşı kaldırırdınız altından solucan çıkardı. Şimdi artık yok. Biz dereye balık tutmaya indiğimizde solucan arardık, bir taşı kaldırdığınızda çok rahat iki üç tane çıkardı. Şimdi solucan yok. Toprak bu solucanlar, canlılar sayesinde hava alırdı. Kimyasal gübrenin içinde azot var. Bugün organik gübreye geçeceğim deseniz kimyasal atıkların araziden çıkması en az beş sene alır."

'Kimyasal gübre sektörü izin vermiyor'

Koyuncu'nun sözleri arasında "Toprağımız artık kimyasal gübreye muhtaç" ifadesi geçiyor. Bu ne demek? Şöyle cevaplıyor:

"Kimyasal gübre yılda bir defa, üretimden önce nisan ayında atılıyor. Uzun yıllar kullandığımız için şu anda toprak bu gübreye alıştı. Bir de aşırı kullanımı var, toprağın ihtiyacından fazla kullanıyoruz. Aşırı ürün elde etmek için bir nevi toprağa doping veriyorsunuz. Yılda üç defa organik gübre yaptığınızda da ürün alabiliyorsunuz ama bu daha zahmetsiz. Bir de tabi ki kimyasal gübre piyasası çok yayıldı.

Bu aşamadan sonra da insanların kendiliğinden organik tarıma geçmesi çok zor. İnsanlar kimyasal gübreyi bıraktığı an ürün kaybı yaşar. Diyelim geçildi. İlk dönem nerdeyse ürün alamayabilirsiniz, ikinci yıl ürününüz biraz artar, üçüncü yıl biraz daha... Araziden ancak beşinci yıldan sonra verim almaya başlarsınız. İşte o beş yıllık ekonomik kaybı devletin desteklemesi lazım. Ekonominin görece düzgün olduğu dönemde de bu topa girmediler. Çünkü kimyasal gübre sektörü çok büyük. Orda da bir tekelleşme var. Zaten devletin kendisi Tarım Kredi Kooperatifleri kimyasal gübre üretiyor."

'Toprağın ömrü azaldı, artık doğa izin vermeyecek'

Koyuncu, bu zorluklar dışında yakınınızdaki bahçede kimyasal gübre kullanılıyorsa bağımsız şekilde organik gübre kullanımına geçmenizin mümkün olamayacağına dikkat çekti:

"Tek başınıza bir bahçeyle organik gübreye geçemiyorsunuz, topyekûn geçmeniz lazım. Bulunduğunuz vadide hiç kimyasal gübre kullanılmaması lazım. Lokal olarak Rize Hemşin ve Artvin Borçka Güreşen Köyü'nde bu denendi. Güreşen Köyü'nde vazgeçtiler ama Hemşin Vadisi tamamen organik."

Koyuncu sözlerini şöyle noktaladı:

"Toprak kum gibi olduğu için artık su da tutmuyor. Heyelanların tabi ki çeşitli nedenleri var ama biri de kimyasal gübre. Toprağın ömrü azaldı. Zaten ister istemez, birkaç yıl sonra mecbur organik gübreye geçmek zorunda kalacağız. Artık doğa buna zorlayacak."

'Sirkenin asitliği ile toprağımızın asitliği birbirine yaklaştı'

Ziraat mühendisi Nevzat Özer, kimyasal gübrenin etkisini şu sözlerle anlattı:

"1970'ten önce çay tarımı, neredeyse her evde bulunan 4-5 hayvanın gübresi ve ormanlardan toplanan yeşil gübrelerle bitki besin maddesi ihtiyacı karşılanarak sürdürülüyordu. O dönemde bölgede yoğun bir hayvancılık vardı. Çay üreticisi kimyasal gübrede yeşil yaprak verimini gördü. O yüzden uzun yıllar çok gübre atarak, çok yaprak alabildi ama bu topraklardaki yapıyı sinsice bozdu. Toprak asidik hale geldi. Neredeyse sirkenin asitliği ile topraklarımızın asitliği birbirine yaklaştı. Toprağın içinde milyarlarca bakteri, mantar, toprak canlıları var. Biz kimyasal gübrelerle toprağı asitleştirdik ve bu canlıları yok ettik. Bu canlılar ne işe yarıyordu? Bizim asıl gübre fabrikalarımız bu canlılardı. Bitki, hayvan atıklarını parçalayıp besine dönüştüren de bu canlılardı. Toprağımızı havalandıran ve su tutma kapasitesini artıran da bu canlılardı."

Özer, bölge halkının uzun yıllardır içinde amonyum sülfat ve nitrat bulunan, 'Avrupa gübresi' dediği gübreyi şöyle anlattı:

"Bu gübre ucuz bir gübre. İkincisi azot içerdiği için bitki hızlıca bundan yararlanıyor. Devlet dönüm başı 70-80 kg yeter diyor, şu anda dönüme kullanılan 150 kg civarında. Bu kimyasal gübre tek taraflı bir besin. Toprağın, bitkinin ihtiyacı tek azot değil ki! Biz gübreyi de yanlış yöntemle toprağa veriyoruz Gübrenin parçalı verilmesi lazım, en az iki, üçe bölünmesi lazım. Biz ise nisan ayında tek seferde veriyoruz. Japonya'da yılda 6-7 kez gübre veriliyor."

'Eskisi gibi meyve yetişmiyor'

Özer; Arhavi, Borçka, Hopa, Kemalpaşa gibi yoğun çay üreten Artvin ilçe topraklarının asit derecesinde kritik bir sınırda olduğuna dikkat çekti:

"Aşırı gübre ile toprak asitleştirildi. 1990'dan sonraki toprak analizlerinde bu ilçelerdeki asitlik değeri pH'nın 4'ün altına düştüğü görüldü. Toprak asit birimi 0'a doğru yaklaştıkça kuvvetli asitleşme var demektir. Bu gidiş, toprakları çay üretemez hale de getirebilir. Bu seviyenin daha aşağılarında siz çay tarımı da yapamazsınız. Çay verimi düşer, filiz vermez olur, kör yaprağa kaçar, lif oranı artar, yaprağın kalitesi bozulur. Bu bozulmaları biz zaten görmeye başladık. Topraktaki asit oranı artışı geleneksel meyve, sebze türlerinin yetişmesini de etkiledi. Karadeniz'de bugün nerdeyse meyveye hasret kaldık. Eskisi gibi yetişmiyor. Bu konu Doğu Karadeniz'in birinci sorunudur. Mutlaka çözülmesi lazım." (Haber Merkezi)

Özel Haber Haberleri