Kısa Dalga - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. TÜİK, ENAG ve İstanbul Ticaret Odası'nın farklı açıkladığı enflasyon rakamları, Meclis'te devam eden bütçe görüşmeleri, devletteki israf ve Devlet Bahçeli'nin PKK elebaşı Öcalan için yaptığı umut hakkı çağrısına ilişkin konuşan Dervişoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Vatandaşımızın asıl derdi bellidir. Yoksuldur, yoksullaşmaktadır. Açtır, aç bırakılmaktadır. Üç farklı kuruluşa göre yine üç farklı enflasyon rakamı ortaya çıktı. ENAG oluşumuna göre Ekim ayı sonunda yıllık enflasyon yüzde 89.77, İstanbul Ticaret Odasına göre İstanbul enflasyonu yüzde 59.1, TÜİK'e göre ise yüzde 48.58 olarak açıklandı. Kısaca, Devletin resmi kurumu ile bağımsız akademisyenlerden oluşan ekibin ölçtüğü oran arasında -yine- nerede ise 2 kat fark vardır. Ortaya çıkan rakamların bu kadar tezat olması bile başlı başına üzerinde konuşulması gereken bir konudur.
"Türkiye 2001 krizinden daha kötü bir tablo ile karşı karşıya"
UYAP verilerine göre 2024 yılının ilk dokuz ayında icra dairelerinde bekleyen dosya sayısı 23 milyona dayandı. Aynı şekilde konkordato başvuruları 2023 yılının toplamını ikiye katlayarak 1.187’ye ulaştı. İcra dairelerine her gün ortalama 21 bin yeni dosya geliyor. Bir önceki yıla göre batık kredilerin oranı yüzde 50 artmış durumda. Ne yazık ki iflas eden esnaf sayısı 2.5 milyonu aşmak üzeredir. Bundan doğrudan etkilenen vatandaşlarımızsa en az 10 milyon kişidir. Türkiye 2001 krizinden daha kötü bir tablo ile karşı karşıyadır. Daha da kötüsü çözümü milletimize sunması gereken icra makamında oturup yetkiyi elinde bulunduranlar adeta bir film izler gibi olan biteni izlemektedir. Çünkü bu sırada kendi filmlerini çevirmektedirler.
"Bütçe görüşmeleri, artık Türk demokrasi tarihinde hoş bir seda olarak kalmıştır"
Asıl garabeti ise artık Saray’dan, Saray idaresinin sekreteryasına dönmüş bakanlıklarına ve memleketin en ücra köşesindeki ilçe müdürlüklerine kadar organize bir talan rejimi olan kamu maliyesinde göreceğiz. Saray sultasının yolsuzluk ve yoksulluk düzeneğinin en önemli kaldıracı,
Millet Meclisi'nin en temel ve en önemli yetkisi olan bütçe yapma yetkisini bertaraf etmesinde saklıdır. Bu ay meclis kürsülerinde, haberlerde izleyeceğimiz şey; hükümetin, milletin alın terini, vergisini, servetini onun için nasıl harcayacağı değil, onu nasıl kendi emellerine alet edeceği,
kamu hazinesini yağmalarken hangi bahanelere sığınacağıdır. Çünkü artık Meclis'in bütçe yapma yetkisi yoktur. Ortada, Beyt-ül mal’ı nasıl yağmalayacaklarına kılıf arayanlarla, bu malı yağmalatmamak için çırpınan bir avuç ehli namus millet temsilcisi vardır.
Eskiden milyonlarca vatandaşımızın gözü kulağı ile yakından takip ettiği; siyasi partilerimizin her türlü soruları sorduğu, Başbakan'ın Meclis'e gelip hesap verdiği bütçe görüşmeleri, artık Türk demokrasi tarihinde hoş bir seda olarak kalmıştır. Türkiye Yüzyılı dedikleri de bu talan şovu, bu yağma rüzgarıdır. Söz konusu olan, "Mllet iradesi" lafını ağzından düşürmeyen saraydaki zat’ın bir demokrasinin olmazsa olmazı olan millete hesap verme sorumluluğundan bilerek ve isteyerek sürekli şekilde kaçmasıdır. Bütçe görüşmeleri, yürütme erkinin hesap verme yoludur. İşte engellenen şey budur. Yürütme erkinin başının Meclis'in huzuruna gelerek hem yeni yılın bütçesini savunması beklenir hem de tamamlanacak yılda yaptığı harcamalara ilişkin hesap vermesi beklenir. Ama ne yazık ki saraydaki zat, 2019 yılından itibaren hiçbir bütçe görüşmesine katılmamış ve parlamento huzurunda hiçbir bütçe konuşması yapmamıştır. Bir anlamda söz konusu zat, meclisi adeta yok kabul etmektedir. Millet iradesinin tecelli ettiği bu mekan onun için anlamsız ve gereksiz görülmektedir.
"Bu bütçe, bir zulüm bütçesidir"
Saray iktidarı geçmiş bütçelerinde olduğu gibi bu bütçe teklifinde de "Bütçe yapmayı' bilmediğini bizlere bir kez daha göstermiş. Artık bu konudaki yüzsüzlüğünü saklayacak utanma duygusundan da uzaklaşmıştır. İnanılmaz olan şey bütçe henüz kabul edilmeden dahi teklif aşamasındayken; 1 trilyon 931 milyar açık verilmesidir. Düşünün, daha bütçeyi uygulamadan yaklaşık 2 trilyon bütçe açığı ile karşı karşıyayız. 2025 yılı merkezi yönetim bütçesindeki israflar, garabetler Cumhurbaşkanlığı makamı ile bitmemektedir. Bütçe teklifi vatandaşın sırtına daha nice küfeler yüklemektedir. Çünkü vatandaşlarımızın içinde bulundukları ağır ekonomik şartları iyileştirici hiçbir düzenleme bütçe metninde yoktur. 2025 yılı faiz ödemeleri 2024 yılına göre gelecek yıl yüzde 50,3 artışla 1 trilyon 950 milyar liraya yükselmesi öngörülmektedir. Yani saatte ortalama 225,7 milyon lira fakirleşeceğiz. Sarayın faiz ve yağma çarkı, yandaşlar ve çeteler ise bir o kadar zenginleşecektir. Bu bütçe bir "zulüm bütçesidir." Bu bütçenin milletin dertlerinden uzak, milletin sıkıntılarına çare olmayan son bütçe olmasını diliyoruz.
"Erdoğan, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına kendisini kayyum olarak atadı"
Tekelci bir devlet idaresi var. Elini vermiş ve kolunu kaptırmış bir milli irade var. Gasp edilmiş milyonlarca oy var ve bu ülkede ehli namus her birimizin dertlenmesi gereken bir tek kayyum var, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına kendisini kayyum olarak atamış olan Recep Tayyip Erdoğan adında bir zat var. İşte bütün mesele bu kayyumdadır, bütün mesele bu kayyumun Türkiye'nin başından uzaklaştırılmasındadır. Gerçekten bir Cumhuriyette yaşamak istiyor muyuz? Türkiye’yi Saray Kayyımından kurtarmak istiyor muyuz? Herkes kendisine esasen bunu sormalıdır. AK Parti ve MHP seçmenleri de sormalıdır, CHP seçmenleri sormalıdır, DEM seçmenleri sormalıdır. Beka derlerdi, şimdi devlet aklı diyorlar. Ne diyorlarsa o dediklerini imha ettikleri içindir. Hangi devlet kendi koyduğu kanunlara uymaz da orada devlet aklı vardır? Hangi devlette, gayri meşrulukla elde edilen yetkilerden beka çıkmıştır? Kendi koyduğu kanunlara uymayan devlet, nasıl bir devlettir?
"Sen istersen gidip İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin"
Hala akıl dışı tartışmaların içine çekilmek isteniyoruz. Aslında cevap vermek istemiyorum ama söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil… Yine çıktı Meclis kürsüsüne, sözünün arkasındaymış ve ısrarlıymış. Bebek katili, Meclis kürsüsünden konuşmalıymış. Sanki adam Aşağı Ayrancı'da oturuyor. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış bir terör suçlusu, Meclis kürsüsünden nasıl konuşacak Sayın Devlet Bahçeli? Dilinin altında bir bakla vardı, çıkardı. Bütün amacının Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı yeniden aday ve Cumhurbaşkanı olmasını teminden ibaret olduğunu itiraf etti. Ben Bahçeli'yi tanırım, o bir şey söylediğinde öznelerle yüklemlerin yeri karışır. Öbür baklayı da ağzından çıkar bakalım. Sen Abdullah Öcalan denilen terörist başının gerçekte TBMM'ye gelip konuşmasını mı istiyorsun, yoksa serbest bırakılmasını mı istiyorsun? Yeni bir af planına kapı mı aralıyorsun? Yok Türkiye Büyük Millet Meclisi'yle İmralı’nın ne farkı varmış, İmralı Türk toprağı değil miymiş. İmralı Türk toprağı olduğu Türk düşmanı o müptezeli orada hapishaneye tıktık, ölene kadar da yatıracağız. Ne söylediğinin bilincinde misin? Buradan bir kere daha sesleniyorum: Sen istersen gidip İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin, bu saatten sonra yakışır da. Ama binlerce şehidin katili bizlerin cesedini çiğnemeden bu Meclis'e giremez. Vallahi giremeyecektir, billahi giremeyecektir." (Haber Merkezi)