Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan’ın 36. bölümünde Zeynep Duygu Ağbayır’ın konuğu, Atılım Üniversitesi'nde öğretim üyesi, aynı zamanda Eşit Haklar İzleme Derneği’nde yönetim kurulu üyesi olan Doç. Dr. Dilşad Çiğdem Sever. Bu bölümde, ESHİD’in barışçıl toplantı ve gösteri hakkı izleme çalışmaları kapsamında Dilşad Çiğdem Sever tarafından yazılan “Türkiye'de Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı Bakımından İdari Yargının Etkili Bir Başvuru Yolu Olarak Niteliği: Yasaklama Kararlarında İptal Davaları ve Kötü Muamelede Tam Yargı Davaları Açısından Bir İnceleme” başlıklı raporu konuşuyoruz.
PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
ESHİD’in verilerine göre 2018 - 2021 tarihleri arasında mülki idareler tarafından barışçıl toplantı ve gösteri hakkına yönelik en az 1088 kısıtlama kararı bulunuyor.
Sever, mülki idareler tarafından alınan kısıtlama kararlarının dayanaklarını, ilgili düzenlemeleri ve yasaklama kararlarına ilişkin var olan başvuru yollarını anlatıyor:
“Mülki idareler tarafından alınan kısıtlama kararlarının dayanağı olarak bilinen iki tane temel kanun görüyoruz. Birincisi; Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, 2911 sayılı kanun olarak da bilinen. Bir de genel anlamda valilerin İl İdaresi'ne ilişkin etkilerini düzenleyen İl İdaresi Kanunu 11A ve 11C maddelerini görüyoruz, bu kararlarda atıf yapılan dayanak hükümler olarak.
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu doğal olarak esas uygulanması gereken özel hüküm olduğu için ona bakmak gerekir, 17 ve 19. maddeler dayanak yapılıyor. Aslında orada sadece yasaklama değil, erteleme yetkisinden de bahsediyor. Ama Türkiye’deki örneklerde erteleme yetkisinin kullanılmadığını, tamamen yasaklama işlemleri olduğunu görüyoruz.
Aslında bu kanunda 2002 ve 2003 yılında yapılan değişikliklerle bu kararların alınması güçleştirilmiştir. 17. maddeye eklenen unsur, ki bu aslında biraz da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı izlenerek yapılmıştır, suç işleneceğine ilişkin açık ve yakın tehlikenin mevcudiyetinin aranması koşul olarak eklenmiş durumda yasaklama kararları açısından. Benzer şekilde yine tüm toplantıların ertelenmesi, yasaklamasında da benzer şekilde böyle bir suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlikelinin mevcudiyeti, hatta üstüne bir de gerekçede karar verilmesi şeklinde belli güvenceler eklenmiş durumda. Ama kararlarda bu tür bir açık ve yakın tehlikenin mevcudiyeti hiç belirtilmeden sadece genel sınırlandırma nedenlerini tekrar edilerek karar verildiğini görüyoruz ve mahkemelerin de çok açıkçası bunları tartışmadığını görüyoruz.
Esas problem bu İl İdaresi Kanunu meselesi. Belki bu konuları aşina olan hukukçular hatırlayacaktır, sokağa çıkma yasaklarıyla çok gündeme gelmiş maddelerdi bunlar aslında. Çünkü İl İdaresi Kanunu oldukça eski tarihli bir kanun ve genel anlamda valinin ildeki bazı yetkilerini düzenleyen 11. maddesinde aslında çok genel ödevleri adeta söylerken, genel anlamda güvenliği, kamu düzenini korumak için gerekli tedbirleri almak gibi; genel yetki normu diyebileceğimiz (hatta görevlendirme şeklinde spesifik yetki de içermeyen) hükme dayanarak çeşitli kararlar alındı.
Bu sokağa çıkma yasaklarında da gündeme gelmişti. Daha sonra 2018 yılında bir madde eklendi. Orada da bizim sokağa çıkma yasaklarına dayanak olacak şekilde 15 günü geçmemek üzere ilde belirli yerlere giriş çıkışı sınırlandırmak veya kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını sınırlamak gibi yetkiler eklendi.
Fakat şunu söyleyerek başlayalım: İl İdaresi Kanunu’ndaki bu kapsamda bir madde değil. Yani böyle tamamen toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklarını içerebilecek bir madde değil, genel yetki normu. Kaldı ki oradaki sınırlandırmaya baktığınızda da güvenliği bozacağı şüphesi bulunan kişiler için bir sınırlama görürüz. Yani maddenin aslına baktığınızda da böyle tamamen bütün şehirde her şeyi yasaklamak gibi bir anlam zaten çıkarmamak gerekir. Ki bu noktada özel norm olarak uygulanması gereken bir norm Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu. Dolayısıyla burada bir dayanak problemimiz olduğunu düşünüyorum ama dediğim gibi bu biraz Türkiye'de yargı tarafından ihmal edilmiş bir konu.
KARARLAR 24 SAAT ÖNCESİNE KADAR ALINABİLİYOR
Peki bu kararlara karşın ne yapılabiliyor? Şunu söyleyeyim: 24 saat öncesine kadar bu tür yasaklama kararları alınabiliyor. Yani belli bir etkinlik yasaklanacaksa 24 saat öncesinde bu karar alınabiliyor. Hatta yasaklama kararları tüm toplantıları içerdiği için hemen yürürlüğe giriyor ve yani bir saat sonraki toplantıyı bile kapsayabilecek bir niteliğe sahip, bir süre sınırlaması yok. Hepimizin aslında bildiği gibi idari işlemlere karşı açtığımız iptal davaları açılıyor ve iptal davalarında da yürütmeyi durdurması talep edilerek mahkemenin bu değerlendirme yapması isteniyor. Mahkeme peki neye bakıyor? Telafisi güç veya imkansız bir zararının olacağını düşünüyorsa ve açıkça hukuka aykırı buluyorsa bu durumda yürütmenin durdurulması kararı verebiliyor mahkemeler.”
Çiğdem Sever, başvuru yollarının pratikte işlevsel olup olmadığını şöyle aktarıyor:
“Biz bu raporu hazırlarken konuyla ilgili davalara bakmış çeşitli avukatlara bir çağrıda bulunduk. Onlarla bir toplantı yaptık. Onların ellerindeki dosyalardan bazılarını inceleme olanağı bulduk. Durum ne diye bakarsınız...
SOMUT GEREKÇE OLMADAN RET
Sayısal olarak baktığımızda 2018’den itibaren bakıldığında, 2019'da 300’e yakın karar varken 2020 yılındaki pandeminin esas ağırlıklı müdahalelerin olduğu, bu kısıtlamaların olduğu dönemde 368 karar var. 2021’e geldiğimizde 307. Yani çok büyük değişiklikler olmaması aslında toplantı gösteri yürüyüş hakkında bu tür yasaklamaların çok pandemiyle bağlantılı olmadığını gösteriyor. Yine bu kararlara baktığımızda belli illerde daha yoğun olduğunu görüyoruz
Tabii şöyle bir şeyle başlayacağım burada: Az önce söylediğim Van’da 6 yılı geçen bir yasak var. Sürekli devam eden 15’er günlük yeni idari işlemler konuyor sürekli. Bunlarla ilgili 14 tane dava açmışlar. 14 davanın tamamı reddedilmiş. Van Barosu'nun açtığı davaların tamamı reddedilmiş, genellikle güvenlik gerekçesiyle diyerek çok da somut bir gerekçe aramaksızın genelde reddedildiğini görüyoruz.
Bu konuda yine kamuoyunda gündeme gelmişti: Ankara'da LGBTİ+ örgütlerinin yapacağı her tür etkinlikle ilgili mesela yasak kararından 1 yıl 3 ay sonra bir iptal kararı çıktı. Yani 1 yıl 3 ay boyunca hiçbir etkinlik yapılamadı ve çok genişti. Yani bu Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu aşan düzeyde tüm etkinlikleri içeren bir yasaktı. Yine benzer şekilde İstanbul Onur Yürüyüşü ile ilgili açılan bir davada 1 yıl sonra yeni istinaf aşamasında bir iptal kararı çıktı.
Yine benzer şekilde Maçka Parkı’nda bir etkinlik yasağı dosyasında yürütmenin durdurulması kararının verilmesi 4 ayı bulmuş durumdaydı ve ret kararı vermişti. Benim bunların içinde bulabildiğim, yürütmenin durdurulması verilen tek bir örnek vardı, internet taramasıyla bulabildim bunu.
Soma madencileri için yapılacak bir yürüyüşle ilgiliydi. O da hem gösteri hem yürüyüş içeren. Yani hem bir parkta bir gösteri ardından da yürüyüş yapılacak bu olayda. Tek toplantının yasaklanması söz konusu burada. Genel bir yasak kararı yok. Kısmi olarak bir yürütme durdurması kararı kısa sürede verilmiş.”
Kaleme aldığı raporda, etkili başvuru hakkını düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 13 ve Anayasa madde 40 açısından bir çerçeve çizen Çiğdem Sever, bir başvuru yolunun etkililiğini ne anlama geldiğini şöyle açıklıyor:
“Tüm konuştuklarımız aslında bize şunu söylüyor: Bu etkili başvuru yolu meselesi bizim açımızdan temel hak ve özgürlüklerin korunmasında çok çok önemli. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şöyle söylüyor, diyor ki: Hakların vizyonu olmasının ötesine geçmelerinin güvencesini bu hak oluşturur. Yani bir şekilde var olan yargısal ve yargı dışı bütün yolları etkili biçimde işlemesi, aslında bu hakları gerçek anlamda hayata geçirmek için bir garanti. Bu yüzden hem Anayasa Mahkemesi hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tanım yaparken de şöyle bir yol izliyor, diyor ki: Bir kere bir hakkın ihlal edildiğini ileri sürmeniz gerekir. Bu hakkın ihlal edildiğini ileri sürebilmek için, yani tıpkı ayrımcılık yasağında olduğu gibi, bir hakkın başka bir hakla bağlantılı olarak ileri sürülmesi gerekiyor.
MAHKEME İKİ UNSURA BAKIYOR
Şunu da söylemek lazım etkili başvuru hakkı Taraf Devletleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bakımından ne tür bir dava olması gerektiği, nasıl bir mevzuat olması, nasıl bir mahkeme kurulması gerektiği konusunda doğrudan bir belirleme yapmıyor. Tamamen içerik değerlendirmesi yapıyor, olay bazlı ve konu bazlı değerlendirme yapıyor ve bunu yaparken de belli kriterler geliştirmiş durumda. İşte bizim çekirdek haklar dediğimiz 2, 3, 5 ve 6 maddelerini ihlal iddialarında daha hassas bir inceleme yaptığını söylemek mümkün.
Ama mahkemenin temel yaklaşımı şu; iki tane şeye bakıyor: Bir, esasa dair gereklilikler; iki, kurumsal gereklilikler. Ve bunlarda da hep şunu vurguluyor: Sadece teorik anlamda etkililik değil, aynı zamanda uygulamada da etkili olup olmadığına bakmak gerekir diyor. Bu anlamda temel derdi çeşitli kriterler, özellikle bizim açımızdan yasaklama kararlarında bize söylediği şey makul sürede sonuç almayı güvence altına alan bir yol öngörülmüş mü, öngörülmemiş mi; temelde bakacağımız şey bu.”
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.
SÖYLEŞİNİN TAMAMI