Dışarıda da risk iştahında azalma var. Üstüne içerde siyasi gerginlikler artıyor. Ekonomi yönetimi topal ördek. Para politikasında etkili ama maliye politikasında etkili değil. Hükümet o alanda tamamen Erdoğan’ın siyaset ihtiyaçlarına göre yol almaya devam ediyor. Hükümet harcamalarında tek kuruş tasarruf görülmüyor. Daha birkaç gün önce Meclis’e 113 yeni Mercedes marka araç kiralandığını gördük. Haliyle dezenflasyon programına tam bir güven oluşamıyor. Bu yüzden de vatandaşta, “fiyatlar daha da artamadan alayım” eğilimi sürüyor. Ayrıca enflasyon konusundaki yanlış teşhis de işleri zorlaştırıyor. Sadece tüketimi boğarak, ücretleri baskılayarak sonuç alınması mümkün görünmüyor. Fahiş fiyatlamalarla, fahiş şirket karlarıyla ilgili hiçbir önlem yok. Yerel seçimlerden sonra Erdoğan’ın kendi bildiğine dönmesi hala büyük bir risk olarak duruyor.
Son haftalara kadar sanki sıcak para gelecekmiş gibi bir beklenti vardı. Fakat hava tekrar dönüyor. Risk primi (CDS) 300’ün altına düştükten sonra tekrar yükselmeye başladı. Siyasette gergin ve kaotik ortamın derinleşmesi yeniden dövize yönelme eğilimlerini besliyor. Bankalar dirense de Kapalıçarşı’da kur 30 liranın üzerinde. Çekimser yabancı borsada satıyor son günlerde. Tahvilde de satış oldu.
Döviz girişinin aksaması çok yönlü etkiler ortaya çıkarıyor.
Bir kere kuru frenleme zorluğu ortaya çıkıyor. Bunun için daha fazla rezerv yakmak gerekecek. Kur arttıkça enflasyonu yukarı itiyor. Enflasyon yukarı gittikçe TL’nin değerinde beklenen artış yerine düşüş ortaya çıkıyor. Başka bir ifade ile dezenflasyon ortamı, denklemi bozuluyor.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın verilerine göre genel seçimlerden bu yana geçen 6 ayda giriş-çıkış nette 5 milyar dolar sıcak para girişi olduğunu gösteriyor. Yeni ekonomi yönetiminin kredibilitesi şimdilik bu kadar. (Tablosu sayfada.)
Bu rakamlar dövizi tutmak için, kurdan enflasyona geçişkenlikten kurtulmak için yeterli değil. Faiz – kur seviyeleri sıcak paracı yabancı için henüz cazip değil.
Ne bekliyorlar? Ne istiyorlar?
Kurun düşük bir seviyede istikrar kazanmasını istiyorlar
Faizlerin daha da yükselmesini istiyorlar.
Eğer bu olursa karları artabiliyor çünkü.
Bin dolarla gelen, o zaman 1500 dolarla çıkabilecek… Bunu istiyorlar.
Gelip, döviz bozdurup, yüksek faizli, getirili TL varlıklara yatırım yapıp, sonra çıkarken, faizden ettikleri karlarını silip süpürecek artmış, yükselmiş bir kur istemiyorlar. Bu yüzden yabancıların raporları, son zamanlarda, nesnel kur tahminlerinden uzaklaşıp yönlendirmeye döndü. İçerden de bu koroya katılanlar var. Döviz tutan vatandaşı, sözlü yönlendirme ile satmaya zorluyorlar. “Kur artmayacak, az artacak, enflasyonun altında kalacak eni iyisi sat, TL’ye geç” demek istiyorlar. Vatandaş eğer onları dinlerse döviz satacağından kur, onların tam da istedikleri gibi düşük kalacak.
Oysaki kur artışının enflasyonun altında kalması sağlıklı bir şey değil.
Rezerv satarak veya başka yollarla bunu sağlayabilirsiniz ama sağlıklı değil.
Sağlıklı değil çünkü o zaman kurda stres birikiyor ve olmadık zamanlarda sert artışlar, şok artışlar görülebiliyor.
Kurun hem gerçekçi – makul bir seviyede olması hem de enflasyon kadar artması en risksiz yol. O zaman da eğer 2024’te enflasyon, MB’nin öngördüğü gibi yüzde 36 olacaksa, doların da 41 lira olması, eğer piyasanın öngördüğü gibi enflasyon yüzde 45 olacaksa doların 43,5 lira olması gerekiyor.
Peki “dolar kuru artmayacak” “az artacak, 33 lirada kalacak, en fazla 40 lira olacak” diyen yerli yabancı yatırımcıların amacı, beklentisi ne?
Belirttiğimiz gibi amaçları kurun düşük kalması, TL faizlerinin artması…
Böylece daha büyük sıcak para kazancı oluşması…
Bu aralar, küresel risk iştahındaki azalma da daha yüksek bir kazanç sözkonusu olduğunda sıcak para girişinin devam edeceğini gösteriyor.
ABD Merkez Bankası (FED) aralık toplantısında faiz artırımlarının bittiği ve 2024’te üç faiz indirimi yapılacağı sinyali verince küresel risk iştahında büyük bir artış yaşanmıştı. Bu şu demekti: ABD’de doların getirisi düşecek… O zaman daha yüksek getiri için başka alanlara, örneğin Türkiye gibi piyasalardaki yüksek getirilere yönelmek en doğrusu…
Bunun etkisi de görüldü. Geçen yılın sonlarına doğru yüksek girişler oldu. Ama sonra FED’in faiz indirimlerine sanıldığı kadar erken başlamayacağı anlaşıldı. Böyle olunca yüksek faizli dolar döneminin biraz daha süreceği ortaya çıktı. Yatırımcı ABD – dolar varlıklarında kalma veya yönelme eğilimine girdi. Risk iştahı düştü. Türkiye ve benzer ülkelerin CDS primleri tekrar yükseldi.
Özetlersek enflasyon denkleminde aksamalar var:
- Beklenen döviz girişi, beklendiği hızda değil. 6 ayda nette 5 milyar dolar giriş olmuş. Piyasa uzmanı İris Cibre, 5-10 milyar dolardan daha yüksek bir giriş beklenemeyeceği görüşünde. Notlarında, “Bu ülkenin yabancı gözünde en büyük riski politik risk ve göze alınabilecek boyutta da değil. Bu adamlar bu politik riskle 10 senede 100 milyar dolar zarar etti, çıktı. (…) Şu an zaten gösterge tahvil yüzde 27’lerde, (yabancıların) bu fiyatı beğeneceklerini sanmam. Hele USDTRY hızlanmışken, martta ciddi borç ödemesi ve seçim varken, her gün anayasa krizi, Türk şirketlere OFAC ambargosu yayınlanırken... Bir miktar daha gelir fakat 1) Sıcak para çıkarken karı ile beraber döviz talep eder, 2) Bizi tatmin edecek boyutta da gelmez. Trilyonluk portföy yönetenler 1’er milyar atıp durumu gözlüyorlar” diye yazdı.
- Doğrudan yatırımlarda kıpırdama yok. Yabancıya konut satışları yavaşladı. Hükümetin Arap ülkelerine kapitülasyon seviyesinde tavizlerle para çekme girişimlerinden de henüz sonuç yok.
- Enflasyonla mücadelede para politikası yanlış yerden tutuyor. Faiz artışı ve parasal sıkılaştırmaların etkisi olacaktır ancak enflasyonu asıl yukarı çeken yüksek karlarla ilgili bir önlem yok. “Büyük sermaye, maliyetlerden gelen her türlü baskıyı, kâr katsayılarını artırarak fiyatlara yansıtarak enflasyonu beslerken” (K. Boratav) bu tarafla ilgili hiçbir önlem olmaması hem maliyeti sadece emekçi kesimlere yıkıyor hem de sonuç alınmasını geciktirerek tek hane enflasyonu 2026 sonrasına bile öteleme riski taşıyor.
- Maliye politikasından ücret artışlarını yalan enflasyon sınırında tutmak dışında destek yok. Hükümet 2024’te, 2023’ün 4 katı büyüklükte (2.7 trilyon TL) bütçe açığı öngörüyor.