"Karısını ve bazı durumlarda da çocuğunu öldürdükten sonra intihar eden erkekler, yani bu kıyıcı ama aynı anda intiharcı baba figürü, ülkede hem ataerkil ailenin ve erkekliğin krizini, hem de siyasi iktidarın niteliğini kavramamız için önemli bir ipucu. Bunlar yasanın, devletin, tek adamın ve aile reisinin gücünü değil bizzat bunların hep birlikte çöküşüne dair güçlü semptomlar olarak görünüyor.” Yok ederken yok olma arzusu Amok koşucusu, Malezya kültürüne ait bir mittir. Buna göre, cinnet geçiren genç erkek palayla kalabalığın içine dalar. Yoluna çıkan herkesi öldüren erkek sonunda kaçınılmaz biçimde öldürülür. Burada yok etme ve yok olma arzusu iç içe geçer. Zweig’ı ve Amok Koşucusu’nu anınca intihar saldırılarını hatırlamak işten değil. Sadece bireyleri değil, belirli siyasi rejimlerin mantığını kavramak için de Amok Koşucusu bize ilham verebilir. Örneğin Foucault, Nazi rejimininin ırkçı, kıyıcı ama aynı zamanda intiharcı eğilimini anlatır. Bugün de benzer değerlendirmeler yapabiliriz. Queer kuramcısı Judith Butler da geçenlerde ABD Başkanı Donald Trump için, ölüm dürtüsü çerçevesinde benzer değerlendirmeler yapmıştı. İntihar kıyıcılığı ve tek adam Tek adam hakimiyetine dayanan otoriter rejimlerinin intiharcı kıyıcılığı ile en alttaki adamın ve aile babasının intiharcı kıyıcılığı arasındaki bağlantılara dikkat çekmek gerekir. Pek çok olayda karısını ve bazı durumlarda da çocuğunu öldürdükten sonra intihar eden erkekler, yani bu kıyıcı ama aynı anda intiharcı baba figürü ülkede hem ataerkil ailenin ve erkekliğin krizini hem de siyasi iktidarın niteliğini kavramamız için önemli bir ipucudur. Bunlar yasanın, devletin, tek adamın ve aile reisinin gücünü değil bizzat bunların hep birlikte çöküşüne dair güçlü semptomlar olarak görünüyor. Çünkü babanın yasasının çöküşü her düzlemde yasa ve normların ihlali olarak tezahür ediyor. Eril düzen sarsılırken Güncel nefretin genel bir erkeklik krizi bağlamında anlam kazandığını ve bunun da bunun da gerisinde küresel neo-liberal dönüşümlerin bulunduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde geleneksel eril düzen birçok yönüyle sarsılıyor. Modeller, pratikler, fırsatlar istikrarsızlaşıyor. Erkek olmanın anlamının belirsizleşmesiyle ilgili sosyal anlatılar büyüyor. Bu duruma hem kişisel hem siyasal düzlemde farklı tepkiler şekilleniyor ve erkeklik hareketlerinde bu krizin tezahürlerine rastlıyoruz. ‘Erkek hakları hareketi, erkeklik hareketi, öfkeli erkekler hareketi, baba hakları hareketi’ gibi isimler altında erkek hakları hareketi yayılıyor. Bu hareketler bazı mağduriyetler üzerinden yeni bir kimlik hareketi olarak örgütleniyor ve bazı açılardan feministlerden etkileniyor. Bunlar feminizmi alt edip erkekliği güçlendirmeye çalışıyorlar. Devleti ve hukuku ele geçirmiş ‘feminaziler’den söz ediyorlar. Bu hareketlerin konu olarak öne çıkardığı sorunlar erkeklerin yükselen intihar oranları, erkek çocukların okul başarılarındaki gerileme, iş kazalarında ve ağır işlerde üstlendikleri yüksek risk, askerde öldürülme olasılıkları, erkekler arasındaki şiddet mağduriyeti, boşanma, nafaka ve velayet davalarında erkekler aleyhine verilen kararlar, erkek düşmanlığının hoşgörü lie karşılanması, sünnet ve üreme haklarının kısıtlanması gibi sorunlar oluyor. Erkekler için çıkış sol popülizmde mi? Bu sorunlara ‘sahte’ demek doğru olmaz ve illa bu sorunların kadın düşmanı ve anti-feminist bir perspektif olması da gerekmez. Zamanımızda erkeklik meselesi giderek ağırlaşan bir siyasi soruna dönüşüyor. Temel soru şu: ‘Bu hareketler sosyal ve ekonomik eşitsizliklerden kaynaklanan sorunların kadınlara yöneltilmesi midir yoksa kadınlara karşı gelişen bir tepki hareketi midir?’ Bu sorunun yanıtı çok kritik. Öfkeli Beyaz Adamlar” (Angry White Men” kitabının yazarı ünlü ABD’li sosyolog Micheal Kimmel, 2018 yılında feminist Signs dergisine verdiği röportajda “Erkeklik sorunlarını da ciddiye alan bir sol popülizmin gerekli olduğunu, kendilerini yersiz yurtsuz, güvencesiz, terkedilmiş gören erkeklere bu sistemde değil başka sistemde yer olduğunu söylemenin önemli olduğunu” söylüyordu. Röportajı yapan gazetecinin “Bu hızlı değişime ayak uydurmak istemiyorlarsa neden bu erkeklerle ilgilenelim, enerjimizi neden onlara harcayalım?” sorusuna ise Kimmel “İntihar eden erkeklerin hızla çoğaldığı bir yerde onların üzerini çizen bir koalisyon benim koalisyonum değil” yanıtını veriyordu.
Alev Özkazanç’ın “İntiharcı kıyıcılık: Erkekliğin krizi” başlıklı podcastinin özetidir. Podcasti dinlemek için tıklayın: https://www.kisadalga.net/kisa-dalga-intiharci-kiyicilik-erkekligin-krizi/
İntiharcı kıyıcılık: Erkekliğin krizi
Türkiye’de 2017 yılında yerli-yabancı ayrımı olmaksızın eserleri en çok satan yazar Stefan Zweig idi. Zweig’ın Amok Koşucusu romanında dürtüsel ve yıkıcı arzu teması işlenir. Romanın kahramanı olan doktor, çaresiz bir kadının istediği yardımı geri çevirir ama sonradan büyük bir pişmanlık duyar. Bu kadına yardım etmek ve onun sırrını saklamak adına mesleğini, her şeyini ve nihayetinde kendini feda etmesiyle sonuçlanacak olan umutsuz bir arayışa koyulur. Bir anlığına durup ne yaptığını düşünen doktor, kendi durumunu Amok Koşucusu’na benzetir.