Naçizane’de Rawest Araştırma’nın direktörü Roj Girasun ile Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması ihtimalini, Abdullah Öcalan’la diyaloğun artıları ve eksilerini, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bu süreçteki yeni Kürt sorunu politikasını ve MHP’nin rolünü konuştuk...
Roj Girasun ile elimizdeki verilerle, bazılarının "çözüm süreci", “yeni çözüm süreci” diye adlandırdığı Kürt sorunu ekseninde gelişen bir süreci anlamaya çalışacağız. Dediğimiz gibi öncelikle bu süreç, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 1 Ekim’de Meclis’te DEM Partililerin elini sıkmasıyla başladı. Bekliyor muydun böyle bir olayı? Ya da Kürt siyasi hareketinde bir beklenti var mıydı? Neden şimdi?
Roj Girasun: Beklenti, eğer reel politik bir beklentiyse; hayır ama bir çözüm süreci beklentisi ya da bu Kürt meselesine dair bilginin sürecin başlaması beklentisi, 2015 yazından bu yana var ve 2015 yazından bu yana, “bir süreç olur mu, geliyor mu?” şeklinde sürekli tartışmalar oluyor sıklıkla. Biz de yayınlara çıkıp konuşuyoruz.
“Bahçeli’nin açıklaması, Öcalan'a diyalog kapısının açılacağına işaret”
Peki Bahçeli bir sonraki açıklamasında Abdullah Öcalan'a bir çağrı yaptı, “Terörün bittiğini, örgütün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” dedi. Bu açıklama bize neyi anlatıyor? Öcalan’ın yeni süreçte aktör olmasının artıları eksileri nelerdir?
Girasun: Bir defa Türkiye'de ve Kürt meselesinin 2 boyutu var. Bir çatışma çözüm boyutu, ikincisi bir demokratikleşme boyutu. Özellikle örgütün silah bırakması, Türkiye'de Kürt meselesinin silahsız bir zeminde tartışılabilmesi ve bu silahsızlanma sonrasında demokratikleşmeyi konuşabilmemiz için, silah tutan aktör, elinde silah tutan aktörler ve bu silahı bıraktırabilecek, silahı tutan kişiler üzerinde etkisi olan aktörleri konuşmak kaçınılmaz. Türkiye'de demokratik siyaset yapan kurumların, aktörlerin silahı elinde silah tutan aktörler üzerindeki etkisi sınırlı mı bıraktırabilmeleri de mümkün değil. O sebeple Öcalan'la yeniden meselesinin ve bu özellikle çatışma çözüm boyutu üzerinden konuşulması anlaşılır. Ama diğer taraftan da uzun bir süredir Öcalan’ın kamuoyuna konuşamadığını, avukatlarıyla görüşemediğini. Yine aynı zamanda. Ailesiyle görüşemediğini biliyoruz. Bu sebeple de bu Öcalan'a dönük bir çağrı yapması beklentisi, bir şeyden de kaynaklanıyor aynı zamanda bu tecridin kaldırılmasını da zorunlu kılıyor diyebilirim. Aslında Bahçeli'nin yaptığı açıklamayı kendi zaviyesinden kullandığı terimleri bir tarafa bırakacak olursak, Öcalan'a dönük bir diyalog kapısının açılacağına dair bir işaret olarak değerlendirebiliriz. Türkiye'deki ultra milliyetçi bir siyasi partinin genel başkanından bu açıklamanın gelmesi, tabii ki oldukça ezber bozucu bir önemli adım.
“Demirtaş’ın bu ifadeleri, geçmişteki çözüm sürecinden bazı dersler içeriyor”
CHP lideri Özgür Özel, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı, Edirne'de bulunduğu cezaevinde ziyaret etti. İkisi de ayrı ayrı açıklamalar yaptı. Önce Demirtaş’ın açıklamasına beraber bakalım istersen, “Çözüm yolu siyaset, çözüm kurumu Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir" dedi ve ekledi, “Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, normalleşmeyi, yumuşama diye ifade ettiği sürecin ayaklarının yere basması, ete kemiğe bürünmesi isteniyorsa, yapılması gereken ilk şey, hukukun üstünlüğüne her alanda saygı duymaktır.” dedi. “Bu olmadan siyaset kanalları da açılamaz. Normalleşme zemini de oluşmaz” dedi. Demirtaş iki ayrı noktaya ağırlık verdi, bir hukukun üstünlüğüne bir de meclise ağırlık verdi. Demirtaş’ın bu açıklaması nasıl yorumlamak lazım?
Girasun: Demirtaş, önceki çözüm sürecinin hem aktörlerinden hem mağdurlarından. Şimdi Demirtaş önceki çözüm sürecinde İmralı’ya giden heyetin içerisinde yer aldı. Kandil'e giden heyetin içerisinde yer aldı. Bunu hükümetle de görüşerek bu işleri rayına koymaya çalıştılar. Diğer taraftan, çözüm sürecine bozan, bozduğu iddiasında bulunulan “Seni başkan yaptırmayacağız” ifadelerinin sahibi. O yüzden Demirtaş sıklıkla çözüm süreci tartışmalarında, çözüm sürecini bozması sebebiyle tırnak içerisinde söylüyorum. Bozduğu iddiasıyla, eleştirilere konu oluyor ve devamında da Demirtaş’ın 2016’da darbeden sonraki süreçle beraber de yaklaşık 8 yıldır cezaevinde tutulduğunu biliyoruz. Yani aslında çözüm sürecinin bozulmasının mağdurlarından diğer tarafta diye nitelendirebiliriz. Şimdi Demirtaş’ın bu ifadeleri aslında geçmişteki çözüm sürecinden bazı dersler içeriyor ve bazı çıkarımları gösteriyor. Birincisi meclisin bu işin içinde yer alması ana muhalefetin bunda rol alması ve bunun da bir siyaset üstü seçim üstü bir hesabın yapılmasına dönük çağrısı, birkaç önemli noktayı gösteriyor. Birincisi, önceki çözüm sürecinin kapsayıcı olmadığı ve şeffaf olmadığına dönük ciddi bir kamuoyu eleştirisi vardı. Burada meclisin bu işin içerisinde yer almasıyla. Bu meselenin kapsayıcılığının derinleştirilmesine dönük bir beklentisi olduğunu ifade ediyor Demirtaş. İkincisi, ana muhalefet partisinin buradaki rolünün, artırılmasıyla aynı zamanda sorumluluğu pay ediyor. Bir üçüncü mesele de tabii ki Selahattin Demirtaş, burada toplumsal kesimlerin, özellikle toplumsal muhalefetin liderlerinden olan Demirtaş’ın toplumsal muhalefette bu meseleye dair seçime dair bunun bir iktidarın bir oyunu mu gibi kaygılarını azaltmaya çalışıyor ve iktidarla, iktidarın uzattığı eli, “Gelin beraber sıkalım ve yeniden kurgulayalım. Bu süreci bu beraber örelim” diyerek bütün toplum kesimlerine bir çağrıda bulunuyor. Belki de bu şekilde eğer iktidar bununda bir ciddi niyet arayışında değilse, bunu da teşhir etmiş olmayı umuyor.
“Özgür Özel’in müstakil bir Kürt siyaseti kurma konusunda iştahını görüyoruz”
Aynı görüşme sonrası Özgür Özel'in yaptığı açıklamalar da var. “Selahattin Demirtaş gibi bir aktörün altıda kalın kalın çizilmelidir.” demiş. “Süreci yakından yanı başından takip ediyoruz” demiş. “En mutabık olduğumuz konulardan biri de TBMM önemiydi. Meclisin odak olmadığı hiçbir karar şimdiye kadar sonuç vermedi, bundan sonra da vermeyecek” dedi ve son olarak da “CHP bu konuda engelleyici olmayacak bu süreçte” dedi. Özel‘in açıklamalarını nasıl yorumlamak gerekir?
Girasun: Bir defa Kürt sorununun çözümü tartışmaları dile geldiğinde, Cumhuriyet Halk Partisi bu konuyla ilgili konuştuğunda 2 tane böyle ana eksen oluşuyor genelde. Hepimiz hatırlıyoruz, ya Cumhuriyet Halk Partisi, HDP ile DEM’le el sıkışıyor ya da birileriyle bir oyun oynuyor gibi bir hâl ve Cumhuriyet Halk Partisi, büyük oranda kendisini anlatmaya çalışıyor. Ama diğer taraftan da yine bu tartışma dile geldiği zaman, Cumhuriyet Halk Partisi çoğu zaman “megri megri diyen de sizdiniz işte Habur’da şey yapan sizdiniz” vesaire gibi bir karşılık oluşturuyor. Yani ya iktidara kendisini açıklamaya çalışan ya da iktidarın arkasından gelen veyahut iktidarın karşısına konumlanan bir pozisyonunu görüyoruz genelde muhalefetin, Özgür Özel'i burada bundan sıyrılmaya çalıştığını görüyoruz aslında. Ve müstakil bir Kürt siyaseti kurma konusunda bir iştahı olduğunu görüyoruz. Bu bu açıdan Cumhuriyet Halk Partisi açısından bir fırsat bir şans. Yani Cumhuriyet Halk Partisi, sosyal demokrat politikalar izleyebileceğinin en azından bugün sinyallerini verdi. Bu sinyaller bir politikaya dönüşür mü? Bunu izleyip göreceğiz.
“Ana dil, demokratikleşme perspektifinde çözümü konusunda önemli bir eşik olabilir”
Erdoğan'a bakalım bir de Erdoğan diyor ki; “Meseleleri terör dışı yöntemlerle ortadan kaldırmaya her zaman varız" dedi. Üstüne bir de, “Milyonlarca vatandaşımız sırf anasının dilini konuştu diye ötelendi” açıklamasını yaptı. Bu süreç başladığından bu yana… Erdoğan’ın bu sürece yaklaşımını nasıl yorumluyorsun? Bir de ana dil konusu önümüzdeki dönemde bir anahtar olur mu daha fazla duyar mıyız?
Girasun: Ana dil meselesinden başlayayım ana dil meselesi, Türkiye'de farklı seçmen gruplarındaki Kürtlerin neredeyse tamamının ortak kesişim noktalarından birisi. Bu birinci önemli mesele. Türkiye'de yaşayan Kürtler, farklı siyasal partilere oy verseler dahil ana dil konusunda talepkarlar. İkinci mesele, Türkiye'de Türk toplumunun, Kürt meselesi gündeme geldiği zaman en az itiraz ettiği mesele ana dil konusu. Yani Kürtler bunu kendisine hak görüyor. Türkler de buna itiraz etmiyor diyebiliriz. Bu önemli bir mesele. Ana dil Kürt meselesinin demokratikleşme perspektifinde çözümü konusunda, önemli bir eşik olabilir. İkinci meselede Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu ifadeleri aslında Kürt meselesine dair bir çözüm arzusunu ortaya koyuyor ama bu çözüm arzusu bir sürece evrildi mi, şekillendi mi buna cevabım şu anda yok. Yani net bir cevabım yok. Çünkü bu bir zemin yoklama olabilir. Kürtlerle devletin ya da Kürt siyasetiyle devletin pozisyonlarını çek etmesi kontrol etmesi süreci olarak değerlendirilebiliriz. Ama henüz ne veriyor? Birisi karşı tarafa ne veriyor, burası ne alıyor, burası ne talep ediyor, noktasındaki bir müzakere sürecinin en azından gelişmediğini söyleyebiliriz.
“Yeni çözüm sürecinin, güvenlik ve bütünleşme üzerinden gündeme geleceği görülüyor”
Erdoğan aynı zamanda da, “Bölgemizdeki gelişmelere bakıldığında ülkemizdeki huzur ve barış iklimi tahkim etmek herkes için en hayırlısıdır” açıklamasını yaptı. Bölgeye baktığında, uluslararası konjonktüre baktığında, Türkiye için bu yeni çözüm arayışlarına başlamak bir mecburiyet miydi, ne dersin?
Girasun: Yani tabii ki güvenlik bürokrasi bu meseleleri daha hızlı takip ediyor. Devletin kurumları ve güvenlik bürokrasi ama diğer taraftan da uluslararası denkleme dönüp baktığımız zaman yani kabaca dönüp baktığımız zaman, bölgesel bir savaşın başladığını görüyoruz. Yani bölgesel savaş başlamak üzere demek için bile artık geç kalmış durumdayız. Hem İsrail'in saldırganlığı hem İran’ın buna cevaplara hem bölgedeki diğer vekil güçlerle vesaire, çatışmalar hemen üst tarafımızda kuzeyimizde Ukrayna'yla Rusya arasındaki çatışmanın yeni dönemde yeni boyutlara evrilecek olma ihtimali, ABD deki başkanlık seçimlerinin, 5 Kasım'daki seçimlerin, bir yeni döneme kapı aralayabileceği gibi ihtimaller, riskler Türkiye içinde ciddi tehditler teşkil ediyor. Zaten Devlet Bahçeli'nin ilk açıklaması da bunu doğruluyor. Yani yeni çözüm sürecinin, bir çözüm süreci ve demokratikleşmeden ziyade güvenlik ve bütünleşme üzerinden gündeme geleceği ve konuşulacağı görülüyor.
“DEM Parti’nin iyimser olma konusunda bir zaafı yok”
DEM Parti'ye bakalım istersen bir de kısaca… DEM Parti bu yeni süreçte nasıl buluyorsun, nerede konumlanıyor? Bir öncekinde biliyorduk. Hani daha çok görüşmeleri yapıyordu, Kandil'le İmralı’yla, Devlet’le… Yeni çözüm süreci diyebilirsek eğer buna, DEM Parti'nin bu sürece yaklaşımı nasıl buluyorsun?
Girasun: DEM Parti şu ana kadar uzatılan eli sıkmak konusunda bir çekince göstermedi. İyimser olmak konusunda da bir zaafı yok, diğer taraftan ihtiyat payını elden bırakmıyor. Yani o gelişecek somut adımları bekleyeceğiz diyor ama diğer taraftan uzatılan ele bir anlam yüklüyor ve bölgesel gelişmelerin Türkiye'deki Kürt meselesini çözme dinamiklerini geliştirdiği konusunda hem fikir gibi görünüyor. En azından DEM Partisi’nin şu ana kadar basına karşı yaptığı açıklamalar bize bunu söylüyor ki bugüne kadar Bahçeli'nin yaptığı açıklamalara da Erdoğan’ın yaptığı açıklamalara, DEM Partili yetkililerden olumlu geri dönüşler sağlandı diyebilirim.
Peki bölge halkı bu yeni süreci nasıl izliyor? Tabii araştırma yapmak için çok kısa bir süre ama sen bölgenin nabzını iyi tutuyorsun? Şimdiden ne söyleyebilirsin?
Girasun: Yani şöyle söyleyebilirim, veriden dayalı bir gözleme ilişkin bir analiz tabii ki bu henüz araştırmalarımız yok ama bölgede DEM Parti’ye benzer bir halin seçmen gruplarında da olduğunu görüyoruz. Yani böyle bir yeni sürece insanların olumlu yaklaştığını ama aynı zamanda ki geçmişteki kötü tecrübelerin buna dair ihtiyatı temkinli elden bırakmamaya sebebiyet verdiğini, bunun bir seçim hesabıyla yapılabileceğine dair yaklaşımlar var. Ama diğer taraftan da bunun bir seçim hesabıyla yapılıyor olabildiğine dair şüphe insanların sorununa çözüm arayışını talep etmekten alıkoymuyor.
“Demirtaş’ın serbest bırakılmasının konuşulması ilk adımlardan biri”
Peki Demirtaş ve Yüksekdağ başta olmak üzere cezaevinde bulunan HDP’liler, DEM’liler bu süreçte salıverilir mi mümkün mü bu?
Girasun: Yani şöyle, eğer bir hem Cumhuriyet Halk Partisi ile yürütülen normalleşme arayışlarına kapının gerçekten daha fazla aralanabilmesi hem de Kürt meselesine çözümün ciddi boyutta konuşulabilmesi için özellikle Selahattin Demirtaş’ın dışarıda tutulması önemli. Yoksa bu bugünkü temkin payı bir kötümserliğe ve inançsızlığa sebebiyet verir. Bir adım atılmadığına dair toplumda bir kanaat hasıl olur. Siyasi aktörler, buradan bir güven arttırıcı adım mesajı çıkarmazlar ve süreç hızlıca tıkanabilir. O yüzden Demirtaş’ın serbest bırakılmasının konuşulması ilk adımlardan birisi çok orta vadeye dahi bence sevk edilemeyecek meselelerin başında Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu geliyor.
Herhalde DEM Partililerin ilk yaptığı açıklamalardan biri de “yol temizliği gerekiyor” dendi. Herhalde bu da “yol temizliği” buna mı denk geliyordur ne dersin?
Girasun: Muhakkak, muhakkak bu olabilir yani ama yani DEM Parti’nin muhakkak beklentilerinden birisi de budur ki zaten Grup Başkan Vekili Sezai Temelli de Kürt meselesinin çözümünü görebilmemiz için Demirtaş’ın da biraz dışarıda olmasını görmemiz lazım. Demirtaş’ın içeride olduğu bir siyasal atmosferde, ortamda Kürt meselesinin çözümden nasıl bahsedebiliriz gibi bir ifade kullandı.
“MHP önemli bir emniyet sübabı olabilir”
Bu çözüm sürecinde tabii biraz farklılık var. Eskisini de HDP ile AKP ya da işte BDP ile AKP birlikte bir süreci yürütmüşlerdi. Şimdi bir de senin de söylediğin gibi bir milliyetçi bir parti. MHP bu işin içerisinde. MHP’nin bu süreçte olması, artıları eksileri nedir sence?
Girasun: Bir defa Türkiye'deki milliyetçi toplumsal kesimlerin kaygılarını, korkularını azaltacak bir aparat görevi görebilir Milliyetçi Hareket Partisi… Önemli bir emniyet sübabı olarak burada yer alabilir. İkinci mesele Milliyetçi Hareket Partisi önceki çözüm sürecinin karşı şahin aktörlerinden birisiydi. Bu çözüm sürecindeki varlığı, iktidara da daha rahat hareket edebilme imkanı sağlayabilir ama aynı zamanda sınırlar çizdirebilir. Bir diğer önemli mesele Milliyetçi Hareket Partisi'nin buradaki varlığı, -biraz programın başında da bahsettiğim- Kürt meselesinin çözümünü bir demokratikleşme arayışından ziyade, güvenlik ve bütünleşme üzerinden topluma anlatılmasını zaruri hale getirebilir ve bunu kolaylaştırabilir.
“Güvenliği daha fazla esas alan bir yeni model de geliştirilebilir”
Süreç başladığından beri aklımda bir slogan var, Roj. “Kürtlerin özgürlüğü, diğer hakların özgürlüğünü de sağlayacak” şeklinde. Acaba bu süreç Türkiye genelinde iktidarın politikalarında, Cumhur İttifakı’nın politikalarında bir yumuşamaya, demokratikleşmeye, şeffaflaşmaya yola çıkar mı? Bir lokomotif görevi görür mü?
Girasun: Bu soruya cevabımı hem evet hem hayır yani şöyle söyleyebilirim, bir defa Türkiye'deki demokratikleşme meselelerinin önemli alt başlıklarından birisi Kürk meselesi. En önemli alt başlığı, Kürt meselesi ve Türkiye'de Kürt meselesini bir deney alanı olarak görmek lazım. Özellikle genelde Türkiye bir otoriter yola doğru saparken, öncelikle Kürt siyasetinden Kürt toplumundan başlanıyor bu ve toplumun özellikle bir kesiminin bu şekilde rızası sağlanarak. Hukuksuzluklara adımlar atılıyor. Şimdi belki tersi olarak da başka normalleşme arayışlarına girilirken, bir yumuşama iklimine doğru gidilirken, bu defa da Kürt meselesiyle bu buna alan açılabilinir. Ama buradaki tek şerhim, az önce ifade ettiğim bu meselenin güvenlik boyutuyla bütünleşme meselesi üzerinden ifade edilebilmesi noktası olur. Burada da gördüğüm belki dış politik atmosfer sebebiyle, daha çok içe kapanan ve güvenliği daha fazla esas alan bir yeni model de geliştirilebilir. Ama tabii ki kürt meselesinin konuşulması DEM Partili siyasetçilerin bırakılmasının konuşulması devamında Can Atalay gibi tutukluların da bırakılmasının, Gezi davası tutuklarında bırakılmasını beraberinde getirebilir. Bunu konuşturabilir.