Kısa Dalga - CHP’deki parti içi ve olağanüstü kurultay tartışmaları hakkında konuşan CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, “Kimse benden kurultay dilenmesin” sözlerini talihsiz olarak nitelendirdi. Parti üst yönetiminin süreci yönetemediğini söyleyen Kılıç, parti sözcüsü Deniz Yücel’in Oğuz Kaan Salıcı’ya verdiği cevabı eleştirerek, “Parti sözcüsü, hepimize aba altından sopa gösterdi” dedi. “Hain, kibirli, gözü dönmüş, ikbal peşinde koşanlar’ derseniz, cevabını alırsınız” diyen Kılıç, ortada daha kurultay talebi olmadan, parti üst yönetimin bir telaşa kapıldığını iddia etti.
“Anormalle normalleşmek mümkün değil”
Sizi bulmuşken, hemen CHP ile başlamak isterim. CHP içindeki tartışmalarla… Bir “normalleşme” tartışmasıdır alıp gidiyor. Eleştiriler geldikçe de AK Parti ile CHP arasındaki bu normalleşmenin içeriği de değişiyor gibi aynı zamanda. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu süreci?
Sevda Erdan Kılıç: Ya aslında şöyle, tabii, parti içinde de, milletvekili grubunda da, sokakta da, sahada da, parti tabanına da en çok tartışılan konulardan biri bu normalleşmeydi, son süreçte. Diğeri ayağa kalkma biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı meclise geldiğinde. Bir diğer konuysa, kayyım sürecindeki görüntü ve söylenenler konusundaki dikkatsizlikti. Aslında bu parti tabandaki yaratılan, gördüğümüz rahatsızlık, sokakta gördüğümüz rahatsızlık ve bize iletilenleri de biz, gerek kampta, milletvekili kampında, gerek kendi aramızda doğal olarak değerlendiriyoruz, milletin temsilcileri olarak. Şimdi normalleşmeye gelirsek, bu üç bağlamda itirazlarımız var doğal olarak parti politikalarına. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi şöyle bir parti, yüzyıllardır sorgulamış, tartışmış ve doğruyu öyle bulmuş, politikalarını öyle geliştirmiş bir parti. Bundan bizi takip eden vatandaşlarımızın hiç tedirgin olmasına gerek yok. Bu tartışmalar parti içi bölünmeyi ya da partideki bir kaosu göstermiyor. Aksine Cumhuriyet Halk Partisi'nin normali bu. Normali bu. Eğer ki Cumhuriyet Halk Partisi’nde herkes susarsa, vatandaşlar o zaman tedirgin olsunlar. Zaten herkesin susup bir adamın konuştuğu bir parti var, iktidar partisi var orada. Eğer oraya benzemeye başlarsak, bence ülke adına kaygı duymak gerek. O yüzden hani başta bunu söyleyeyim. Bunları tartışıp sorgulama bizim normalimiz. Şimdi gelelim normalleşme konusundaki itirazlarımıza; şimdi 22 neredeyse 23 yıllık bir AKP iktidarı var. Bu iktidardan hangi alana bakarsanız bakın normal giden hiçbir şey yok, her şey anormal. Sağlıktaki uygulamalar anormal, yargı zaten artık hani saatler sürer yargıdaki anormallikleri… Ekonomi anormal… Anormalle normalleşmek mümkün değil. Şu an anormal bir iktidar var. Anormal bir süreç var. Böyle bir iktidarla normalleşmeniz mümkün değil ki. Gördük ki, devamında bu normalleşme söylemlerinin devamında ne yaşamaya başladık? Cumhuriyet Halk Partisi'ne kayyım. İşte dün itibariyle belediyelerimize soruşturma, işte tasarruf tedbirleri geldi. Yani Cumhuriyet Halk Partili belediyenin kımıldamaması için her şeyi yapan bir iktidar var. Dönüyorsunuz, bir taraftan hala işte kadın cinayetleri devam ediyor. Anayasaya uymama hâlâ ısrarla devam ediyor, işte bir seçilmiş milletvekili hala cezaevinde baktığınızda. Daha geçen hafta da yargı paketi görüşüyoruz. Buradan yasa çıkmış, Anayasa Mahkemesi’ne itiraz etmişiz iptal için. Anayasa Mahkemesi, iptal etmiş. Bazı maddelerinin yine evirip çevirip aynı anlama gelecek şekilde yeniden meclise getirdiler. Yani ısrarla anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararlarını da uymamaya da devam ediyor. Yani karşımızda bir anormallik var. Bununla normalleşmenin böyle bir parti politikasını doğru bulmuyoruz açıkçası. Bu bizim şanslı fikrimizden öte, aslında sokağın parti tabanının sesi. Çünkü vatandaş kasaba gidiyor, manava gidiyor, bir şey almaya gidiyor, bir bakıyor ki aslında bütçesi yeterli değil. Yani yaşam savaşı veriyor. Emeklisi, işçisi, işte öğrencisi… Kadınlar katlediliyor ve herkes diyor ki “Ben bu çileyi çekiyorum. Bunun sebebi iktidar” diyor. Vatandaş bunu görürken, sizin iktidarla ısrarla normalleşeceğim demeniz, doğal olarak da parti tabanını da vatandaşı da rahatsız ediyor. Biz de seçilmiş milletvekili olarak bunu dile getiriyoruz.
“1 Ekim’de Cumhurbaşkanı meclise geldiğinde ben içeriye girmedim”
İkincisi ayağa kalkma meselesi biliyorsunuz. Şimdi, cumhurbaşkanının bir şapkası var, 20 küsür yıldır taşıdığı. Bu ne? AKP Genel Başkanı şapkası. Bu şapkayı taktığı süreçte, bizim cenaha, Cumhuriyet Halk Partililere ya da bize oy veren seçmene söylediği bu şapkadan hangi sözler çıkmış bakıyoruz: Ne demiş? Geziye katılanlara sürtük demiş, dönmüş Ergenekon’un savcısıyım demiş, dönmüş işte sümüklü, çamur hele İzmirlilere söylemediğini bırakmamış ve en son gelmişiz, son seçimde, Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayımıza, montaj videolarla Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partileri terörize etmiş. Şimdi bu şapka çıkmamış hala bu şapka kafada dururken siz, -2018 beri ben milletvekili hiç bugüne kadar da ayağa kalkmadım.- Bu şapka ile hala meclise gelen birine “Biz hayır biz cumhurbaşkanına saygı gösteriyoruz” diyemezsiniz. Ben içeriye girmedim. Bazı arkadaşlar girdi kalkmadı. Bazı arkadaşlarla kalktı. Herkes kendi kararını verdi ve bu da yine CHP'nin normali. İşte CHP’deki demokrasi bu aslında. Sonra baktık gördük ki 1 Ekim’de Cumhurbaşkanı yine AKP Genel Başkanı olarak gelmiş. Konuşmasına baktığımızda da bir itirazımız buydu. Üçüncü itirazımızda zaten biliyorsunuz kayyım.
“Parti sözcüsü, hepimize aba altından sopa gösterdi”
Oraya geleceğim. O sorularımın arasında var. İsterseniz biraz daha parti içi tartışmalardan devam edelim. İstanbul milletvekiliniz Oğuz Kaan Salıcı’nın bir X paylaşımı, Twitter paylaşımı oldu, parti yönetimini eleştirdi. “Kurultay haktır” açıklamasını yaptı. Hem bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hem de bu süreçte, şu an için, CHP’de olağanüstü kurultaya ihtiyaç var mı sizce?
Kılıç: Şimdi şöyle aslında, süreç şöyle başladı, Sayın Genel Başkanımızın bir röportaj vermesi, “Benden kimse kurultay dilenmesin” demesi ve devamında da milletvekili Sayın Oğuz Kaan Salıcı’yla ilgili birkaç cümle söylemesi üzerine de Oğuz Kaan Salıcı bir tweet attı. Bir açıklama yaptı. Orada kendi görüşlerini dile getirdi. Ve biraz da cevap niteliğindeydi aslında açıkçası. Bir genel başkanla bir milletvekilinin, basın üzerinden, sosyal medya üzerinden bir tartışmasıydı. Oraya kadar biz de izledik. Ta ki parti sözcümüz bir tweet atıp, hem Oğuz Kaan Salıcı hem de onun gibi parti politikalarını eleştiren bütün hani hem milletvekillerini, kendileri gibi düşünmeyen herkese söylediği sözcükler üzerine ben aslında tweet'i atıp intikal etmiş olduk aslında bu olaya. Yoksa, Genel Başkanımızla bir milletvekiliydi aslında tartışan. Ta ki bize parti sözcümüz, kendi gibi düşünmeyen herkese işte hain, hırslı, işte koltuk sevdalısı -aklıma da gelmiyor. O kadar rahatsız edici ve üzücü kelimeler kullandı ki bir milletvekili arkadaşımıza- ama aslında tabii aba altından da sopa gösterdi hepimize yani bunları konuşamazsınız diye. Şimdi geldiğimiz noktada 100 yıllık parti. Biz partili arkadaş, yol arkadaşlarımız, yoldaşlarımızla siyaset yapıyoruz.
“Bu tarz sözleri söyleme hakkı hiç kimsenin yok"
Karanlıkla mücadele ediyoruz. Burada birbirimize bu tarz sözleri söyleme hakkı, hiç kimsenin böyle bir hakkı yok ki. Cumhuriyet Halk Partisi demokratik bir parti, yüzyıldır imzalar toplanmış, olağan kurultayları olmuş, olağanüstü kurultaylar olmuş, siz de biliyorsunuz yeri gelmiş imza toplanmış, yeri gelmiş toplanmamış, yapılmamış.
“Genel Başkanımızın ‘dilenme' kelimesi talihsiz bir kelime olmuş”
Siz bunu hem Sayın Genel Başkanımızın talihsiz, bu dilenme kelimesi talihsiz bir kelime olmuş. Ama üstüne parti sözcüsünün buna ilişkin bu kadar ağır itham eden, hele de yani düşünüp baktığımızda şimdi ben hep anlatıyorum. Bir çok milletvekili arkadaşımız var. Burada çok uzun bir yolculukla gelmiş. İşte ben, parti baraj altında, yıl 99, baraj altındayken gelmişim. 20 küsur yıl örgüt görevi yapıp, sonrasında ön seçme olması ve belli bir sıraya gelmişim. 2018 beri de vekilim. Şu anda da işte her yerde anlatıyorum. 2005’te Deniz Baykal genel başkandı, il başkanlarını görevden aldı. Bir sürü il başkanını, ben il gençlik kolu başkanıydım, kınama mesajı yayınladım. Yıl 2005. Yıl 2019, Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan, İzmir adayları belirleme sürecinde, İzmir Ankara'dan çarplık bakıldığı o dönem il başkanı ve MYK üyelerinin yanlış yönlendirdiğini söyleyip parti meclisinden istifa etmişim. Şimdi geldiğimiz noktada Genel Başkanım Özgür Özel yani bu şöyle demek değil, “Özgür Özel Genel Başkan oldu bunlar işte tartışıyor, onu eleştiriyor,” böyle bir durum yok. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, doğru bildiğiniz doğru yerde söylemek demek. O yüzden bu şiarla siyaset yapıyoruz. Böyle devam ediyorum. Kimsenin, hele de Ak Parti'ye, cumhurbaşkanına bile söyleyemediği ağırlıkta sözleri, bir yol arkadaşına ve onun gibi düşünenleri söyleme hakkı yok. O yüzden de tepki göstermek durumunda kaldım.
“Hain, kibirli, gözü dönmüş, ikbal peşinde koşanlar derseniz, cevabını alırsınız”
Peki hem bu “Benden kimse kurultay dilenmesin” sözü hem de Deniz Yücel'in sert ifadeleri, parti yönetiminde bir sertlik bir gerginlik olduğu da anlaşılıyor. Bunun neye bağlıyorsunuz? Aynı zamanda tabi “Bundan sonra kurultay tartışmasını bitiriyorum" dedi, Özgür Özel. Hani bu açıklamaların sertliğini ve keskinliğini neye bağlıyorsunuz?
Kılıç: Aslında evet, Sayın Genel Başkanımız “Bu tartışmaları bitiriyorum” dedi. Ama aynı akşam, bir grup başkanvekili bir televizyon kanalına bağlanıp işte “Bunlar anketlerde Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti çıktığı için rahatsızlar. Anketlerde birinci parti çıkmamızı istemeyenler gitsin kurultay istesin” gibi bir söylemde bulundu. Aslında Sayın Genel Başkanımız bitirmişti tartışmayı. Grup başkanvekilimiz yeniden bir tartışma açtı. Ertesi gün MYK sonrasında, parti sözcümüz yeniden bu konuyu değerlendirdi. Milletvekili arkadaşların hiçbiri genel başkanın sözünün üstüne bir söz söylememişti, ta ki yeniden başlatıldı tartışma. Şimdi şöyle, siz kendi yol arkadaşlarınızdan birine, hele de daha önce görev yapmış, birlikte görev yaptığınız birine kalkıp işte ve onun gibi düşünenlere “Hain, parti başarısını istemeyen, kibirli, gözü dönmüş, ikbal peşinde koşanlar” diye nitelendirirseniz, doğal olarak böyle bir cevap alırsınız. Bunun üstüne, şimdi ben açıkçası kurultay talebinde bulunmuş değilim. Şu ana kadar hiçbir açıklamamda ya da twitimde bir kurultay söylemi yok. Bir imza toplama söylemi yok. Kaldı bir imza toplandığına dair de bir bilgim yok açıkçası. Sadece parti politikalar üzerinden “Doğru değil, bunları düzeltelim, toparlayalım” diyenlerden biriyim.
“Ortada kurultay talebi yok daha, bu neyin telaşı, gerginliği?”
Fakat bunun üstüne apar topar il başkanlarına bir açıklama yaptırılması… Biliyorsunuz 81 il başkanı, “Aman efendim, biz kurultay istemiyoruz” diye… Ortada, kurultay talebi yok şu ana kadar, imza toplanmamış, imza süreci başlamamış ya bu neyin telaşı ve bu neyin gerginliği bu kadar? Her yerde susturma telaşı ki hani biz ülkede herkes konuşsun, herkes özgürce fikrini söylesin diyen bir partiyiz ve hep böyle siyaset yaptık. Dönüp de kendi yol arkadaşlarınızla bu kadar ağır ithamlarla bir parti sözcüsünün, bunu söylemesi kabul edilemez.
“Parti yönetimi bu süreci yönetemediği gibi gerilimi de tırmandırdı”
İl başkanlarına da böyle bir açıklama yaptırılması da aslında, milletvekilleri, basına ya da sosyal medyada bu konuları hiç değerlendirmeyecek… Parti kültürünü almış, milletvekilleri de zor durumda bırakıyorsun. Çünkü parti üst yönetimi bu durumu geriyor şu anda. Basına taşıyor, Twitter'a taşıyor. Sonra da milletvekillerinin cevap vermemesini bekliyor. Ben açık söyleyeyim, bu konuları sizinle ya da sosyal medyada konuşmaktan en çok üzülen vekillerden biriyim. İnanın gerçekten içim sızlayarak konuşuyorum ama konuşmak da zorundayız. Bunu konuşmak zorundayız. Çünkü parti yönetimi bu süreci yönetemediği gibi aslında tırmandırdı da gerilimi.
81 il başkanının ıslak imzası yok, WhatsApp grubuna atılmış, basına verilmiş
81 il başkanı ortak açıklamasından bahsettiniz. Kısaca oradan da bir yorum almak isterim. Başka sorularım da var zamanımız da azalıyor. Medyada “zorlama” olduğuna dair bazı yorumlar vardı, içeriden bilgiler var mı? Bu konuda bir “zorlama” bir metin imzalatıldı şeklinde?
Kılıç: Açıkçası şöyle, hani bizi izleyenler de bilgi sahibi olsun. Hani bir 81 il başkanı, bir toplantıda bir araya gelmişte bu yazıyı ele almış da hepsi imza atmış da böyle bir durum yok. Bir gece yarısı bir metin çıkıyor ve bunu da ertesi gün de 81 il başkanı imzasıyla diye… Böyle bir ıslak imza falan da yok. Ama duyduğumuz kadarıyla, bize anlatıldığı kadarıyla; Whatsapp grubuna atılmış, sonra da sabah da basına verilmiş. Hani böyle bütün il başkanları, “Aa tamam çok güzel. İmzaladık, arkasındayız.” dediği bir durum söz konusu olmadığı gibi, ertesi sabah -belki sizi de takip etmişsinizdir.- kurultay delegeleri açıklama yapmaya başladı. “İl başkanları bizim görüşümüzü yansıtmıyor, il başkanları bizimle görüşmedi, toplantı yapmadı.” Kaldı il başkanları kendi beraberinde bile aslında toplantı yapmamışlardı. Şu üzücü; hem ortada böyle bir çağırı yok. Kurultay çağrısı, imza toplanılmamış, bir de son dönemde baktıysanız il başkanlarımıza üç tane açıklama yaptırıldı. Biri tüzük kurultayıyla ilgiliydi. Diğeri hani genel başkanımıza atılan bir iftira ile ilgiliydi. Şimdi üçüncüsü de bu, kurultay istemiyoruz, kurultaya dair açıklama. Sokakta insanlar aç, sefil, öğretmenler atanamıyor, emekliler perişan işte kadın cinayetleri var, çocuk katliamları var. O kadar çok kötü olay var ki yaşanan, toplumun yaşadığı, ya gönül isterdi ki il başkanlarımız bunlarla ilgili ortak açıklamalar yapsın. Yapsalardı biz de zaten açıklamayı da yayınlardık aslında.
Peki eski genel başkanız Kemal Kılıçdaroğlu'nun şu anki parti yönetiminin politikalarına ve yönetime eleştirileri var. Eleştirel bir pozisyonda duruyor. Kemal Bey'in eleştirileri parti içinde nasıl yankı buluyor?
Kılıç: Açıkçası bizde sosyal medyadan görüyoruz onları. Herhalde doğru bulanlar vardır, doğru bulmayanlar vardır. Onu da sosyal medyayı daha iyi kullananlar çok daha iyi bilir. Herhalde Retweet’ten, beğeniden, alttaki yorumlardan yorumlamak çok daha doğru olur. Evet, çok sert, keskin çıkışları var. Sayın önceki Genel Başkanımızın da buna ilişkin o da herhalde bir gereklilik görüyor ki yapıyor bunu açıkça.
Esenyurt mitingindeki dikkatsizlikler ve görüntüler sokağı rahatsız etti
Esenyurt belediyenize kayyım atanmasının ardında ilçede bir mini miting gerçekleştirildi. DEM Partililerin, parti otobüsünün üzerinde konuşma yapması eleştirildi. Devamında Mardin Belediyesi'ne kayyım atandı. Genel Başkanınız Özgür Özel yine orada DEM Partililerle bir otobüsün üzerinde bir konuşma yaptı, bu da eleştirilerin ortak noktası oldu. Siz bu eleştirileri nasıl yorumluyorsunuz?
Kılıç: Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi, bir konuya bakarken -konu ne olursa olsun- bir adalet hukuk temelinde bakar. Bir de eşitlik temelinde bakar. Cumhuriyet Halk Partisi için böyle ırk, din, mezhep ayrımı yoktur. Bir konuya bakarken, bir dosyaya bakılırken ya da bir gündem değerlendirirken, bu eşitlik dışında bir değerlendirme olmaz ve eğer bu bir kayyım atanmış Cumhuriyeti Halk Partisi belediye başkanına, dosya devam ediyordur, soruşturuluyordur. Hani o kısmını… Zaten şu anda da orada da biliyorsunuz eylemler devam ediyor. Şimdi asıl burada tabanı, sokağa rahatsız eden, oradaki görseller ve kullanılan bazı sözcükler… Belki dikkatsizlik açıkçası. Yani tabanı bu rahatsız ediyor. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, herkes Cumhuriyet Halk Partisi’nde kendine yer bulabilir. Burada bir din, dil, bir ırk ayrımı yok, mezhep ayrımı yok. Kimse de bunu istemiyor. Böyle bir şeyin öne çıkıyor olması algısı, sokağı rahatsız etti. Yoksa Sayın Genel Başkanımız da anlattı. Gitti Mardin'deki otobüste mesela bir logo yokmuş, DEM logosunun üstüne çıkıp da bir konuşma yapmış değil ama Esenyurt'taki Belediye Başkanı “Kent Uzlaşısı" adı altında adaylaştırılmış ve bunun devamı… Hani ben de orada değildim açıkçası. Ben de sonra televizyonlardan izledim, sosyal medyadan izledim. Bir kent uzlaşısı sonucunda seçildiği için herhalde böyle bir şey tercih etmişler ama ülkenin birçok yerinde de buna ilişkin tepkiler bize de ulaştı. O yüzden de bu tür durumlarda daha dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum ben. En azından toplumun sinir uçları açısından. Temelimiz, eşitlik olmalı ve adalet olmalı bir konuya bakıyorsa Cumhuriyet Halk Partili ve daha dikkatli olunabilirdi açıkçası.
“CHP’li Belediye başkanlarına bu çamur yapışmaz"
Mansur Yavaş konusuna geçmek istiyorum. Konserler konusunda bir algı operasyonu yapıldığını söyledi kendisi. Müfettiş gönderildiğini söyledi aynı zamanda. Üstüne bir de “Toplu bir hücum başlatıldığı anlaşılmaktadır” dedi. Ayrıca 50 ankettin neredeyse hepsinde birinci çıktığının altını çizdi. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için de ismi konuşuluyor. Böyle tüm bu bilgi bulutunu size sunsam, sizden yorum rica etsem neler dersiniz?
Kılıç: Hatta ben de ekleyeyim. Devamında da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne de soruşturma başlatıldı. Ya buna şöyle bakmak gerekir; bence belediye parti ayırt etmeksizin son 5 yılda hangi belediye kaç konser yapmış? Bu konserler de sanatçıya ne kadar ödenmiş, sahne kurulumuna ne kadar ödenmiş? Şimdi bunların hepsinin araştırılması gerekir. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi belediye başkanlarımızın, böyle bir korkusu ve kaygısı yok. Sayın Mansur Yavaş’ın da Ekrem İmamoğlu'nda bu tür kaygıları yok. Ama kendi dönemlerinde, AKP belediyelerinde, MHP belediyelerinde yapılmış hiçbir konseri bugüne kadar gündeme getirmemişsiniz ama sonra gelmişsiniz, konu Mansur Yavaş olunca devamında Ekrem İmamoğlu olunca, aman Allah’ım ortalığı ayağa kaldırmaya çalışıyorsunuz. Bir kere buradaki amaç çok belli. Bu tasarruf tedbirleri genelgesinin uygulanmasında da belliydi. Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarını ve belediyeleri sıkıştıralım, iş yapamaz hale getirelim ve farklı algılarla da işte bu konser bir tanesiydi. Farklı algılarla da toplum nezdinde itibarsızlaştıralım dertleri olduğunu biliyoruz iktidarın. Ama bu bu çamur yapışmaz Cumhuriyet Halk Partisi belediye başkanlarına. O yüzden ben bana soran herkese de söylüyorum, buradan da bir kez daha söylüyorum. Son 5 yıla bakılsın. Bütün belediyeler, kaç konser yapmış, ne kadarını sanatçıya vermişler, ne kadar sahne kurulumuna… Şimdi ben hukukçuyum. Hani belediye başkanlığı yapmadım ya da bir organizasyonun içinde olmadım. Bu anlamda konser anlamında vatandaş da bilmiyor ki sanatçıya ne veriliyor? Sahne kurulumuna da belli bir masrafı olduğunu, bu kadar ciddi rakamlar olduğunu açıkçası ben de bilmiyordum. Bilmiyorum, siz biliyor musunuz? Sokaktaki vatandaş da bilmiyordu, o yüzden buna bir algı operasyonudur bu evet. İkincisi Cumhuriyet Halk Partisi belediye başkanlığı yapan hele de şu anda en gözde olan 2 belediye başkanımız da olduğu için Mansur Bey ve Ekrem Bey de biliyorsunuz hem de Cumhurbaşkanı adaylığında ikisini de ismi geçiyor. Bu yüzden de böyle bir algı yönetimi… Ama dediğim gibi, Cumhuriyet Halk Partisi belediye başkanlarımıza böyle çamur atsanız da yapışmaz. Onların da bir korkusu yok, denetlenmekten ve soruşturulmaktan.
“Cumhurbaşkanı adayına, milletvekili grubu karar verecek”
Peki Mansur Yavaş özelinde şunu sormak isterim; ilk defa kendisinden böyle bir çıkış var. 50 anketi neredeyse hepsinde birinci çıktığın altını da çiziyorum. Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda bir işaret midir bu, ne dersiniz?
Kılıç: Açıkçası şunu söyleyeyim, daha önce de basında da bir çok akşam programlarında da görüyoruz. Gazeteci arkadaşlarımız kendi gönlünden geçen belediye başkanlarını açıklıyorlar. İşte şu belediye başkanı olacak, bu yardımcısı olacak. Bu şu olacak bu olacak. Ben bir ay önce buna da bir tepki göstermiştim. Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanı adayın nasıl seçileceği, yasada açık; Cumhurbaşkanı seçim kanunu. Ve yasa diyor ki, “Grubu olan partilerin Cumhurbaşkanı adayını grup belirler, onu da seçimle bilirler.” Yani şu anki milletvekili grubu, 28. dönem milletvekili grubu oylama yapacak ve Cumhurbaşkanı adayımız böyle belirlenecek. Geçtiğimiz dönemde Kemal Kılıçdaroğlu da böyle belirlenmişti. Yasa bu kadar açıkken, bu tartışmayı sürekli basın üzerinden yapan basın mensuplarının ya da ekranlara çıkan, ne diyeyim artık… Siyaset bilimciler çıkıyor, arkadaşlarımız, bunların sürekli milletvekili grubu adına bu kararı verip, bu açıklamalara yapmaları, gönlündeki adayı kamuoyuna da dikte etmelerini açıkçası ben üzülüyorum. Hatta bir gazeteciyle ilgili demiştim ki, “Gelsin 1 Ekim'de yerimize de otursun. Yasa teklifi de versin bizim yerimize” Bu parti MYK’sında görüşülür. Parti Meclisi'nde görüşülür ama oylaması ve karar, milletvekili grubundan çıkacak. O yüzden, birçok kişinin gönlünde Cumhurbaşkanı adaylığı yatabilir. Mansur Bey'in de Ekrem Bey'in de belki başka başka belediye başkanlarımız var, ya da belediye başkanı olmayan başka arkadaşlarımız var.
Parti yönetimi Yavaş ve İmamoğlu arasında adaletli ve eşit davranmak zorunda
Süreç geldiğinde bu karar verilir ama bu dengeyi kurmak da parti üst yönetimin görevi açıkçası. Yani siz burada adil olmak zorundasınız. Adaletli davranmak ve eşit davranmak zorundasınız. Süreç sonuca geldiğinde bir karar verilecek ama şu anda belediye başkanlarımızı kimsenin yıpratmaya hakkı yok. Yıpratılmasına izin verilmesini de doğru bulmuyorum açıkçası söyleyeyim ben. Çünkü onlar, kentlerinde belediye başkanlığı yapmak için seçildiler. İnanılmaz güzel projeleri de var, güzel yürütüyorlar ve bunun üzerine halel getirmek çok doğru değil. Süreç geldiğinde kimin cumhurbaşkanı adayı olacağını hep beraber göreceğiz. Biz de kale gibi arkasında duracağız. Ama burada üzüntü verici olan şu, işte hani açık söylemek gerekirse, işte trol orduları var. Herkes bir diğerinin paylaşımının altında yorumlar yapıyor. Böyle bir sosyal medyada maalesef böyle bir karanlık bir döneme denk gelmişiz, açıkçası onu da herkesi üzdüğünü görüyorum ben.
CHP, Erdoğan’ı kurtarmak için yapılacak anayasa değişikliğinde masaya oturmamalı
Peki Bahçeli'nin açıklamasına dönmek istiyorum. Erdoğanın yeniden aday olmasının önünü açmasını içeren teklifi var. Böyle bir durum gerçekleşirse, anayasa değişikliği gerekiyor tabii böyle bir durum için. CHP nasıl tepki verecek böyle bir olasılığa?
Kılıç: AKP ve MHP tabii anayasa istemiyor bana yasa istiyor. Şu anda istedikleri, bize uygun bir anayasa yapalım. Gerçi iktidar ne zaman sıkışsa, hep anayasa tartışması açıyor. 2007’de anayasa tartışması açıldı. 2013’te açıldı, 2016’da 2008’de ve hep gerekçedede ne gösteriyorlar? “Bu bir darbe anayasası, 82 anayasası ile yürüyemeyiz.” Ya zaten o anayasadan da eser kalmadı. O kadar çok değişiklik yapıldı ki… Şimdi siz, son dönemde bir sürü değişiklik yapılmış, kendi yaptığınız anayasaya bile uymuyorsun. Az önce de söyledim, Can Atalay içeride. Anayasa Mahkemesi kararlarını yeri geldiğinde uygulamıyorsunuz birçok konuda ve siz şu anda kendi yazdığınız anayasaya uymuyorken, biz neden sizinle aynı masaya oturalım. Ve bu 22 yıllık toplumda yaratılan bu çürüme, devlet kurumlarını içeriğinin boşaltılması aslında tamamen bir parti devletine dönüştürülmesinin sorumluluğunu biz neden alalım? Neden sizin batırıp kirlettirdiğiniz, uluslararası arenada da maalesef kötü bir imaj yaratmış hale getirdiniz bu ülkeyi, neden sizinle aynı masada oturup anayasa… Ben Anayasa Komisyonu üyesiyim. Açıkçası şu andaki bir anayasasızlık söz konusu. Artık ucube cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte de zaten tek adam ne derse olur siz de görüyorsunuz. Anayasa Mahkemesi'nin ne karar verirse önemli değil. Kesinlikle Devlet Bahçeli ve Sayın Cumhurbaşkanı kurtarma formülünü adı altında yapılacak anayasa değişikliğinde, Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu masaya oturmaması gerektiğini düşünüyorum.
“Bundan sonra hepimizin konuşacağı tek konu, erken seçim olmalı”
Son olarak şunu da sorayım, zamanımız da tükendi. Bu süreç olarak adlandırılan; tam olarak da adı konulamayan bir olaylar zinciri var. Bahçeli'nin Abdullah Öcalan'a çağrısıyla başladı. Ardından Erdoğan uzun bir süre sessizliğe büründü. Sonra bir açıklama yaptı. Medyada konuşulan Cumhur İttifak’ı içinde bu konuda bir ayrışma olduğu, bir makas açıklığı olduğu konuşuluyor. Siz bu durumu nasıl yorumlarsınız?
Kılıç: Evet, dün Sayın Bahçeli'ye bunu soran gazeteciyi de biliyorsunuz bir cevap verdi bu konuda… Açıkçası ben AKP ve MHP ittifakı diyeyim bu ittifaktan bu ülke adına ya da vatandaşlar adına pozitif bir sonuç çıkacak bir proje olduğunu düşünmüyorum. 22-23 yıldır gördük, hep beraber yaşadık. Burada çıkardığınız yasalar ortada. Bir tanesi vatandaşın lehine olmadı. Muhakkak lehine imiş gibi gözükse de arkadan baktığımızda ya yine yandaş bir şirket zenginleştirildi ya kendi taraftarlarına bir faydası oldu. Yani bu iktidarda bu ittifaktan, bu ülkenin, bu vatandaşların lehine bir çözüm çıkacağına inanmıyorum. Samimi de bulmuyorum açıkçası. Yani söylemleri de samimi bulmuyorum. Bir gün başka bir şey söyleniyor. Yarın başka bir şey söyleniyor. Geldiğimiz noktada bu çözüm sürecinin tartışılmasında aslında az önce konuştuğumuz anayasa değişikliğine yönelik olduğunu düşünenlerdenim. Bunu da hep beraber yaşayıp göreceğiz zaten. O yüzden bu bizim bundan sonra konuşacağımız tek konu aslında erken seçim olmalı. Çünkü kadın cinayetleri devam ediyor, emekli geçinemiyor, işçi geçinemiyor, memur geçinemiyor, görüyorsunuz, çiftçiler batmış durumda. İşte bütçe görüşmeleri var şu an mecliste, komisyonda, görüşülüyor. Hangi bütçeyi elinize alsanız pıtır pıtır dökülüyor. Gerçekten 2025 için planlananlar da vatandaş için çok iç açıcı değil. Ya ülke bu kadar yönetilemez haldeyken, bundan sonra hepimizin konuşacağı tek konu, erken seçim olmalı ama bu erken seçimi konuşurken de Erdoğan’ın yeniden adaylaştırılacağı bir formül üzerine değil, çünkü bence de artık adaylaşamaz. Hukuken adaylaşamaz. Onun yeniden adaylaşsın formül üzerine değil. Ya da bu planda değil, bu halkı bu yoksulluktan bu sefaletten bu adaletsizlikten kurtarmak amaçlı bir erken seçim çağrısı olmalı. (Haber Merkezi)