Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan'da Zeynep Duygu Ağbayır’ın bu haftaki konuğu; Eşit Haklar İçin İzleme Derneği'nden Avukat Esma Yaşar. Yaşar, 2017 yılında engellilik ve dezavantajlı grupların adalete erişimi konularında çalışan dernek olarak müdahil oldukları Emine Bakan davasını anlatıyor.
Avukat Yaşar davayı şöyle aktarıyor: “Bu dava 17 yaşındaki yüzde 63 oranında zihinsel engelli olan Emine Bakan'ın kaybolması ve kaybolmasından sonra ailenin yaptığı suç duyuruları, suç durumlarına ilişkin bir dava. Emine yüzde 63 oranında zihinsel engelli ve yaşadığı Burdur'un Çavdır ilçesinde kayboluyor. Bunun akabinde aile durumu savcılığa ve polise bildiriyor; daha sonradan kızlarının gazinolarda çalıştırıldığına ilişkin duyumlar alıyor. Durumu polise ve savcılığa bildiriyorlar. Aradan yaklaşık 10 gün geçtikten sonra, Kasım 2013 tarihinde yani, dosya sanıklarından birinin kullandığı araçta, bir trafik kazasında, maalesef Emine yaşamını yitiriyor. Olay yeri incelemesinde Emine'nin yaşamını yitirdiği araçta tabanca mermileri bulunuyor. Hakkında kayıp ihbarı ve engelli bir çocuk olmasına, ailenin tüm süreci kamu makamlarına bildirmesine rağmen; Emine'nin naaşı, otopsi dahi yapılmadan ailesine teslim ediliyor.”
SORUŞTURMA EKSİK YÜRÜTÜLÜYOR
Esma Yaşar, soruşturma aşamalarının etkili bir biçimde yürütülmediğini ifade ediyor:
“Emine’nin kaybolduğu süreçte baz istasyonu, sinyal bilgileri ve telefon kayıtları hızlıca araştırılmıyor. Önemli noktada tanıklık yapabilecek kişilerin tanıklıklarına başvurmuluyor, kamera kayıtları incelenmiyor, ihbar edilen gazinolar araştırılmıyor. Bu gazinolarda çalışanların tanıklıklarına başvurulmuyor. Yine şüpheli bir ölüm olmasına rağmen otopsi işlemi yapılmıyor. Sonrasında iddianameler düzenleniyor ve dosya Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Özensiz bir soruşturma yürütülüyor ve az önce belirttiğim gibi Emine'nin ölümü şüpheli bir ölüm olmasına rağmen otopsi işlemi gerçekleşmiyor.
Aradan 3 - 4 yıl geçtikten sonra ailenin talebiyle fethi kabir işlemi gerçekleşiyor ve bu şekilde etkili deliller bulunmaya çalışıyor. İnsan ticareti kapsamında dosya hangi aşamada bununla ilgili deliller toplanmaya çalışıyor ama aradan 3 - 4 yıl gibi bir zaman geçtiği için, yumuşak doku da kalmadığından ötürü; yapılan otopsi işleminde herhangi bir delil elde edilemiyor.”
İNSAN KAÇAKÇILIĞI SUÇLAMASI
Yaşar, 8 yıl süren soruşturmanın ardından çıkan kararın emsal niteliğinde olduğunu belirtiyor:
“21. karar duruşmasında İstanbul Barosu, İzmir Barosu, Denizli Barosu, Ankara Barosu, Diyarbakır Barosu, Adana Barosu temsilcilerinden oluşan yaklaşık 20 kişilik bir avukat ekibiyle bu davaya katıldık. Bu mahkeme tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Hatta Mahkeme Başkanı'nın “Neden buna gerek duydunuz? Ne gerek vardı böyle bir çalışmaya girmeye?” gibi söylemlerde bulunmasına kadar vardı bu durum. Biz beyanlarımızda bulunduk: Olayın insan ticareti kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine dair... Özellikle Asliye Ceza Mahkemesi tarafından insan ticareti suçunun oluşacağından bahisle daha öncesinde bir görevsizlik kararı verilmişti.
Asliye Ceza Mahkemesi'nin bu gerekçesinin de dikkate alınarak bir araştırma, tartışma ve bu şekilde karar verilmesi gerektiğine ilişkin tüm süreç boyunca beyanlarda bulunduk. 17 Aralık'ta görülen duruşmada karar çıktı ve karar beklemediğimiz bir karar oldu. Çünkü, savcılık mütalaasından az önce bahsetmiştim, orada tüm sanıklar açısından insan ticareti suçundan yeterli şüphe oluşmadığı gerekçesiyle beraate ilişkin bir mütalaa verilmişti. Ve duruşma sonunda mahkeme heyeti kararını açıkladığında sanıklardan biri hakkında insan ticareti suçundan; biri hakkında taksirle ölüme sebebiyet vermeden ve birkaçına da yasadışı mermi bulundurma suçundan ceza verildi.”
DAVAYI ISRARLI TAKİP ÖNEMLİ
Avukat Yaşar, dezavantajlı grupların adalete erişimi konusunda baro ve STÖ’lerin rolünün önemine ilişkin şunları söylüyor:
“Mevcut duruma baktığımızda adalete erişimin kendisi zaten tüm yurttaşlar açısından problemli bir noktaya gelmiş durumda. Özellikle dezavantajlı grupları bu kapsamda düşündüğümüzde adalete erişim ciddi anlamda sorunlar taşıyor. Biz bu problemlere baktığımız zaman mahkemeye erişimden tutalım; adil kararların çıkmasına kadar çok büyük, çok geniş bir yelpazede bir durum söz konusu. Burada dezavantajlı gruplarla birlikte bu durumu düşündüğümüzde sivil toplum örgütlerinin ve baroların avukatların bu alanda çalışan örgütlerin üzerine çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi durumunda da adaletin nasıl gerçekleşeceğini nasıl ortaya çıkabileceğini çok büyük bir somut örneği Emine Bakan Davası.
Çünkü gerçekten eğer ailenin, öncelikle ailenin, bu ısrarlı davayı sahiplenme durumu olmasaydı; sivil toplum örgütlerinin bizlerin ısrarlı takibi ve beyanları olmasaydı; yine bununla birlikte baroların ilgili avukatların ilgili komisyonların ısrarlı takibi ve katılma talepleri olmasaydı; bu davadan böyle bir sonuç çıkmazdı. Ve biz bugün baktığımızda dezavantajlı grupların, engelli bir kız çocuğunun insan ticareti suçuna konu olması ve böyle bir davadan böyle bir kararın çıkması çok büyük ciddiyet arz ediyor. Tüm bunlarla birlikte Adana Barosu, Antalya Barosu, Ankara Barosu, Denizli Barosu, Diyarbakır Barosu, İstanbul Barosu ve İzmir Barosu'na katılımları için bize sundukları destek için çok teşekkür ediyoruz.”
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.
SÖYLEŞİNİN TAM METNİ
D: Merhaba, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Bugünkü konuğumuz Avukat Esma Yaşar. Barışçıl toplantı ve gösteri hakkını konuştuğumuz Yasaksız Meydan'ın bu bölümünde Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nin de müdahil olduğu bir davanın sonuçlanması dolayısıyla farklı hak ve hak ihlallerine odaklanıyoruz. 8 yıl sonra Emine Bakan davasında karar çıktı. Bu kararı konuşacağız. Bu dönem içerisinde davayı takip eden Eşit Haklar İçin İzleme Derneği avukatlarından Esma Yaşar ile bu emsal kararı değerlendireceğiz. Hoş geldiniz.
EY: Merhabalar, hoş buldum.
ZD: Kısaca davayı ve süreci bize anlatır mısınız?
EY: Bu dava 17 yaşındaki yüzde 63 oranında zihinsel engelli olan Emine Bakan'ın kaybolması ve kaybolmasından sonra ailenin yaptığı suç duyuruları, suç durumlarına ilişkin bir dava. Emine yüzde 63 oranında zihinsel engelli ve yaşadığı Burdur'un Çavdır ilçesinde kaybolmuştur. Bunun akabinde aile durumu savcılığa ve polise bildiriyor ve aile daha sonradan kızlarının gazinolarda çalıştırıldığına ilişkin duyumlar alıyor. Durumu polise ve savcılığa bildiriyorlar. Aradan yaklaşık 10 gün geçtikten sonra, Kasım 2013 tarihinde yani, dosya sanıklarından birinin kullandığı araçta bir trafik kazasında maalesef Emine yaşamını yitiriyor. Olay yeri incelemesinde Emine'nin yaşamını yitirdiği araçta tabanca mermileri bulunuyor. Hakkında kayıp ihbarı ve engelli bir çocuk olmasına, ailenin tüm süreci kamu makamlarına bildirmesine rağmen Emine'nin naaşı, otopsi dahi yapılmadan ailesine teslim ediliyor.
ZD: 8 yıl sürdü dava. Davada ne gibi eksiklikler vardı?
EY: Olayın ilk meydana geldiği andan itibaren, yani Emin'in ortadan kaybolmasından itibaren, aile tüm durumu savcılığa ve polise bildiriyor. Ama buna rağmen soruşturma aşaması etkili bir biçimde yürütülmüyor. Nedir bu etkili bir biçimde yürütülmeme? Örneğin Emine’nin kaybolduğu süreçte baz istasyonu, sinyal bilgileri ve telefon kayıtları hızlıca araştırılmıyor. Önemli noktada tanıklık yapabilecek kişilerin tanıklıklarına başvurmuluyor, kamera kayıtları incelenmiyor, ihbar edilen gazinolar araştırılmıyor. Bu gazinolarda çalışanların tanıklıklarına başvurulmuyor. Yine şüpheli bir ölüm olmasına rağmen otopsi işlemi yapılmıyor. Sonrasında iddianameler düzenleniyor ve dosya Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Özensiz bir soruşturma yürütülüyor ve az önce belirttiğim gibi Emine'nin ölümü şüpheli bir ölüm olmasına rağmen otopsi işlemi gerçekleşmiyor. Aradan 3 - 4 yıl geçtikten sonra ailenin talebiyle fethi kabir işlemi gerçekleşiyor ve bu şekilde etkili deliller bulunmaya çalışıyor. İnsan ticareti kapsamında dosya hangi aşamada bununla ilgili deliller toplanmaya çalışıyor ama aradan 3 - 4 yıl gibi bir zaman geçtiği için, yumuşak doku da kalmadığından ötürü yapılan otopsi işleminde herhangi bir delil elde edilemiyor.
ZD: Eşit Haklar İçin İzleme Derneği davayı başından beri takip ediyor. Bu davaya katılım sürecini kısaca anlatır mısınız?
EY: Tabii öncelikle burada şunu belirtmek gerekiyor ki, Emine'nin ailesi bu olayın peşini bırakmadı. Davanın ilk aşamalarında soruşturma aşamalarında sürekli savcılığa gitti, polise gitti, CİMER’e başvurularda bulundu. Dosyanın ve kızlarının akıbetinin peşini bırakmadılar. Bizlerde ailenin yaptırdığı bir haber aracılığıyla davadan haberdar olduk ve bu şekilde aile ile biz iletişime geçtik, 2017 yılında. Bunun akabinde de biz dosyayı inceledik ve dosyada engellilerle ilgili engellilerin haklarıyla ilgili ihlal olduğunu düşündüğümüzden ötürü dosyaya dahil olduk ve mahkeme dosyasında katılma talebinde bulunduk ve müdahilliğimiz kabul edildi.
ZD: Peki davayı barolar ve başka STÖ’ler de takip ediyor muydu? Katılım sağladı mı?
EY: Evet. Biz katılma talebinde bulunduğumuz dönemde Denizli Barosu ve KADEM'in de dosyaya müdahillik talepleri vardı. Ancak onların müdahillik talepleri reddedildi. Bizim müdahillik talebimiz kabul edildi. Davanın ilerleyen aşamalarında ise, orayı biraz özetlemem gerekirse, belirttiğim gibi dava 8 yıl sonunda karara çıktı ve hem soruşturma aşaması hem kovuşturma aşamasında az önce de kısaca değindiğim gibi usule aykırı birçok problemler yaşandı maalesef. Belirttiğim gibi de etkili deliller toplanmadı; toplanan deliller etkili bir biçimde incelenmedi savcılık tarafından mahkeme tarafından; bu delillerin üzerine yeteri kadar düşünmedi.
ZD: Çıkan kararı kısaca özetler misiniz?
EY: Tabii, ama bundan önce, önceki aşamayı biraz daha açıklamak gerekiyor. Biz 2017 yılından itibaren bu davaya dahil olduk ve 2017 yılından itibaren belirlediğimiz bir avukat aracılığıyla ailenin vekaletini üstlenerek dosyayı yürüttük. Buna ek olarak da Eşit Haklar İçin İzleme Derneği olarak müdahillik sıfatımız bulunduğu ve bu kapsamda da davayı bir katılan olarak, hem aile tarafından hem de biz dernek olarak, davayı takip ettik ve geçtiğimiz yıl da dosyadaki mevcut durum, özellikle insan ticareti boyutundan dosyanın incelenmemesi ve bu yönde delillerin değerlendirilmesini de göz önüne alarak dosyayı hukukçu, akademisyen bir uzmana incelettik. Hukukçu akademisyen bu kapsamda bize bir bilgi notu hazırladı. Biz de o bilgi notunun akabinde dosyada Emine'nin yaşam hakkının usul boyutundan ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunduk. Devam eden süreçlerde yerel mahkemede duruşmalar görülmeye devam etti. Ve yakın bir tarihe geldiğimizde de Denizli 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, bir savcılık tarafından daha doğrusu, bir mütalaa düzenlendi ve burada da savcılık makamı Emine'nin kendi rızası ile evden kaçtığını; olaydaki fuhuş iddialarıyla ilgili yeterli delil olmadığını, bu nedenle insan ticareti iddialarını değerlendirmeksizin tüm sanıklar hakkında insan ticareti suçundan beraatine ilişkin mütalaada bulundu. Biz bu mütalaaya ilişkin beyanlarda bulunmak üzere duruşmaya gittik. 20. duruşma oldu bu duruşma. Ve bu duruşmaya gittiğimizde savcı değişikliğinden haberdar olduk. Mahkeme savcısı arızi olarak duruşmaya çıktığını, bu nedenle de dosyanın karara çıkamayacağını belirtti. Yalnız, bizim açımızdan bu duruşmada beklemediğimiz bir durum gerçekleşti. Mahkeme, 3 yılı aşkın bir süre müdahilliğimizin olduğu dosyada müdahillik sıfatımızın kaldırılmasına ilişkin bir karara hükmetti. Bu karar açıkçası bizi çok şaşırttı. Çünkü hem derneğin faaliyetinde, hem çalışma alanında hem dosyaya ilişkin çalışmalarımızı herhangi bir farklılık ve bir değişiklik söz konusu olmadan müdahillik sıfatının kaldırılması hukuka aykırı bir biçimde gerçekleşti malesef. Çünkü hem mahkeme nezdinde hem bizim çalışmalarımız nezdinde herhangi bir değişiklik meydana gelmedi. Yine devam eden günlerde 21. duruşma gerçekleşti ve bu 21. duruşma karar duruşması oldu. Bizim açımızdan Emine’nin insan ticareti suçunun mağduru olması ısrarımız, bu yönde yaptığımız itirazlar beyanlar hiçbir şekilde dikkate alınmadan; az önce belirttiğim gibi bir mütalaa düzenlendi. Ve 21. duruşma öncesinde de biz hem müdahilliğimizin kaldırılması nedeniyle hem de dosyanın bu kapsamda insan ticareti suçu kapsamında bir cezasızlığa doğru gitmesi tehlikesi nedeniyle birçok baro ile iletişime geçtik. Bu barolar İstanbul Barosu, İzmir Barosu, Denizli Barosu, Ankara Barosu, Diyarbakır Barosu, Adana Barosu... Bu baroların İnsan Hakları Komisyonları ve Engelli Hakları Komisyonları ile iletişime geçerek dosya hakkında bilgi verdik ve onların da bu dava dikkatlerini çekti; sağ olsunlar hepsi destek olabileceklerini bize aktardılar. 17 Aralık'ta yani geçen hafta karar duruşması oldu ve bu karar duruşmasında, az önce bahsettiğim baroların temsilcilerinden oluşan yaklaşık 20 kişilik bir avukat ekibiyle biz davaya katıldık. Bu mahkeme tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Hatta Mahkeme Başkanı'nın tepkileri bile... “Neden buna gerek duydunuz? Ne gerek vardı böyle bir çalışmaya girmeye?”, gibi söylemlerde bulunmasına kadar vardı bu durum. Biz beyanlarımızda bulunduk. Olayın insan ticareti kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine dair... Özellikle Asliye Ceza Mahkemesi tarafından insan ticareti suçunun oluşacağından bahisle daha öncesinde bir görevsizlik kararı verilmişti. Özellikle Asliye Ceza Mahkemesi'nin bu gerekçesinin de dikkate alınarak bir araştırma, tartışma ve bu şekilde karar verilmesi gerektiğine ilişkin tüm süreç boyunca beyanlarda bulunduk. 17 Aralık'ta görülen duruşmada karar çıktı ve karar beklemediğimiz bir şekilde karar oldu. Çünkü savcılık mütalaasından az önce bahsetmiştim; orada tüm sanıklar açısından insan ticareti suçundan yeterli şüphe oluşmadığı gerekçesiyle beraate ilişkin bir mütalaa verilmişti. Ve duruşma sonunda mahkeme heyeti kararını açıkladığında sanıklardan biri hakkında insan ticareti suçundan ceza verildi. Biri hakkında taksirle ölüme sebebiyet vermeden ceza verildi. Birkaçına da yasadışı mermi bulundurma suçundan ceza verildi.
ZD: Bu kararın çıkmasında baro ve STÖ’lerin etkisi aslında...
EY: Tabii, özellikle karar duruşmasındaki -hem öncesinde yaptığımız hazırlıklar hem karar duruşmasındaki- beyanlarımız; baroların orada her bir baronun Engelli Hakları Komisyonu'ndan Insan Hakları Komisyonu'ndan temsilci göndermesi çok büyük bir önem taşıyor. Biz bu davaya baktığımızda gerçekten hem sivil toplum örgütleri, hem barolar ve baroların ilgili komisyonları kapsamında emsal bir karar olarak değerlendirebiliriz. Öncelikle ailenin dosyayı davayı bırakmaması, kızlarının akıbetinin sürekli peşinde olması, faillerin cezalandırılması için ısrarlı bir şekilde sürekli ilgili mercilere talepte bulunmaları, onları ziyaret etmeleri: Hem CİMER’e başvurular, hem savcılıklara başvurular, hem karakollara başvurular, hem duruşmalara katılımları ısrarlı takip aile tarafından gerçekleşti. Biz bütüne baktığımızda öncelikle ailenin ısrarlı takibi, davayı bırakmaması, ikincisi bizim müdahilliğimiz ile birlikte Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nin davanın takipçisi olması. Yine bununla birlikte barolarla iletişime geçmemiz bu davanın seyrini çok büyük ölçüde değiştirdi.
ZD: Adalete erişim konusunda özellikle dezavantajlı grupların adalete erişim konusunda sizce baro ve STÖ’lere nasıl bir rol düşüyor?
EY: Mevcut duruma baktığımızda adalete erişimin kendisi zaten tüm yurttaşlar açısından problemli bir noktaya gelmiş durumda. Özellikle dezavantajlı grupları bu kapsamda düşündüğümüzde adalete erişim ciddi anlamda sorunlar taşıyor. Biz bu problemlere baktığımız zaman mahkemeye erişimden tutalım; adil kararların çıkmasına kadar çok büyük, çok geniş bir yelpazede bir durum söz konusu. Burada dezavantajlı gruplarla birlikte bu durumu düşündüğümüzde sivil toplum örgütlerinin ve baroların avukatların bu alanda çalışan örgütlerin üzerine çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi durumunda da adaletin nasıl gerçekleşeceğini nasıl ortaya çıkabileceğini çok büyük bir somut örneği Emine Bakan Davası. Çünkü gerçekten eğer ailenin, öncelikle ailenin, bu ısrarlı davayı sahiplenme durumu olmasaydı; sivil toplum örgütlerinin bizlerin ısrarlı takibi ve beyanları olmasaydı; yine bununla birlikte baroların ilgili avukatların ilgili komisyonların ısrarlı takibi ve katılma talepleri olmasaydı; bu davadan böyle bir sonuç çıkmazdı. Ve biz bugün baktığımızda dezavantajlı grupların, engelli bir kız çocuğunun insan ticareti suçuna konu olması ve böyle bir davadan böyle bir kararın çıkması çok büyük ciddiyet arz ediyor. Tüm bunlarla birlikte Adana Barosu, Antalya Barosu, Ankara Barosu, Denizli Barosu, Diyarbakır Barosu, İstanbul Barosu ve İzmir Barosu'na katılımları için, bize sundukları destek için çok teşekkür ediyoruz.
ZD: Peki bize katıldığınız için teşekkürler. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan, farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.