1. “Dün dündür bugün bugün” şiarı Türk sağının temel folklorudur
Süleyman Demirel gerçek bir retorik ustaydı. Dün dündür, bugün bugündür artık bir atasözüdür ve bunu dile getirdiği an, siyasi tarihe bu şekilde geçeceğini muhtemelen tahmin edememişti. Başarı ve hedefe kilitlenme için her yolun mübah olduğuna inanan Niccolo Machiavelli’yi kıskandıracak kadar harika bir Türk sağı özetidir bu sözler. AKP’nin hemen hemen her siyasi adımına sirayet eden bu tutarsızlığın patern hale gelme hali, muhalefetmiş gibi görünen isimlerin de temel mottosudur aslında. Bu konuda şampiyonluğu; Cumhur İttifakı öncesi söyledikleri hafızalarımızda hala tazeliğini koruyan, dün de yine kafaları karıştıran açıklamalarıyla elbette Devlet Bahçeli’ye teslim etmemiz gerek. Gümüş ve bronz ödülleri Süleyman Soylu ile Numan Kurtulmuş’ın hakkıdır hiç şüphesiz. Şimdi ise kürsüleri yumruklaya yumruklaya Erdoğan’a tepkiler gösteren Akşener karşımızda. Neden böyle bir görüşmeye gittiğini elbette bilmemiz mümkün olmamakla birlikte ateş olmayan yerden duman çıkmayacağını da bilecek deneyime sahibiz çok şükür.
Erdoğan’ın kendisine biat edenleri nasıl ödüllendirdiğini, ancak aynı zamanda geçmişi de asla unutmadığını çok iyi biliyoruz. O zaman madem Machiavelli ‘den konuyu açtık, onun anlamlı bir sözüyle, bugün iktidara göz kırpan, yakın zamanının sıkı muhalifi Akşener’i uyaralım: “Yapılan iyiliklerin eski kötülükleri unutturduğuna inanan biri kendisini aldatmış olur."
2. Karanlık 90’ların baş aktörlerinden kurtarıcı olur mu?
Altılı masaya aylarımızı hatta yıllarımızı feda ettik. Baştan sona kadar geçen süreçte kurgunun yanlışlığını dile getirenler adeta hain ilan edilmişti. Karanlık 90’lı yılların en önemli müsebbiplerinden birine yaslanarak gidilecek yolun yol olmadığını dile getirenlere klasik şablonla “bas geç, başka şansın mı var” denildi. Oysa iş dünyasında, siyaset arenasında ve hatta gündelik yaşam pratiklerimizde iki türlü okuma yaparız genellikle. Süreç odaklı (process oriented) ve sonuç odaklı (result oriented).
Siz süreçleri çok iyi yönetseniz de topu çok iyi kullansanız da sonuçta golü atamadınızsa futbolda başarılı olamamışsınızdır. 6’lı masanın 5 bileşeninin 31 Mart seçimlerinde aldığı oy oranıyla meclisteki milletvekili sayısı arasındaki orantısızlıkta şüphesiz Akşener’in süreci Kılıçdaroğlu ile paylaşırken ve son haftalara girilirken yaptığı bilinçli oyun bozanlığın payı da vardı.
3. Kemal Kılıçdaroğlu’nun öz eleştiri vermesi gerekiyor
İkinci maddenin devamında Kılıçdaroğlu bizden bir yorum hak eder. Hayatımızın önemli bir bölümünün altımızdan çekilmesine dur diyemeyen, sürecin yöneticisi olarak sorumluluğu ısrarla kabul etmeyen, Akşener’i her daim yücelten Kılıçdaroğlu bırakın bir öz eleştiri vermeyi, neredeyse her gün verdiği mesajlarla “ben daha ölmedim buradayım” mesajı veriyor. Tam bir siyasi kankalık sergilediği Akşener’in gelmiş olduğu bu yalpalama sürecinde sorumluluktan “bana ne, ben nerden bilebilirdim buralara evrileceğini” diyerek kurtulmazsınız. Kılıçdaroğlu böyle bir muhasebeyi aklına dahi getirmeyecek kadar ısrarlı şekilde hayatımızın bir kenarında durmaya devam ediyor.
4. Türk sağının muallak siyaset teorisi…
Bu satırların yazarının uzaktan yakından milliyetçilikle alakasının olmadığını muhtemelen tahmin edersiniz. Lakin Ziya Gökalp, Yahya Kemal, Yusuf Akçura, Peyami Safa, Nihal Atsız gibi isimlerle evrilen, Türkeş ile partileşen Türk milliyetçiliğinin ya da ırkçılığının Turancılık, Kızıl Elma, 9 Işık doktrini gibi beğenin/beğenmeyin bir teori (ya da teorize etme çabası diyelim) geçmişi olduğunu kabul edebiliriz. MHP’nin kuruluşundan itibaren bu teoriye dayanmayan, şekil değiştiren ve koalisyonlara eklemlenme hali hep vardı zaten. Bugün ise Oğan’dan Akşener’e ya da dünkü Bahçeli’nin açıklamalarına baktığımızda “teori” ile asla işi olmayan, gündelik çıkar ilişkilerinin hakim olduğu bir milliyetçi sağ (zaten hep öyle değil miydi der gibisiniz, elbette haklısınız) var karşımızda. Neden hangi çerçeveye istinaden bu görüşme gerçekleşti bilemiyoruz. Devlet başkanı çağırınca bu davete icabet edilir falan gibi devleti yüceltme üzerine kurulu tipik milliyetçi reflekse sığınıyorlar. Yerseniz…
5. Dünya milliyetçileri Mersin’e Türk milliyetçileri tersine
Birkaç gün önce başta Le Pen olmak üzere milliyetçiler AP seçimlerinden birçok ülkede zaferle ayrıldı. Türkiye’de de milliyetçilerin Cumhuriyetin kuruluşunda olduğu gibi bugün de (Bakınız dünkü Bahçeli açıklamaları) ne derece güçlü oldukları bir gerçek. Ancak temelinde daha çok vatanın bölünmez bütünlüğü ve onu canları pahasına koruma sevdası üzerine inşa edilen bir retorik haricinde MHP ve muadillerinin gündelik yaşama dair elle tutulur bir vaadine rastlamadık.
Akşener de ANAP ve DYP’nin bir türlü dolmayan merkez sağ siyaseti ile MHP’den artık haz etmeyen milliyetçilere oynadı. Ancak dünyada milliyetçi hareketler düzensiz göçmen karşıtlığı üzerinden başka bir yere evrilmişti. Zafer Partisi bu boşluğu iyi gördü ve ilk seçimlerinde kilit sayılabilecek bir oy aldı. Elbette Avrupa sağının gelmiş olduğu bu hazin noktadan endişe ve nefret eden biri olarak durum tespitinde bulunmaya çalışıyorum. Dünyada bunca şey yaşanırken Akşener, Erdoğan’ın ayağına giderek siyaseti nasıl dar bir çerçevede okuduğunu hepimize gösterdi.
6. Erdoğan’ın dost/düşman yaklaşımı tartışmasız işe yarıyor
Kabul edelim ki 22 yıldır iktidarda olan Erdoğan gerçek bir siyaset cambazı. Bugün ileri geri konuştuğu bir insanla, Bahçeli, Soylu, Kurtulmuş vakalarında olduğu gibi yarın koalisyon kurabilir. Dost olduğu ile de Babacan, Davutoğlu misalleri gibi düşman olabilir. Bu demek değil ki günün birinde (Bakınız Mehmet Şimşek) onlarla tekrar dost ya da düşman olmasın. Reel siyasetin sınırlarını zorlayan, belirleyen ve 31 Mart’a rağmen tutarsızlık üzerine kurulu belirsizlik siyaseti ile Erdoğan, öngörülemez bir atmosfer yaratma konusunda ciddi bir hünere sahip. Akşener daveti, sonrasında iki taraftan da açıklama yapılmamış olması, fotoğraflar üzerinden fallar açmamız hep bu yüzden. Bilmememizden beslenen, anlayamadıkça süren bir sistem bu.
7. Siyasette hırsın, gündemde kalmanın yaşı yok…
İstisnası yok bunun sanırım. Reel siyaset öyle bir uğraş ki kaç yaşında ve hangi cenahtan olursanız olun bırakmıyorsunuz. İsmet İnönü’den Celal Bayar’a uzanan çok sayıda örnekte bunu gördük. Türkiye siyaseti aynı zamanda geriatri tarihidir bir anlamda. Kimsenin yenilgiyi kabul etmediği, yepyeni Bizans oyunları eşliğinde arayışları izliyoruz. Kılıçdaroğlu ve Akşener aynı zaman dilimi içinde yenilgiden çıkmanın, küllerinden doğmanın beyhude çabası içindeler. Oysa 31 Mart’ın siyaseten kesin okumaları henüz bitmedi. Kalıcı bir durum mu yoksa Anadolu “irfanının” geçici bir dersi ile mi karşı karşıyayız bilemiyoruz. Siyaseten çok sayıda ismin hayatımızdan çekilmeme hali, sonsuzluk hırsı şerbetinden içmeleri ağır kaderimiz olsa gerek. Sonra da haybeye söyleniyoruz: “Gençler neden ilgilenmiyor” diye. Ee sizden ötürü be yaaa…
8. Reel siyaset dinamikleri ile siyaset bilimi arasındaki uçurum derinleşti
Siyaset kötü bir şey değil aslında. Öncelikle bir bilimden bahsediyoruz. Ancak gündelik har ola gürele içindeki reel siyaset pratikleri ile siyaset biliminin idealize metinleri arasında Türkiye’de artık bir uçurum oluşmuş durumda. Reel siyasetin kirlettiği alanları siyaset biliminin temizlemesi teknik olarak neredeyse imkansızlaştı. Tutarlılıkları önemseyen, siyaset bilimi açısından evrensel kabul görmüş en temel metinler çalışmıyor. En basitinden AİHM ya da Anayasa Mahkemesi kararları tanınmıyor ve bu kurumlar iktidar açısından yok hükmünde. Hal böyle olunca da siyasetçiler kapak atacakları bir davet bulur bulmaz üzerlerine atlıyorlar. İdealize olanla, Ali Cengiz siyaseti arasında fark onarılmaz boyuta geliyor.
9. Anayasa bahane bir daha seçilme şahane
Yeni anayasa arayışının aslında iktidarın sürdürülebilirliği için bir araç olduğunu da Akşener’in ziyaretinde gördük. Ne pahasına olursa olsun bir kez daha seçilmek için bütün kapaklar açılmış durumda. Şimdilik Hakkari ile sınırlı kayyım kartı ile DEM Partisi’ne “destek vermezsen hepsini alırım haa” mesajından Akşener daveti, Özel görüşmesi…Hepsi yeni anayasa ve yeniden seçilme maddesi üzerine. Buna da bir zahmet düşmemeleri temennimdir.
10. 22 yıllık iktidarın sürdürülebilir olması
31 Mart sarhoşluğu yaşıyoruz kabul ama…Yakın zamanda güvenilen dağlara yağan yoğun kar, bize bir kez daha gösterdi ki AKP’nin en büyük şansının, her zaman parçalanmaya aday bir muhalefetin varlığı olduğunu söyleyebiliriz. Sen bakma benim söylediklerime sakın, olası erken seçimde yine yeniden şaşırt bizi Sevgili Anadolu İrfanı…