24 Haziran 2018 seçimlerinden yaklaşık altı ay önceydi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 2 Ocak 2018'de Sözcü'den Saygı Öztürk'e konuşmuştu.
SADAT'ın Tokat ve Konya kırsalında silahlı kamplar kurduğunu söylüyordu Akşener:
"Son dönemde üniformalar uzun namlulu silahlarla bazı kişiler ortalıkta dolaşıyor. Bunlarla ilgili çok önemli iddialar var. Örneğin Tokat ve Konya'da silahlı eğitim kampları bulunduğunu duyuyoruz, bu iddialar söyleniyor. Bunların seçim döneminde rol alacakları, istenmeyen bir sonuç çıkması halinde karışıklık yaratacakları yolunda yoğun söylentiler var. Bunlardan birisi de SADAT diye bir yapı. Bu malum yapılar insanları çatışmaların içerisine sürükleyecekler. Sandık başlarını SADAT'çılar tutacak, falanca silahlı örgüt tutacakmış diye vatandaşa korku aşılıyorlar."
Kurulduğu 28 Şubat 2012 tarihinden beri çok konuşulan, tartışılan SADAT hakkındaki iddialara bu da eklenince soruşturma başlatıldı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu’nun yürüttüğü soruşturma çerçevesinde hem Akşener'in hem de gazeteci Öztürk'ün ifadesi alındı.
Akşener'in anlattığına göre ismini açıklamayacağı "güvenlik bürokrasisinde çalışan bir kişi" kendisine gelmiş ve SADAT'ın Tokat ve Konya kırsalında kurulmuş iki silahlı eğitim kampının fotoğraflarını göstermişti.
Akşener, hangi kurumdan olduğu belli olacağı için fotoğrafları almadığını söylüyordu. Sadece görmüştü. Savcılığa da aynı şeyleri söylemişti.
Savcılık, Konya ve Tokat başsavcılıklarından, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bilgi istedi. Gelen yanıtlarda böyle bir kampın bulunmadığı söyleniyordu. Bunun üzerine kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
Soruşturma kapsamında SADAT Yönetim Kurulu Başkanı Melih Tanrıverdi'nin ifadesi bile alınmadı ve dosya 4 ay gibi kısa bir zamanda kapatıldı.
Tarih 13 Mayıs 2022. Akşener’in bu iddiasının üzerinden dört yıl geçmişti. Türkiye yine bir kader seçimine doğru gidiyordu. Bu kez başka bir siyasi lider, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu SADAT’a dair çok ciddi bir iddiayı gündeme getiriyordu.
Kılıçdaroğlu, İstanbul’da olağanüstü MYK toplantısının ardından “sürpriz“ bir biçimde milletvekilleriyle birlikte SADAT’ın Beylikdüzü’ndeki binasının önüne gitmişti.
Çok net konuşmuştu SADAT’ın önünde:
"Türkiye asla paramiliter kuruluşlara, kurumlara, kişilere teslim edilmeyecektir. Seçim güvenliği önemlidir. Önünde bulunduğumuz SADAT bir paramiliter kuruluştur. Daha düne kadar Erdoğan'ın danışmanlığını yapıyordu bunlar. Bu kuruluşun hedefleri arasında gayri nizami harp eğitimi de var. Yani sabotaj, baskın, pusu kurma, suikast ve tediş. Tedhiş Arapça terör olarak tanımlanıyor, Türkçesi de terör. Burası terörist yetiştiren bir kurumdur.
SADAT gibi kuruluşlar, kim olursa olsun seçimi gölgeleyecek seçimin güvenliğini sarsacak herhangi bir şey olursa sorumlusu burasıdır ve Saray'dır. Bunu tüm Türkiye'ye açık ve net ifade ediyorum.“
Daha sonra Barış Pehlivan’ın yazısından öğrendik ki bu ziyaretin arkasında da “güvenlik bürokrasisinden bir isim“ varmış. Üstelik “çok üst düzey“ ve “sağcı diye bilinen bir yurtsever isim“.
Bu isim Kılıçdaroğlu’na gitmiş ve “kanun dışına çıkacaklar“ demiş.
Üstelik bu “kanundışı“ sözü sadece seçim güvenliğine ilişkin değilmiş, başta “Kılıçdaroğlu olmak üzere siyasilere suikast girişimi bekleniyor“muş.
O nedenle Kılıçdaroğlu, SADAT’ın önünde şu cümleleri kurmuştu:
"Siyasi cinayetler, demiştim. Karanlık odaklar var demiştim. Hangi maşalar kullanılacak bu karanlık işlerde? Kimler hangi hedefler için devreye girecek? Her türlü kaostan SADAT gibi paramiliter danışmanlar sorumlu tutulur. Bil. Öyle heveslere girişme."
Sadece bu da değil tabii.
Normal bir ülkede hükümeti devirecek boyutta iddialar ortaya atan Sedat Peker de 2021’in sonlarına doğru SADAT’a dair çok şey söylemişti.
Kendisinin de içinde yer aldığı ölüm listesinden söz eden Peker, “Korku iklimi için bir SEDAT’ÇILAR bir de sadatçılar vardı. SEDAT’ÇILAR artık yok“ demişti.
SADAT hakkında pek çok yasadışı eylemden söz eden Peker başka bir şey daha anlatmıştı.
Türkiye'nin en karanlık dönemlerinden biri olan 7 Haziran, 1 Kasım 2015 tarihleri arasında ülkede korku iklimi yaratmaya SADAT ile birlikte karar verdiklerini söylüyordu Peker:
"Ülkede korku iklimi yaratmak için silahlanın çağrısını yapmam ortak fikirdi. Oluk oluk kan dökülme çıkışını yapacağından haberdar değildik diyemezsiniz. O tarihlerin birkaç gün öncesinde yaptığım görüşmelerin HTS kayıtları da ortaya çıkacaktır.“
SADAT’ın durumunun açıkladığı diğer dosyalardan farklı olduğunu da vurguluyordu Peker:
“Çünkü bunların elinde çokça silah var. Bu yüzden sıkılmadan bunları takip edip üzerlerinde durmak lazım.
Ülke için planlanan en karanlık işlerin uygulayıcısı olmuş ve olacak kişiler bu yapının içinde yer almaktadır.
Yurt dışında yaşayan bazı kişilere suikast yapılması fikri yeni değil, 4-5 senelik bir konu.
Mahrem odalarda bunlar konuşuldu. Ancak o an aklıselim galip gelmişti. Yaşanan uluslararası sorunlar daha büyük krizlere dönüşür diye vazgeçildi. Ancak şu an devletin içinde aklıselimle hareket edebilen insan sayısı yeterince olsa da, SADAT gibi yapıların etkisiyle kontrolsüz bir şekilde bu tip eylemlere hem yurt içinde hem yurt dışında başvurulması mümkün görünüyor."
Peker, SADAT’ın yaptığı “kayıt dışı“ işlere dair bilgilerin “bazı namuslu devlet yetkililerinin elinde“ olduğunu da söylüyordu.
Anlaşılan o “namuslu devlet yetkilileri“ 2018 seçimleri öncesi Akşener’i uyarmıştı, 2023 seçimleri öncesi de Kılıçdaroğlu’nu.
İşte bu SADAT, Kemal Kılıçdaroğlu TV100’de konuşurken reklamını döndürttü ekrandan.
Hadi diyelim ki iddia ettikleri gibi “sadece ticari bir şirket“ ve “Türkiye içine hizmet vermeyen“ bir yapı SADAT; peki neden televizyon reklamına ihtiyaç duydular.
Reklamı gören birisi gidip “hadi bir suikast eğitimi alayım“ ya da “ben tedhiş eğitimi alayım“ demeyecekse…
Niye böyle bir reklam verdi SADAT? Kılıçdaroğlu’na “gol“ atmak için mi?
Yüzleri maskeli, ellerinde uzun namlulu silah tutan adamlarla neyin golünden söz ediyorlar?
Kılıçdaroğlu, verilen mesajın ne olduğunu çok açıkça söyledi partisinin grup toplantısında:
"Silahlı insanların olduğu reklamla güya beni tehdit ediyorlar. O resimdeki mesaj net.
‘Sizin için geleceğiz’ diyorlar.“
Kılıçdaroğlu’na göre bu “paramiliter“ yapı büyük bir resmin sadece bir parçasıydı ve temelinde halktan çalınan para vardı.
“Beşli Çete“ diye sembolize ettiği binlerce çetenin, mafyanın, uyuşturucu baronunun bu iktidar döneminde devletten, halktan çaldığı 418 milyar dolardan söz ediyordu Kılıçdaroğlu:
“Çok açık ve net şekilde söyledim. Tahsil edeceğim rakam budur ve defterinize yazın. Sizden 418 milyar doları, iktidarımızda tahsil edeceğiz ve alacağız. Önce benimle konuşmak ve anlaşmak istediler. Kapıyı yüzlerine kapattım. Her türlü operasyona başvurdular ve artık son aşamaya geldik. Silah ve suikast tehditleri. Son uyarılarını yapıyorlar akıllarınca.
Eğer bana bir şey olursa halkıma emanetimdir. O 418 milyar doları siz tahsil edeceksiniz. Benim size vasiyetimdir bu.”
Türkiye’nin kurucu partisinin Genel Başkanı, açıkça “suikast tehdidinden“ söz ediyor, “vasiyetim“ diyor.
O nedenle bu meseleyi konuşurken sadece “reklam nasıl verildi“, “kanal böyle bir reklamı niye kabul etti“, “Kılıçdaroğlu konuşurken o reklamın yayınlanmasına nasıl ve kim izin verdi“ çerçevesinden değil bütün bu büyük resim üzerinden konuşmak gerekiyor.
Eğer tüm bu yaşananlara rağmen SADAT hakkında ciddi bir soruşturma açılmıyorsa soru hala ortada, hem de tarihiyle birlikte:
İktidar odakları 14 Mayıs seçimleri için nasıl bir ortam hazırlıyor?