2024: Büyük seçim yılı

2024, dünya genelinde demokrasinin geleceği için kritik bir yıl niteliğinde. İçinden geçtiğimiz bu yıl, yaklaşık 2 milyar insanın oy kullanacak ve dünyanın en kalabalık 10 ülkesinden sekizinde seçimler gerçekleşecek. 60'tan ülkede seçimlerin yapılacağı bu yıl, temsili demokrasinin de sınavı olarak ele alınıyor. 2024 yılı, süper seçim yılı, hatta yakın tarihteki en büyük seçim yılı olarak adlandırılıyor.

ÖZGE MUMCU AYBARS


2024, dünya genelinde demokrasinin geleceği için kritik bir yıl niteliğinde. İçinden geçtiğimiz bu yıl, yaklaşık 2 milyar insan oy kullanacak ve dünyanın en kalabalık 10 ülkesinden sekizinde seçimler gerçekleşecek. 60'tan fazla ülkede seçimlerin yapılacağı bu yıl, temsili demokrasinin de sınavı olarak ele alınıyor. 2024 yılı, süper seçim yılı, hatta yakın tarihteki en büyük seçim yılı olarak adlandırılıyor.

Ülkelerin siyasi gündemi her ne kadar kendine has dengelerde seyretse de, seçimler, dünyada otoriter rejimlerin yayılması, bağımsız ulus-ötesi kurumların zayıflaması ile seçmenlerin öfkesiyle karşı karşıya kalındığı bir zaman aralığında gerçekleşecek. ABD'de Donald Trump'ın yeniden yükseldiği haberleri kulaklara çalınıyor örneğin. Eğer olur ya, Trump seçimleri kazanırsa, kendisinin son açıklamalarına bakılırsa, NATO'nun akıbeti, dünyayı bekleyen önemli konulardan biri olacak.

Jeopolitik gerilimler dünyanın her yerinde, zira dünya oldukça uzunca bir zamandır çift kutupluluk ekseninde ilerlemiyor. Bugün, ABD'li ünlü şarkıcı Taylor Swift'in Asya'daki turne programı, Singapur-Tayland-Filipinler hattında tansiyonu yükseltmesi bile bir diplomatik krize dönüşebiliyor. Ya da dünyanın bir başka yerinde, Kızıldeniz'de Husiler dünyanın tüm ticari akışı engelleyebilecek simgesel nokta atışlarıyla da, dünya ticaretini sekteye uğratma potansiyeline kavuşuyor. Şu anki dünyada, çizgisel ilerleyen bir tarih yok – ne zaman vardı ayrıca tartışılır olsa da – zamandan, mekandan ve aktörlerden hızlı ve değişken çatışma alanları ve bu alanlara göre alınan geçici önlemler var. Geçici önlemler de, döngüsel biçimde, ülkelerdeki seçimleri de etkiliyor.

Tarihsel düzlemde bu zikzaklar çizilirken, 2024, gelecek yılların siyasetini de belirleyecek bir yıl oluyor. Tüm kaosu içindeki bu dünyada, popülizmin ve aşırı sağ partilerin yükseldiğini de düşünürsek, seçimler, demokrasilerin "görece" kırılganlığını da ortaya çıkarabilir bir nitelikte duruyor.

Daha geniş ölçekli bir seçim gündemde. 6 – 9 Haziran 2024'te gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimlerinde merkez sağ partilerinin yükselmesi bekleniyor. Sonucu etkileyebilecek önemli faktörler arasında popülist ve milliyetçi hareketlerin yükselişi, COVID-19 salgınının ele alınışına ilişkin olumsuz kamuoyu değerlendirmeleri, salgının ekonomik etkileri, hızlanan iklim değişikliği ve çevre politikaları giderek ön plana çıkıyor. Elbette popülist ve milliyetçi dalgaların yükselişi, göçmen karşıtlığı ile iç içe gidiyor.

Diğer yandan dünyamızda son 10 yılı aşkın süredir bölgesel çatışmaya evrilen politika tercihleri, insanları göçmenliğe sevk ediyor- bu durum, Batı demokrasilerinin göçmen politikalarını da elbette etkiliyor.

Göçmenlik demişken, minik bir sıçramayla, Türkiye'deki göçmen rakamlarına şöyle bir göz gezdirelim...

TÜİK verilerine göre, 2022 yılında Türkiye'den yurt dışına göç edenlerin sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 62,3 artarak 466 bin 914 kişiye ulaştı. Göç edenlerin yüzde 55,7'si erkek, yüzde 44,3'ü ise kadın oldu. Türkiye'den yurt dışına gidenler arasında 139 bin 531 Türk vatandaşı bulunurken, 327 bin 383'ü yabancı uyruklulardan oluştu. En çok göç eden yaş grubu yüzde 5,8 ile 25-29 yaş aralığındaydı. Türkiye'ye en çok göç eden yabancı uyruklu nüfus içinde Rusya Federasyonu vatandaşları yüzde 25 ile ilk sırayı alıyor.

2022 yılında, Rusya – Ukrayna Savaşı devam ederken Türkiye göç alan ülkeler arasında ön sıralarda yer aldı. Görece yakın zamanda başlayan İsrail – Filistin Savaşı'ndan sonra nasıl bir göç dalgasıyla dünya karşılaşacak belirsiz. Otoriter ve milliyetçi dalganın bu noktalardan daha da güçleneceğine dair hızlıca bir çıkarım yapmak, geçmiş deneyimlere bakarak kolay olabilir.

Siyasete karşı duyarsızlık

Harvard Üniversitesi'nde ders veren Panama'nın eski Dışişleri Bakanı Erika Mouynes, günümüzde demokrasiye bakış açısının karmaşık bir dönüşüm içinde olduğunu ifade ediyor. Mouynes, insanların aslında demokratik değerlere olan inancını kaybetmediğini, ancak siyasetin kişisel ihtiyaçlarına cevap vermediğini, bu nedenle de seçimlere karşı görece duyarsızlaştığını belirtiyor.

Mouynes'un altını çizdiği üzere dijital dünyayla temas içindeki vatandaşlar, siyasi süreçlere doğrudan dahil etmek için daha fazla fırsat buluyor. Malum, sosyal medya platformları ve dijital kampanyalar gibi araçlar sayesinde insanlar, geleneksel medya ve siyasi partilerin söylemlerinin ötesinde, siyaseti şekillendirebilir hale geldi. Bu, demokratik katılımı artırma ve siyasi süreçleri daha şeffaf, hesap verebilir ve halka açık hale getirme potansiyeline sahip. Ancak madalyonun diğer yanına bakıldığında bu durum, mahkemeler aracılığıyla vatandaşın üzerinde dijital kontrolün arttığı bir döneme de işaret ediyor. Bu süreç dijital okuryazarlığın artırılması ve dezenformasyon ile mücadele gibi alanlarda çalışılmasını da beraberinde getiriyor.

Türkiye ve yerel seçimler

31 Mart 2024'te, Türkiye yine sandık başında olacak. 2019'da kırılan AKP hegemonyasının ardından çıkan demokrasiye dönük "umut kıvılcımı" Haziran 2023'te dağıldı. "Süper vatandaş" kaybetti demiştim, haziran ayında. 2024 yerel seçimleri, umudun kaybolduğu yerde, siyasi kavgaların tavanda olduğu bir yerde gerçekleşecek.

Kaldı ki, dağılan siyasi ittifakların yanında, siyasi söylemlerin dağıldığı, partiler içindeki kavgalarla harman olmuş şekilde 2024 yerel seçimlerine doğru ilerliyoruz. Belediye başkan adaylarının detone şarkıları izaha muhtaç geliyor. Gazze'deki sivil kayıplara ağlarken yarım saat sonra bir belediye başkan adayını göbek atarken görebiliyoruz.

İktidarın adayı duygu durum değişiklikleri yaşarken, bu dağınık süreç, muhalif seçmenin kendini "küskün" olarak adlandırdığı bir başka tepkiyi de içeriyor. "Umutlarımızı baharlara bağladık, olmadı, o zaman siyasetçileri cezalandırma zamanı geldi" düşünenlerin sayısı az değil. Ancak bu kırgınlık hali, otoriter siyasetin yeniden kendini farklı düzlemlerde kendini var etmesine de kapılarını kolayca açıveriyor.

Aday seçim süreçlerindeki vahim yol kazalarından azade, bu temel durumu yeniden ön plana koymak gerekiyor. Ana- muhalefetin önündeki en büyük sınav şu anda tam da bu.

Ama yakın geçmişe yeniden bir bakmak lazım. 2019 yerel seçimleri, otoriterliğe karşı yerelden örgütlenerek değişim konusunda dünyaya bir örnek olmuştu. Hatta Türkiye ile Macaristan aynı siyasi perspektifle ele alınıyordu. Belki de, süregiden otoriterliğin uzunluğu, bu örneklerin devamının gereğine de işaret ediyordur, bir de buradan bakmak mümkün olur mu acaba?

Bu konuları, diğer yazılarımda teker teker açacağım.

Not: Görece uzun bir aradan sonra yazılarıma geri döndüm. Aynı zamanda, sizlere farklı bir formatla, yeni bir podcast'te buluşacağımızın müjdesini de vermek istiyorum.

Köşe Yazıları Haberleri