Başlıktaki sayı AKP hükümetlerinin yaptığı faiz harcamalarını gösteriyor. Sayının açılımını yazalım; 27 trilyon 445 milyar 633 milyon 32 bin 931 Törkiş lira. Bu rakam, 2003 – 2025 (kasım) itibariyle faize ödenen para…
Nereden buluyoruz bu rakamı?
Her yıl bütçe faize ödenen para (”faiz harcamaları”) belli. HMB’nin Merkezi Yönetim Bütçe Denge Tablosundan TL cinsi rakamları alıyor, kendi yılının ortalama dolar kuruna çeviriyor ve dolar cinsinden faiz harcamalarını buluyoruz. Sonra 23 yılın (2025 11 aylık rakamlardır!) faiz giderlerini topluyoruz: 645 milyar 779 milyon 600 bin 775 dolar! Yuvarlayalım; 646 milyar dolar. İşte bu para, bugünkü kurla 27 trilyon 445 milyar 633 milyon 32 bin 931 lira ediyor.
Garabetimiz şu: Türkiye, tarihindeki en yüksek faiz ödemelerini faize en karşı hükümet döneminde ödüyor. İkide bir faize fena halde karşı olduğunu ilan eden Nas’cıların marifeti mi diyelim?
Bu paranın ne demek olduğunu nasıl anlatalım?
Mesela, “KÖİ modeliyle gerçekleştirilen projelerin 2025 yılı Eylül ayı fiyatlarıyla yatırım tutarlarının sektörel dağılımına bakıldığında; 41,85 Milyar ABD Doları ile karayolu sektörünün ilk sırada olduğu görülmektedir. Havaalanları ise 25,78 Milyar ABD Doları ile ikinci sıradadır. Bunu 22,93 Milyar ABD Doları ile enerji sektörü takip etmektedir. Yap-Kirala-Devret modeliyle gerçekleştirilen sağlık projeleri 13,80 Milyar ABD Doları ile dördüncü sıradadır.” (Strateji Bütçe Başkanlığı verisi)
Yani hülasa… AKP’nin; demokrasi, adalet, insan hakları, şeffaflık, basın özgürlüğü gibi neredeyse bütün uluslararası medeniyet ölçülerinde memleketimizi dibe gömerken yükselttiği ve “çağ atlamak”, “muassıra ulaşmak” filan gibi kaba kağıt laflarla pazarladığı 227 projenin (hani şu “cebimizden kuruş çıkmayacak” diye anlatılanlar!) toplam yatırım değeri (o da abartı rakamlarla) 105 milyar dolardır.
Demek ki faize giden parayla yapılanın 6 katını yapabilir büyüklükte!
Daha doğrusu, o devasa projelerin (üstüne üstlük 150 milyar dolar civarında da garanti yükü yaratılarak!) yatırım değerinin 6 katından fazlası faize gitmiş.
Elbette; KÖİ “modeliyle” yanaşma müteahhitleri semirtmek yerine, devletin yapmasını tercih ederim de aklımın parayı ille de inşaata gömmeye yettiğini sanmayın. Kuşkusuz bu para eğitime, sağlığa, gelir adaletsizliğini düzeltici, yoksulluğu azaltıcı harcamalara da gidebilirdi. Memleketin refahını, huzurunu artırabilirdi.
Sağlık dedik mesela… Size bir başka kıyaslama söyleyeyim. Bugün optimum ölçülerde modern donatılı, kapasiteli bir hastane 500 milyon dolara mal edilebiliyor. AVM kılıklı devasa 20 hastaneyi müteahhitlere yaptırmak ve bazı hesaplamalara göre 70 milyar dolar garanti yükü altına girmek yerine, faize giden paranın 10’da birinden azı ile 100’den fazla hastane yaptırabilirdi.
Türkiye neden yüzde 30 ödüyor?
Peki ne demek istiyorum? Devletler, hükümetler borçlanmaz mı, faiz ödemez mi? Sıfır faiz gideri tasavvur edilebilir mi?
Hükümetler elbette borçlanırlar, faiz de öderler… Fakat bizim gibi 10 yıllık tahvile yüzde 30 faiz ödemezler. Döviz cinsinden borçlanmaya yüzde 4 – 5, (hatta bir süre öncesine kadar yüzde 7-8) faiz ödemezler. Güvenilir ve dengeli, istikrarlı memleketler krizden krize sürüklenmezler, kredi notları yüksek olur, CDS’leri düşük olur, enflasyonları düşük olur… Borçlanırlar ama onlarda faiz ödemeleri ana parayı geçmez mesela… Daha iyisi denk bütçe elbette. Yani devletin gelirleri ile giderlerini karşılayabilmesi… Dolayısıyla borçlanma ihtiyacı olmaması… Bizde merkezi yönetimin borç stoku katlana katlana gidiyor. Artık aylık 300 – 400 milyar TL arasında artıyor. Bu borcu çevirmek için, faizlerini ödemek için (geçenlerde Mehmet Şimşek söyledi: Faizleri ödemek için de borçlanıyoruz!) boğucu bir döngü içinde memleketin alın teri, kaynağı yerli yabancı faizciye akıyor. Kim bu faizciler? Devlete borç verenler, bankalar, uluslararası finans kesimi, fonlar, yatırımcılar…
Durum iyileşme işareti de vermiyor. 2025 yılında faiz ödemeleri 50 milyar doları geçecek. Bu rakam bir rekor. İkinci en yüksek rakamdan (39 milyar dolar) 10 milyar dolar daha fazla. 2018’i başlangıç kabul edersek, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dönemi yıllarda yıllık ödenen faiz, 15, 3 milyar dolar, 2019’da 17.6 milyar dolar, 2020’de 19,1 milyar dolar, 2021’de 20,3 milyar dolar, 2022’de 18,7 milyar dolar, 2023’te 28,4 milyar dolar, 2024’te 39 milyar dolar, bu yıl 50 milyar dolar!
Neresinden bakarsanız bakın, Türkiye’de bütün iktisadi göstergelerde 2018 sonrasında derin bir bozulma görülebilir.
Son bir söz… Denk bütçe öyle olanaksız bir şey değil, borçlanma da ayıp değil. Ama diyelim ABD yüzde 4.1 öderken, Almanya 2,88 öderken, İngiltere 4,5 öderken, Çin 1.83 öderken Türkiye’nin 10 yıllık tahvile yüzde 30 ödemesi ayıp. Bu yarattığınız düzenin, yarattığınız risklerin maliyeti. Bu doğrudan doğruya sizin maliyetiniz.
Botsvana 20 yıllık tahvil faizi 11,5
Kenya’nın 10 yıllık tahvil faizi 12,7
Morityus 10 yıllık tahvil faizi 5.66
Uganda’nın yüzde 16,9
Türkiye neden yüzde 30 ödüyor?
Bu kimin, neyin maliyeti?