12 Eylül askeri darbesinin hemen sonraları. Yer Dersim. Köylerinde okul olmadığı için yakındaki büyük köyün ilk okuluna gitmek zorunda kalan yedi, sekiz çocuğun önü bölgede devreye gezen askerler tarafından kesilir. Üstelik bu ilk değildir. ‘Terörist’ aramak için dağlarda gezen askerler, bu çocukların her gün bu zorlu bir yolu katettiğini farketmiş ve bu çocukları kendilerine bir eğlence aracı haline getirmiştir. Her gün sırayla bir çocuğa askerler tarafından soru sorulur, cevap doğru değilse çocuk itilip kakılır.
O gün sırası gelen çocuğu zor bir soru beklemektedir. Asker, çocuğu karşısına alıp sorar: Kürt müsün, Türk müsün?
Çocuk düşünür. Evde tek kelime Türkçe konuşulmamakta, okulda ise her gün “Türküm, doğruyum”la başlayan andımız okunup okula öyle girilmektedir. Çocuk, işin ucunda askerler tarafından itilip kakılmak var diye işi garantiye almak ister. Yanıtı, “Okulda mı, evde mi?” olur. Oyun, askerin çocuğa attığı sert bir tokatla son bulmuştur.
Üzerinden 41 yıl geçen 12 Eylül faşist darbesinden bir çocuğun payına düşen tokatın hikayesi bu.
Türkiye, “kardeş kavgasını bitireceğiz” yalanına sığınıp yönetime el koyan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren liderliğindeki cuntanın yarattığı yıkımın etkilerinden hala kurtulamadı. Sözde demokrasiye sahip çıkmak için harekete geçen faşist cunta, siyasi partiler, sendikalar başta olmak üzere tüm demokratik kurumları kapattı. Sendikalar, sivil toplum örgütleri ortadan kaldırıldı, bu kurumlar ‘suç örgütü’ ilan edildi.
Resmi verilere göre darbe sonrasında 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişi cunta mahkemelerinde yargılandı. Yapılan işkenceler nedeniyle 300 kişi hayatını kaybetti. 50 kişi idam edildi. Cunta, 1 milyon 683 bin kişi siyasi görüşleri nedeniyle fişledi.
Üzerinden 41 yıl geçen darbenin en önemli ayrıntılarından biri, darbecilerin ABD yönetimi ile kurdukları ilişkiydi. Dönemin CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze, 12 Eylül gecesi ABD Başkanı Jimmy Carter’a “Bizim çocuklar işi başardı” mesajı göndermişti. Bu bilgi 12 Eylül davasına MİT tarafından gönderilen bilgiyle de doğrulandı. MİT’e göre, ABD Büyükelçiliği iki gün önceden darbenin yapılacağı tarihi biliyordu.
Türk siyasi tarihinin en büyük kara lekesiyle hesaplaşma hala gerçekleştirilemedi. Darbenin mimarları çok geç açılan göstermelik bir davada, göstermelik cezalar aldılar. 31 yıl sonra açılabilen bu davaya kadar çoğu siyasi tarafından el üstünde tutuldu darbeci generaller. Kimi büyük şirketlerin yönetim kurullarına üye oldu, kimi ismi okullara verilerek ‘onurlandırıldı”. Türk siyaseti darbeyi ve darbecileri ya anlamadı ya da anlamak istemedi. Ama onları anlayanlar tabii ki oldu. 12 Eylül davasında ‘mağdur’ olarak gösterilmek istenen sosyalistlerin şu itirazı tarihe geçti: Biz darbenin mağduru değil, muhatabıyız!
Evet, 12 Eylül darbecilerinin bir hedefi ve buna bağlı olarak da muhatapları vardı. Hedef; demokrasi, emeğin hakları, özgür ve eşit bir yaşam için sistemi zorlayan geniş halk kesimlerini pasifize etmekti. Amaç ise dışa bağımlı bir ekonomik ve siyasi sistemle sömürü düzeninin devamını sağlamak.
Bugünden bakıldığında CIA yetkilisinin söylediği doğru çıkıyor. Evet “onların çocukları” başardı. Türkiye 41 yıldır, demokrasisini bir adım öteye götürmeyi başaramadı.
12 Eylül 2010’da darbe anayasasını değiştirme adına halka onaylattırılan göstermelik reformlar yargı bağımsızlığı, emekçiye örgütlenme hakkı vaadediyordu. Oysa bugün yargı artık siyasi iktidarın emir komutasından çıkamaz halde. Yargıyı siyasallaştırma girişimi öyle bir noktaya geldi ki bir süre öncenin AKP’li avukatları artık hakim olarak kürsülerde hüküm veriyor.
İktidar, bağımsız sendikal hareketi ortadan kaldırmak için tüm imkanlarını seferber ediyor. Emekçilerin grev hakkı ‘tek adam’ın “yasakladım” demesiyle ortadan kalkabiliyor. Kamu çalışanlarının üye olmaya zorlandığı hatta mecbur bırakıldığı sendikalar eskinin ‘sarı’ sendikalarına rahmet okutacak durumda. Oturdukları pazarlık masalarında emekçinin taleplerini savunmak yerine siyasi iktidarın temsilcisi gibi davranan sendika ağaları ile dolu ortalık.
12 Eylül darbecilerinin icadı OHAL, AKP iktidarının en güçlü silahı olarak varlığını sürdürüyor. Tüm ülke yıllardır adı her zaman OHAL olmasa da olağanüstü bir hal yaşıyor. Valiler, siyasi iktidarın talepleri doğrultusunda bir ili aylarca hatta yıllarca her türlü demokratik hak arama eylemine ve etkinliğine yasaklama yetkisine sahip. Bu yasağın devreye girmesi de şart değil. Anayasal hak olan ve izin alınmasına gerek olmayan gösteri yürüyüşü, basın açıklaması gibi etkinlikler artık polisin güç gösterisi alanları. Polis şiddetiyle sonuçlanmayan bir basın açıklaması ya da yürüyüş artık neredeyse imkansız.
Cuntanın akademiye darbesi YÖK hala iş başında. Siyasi iktidara tam bağlı YÖK yöneticileri, üniversiteleri AKPlileştirmek için tüm güçlerini ortaya koyuyor. Üniversiteler küresel ölçekte itibar kaybetmeyi sürdürürken olup bitene itiraz eden akademisyenler cadı avının hedefi konumunda. Bir bilim insanının barış istemesinin suç sayıldığı günleri yaşıyor ülke.
12 Eylül darbecilerinin ilk hedeflerinden biri yola gelmeyen basını susturmak ya da sansürlemek olmuştu. AKP iktidarı yeni yöntemler geliştirdi bu konuda. Medyanın yüzde 90’ından fazlası sermaye sahipleri aracılığıya kontrol altına alınıp, işini doğru yapmaya çalına gazeteciler bu kurumlardan uzaklaştırıldı. Kalan medya kurumları ise ağır para cezaları, açılan davalar ve mali baskılarla susturulmaya ya da yok edilmeye çalışılıyor.
12 Eylül darbesi 24 Ocak 1980’de ekonomiye dair alınan kararların hayata geçirilmesi için kullanıldı. Ülke ekonomisinin kötü yönetilmesi nedeniyle oluşan ekonomik krizin faturası halka çıkartıldı. Kamuda ücretlerin düşürülmesi, kamu harcamalarının kısıtlanması, temel ihtiyaç ürünlerine yüzde 100’den fazla zam yapılması gibi düzenlemeleri içeren 24 Ocak kararlarının uygulanabilmesi ancak darbenin tamamen susturduğu bir toplumda hayata geçirilebilirdi. Nitekim öyle de oldu. 19 yılı bulan AKP iktidarı da -IMF ile ilişkiler hariç- bu yolda. Ekonomik büyüme masalları ile temel ihtiyaç ürünlerine yapılan fahiş zamları, kamu çalışanlarının ücretlerine yapılan göstermelik artışları ve TÜİK’in tüm hesaplama oyunlarına rağmen sürekli artan enflasyonu aynı haber bülteninde izliyor Türkiye.
Çok mu karamsar oldu bu yazı? O zaman bundan 40 yıl sonra dönemin bir kesiti olarak tarihte yerini bulacak bir anıyla bitirelim:
4 Eylül 2021. AKP lideri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rize’de bir toplu açılış törenine katıldı. Temsili bir kurdela kesme töreni düzenlenecekti ve etkinliği planlayanlar Cumhurbaşkanı’nın kurdelayı çocuklarla birlikte kesmesinin güzel bir görüntü olacağını düşünmüştü. Çocuklar bulundu, Erdoğan’ın önünde yerlerini aldı. Hepsi de çok neşeliydi. Kameralar önünde ülkeyi yöneten isimle birlikteydiler. Fakat çocuklardan biri heyecanına, muzipliğine yenildi. Talimat almadan, herkesten önce kurdelayı kesti. O gülüyordu yaptığına ama gülmeyen biri vardı tam arkasında. Çocuğun neşeli anları, kafasına aldığı iki parmak darbesiyle son buldu.