Geçen yıl 4.3 milyon haneye sosyal yardım yapıldı.
Bu yıl yüzde 200 zamlanan doğalgaz ve elektrik fena halde can yakıyor ama hükümet 2,5 milyon ailenin faturasını ödüyor. Ayrıca 4 milyon aileye daha 12 ay boyunca "Aile Destek Programı" adı altında ayda 450 lira ile 600 lira arasında para dağıtılacak.
Sadece ekim ayında 9.7 milyar liralık sosyal yardım yapıldığı açıklandı.
Çeşitli yardım kalemleriyle milyonlarca kişiye ulaşılıyor; yoksul halk midesinden iktidara bağlanıyor. Geçen yıl 27 milyon kişinin 97.8 milyar lira sosyal yardım aldığı görülüyor.
Seçim yaklaştıkça yardımın kapsamı ve miktarı artıyor. Yardım alanlar hükümete sempati duyuyor. "Kazan kazan" diye adlandırılan modelin çarpıcı bir örneği. Dar gelirli vatandaş yıllarca yardım alıp karşılığında oy veriyor.
Bu koz cumhuriyet tarihinde başka hiçbir hükümet tarafından böylesine etkin biçimde kullanılmamıştı. Ak Parti'nin en büyük keşfidir sosyal yardımlar. 2002 yılında yaklaşık 1 milyon aileye yardım yapılırken, şu anda 30 milyonu aşmış durumda.
Sadece yardımlar mı?
Toplu Konut İdaresinin "ilk evim" projesine başvuran 5 milyon 135 bin kişiye "ev", 1 milyon 177 bin kişiye arsa, 73 bin kişiye işyeri sözü verildi. Böylece yaklaşık 6.5 milyon kişi daha, aileleriyle birlikte "konut, işyeri ve arsa" beklentisiyle hükümetin yörüngesinde saf tutmuş oldu. Her başvuru sahibini 2 ile çarpsanız 13 milyon kişi yapıyor.
Yılbaşında 10 milyon asgari ücretli ve 13 milyon emeklinin maaşına yapılacak zamları, EYT'lilerin emekli edilmesini, sözleşmelilerin kadroya geçirilmesini de eklediğinizde ortaya çıkan tabloyu düşünün... Hükümetten yardım alanlara "beklenti" içerisinde olanları da eklerseniz 60 milyonu aşıyor.
Önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlerde 64 milyon kişinin oy kullanacağı dikkate alındığında, iktidarın bol keseden para ve beklenti dağıtarak elde ettiği avantaj daha net görünüyor.
Muhalefetteki 6 partinin önünde bulunan büyük engelin matematiksel doğrulaması böyle.
Ancak bu engel kendi içinde fırsatı da barındırıyor. Muhalefetin hareket alanı tamamen ortadan kalkmış değil. Milyonlarca insanın "yardıma bağımlı hale gelmesi" övünülecek değil, üzerinde kafa yorulacak bir argüman.
DİSK'e bağlı Birleşik Metal İş Sendikasının araştırmasına göre, Kasım 2022 itibariyle açlık sınırı 7 bin 552, yoksulluk sınırı 26 bin 123 liraya çıktı.
Asgari ücret açlık sınırının altında. Emeklilerin durumu da farklı değil. Fiyat anarşisi nedeniyle üreticiden tüketiciye ulaşana kadar ürünlere o kadar yüksek zamlar yapılıyor ki, maaş artışlarıyla bunu dengelemek imkansız.
Türkiye'de yoksulluk sınırının altında yaşayan kişi sayısının 50 milyonu aştığı belirtiliyor.
Böyle bir tabloda 6'lı masada yer alan muhalefet partilerinin ne yapacağı önemli. Öncelikli sorunu "beslenme, barınma, iş" olan yoksul halk nezdinde maalesef "parlamenter sistem" , "anayasa değişikliği", "özgürlük, demokrasi, adalet" gibi kaliteli yaşam için zorunlu kavramların bir geçerliliği yok. Onlar kendilerine yapılan yardımlara göre karar veriyorlar. "Eldeki bir daldaki ikiden iyidir" ata sözü bu yaklaşımın bir yansıması. Üzerinde düşünülmesi gereken nokta işte budur.
Ak Parti 20 yıldır iktidarda olmasını "sosyal yardım" sihrine borçlu.
Şimdi 30 milyonu aşkın kişiye yapılan sosyal yardımlarla iktidar yarışa milyonlarca oy önde başlayacak.
Son genel seçimde ana muhalefet partisi CHP'nin 11 milyon 348 bin oy aldığı düşünülürse, muhalefetin işinin ne kadar zor olduğu açıkça görülüyor.
Yanıtı aranan soru şu:
6'lı masada yer alan muhalefet partileri ne yapmalı ki, iktidarın sosyal yardım kozuyla oluşturduğu bariyeri aşabilsin?