İki hafta önceki yazıda, Millet İttifakı’nın aday açıklama meselesindeki “yıpranma” şerhinin, üzerinde daha çok konuşulması gereken bir konu olduğundan bahsetmiştik.
Aradan geçen zamanda “Altılı Masa” bir kez daha toplandı, yine bir takım soyut açıklamalar yapıldı, yine aday açıklanmadı, yine insanların algılayabileceği ve en önemlisi de heyecanlanacağı, elle tutulur bir umut ışığı ne yazık ki sunulamadı. Aday tartışmalarına odaklanan reel siyasetin bu dar çerçevesine katkı sunmak amacıyla şu yıpranma meselesine bir kez daha dönelim.
Hayat yorar insanı, iş hayatı, okul, ev işleri, trafik, geçim derdi falan derken yıpranır insan. İnsan yıpranan bir varlıktır diyebiliriz. Aristotales’in insanın politik bir hayvan olduğu önermesi gibi bir cümle olduğuna şüphe yok, ancak modern zamanların yoruculuğuna pandemi koşulları da eklenince yıpranmamak mümkün mü? Malumunuz birçok meslek dalı için bu nedenle yıpranma payı adı altında ekstra ödemeler yapılır. Çok satanlar listelerinde en üst sıraları hiç kaptırmayan kişisel gelişim kitaplarının hepsini yalayıp yutsanız, hatmetseniz de bu gerilimli hayatın bizleri yıpratmaması mümkün mü?
Yıpranırız ama çok büyük çoğunluğumuz hayata her şeye rağmen yine de asılırız, mücadele ederiz, umuda sarılırız. Ahmet Kaya’nın nefis müziği, Yusuf Hayaloğlu’nun harika sözleriyle ifade etme gerekirse:
Yoksa bu ilişkiler, bu zaaflar
Seni yiyip bitirir,
Seni yiyip bitirir,
Dirhem-dirhem azalırsın...
Özetle yıpranma hayatın her aşamasına sirayet eden acımasız ve lanet bir gerçek. Emekleme çağındaki çocuktan lise ve üniversite sınavına girecek gençlere, eve ekmek alamayan emeklilere kadar herkes bu yıpranma girdabından payını alır ama yıpranıyorum diye insanlar elden ayaktan çekilmez, “yıpranırım” anlayışıyla harekete geçmekten geri durmaz, sorumluluktan kaçmaz…
Sanırım bu kadar girizgâh yeterli, meramımı muhtemelen anlamışsınızdır. İktidar tarafından olduğu kadar muhalefetin de kendi kendini sıkıştırdığı bir söyleme dönüştü bu mesele. “Seçim takvimi açıklanmadan biz de adayımızı açıklamayız, yıpranır” inadı, ne yazık ki koca ülkeyi kilitledi.
Daha somut konuşalım o zaman: Diyelim ki aday Kılıçdaroğlu oldu, yahu arkadaş, bu zaman kadar muhterem yeterince yıpranmadı mı cidden? Suikast düzenlendi, dövüldü yahu daha ötesi mi var? Abisi devreye sokuldu, mezhebinden, SGK müdürlüğüne kadar her gün yeterince saldırı altında değil mi zaten? Yani ne olabilir ki bundan sonra, “Kemal Bey uzaylıymış” falan mı denmesi bekleniyor? Buna ben şahsen sevinirim, bu insanı yıpratmaz, yüceltir zira.
Başka misal, İmamoğlu yeterince yıpranmadı mı? Alçı/Özkök rezaletinden tatillerde yakalanmasına kadar neler söylendi neler dendi, ne hakaretlere maruz kaldı? Yavaş’ın ülkücü geçmişi bilinmiyor mu? Hatta İhsanoğlu gibi bir vaka karşımıza çıksa, diyelim Gül ya da Kesici aday olsa, millet bu isimleri tanımıyor mu olacak, herkes kimin ne olduğunu bilmiyor mu cidden? Son 20 yılda gördük ki Anadolu irfanı büyük bir hurafeden ibaret kabul ama lütfen bu kadar da saf görmeyiniz seçmen kitlesini. Devletin bütün imkanlarıyla birlikte adayın istihbarat bilgileri şüphesiz ortaya dökülecektir ama bu tarz saldırıları göğüslemeye muktedir olmayan insanı, siz de bir zahmet aday göstermeyin bu saatten sonra…
Sorun şu ki belirlenecek aday, seçime birkaç ay kala açıklanırsa bu seçim de büyük riske girecek. Teknik olarak bütün ülkeyi kapsayacak, ayağı yere basan bir siyasal iletişim kampanyasının kısa zamanda olamayacağını, bu tarz çalışmalara aylar değil yıllar öncesinden başlayan yurt dışı kampanyalarından ve İhsanoğlu-İnce vakalarının sonuçlarından biliyoruz.
Yıpranan zaten yıprandı. Yıpranmaktan korkan da, yıpranmaya karşı strateji geliştiremeyen de bu işe kalkışmasın. Siyasal söylem kadar isimler de artık bir anlamda önemini yitirmiş durumda. Görünen o ki İyi Parti ve diğer masadakiler Kılıçdaroğlu’na pek sıcak bakmıyor, iki belediye başkanı için “olabilir” havasındalar. Kilit konumdaki Emek ve Özgürlük İttifakı Kılıçdaroğlu’na sıcak, İmamoğlu’na ılık, Yavaş’a soğuk, Gül ya da Kesicivari adaylara buz gibiler. Şimdi bu isimlerin ve yaklaşımların dışında bilmediğimiz bir denklem var mı da temcit pilavı gibi bunları tartışıyoruz?
“Aday açıklanırsa yıpranır, gündemimizde yok” diye diye Millet İttifakı adeta kendini yıprattı. Hatta zaten yıpranmış bir ülkeyi daha da yıpratıyorlar. Üstelik iktidarın eline de “bak güvenleri de cesaretleri de yok” kozunu veriyorlar. Aday açıklanmadıkça isimsiz aday yıpranıyor, siyaset konuşulacağına kimin aday yapılacağı üzerine totolar oynanıyor. Sıcak seçim gündemini, siyasal gelecek vaatlerini, hayallerini konuşacağımıza eskimiş gündemler tartışılıyor. “Bu zaaflar bizi bitirip, dirhem dirhem azaltırken”, bütün muhalefet ittifaklarına seçime 8 ay kala asgari şuur, sizlere de iyi hafta sonları diliyorum.