CAN ERTUNA
Fotoğraflar: Can Ertuna
Erivan’ın Sovyetlerden kalan geniş bulvarlarında kavurucu temmuz sıcağı eşliğinde ilerliyoruz. Uzakta, kentin neredeyse her köşesinden görünen görkemli Ağrı Dağı’nın karlı zirvesiyle, şehrin dört bir yanında yükselen inşaatların çevresine kondurulmuş vinçlerin siluetleri yarışıyor. En son 2012’de parlamento seçimleri için geldiğimde şehir daha küçük ve alçaktı. İnşaat ekonomisi, ilk bakışta göze çarpan şekilde bu kenti de dönüştürüyor. Ancak değişim salt mekânsal ölçekte değil. İnsanlarla konuşunca başka önemli değişimlerin de farkına varıyorsunuz. Yaklaşık 10 yıl önce geldiğimde Karabağ’da işgal ettiği toprakları koruyan, Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı Rusya’nın garantörlüğü ve İran’la yakın ilişkilerinden emin, geleceğine daha güvenle bakan bir Ermenistan vardı. Oysa bu kez durum oldukça farklı, başkent Erivan’daki kaygı eşiği de o günlere kıyasla epey yüksek.
2020’deki savaş Rusya’ya duyulan güveni sarstı ama…
Ermenistan’da Türkiye, Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’dan uluslararası bir gazeteci heyetiyle bulunduğumuz dört gün boyunca, bu ülkeden gazetecileri ve siyaset bilimcileri de dinleme fırsatımız oldu. 3 yıl önce Azerbaycan’a karşı 44 günde yenilgiyle sonuçlanan savaşın etkisi hala oldukça canlı. Havalimanı’ndan kent merkezine giderken yol üstünde bir tepede bulunan askeri mezarlıkta yeni mezarların üzerinde dalgalanan üç renkli bayrakların sayısı yaşanan travmaya dair bir fikir veriyor.
Ancak sadece yakın geçmişin hatıraları değil endişenin sebebi. Karabağ’da gerilimin hala oldukça yüksek olması, bir küçük kıvılcımın gerilimi yine maliyeti yüksek bir savaşa dönüştürebileceğine dair duyulan kaygıyı da artırıyor. Bu endişenin en önemli kaynağı ise Rusya’nın tutumuna dair duyulan şüphe. Önceki ziyaretimde yakın müttefik olarak gördükleri Rusya’nın stratejik desteğine sonuna kadar güvenildiğine dair güçlü mesajların verildiği Erivan’da, bu kez Kremlin’e rağmen bir alternatif güvenlik anlayışının geliştirilip geliştirilemeyeceği sorgulanıyordu.
Türkiye’de Rus kültürüne atfedilen, dış politika analizlerinde iştahla kullanılan (ancak birçok Rus’un ilk kez duyduğu) bir özlü söz var: “Ayıyı dansa kaldırırsan, dans, sen vazgeçtiğin vakit değil, ayı vazgeçtiğinde sona erer”. Bu bir Rus atasözü mü bilinmez ama Ermenistan Rusya ilişkilerini açıklamak için de başvurulabilecek bir klişe. Üstelik Rusya’nın yirmi yılı aşkın bir süre tutkulu bir partneri canlandırdığı tangodan sonraki tercihi, bir süredir, rock ‘n’ roll. Rusya son dönemde partnerini başı döndüren hareketlerle sınırlarını kendi belirlediği dans pistinin köşelerine savurmaktan geri durmuyor.
Ermenistan, 3 milyonu dahi bulmayan nüfusuyla Güney Kafkasya’nın en küçük ülkesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Türkiye ile sınır güvenliğini Rusya’ya emanet etmiş durumda. Rusya’nın liderliğinde, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ile birlikte NATO’nun bölgedeki nüfuzunu karşılamak için hayata geçirilen Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün, basitleştirilecek olunursa, bir askeri ittifakın içinde. Ancak Örgüt, 2020 yılında Azerbaycan ile yaşanan İkinci Karabağ Savaşı’nda etkisiz kaldı ve bu aslında Rusya’nın yakın müttefiki Ermenistan yönetimine güçlü bir mesajı olarak algılandı.
2018 yılında muhalif bir lider olarak protestolarla iktidara gelen Nikol Paşinyan’ın Batı yanlısı söyleminin dozu, Başbakan olduktan sonra bölgenin hakikatleri çerçevesinde yumuşayıp azalmaya başlamıştı. Ancak yine de AB ve ABD’yle temkinli bir yakınlaşma politikası izlemesi, Kremlin’i rahatsız etmeye yetiyordu. Ayrıca Karabağ konusunda uzayıp giden görüşmelerde üzerinde anlaşmaya varılmasına rağmen Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmemesi, bölgede Türkiye’nin desteğiyle gücünü artıran Azerbaycan’ın etkili bir aktör olarak öne çıkmasıyla birlikte Kremlin desteğinin kayıtsız ve şartsız olmadığını gösterdi. Rusya’nın Azerbaycan’ın 2. Karabağ Savaşı’ndaki kazanımlarına karşı sessiz kalmayı tercih etmesi, Ermenistan’ın toprak bütünlüğüne karşı bir hamle gelirse yüzünü başka yöne çevireceği anlamına gelmiyordu elbette ancak Erivan Kremlin nezdindeki “ayrıcalıklı” konumunun eskisi kadar sağlam bir zeminde olmadığını görmüş oldu.
Putin ve Erdoğan yönetimleri arasında karşılıklı pragmatizme dayanan yakın ilişki ve Ukrayna’daki savaş Erivan için durumu daha da karmaşık ve öngörülemez hale getirdi. Ordusunu Rus silahlarıyla donatan Ermenistan, son dönemde parasını ödediği silahların bu ülkeden gelmemesi nedeniyle şikayetçiydi. Burada Batı pazarına yönelmenin Kremlin’den şimşekleri üzerine çekme maliyeti karşısında Hindistan ile bir silah alım anlaşması yapıldı. Azerbaycan’ın Ermenistan ile Dağlık Karabağ’ın bağlantısını sağlayan Laçin Koridoru’na kontrol noktası kurması yeni bir gerilim başlığı. Azerbaycan’ın bölgeye silah geçişine engel olmak için uygulamaya konduğunu açıkladığı bu önlem, Erivan yönetimi açısından bölgedeki insani krizi derinleştiriyor, bölgedeki nüfusa gıda ve temel ihtiyaç maddelerinin de erişimini engelliyor. Avrupa Birliği ve ABD de böylesi bir girişimin bölgede insani krizi derinleştirebileceğine vurgu yapıyor ancak bölgede “barış gücü” bulunan Rusya’nın sorunların Batı arabuluculuğunda çözüme kavuşturulmasını bir kenarda oturup sessizce izleme niyeti de bulunmuyor. Kremlin’in onayı olmayan bir çözüm girişiminin ölü doğacağını herkes biliyor.
Rusya ve Batı arasında sıkışmışlık
Rusya, İkinci Karabağ Savaşı’ndan beri Ermenistan kamuoyunda azalan popülaritesini dengelemek için siyasetini kısa vadede gözden geçirme arayışına girmedi. Kremlin, Erivan’ın -diğer devletler şu anda onu destekliyor gibi görünse de- gerilim toprak bütünlüğünü tehdit eder noktaya tırmanırsa kendisini savunmak için asker gönderecek tek ülkenin Rusya olacağı yönündeki farkındalığından emin. Ülkede özellikle Kremlin’e yakın medya tarafından kimi zaman açık, kimi zaman üstü kapalı şekilde “biz olmazsak Türkiye ve Azerbaycan’la baş başa kalırsınız” mesajı veriliyor. Erivan’da konuştuğumuz isimler de bunun farkında ve Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri’nin destek ve kınama mesajları dışında yaşanacak yeni bir savaşta başat bir role soyunamayacağını ifade ediyorlar. Paşinyan’ın son olarak yeniden cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın yemin törenine gelmesi her ne kadar diaspora tarafından kıyasıya eleştirilse de Türkiye ile normalleşme çabasını Ermenistan’ı dış politikada rahatlatma adımı olarak görenlerin sayısı az değil. Ancak özellikle mevcut yönetim altında kendini Batı değerleri üzerinden tanımlayan Ermenistan, jeopolitik açıdan atacağı her adımda, Ukrayna’daki savaşta yıpransa da şimdilik “patronun” Rusya olduğu ön kabulünü koruyor.