AKP, Gelecek ve DEVA’ya kapısını açar mı?

Erdoğan’ın eli çok sıkışık. Partiyi derleyip toparlayamıyor. 10 yıldır istikrarlı bir biçimde hem kendisinin hem de partisinin oyu düşüyor.

Marksist felsefe, diyalektik materyalizm olarak adlandırılır. Marks tarafından kurulmuş, Engels’in katkılarıyla hem gelişmiş hem de tanımlanmıştır. Bu felsefi disiplin, diğer akımlar gibi sadece dünyayı tanıtmaya çalışmaz, buralardaki çelişkiyi ve bu çelişkilerin yarattığı değişimleri, karşıtların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan yeni durumları da adlandırarak açıklamaya çalışır. Dünyayı, temeline oturttuğu ideoloji ile alt üst eden bir felsefi güçten söz ediyoruz. Her şeyin hareket halinde olduğunu ve bu nedenle değiştiğini bize en yalın biçimiyle aynen bütün-parça meselesi gibi anlatarak kafamızın daha fazla çalışmasını sağlayan felsefedir. Parçalanmış bir bütün tekrar, eksiksiz bir araya gelse bile artık bütünün kendisi, aynısı olamaz. Örneğin yıkılmış bir evin eksiksiz parçalarını artık ev olarak adlandıramazsınız. Kesilmiş bir koyun, tavuk gibi.

Felsefe bütün bilimlerin temelini oluşturur. Onu aradan çıkardığınız zaman bilim çöker. Bugün Türkiye’deki meseleleri anlamaya çalışırken bir şeyin hep eksik kaldığının hepimiz farkındayız. Çelişki, güçler arasındaki mücadeleden ortaya çıkar ve bu değişimin, dönüşümün gücünü oluşturur. İktidar ile muhalefet arasındaki mücadelenin temelini çelişkiler oluşturur. Değişimi, dönüşümü de bu çelişkiler sağlar. Tarihsel en büyük çelişki sermaye emek arasındadır.

Anlaşılamaz siyasi örnekler

Türkiye’deki siyaseti anlamak için bilimin her dalına ihtiyaç var. Çünkü normalini hayli kaybetmiş bir siyasete uzun zamandır muhatap oluyoruz. Karadeniz’de doğalgaz bulundu denildi ve bu doğalgaz miktarı seçim öncesinde vatandaşlara bedava dağıtıldı. Meğer vatandaşın bedava kullandığı bu doğalgaz Karadeniz’de bulunan doğalgaz değilmiş. Bunu da 21 yıldır mutlak güçle iktidarda olan parti ve onun adayı yaptı. Şimdi bunu politik olarak anlatalım. Olmuyor değil mi? Suriye ve onun sonucu sığınmacı meselesi de aynı kategoride, F 35 ve onun yerine alınan 2,5 milyar dolarlık S 400 meselesi de. Siyasetle, ekonomiyle, matematikle, mantıkla açıklanamayacak o kadar meseleye tanıklık yaptık ki o nedenle bilimin her dalına ihtiyaç duyuyoruz. Yoksa tıp biliminin bir dalı olan psikiyatri hepimiz için mecburiyet olacak.

İktidar ile muhalefet arasında mesafenin adı tam da diyalektik materyalizmin adlandırdığı değişim ve dönüşümü getirecek olan çelişkidir. Belediye başkanlarını seçerek bir tercihte bulunan seçmen, belediye meclislerinde de verdikleri oylarla sıkı bir irade ortaya koydu. İktidar partisini 2. parti yaptı. Seçmenin yaptığı sıralamaya göre politik olarak da mantık olarak da matematik olarak da 2. olan partinin mutlak güçle 4 yıl ülkeyi yönetme olanağı da hakkı da yoktur. İktidara göre bu normal olabilir ama bu durum muhalefet açısından normal görülüyorsa burada sıkıntı vardır, güç mücadelesi ortadan kalkar ve bu muhalefet açısından ciddi bir çelişki yaratır. Bu çelişkinin de doğal olarak parti içinde tarafları ortaya çıkar.

Esad ile görüşme meselesi

CHP Genel Başkanı Özgür Özel Şam’a giderek Esad ile görüşmeye niyet etti. Parti yöneticileri Şam’a yapacakları ziyaretin onaylandığını açıkladılar. Şam’dan gelen dolaylı haberler bunu yalanladı. Daha önce de Esad ile Erdoğan arasında “arabulucu” olacağını açıklamıştı Özel. Oysa bunu Putin uzun zamandır yapıyordu ve kurumsal bazı ilişkiler de kurulmuştu. Hedeflerinde Erdoğan Esad görüşmesi vardı. Erdoğan da bunu yüksek sesle dile getirmeye başladı. Burada ana muhalefet partisinin, iktidarla mücadeleyi, ona alternatif olmayı bırakarak onun yolunu açmaya çalışması sıkıntı içeriyor. (Yumuşama, normalleşme denemelerinin sonucunun, buna uyum sağlayan CHP’de bile şaşkınlık yaratmadığını da hatırlayalım. Bu bir Erdoğan siyasetiydi çünkü.) Bu sıkıntının ardından bir başka sıkıntı da Esad’la görüşme niyeti. Esad ile görüşen CHP Genel Başkanı ona ne diyecek? Esad ile görüşmenin her sorunu çözeceği algısı yaratmaya çalışan Erdoğan’a muhalefet de böylece bir katkı sağlamış olacak. Suriye meselesi, AKP’nin, İslamcı refleksleriyle hareket ederek yol aldığı fantastik politikalarının ürünüdür. Türkiye’nin şimdi ve gelecekteki en önemli sorunudur. Sığınmacı bu sorunun sonuçlarından sadece birisidir. Suriye’deki rejimin değiştirtilmesi için Türkiye taraf olmuştur. Ortadoğu’da rejim değişikliği, liderleri öldürtülerek gerçekleştirilir. Bu teşebbüs çok ağırdır. Bu tabloda Özgür Özel, Esad ile bir ana muhalefet partisi lideri olarak gerçekten ne konuşabilir? Oysa bu meselelere çok vakıf bir İlhan Uzgel var partinin bu alanında.

CHP’de seçimlerde alınan başarıya karşın parti içinde halen bir arayışın varlığı dikkat çekiyor. Özel’in seçilmesinde rol oynayan iradenin bile partinin yönetiminden hoşnut olmadığı net bir biçimde ortada duruyor. Bu nedenle SHP adıyla kurulan Türkiye’nin 135. partisi bir anda hak ettiğinden daha fazla merak uyandırıyor. Arkasında da hemen Kemal Kılıçdaroğlu aranıyor. CHP içinde uzun süre bu tartışmalara tanıklık yapacağız. Muhtemelen bu tartışmaların öznesi de hep, ilgisi olsun olmasın Kılıçdaroğlu olacak.

AKP’ye katılımlar

Gelecek Partili Selim Temurci, Erdoğan ile görüştü, tartışma bir anda siyasetin o cephesine taşındı. Temurci, yerel seçimler öncesinde de AKP’ye yakın durarak bir “görüşme” dilekçesi vermişti. Gelecek ve Deva partileri arayış içindeler. Bir araya gelme denemeleri hep başarısızlıkla sonuçlandı. Sıkıntı Gelecek Partisi’nde daha çok kendini gösteriyor. O nedenle AKP’ye 3 veya 5 milletvekilinin geçeceği uzun zamandır konuşuluyor.

Gelecek ve DEVA’lı isimler sıkıntılarını aşmak için 2 kapıyı çaldılar. Bunlardan birisi Abdullah Gül. (CHP’de nasıl her meselede ilgisi olsun olmasın Kılıçdaroğlu gündeme geliyor ise bu cenahta da 10 yıldır bu görevi her yıl ara vermeksizin Gül karşılıyor.) Gül, aktif siyasette olmayacağını bir kez daha net bir biçimde “beni bu işlere karıştırmayın” diyerek anlattı. Ama bu görüşmelerden sonra Gül, Erdoğan ile kendi talebi üzerine bir görüşme gerçekleştirdi. Burada dillendirilen önerilerinden birisi belki de “dağınıklığı” gidermesini istemesiydi. Bu görüşmenin işe yarayıp yaramadığını, galiba AKP’nin 2025 Mart ayına ertelenen büyük kongresinde göreceğiz. Çalınan kapılardan ikincisi Bülent Arınç’tı. Arınç bu hareketin halen en güçlü abilerinden birisidir. AKP’nin içinde, Millî Görüşçü olarak güçlü isim Numan Kurtulmuş, dışında ise Bülent Arınç’tır.

Erdoğan, Temurci’ye uzun uzun ekonomide, dış politikada yaptıklarını ve yapmak istediklerini anlatmış. Sonra da partisine davet etmiş, kapılarının herkese açık olduğunu da ekleyerek. Bunun içine Ahmet Davutoğlu’nun bile girdiğini dile getirenler kadar, “o kadar da olamaz” diyenler de mevcut. Bu görüşmenin SP TBMM Grubunda ve Gelecek Partisi’nde hoş karşılanmadığını da bizzat Davutoğlu, Temurci’ ye iletmiş.

Erdoğan ile Selim Temurci

Erdoğan’ın eli çok sıkışık. Partiyi derleyip toparlayamıyor. 10 yıldır istikrarlı bir biçimde hem kendisinin hem de partisinin oyu düşüyor. Teknik olarak da tekrar aday olabilme imkânı çok zor görülüyor. Önceliği ekonomideki kısmi düzelme. Ekonomiye ilişkin cümle kurmaması çaresizliğinin, Mehmet Şimşek’e mecburiyetinin net göstergesi. Sonrasında siyasi hamlelerini yapacak. Erdoğan’ın en büyük sıkıntılarından birisi elinin altındaki kadronun darlığı. Bakan, vali, belediye başkan adayı belirleyemiyor. Yeni anayasa hamlesi karşılık görmedi, şimdi ufak ufak cumhurbaşkanlığı sistemindeki “tadilat, tamirat” niyetleri dillendirilecek. İlk sırada partisiz cumhurbaşkanı var. O zaman partinin genel başkanı kim olacak? Bu sorunun yanıtı önemli…

Köşe Yazıları Haberleri