Anlık gelişmelerle ölüp dirilenler

Sporun genel olarak son zamanlarda ilerlemekte olduğu tehlikeli bir trend var: Düzleminden bağımsız küçük parçalar halinde kesilip, bu parçalar üzerinden yargılanmak.

Şu ana dek yazılarımı takip eden sevgili okurlarımı konular değişse de belli bir şablona alıştırdığıma inanıyorum. Ama bugünkü yazım, geçmiş yazılarıma nispeten daha farklı kaçabilir. Bu yazım, genel bir algıyı, bir yönelimi çözümlemek üzerine olacak.

Sporun genel olarak son zamanlarda ilerlemekte olduğu tehlikeli bir trend var: Düzleminden bağımsız küçük parçalar halinde kesilip, bu parçalar üzerinden yargılanmak.

Dünyanın bütün alanlarına etki etmeye başlamış bu trend aslında sporun doğasına aykırı olan bir durum. Çünkü hangi dalından bahsedersek bahsedelim spor, metodik ve disiplinli uzun bir çalışmanın ürünü. Alınan küçük bir örnek, sonuç olmaktan çok, en iyi ihtimalle varsayım niteliği taşır.

Dünya genelinde trend haline gelen bu yaklaşıma bizler Türkiye’de alışkınız. Sanırım ilk defa sportif bir konuda biz dünyaya değil, dünya bize öykünüyor diyebiliriz.

NEDEN BÖYLE YAPIYORUZ?

Spor, hayatın bir uzantısı olduğu için bu sorunun cevabı gündelik yaşantımızın içinde bulunabilir. Mevcut gerçekliğimizde yüzeysel bilgilerin geçer akçe varsayıldığı, derinlemesine bilginin ne olduğunun veya nasıl elde edinilebileceğinin unutulduğu bir dönemdeyiz.

Bahsettiğimiz yüzeyselliğin, sporun ötesinde, halihazırda dünyada geçerliliği olan ve hayatımızın çoğu alanına sirayet eden bir başka olgudan dallandığını görebiliriz. O da: İnsanların daralan dikkat aralıkları

Bunu elbette üstünüze alınmayabilirsiniz. Ama son zamanlarda trend olan şeylere bakarsak, onların çok daha kompakt şekilde paketlendiğini görüyoruz. TikTok, belki de günümüzde bunun en öne çıkan örneği. Genelde birisi TikTok üzerinden bir örnek verince otomatikman negatif bir şey söyleyecekmiş gibi bir düşünce oluyor. Ama ben bunu kesinlikle bir eleştiri olarak söylemiyorum. Sadece mevcuda yönelik bir gözlem yapmaya çalışıyorum. TikTok halihazırda gelişmekte olan bir akımın sadece en güncel parçası.

Peki bu akımın spordaki etkisini büyüten bir mercek var mı?

SPOR VE MEDYA İLİŞKİSİ

Spor medya olmadan, medya da spor olmadan günümüzdeki konumuna ulaşamazdı. Bu iki iç içe geçmiş endüstri birbirlerini devamlı büyüttüler ve zamanla ana kaynakları yani izleyicilerinin yönelimlerine göre şekil de değiştirdiler. İzlenme gelirleri artık günümüz spor organizasyonlarının en büyük kaynaklarının başında geliyor.

İzleyiciye göre şekil almak bu iki endüstrinin varoluşlarını sürdürmesi için kilit bir konumda. İşte tam olarak bundan ötürü sporu tüketiş ve yorumlama biçimimiz de doğal olarak hayatımıza sirayet eden akımlardan etkileniyor.

NASIL ETKİLENDİ?

Sporun, organizasyonlar ve medya tarafından yeni akıma uyum sağlaması için bir nevi ‘çerez’ gibi daha kolay tüketilebilir bir forma sokulduğunu görüyoruz.

Organizasyonların bu amaç doğrultusunda başvurdukları farklı pazarlama teknikleri var. Formula 1’in Netflix ile yaptığı ve son derece başarılı olan Drive to Survive belgeseli buna dair en başarılı örnek olabilir. NBA’in League Pass uygulamasında izleyici tabanına maç özetlerini ve maçların son 5 dakikasını sattığı üyelik türü de yine buna dair güzel bir done.

Medya da bu çerçevede daima izleyicisine göre pozisyon almaya çalıştığından ötürü, bu akıma uyacağını düşündüğü bir rotayı izliyor. Analiz etmeye yönelik değil reaksiyon vermeye yönelik televizyon personalarının dünya genelinde artışını bunun üzerinden okumak yanlış olmaz. Aynı şekilde çeşitli sosyal medya platformlarında yayıncı kuruluşlarının 15-30 saniyelik özetler yayınlamaya yönelmesi de buna benzer bir örnek.

İÇİNDE BARINDIRDIĞI TEHLİKE

Derinlemesine bilginin aksine, yüzeysel bir bilgi pek düşünme gerektirmeden elde edilebildiğinden ötürü, aynı düşüncesizlikle dünyaya salınabiliyor. Bu da olan biten şeylerin veya kimselerin kolaylıkla harcanabilmesine yol açıyor.

Bunun spor da karşılığının, son derece sınırlı bir kesit üzerinden bütün bir takımı veya sporcuyu eleştirmek olduğunu görüyoruz.

Bizlerin ne yazık ki yabancı olmadığı bu yaklaşım global düzeyde sporun bütün dallarında baş göstermekte. Bunu örneklerle desteklemek için spor dünyasından güncel olaylara başvurabiliriz.

NBA’de beklenenden biraz kötü giden bir takımın anında her alandan takas dedikodusu kazanının içine atılmasını, Formula 1’in yeni sezonuna Ferrari ve Charles Leclerc’in zımba gibi girip 3 yarışta Max Verstappen’e 34 puanlık farkı sonrası herkesin ‘’o sene bu sene’’ diyişini, teniste Carlos Alcaraz’ın birden yeni Rafael Nadal ilan edilişini ve son olarak da futboldan bir örnek verirsek iki haftanın sonunda City iki galibiyet, Liverpool 2 beraberlik olunca City’nin şimdiden şampiyon ilan edilişi veya Erling Haaland’ın kötü bir Liverpool maçından sonra ‘Sarışın Cenk Tosun’ diye dalga konusu olmasını örnek gösterebilirim.

Bunun bütün dünyaya yayılmaya başlayan bir algı olması elbette bunu haklı hale getirmiyor. Tam olarak da burada kişileri veya kulüpleri ciddi bir test bekliyor. Zira bu tarz ani ve kısa vadeli çıkarımlar karşısında kendi vizyonlarına sadık kalıp kalmamanın baskısıyla yüzleşiyorlar.

SPORCULAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Sporun kolay tüketilebilir bir hale sokulması sporcuları da benzer bir kalıba soktu. Belki de bundan ötürü bazı sporcuların kariyerlerini erken yaşta noktaladıklarını görüyoruz.

Fakat, günün sonunda her çağın farklı getirileri ve götürüleri var. Geçmiş sporcuların nasıl ırkçılık, soğuk savaş, yetersiz donanım vs. gibi kendi dönemlerine özgü mücadeleleri olduysa, günümüz sporcularının da mücadelesi anlık reaksiyonlarla ilahlaştırılmak veya harcanmanın yarattığı kaos karşısında kendi yollarında devam edebilmek, mental olarak tükenmemek.

SPORU ÖLDÜRÜYOR MU?

Gelinen noktanın bir değişim getirdiği ortada fakat bunu ‘spor öldü’ diye yorumlamak biraz geçmişe körü körüne bağlılık olur. Hayatımızda trend haline gelen her akımın kendisini bir şekilde sporda ifade edişini görürüz. O yüzden, tarihsel olarak bakarsak bu ne bir ilk ne de son.

Değişim hayatımızın bir parçası olduğu gibi sporun da bir parçası. Yazımı efsanevi Bob Dylan’ın bir şarkısından minik bir alıntı ile bitirmek istiyorum. ‘’Geçtiğimiz yollar hızla eskiyor, çünkü zaman değişiyor, değişiyor…’’

Köşe Yazıları Haberleri