Şarkıcı Gülşen’in sahnede müzisyen arkadaşıyla yaptığı şakalaşma nedeniyle tutuklanması büyük yankı, tepki, deyim yerindeyse infial uyandırdı.
Öyle ki AKP’ye yakın kimi isimler bile bu haksız, hukuksuz tutuklamaya tepki gösterdi.
Böylece büyük bir oy kaybı yaşayan ve bunu bir türlü durduramayan iktidarın seçimlere hangi fay hattını kaşıyarak gideceği de ortaya çıkmış oldu.
Başta Sedat Peker’in dile getirdiği pek çok yolsuzluk, uyuşturucu, silah, kara para, cinayet, mala çökme gibi iddialar karşısında “yalan, iftira” demekten öteye gitmeyen iktidar, Gülşen’in dört ay önce sahnede yaptığı bir espriye balıklama atladı.
İmam Hatipler sonuçta bir “eğitim” kurumu. İmam ve Hatip yetiştiriyor. Tıpkı meslek okulları ya da mesleki eğitim veren üniversiteler gibi.
Herhangi bir eğitim kurumu üzerinden söylenen bir söz ya da esprinin “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” suçu sayılamayacağı ortada. Bunu en başta Adalet Bakanı’nın bilmesi gerekir değil mi? Ama mesele başka.
Bakın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Gülşen hakkında ilk olarak ne paylaşımda bulunuyor:
"İmam Hatip Liselerine ve İmam Hatiplilere karşı iftira, kin, nefret ve ayrımcılık yapan, bunu da ilericilik zanneden, esasında ilkellikten başka hiçbir anlam taşımayan bu çağdışı zihniyeti şiddetle kınıyorum.
Sanatçı kisvesi adı altında kin, nefret ve ayrımcılık dili kullanarak halkın bir kesimini diğer kesimine karşı tahrik etmek, sanata ve sanatçılara da yapılmış saygısızlıktır. Hiç kimsenin halkımız arasında kin, nefret, düşmanlık ve ayrımcılık yapma hakkı ve hürriyeti yoktur.”
Adalet Bakanı böyle derse savcı ve hâkim ne yapar değil mi?
Oyun kurulmuş, adım adım bugüne gelinmiş.
Daha önce pek çok sanatçıya yönelik linci, müzik yasağını, festival yasaklarını da bu oyunun bir parçası olarak okumak gerekiyor.
Son olarak Muğla Valiliği tarafından "Milyon Fest” isimli festivalin iptal edilmesi üzerine Müdafaa-i İslam Hareketi Başkanı Erdem Özveren, şöyle bir paylaşımda bulunmuştu sosyal medyadan:
“Muğla Valiliği "Milyon Fest" isimli Ahlâksız Festivali iptal Etti. Böylelikle Eskişehir 'de Kamuoyu oluşturup Sonuç Aldığımız ve Emsal Karar Uygulanan 14. Etkinlik oldu.”
Erdem Özveren, İsmailağa Cemaati üyesi bir zat. Bu zat sosyal medya hesabından insanları hedef alan paylaşımlarını büyük bir rahatlıkla sürdürebiliyor. Gücünü nereden aldığı malum.
Bunun için sadece İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun festival yasağına yönelik tepkilere verdiği yanıta bakmak yeterli:
"Festival adı altında bir dizi sahtekârın gayrikanuni olarak yapmak istediği hiçbir organizasyona devlet izin vermez.”
Hangi "gayri kanunilik”, hangi “sahtekârlar”?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gülşen’in tutuklanması üzerine, sosyal medya hesabından şöyle bir paylaşım yaptı:
“Farklı hayat tarzlarına sahip gençlerin arasında uzun bir zamandır barış rüzgarları esmektedir. Amacını aşmış bir şakayı alıp, gençlerimizi birbirine düşürmektir hedef. Biraz daha iktidarda kalmak için, daha çok çalmak ve çırpmak için.
Gençlere sesleniyorum, bu adaletsiz düzenin sonu geliyor. Sizleri kışkırtarak ve bölerek bu ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. Önümüzdeki seçimde sizler büyük bir rol oynayacaksınız. Bir olmak, kışkırtmalara karşı birbirinize kenetlenmek sizin elinizde.
Ey vatan kurtaran savcı ve hâkim, "Çürükler, adiler, s**tükler, cibilliyetsizler..." bunlar kimin laflarıdır? Bunları bu aziz millete kim söyledi? Hukuka, adalete ihanet etmeyin; sanatçıyı hemen serbest bırakın!”
Hakkındaki iddialar arşı aşan, muhalefeti büyük bir pervasızlıkla tehdit eden, “Tayyip Erdoğan’ı kaybetmekten korkan”, muhalefetin “yargılanacaksınız“ sözlerinden rahatsız olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kılıçdaroğlu’na ne yanıt verdi:
“Kılıçdaroğlu’nun "helalleşme" foyası, samimiyetsizliği, son 24 saatte tekrar zirve oldu. Milyonlarca imam hatipliye hakarete, tahkir, aşağılama ve kutuplaştırmaya ses çıkarma; Valileri, savcıları, hakimleri tehdit
Kılıçdaroğlu, aylardır sivil itaatsizlik çağrısı yapıyor. Yamakları üzerinden hepimize salya sümük 'Yargılanacaksınız.' tehdidi... Derdi, seçim ve demokrasi değil. Derdi, kaos ve anarşizm. 27 Mayıs ruhu hortlayan ve ötekisini böcek gören zihniyet.
Eski Türkiye’de CHP, muhalefette idi ama vesayet ile iktidarda gibi idi. Tüm değerlerimizi aşındırma, Demokrasiyi ve hukuku etkisiz kılma, Herkeste güvensizlik oluşturma, Toplumu kutuplaştırma ve bölme. Kılıçdaroğlu’nun tek derdi: Yeni vesayet Eski Türkiye.”
“Kaos”, “anarşizm”, “toplumu kutuplaştırma, bölme” …
Görünen o ki iktidar aradığı kutuplaşmayı buldu.
Alevi kimliği üzerinden Kılıçdaroğlu’na açık açık saldıramayan iktidar, İmam Hatipler üzerinden bunu yapmaya başlayacak. Muhalefet partilerinin ve toplumsal muhalefetin vereceği tepkiye göre de dozunu arttıracak.
Kutuplaştırmayı derinleştirecek, kaybettiği muhafazakâr oyları yeniden kazanmayı deneyecek, altılı masada görüş ayrılığı yaratacak.
Bu yazı yazılana kadar sadece CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve DEVA Genel Başkanı Ali Babacan dışında altılı masadaki diğer liderlerin sessiz kalması da bunun işareti değil mi? (Ki onların özellikle de Babacan’ın tepkisi eleştiriyi hak eden bir açıklamadır.)
Cemevlerini “para” ile susturma, Aleviler arasında ayrışma yaratma girişimlerini; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın daha geçen ay müftüleri “acil” toplantıya çağıran ve “Seçime dokuz ay kaldı, herkes sahada çalışsın” dediğini de unutmayalım…
Oyunu bozmak ise muhalefetin elinde.
Amasız, fakatsız ifade ve inanç özgürlüğünü savunan; aman dindar kesimin oylarını kaybederiz korkusuna hapsolmayan; yapılmak isteneni açık açık anlatan, belki de en önemlisi bugün tencerelerin kaynamamasına neden olan talan, yolsuzluk, hırsızlık dosyalarına kayıtsız kalmayan bir muhalefetle elbette bu mümkün.