CHP’ye kayyım atanması hukuken mümkün müdür?

CHP'nin tarihinde tahkikat komisyonlarından, kapatılmaya varıncaya kadar akıl almaz olaylar yer alıyor. Bugün onlardan birinin “Tahkikat Komisyonu”nun kuruluşunun da yıldönümü. Komisyona CHP’nin Türkiye’deki her türlü siyasi hareket ve faaliyetlerini durdurma da dâhil olmak üzere pek çok yetki verilmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin varlığını sona erdirmeye ilişkin çabalar yeni değil, bu hukuksuzlukların köklü bir geçmişi var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişinde tahkikat komisyonlarından, mallarının müsaderesine, Kurtuluş Savaşı kahramanı milli şef İnönü’nün taşlanmasına, darbe sonrası kapatılmaya varıncaya değin akıl almaz olaylar yer alıyor.

Hatta bugün onlardan birinin “Tahkikat Komisyonu”nun kuruluşunun da yıldönümü: 18 Nisan 1960’ta, 2247 karar nolu karar ile, “CHP’nin meşru iktidarı, bütün devlet görevlilerini, Türk Kadınlarını, dost ve müttefiklerimize iğrenç isnatlar yaparak, halkı kanunlara karşı gelmeye teşvik etmek, taraftarlarını silahlandırarak iktidar taraftarları üzerinde baskı kurmak ve muhalefeti kardeş kavgasına sürüklemek, halkı iktidara karşı tahrik etmek” gerekçeleriyle tahkikat komisyonu kurulmuş, komisyona CHP’nin Türkiye’deki her türlü siyasi hareket ve faaliyetlerini durdurma da dâhil olmak üzere pek çok yetki verilmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi, bu tip hukuksuzluklara ve saldırılara karşı dirençli bir partidir. Öncelikle bunu belirtelim. Yarın geriye baktığımızda da, partimizin olağan kurultayına ilişkin “kayyım” tartışmaları ekseninde yürüyen davalar ve soruşturmalar geçmişin hukuksuzluklarına eklenecek konulardan biri olacaktır.

Peki bir siyasi partiye kayyım atanabilir mi?

Anayasamız siyasi partileri, “demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak tanımlamıştır. Cumhuriyetin demokratik niteliğinin korunması ve yürürlüğü için siyasi partilere biçilen bu görev sebebiyle siyasi partilerle ilgili düzenlemeler özel ve ayrıksıdır.

Bu konudaki en önemli düzenleme kuşkusuz dayanağını Anayasa’dan alan Siyasi Partiler Kanunu’dur. Siyasi Partiler Kanunu’nda da bir siyasi partiye herhangi bir durumda “kayyım” atanabileceği ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır.

Siyasi Partiler Kanunu’na göre, parti içi seçimlerde, yani kongrelerdeki seçimler, seçim kurulunun gözetimi ve denetiminde yapılır. Parti içi seçimlerin usul ve şekilleri ile seçimlerde kullanılacak oy pusulası ve listelerin tanzim tarzı ise siyasi partilerin tüzük ve kongre yönetmelikleri ile düzenlenir. Seçim kurulları bu çerçevede sadece seçimin yürütülmesi, yönetimi ve oyların tasnifi ile görevlidir. Bunun dışında başka görevleri yoktur. İlçe seçim kurullarının görevlerinin bununla sınırlı olduğunu belirten onlarca karar bulunmaktadır. Bu konuya yani seçim işleyişine ilişkin itirazlarla ilgili süre ise 2 gündür. Bu sürelerin aşılmış olduğu ve seçimden sonra herhangi bir itiraz olmadığı da aşikardır. Yani Yüksek Seçim Kurulu da dahil herhangi bir seçim kuruluna yasayla tanınmış ‘kayyım’ vb yetki bulunmamaktadır.

Siyasi partileri ilgilendiren bir diğer kanun, dernekler ile ilgili düzenlemedir. Buna göre yalnızca bir durumda, hakim üç üyeyi genel kurulu toplamak için görevlendirebilir: Bu durum da “yönetim kurulunun, üyelerin yeterli imza toplamasına rağmen, genel kurulu toplantıya çağırmaması halidir”. Mevcut düzenlemenin de güncel tartışmada uygulama olanağı olmadığı açıktır.

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkındaki Kanun’un da siyasi partilerin seçim işleri için kullanılma olanağı yoktur. Çünkü Kanunun 1. maddesi açıkça kanunun, “Özel kanunlarına göre yapılacak Cumhurbaşkanı, milletvekili, il genel meclisi üyeliği, belediye başkanlığı, belediye meclisi üyeliği, muhtarlık, ihtiyar meclisi üyeliği, ihtiyar heyeti üyeliği seçimlerinde ve Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halk oyuna sunulmasında” uygulanacağını düzenlemektedir. Dolayısıyla kamuoyuna da yansımış ilgili kanunun “haksız oy temini” başlıklı maddesi mevcut durumda kullanılamaz.

Yargı sürecinin Siyasi Partiler Kanunu’nun 112. maddesine göre yürüdüğü anlaşılmaktadır. Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin yaptığı açıklama da bu yöndedir. Bu düzenleme bireysel bir ceza sorumluluğunu düzenlemektedir. Bu maddeden yola çıkarak da kayyım vb uygulamanın hukuka uygun olmadığı açıktır.

Ne Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, ne de kanunları siyasi partilere kayyım atanabileceğini düzenlemektedir.

Peki bu açık hukuka aykırılık karşısında kamuoyunda neden “kayyım” atanabileceği üzerinden tartışma yaşanmaktadır?

Büyük Gramsci’ye atıfta bulunalım; “totaliter partiler siyasal işlevlerinin yanında kültürel işlevlere sahiptir, siyasal sorunlar kültürel biçimlere bürünür”. Hukuk da iktidar için kültürel meseleyi oluşturmak, bir meşruiyet alanı yaratma aracına dönüşmüştür.

Oysa toplumsal barış tüm yurttaşlar için öngörülebilir bir kamu düzeni sağlanmasına yani hukuk devletine bağlıdır. Hukukun yokluğu öngörülemez bir düzen demektedir. Öngörülemezlik de toplumun yalnızca bir kesimi için değil, tümü için büyük bir tehdittir. Ve tarih, hukuksuzluğun yıkıcı sonuçlarının tanıklığı ile doludur.

Konuk Yazar Haberleri