Okullar açıldı, kış yaklaşıyor ve gazetelerin tabiriyle ‘mağazalar el yakıyor’. Gazete Duvar’ın haberine göre ‘alt gelir grubunun alışveriş ettiği’ görece ucuz bir mağazada, dört kişilik bir ailenin kaban ve bot ihtiyacı ancak 7500 TL’ye karşılanıyormuş.*
Bu, ancak önümüzdeki Ocak ayında gerçekleşmesi beklenen asgari ücrete denk bir rakam. Şimdiki asgari ücret buna da yetmiyor. Söz konusu haber ailelerin çözümü ikinci el pazarlarında aradığını anlatıyor. Az kullanılmış montlar, kazaklar içinden bu kışı idare edecek bir eyler bulmaya çalışıyorlar. ‘Alamamak, yetişememek, yettirememek’ sadece ülkenin en yoksulları için değil artık tüm orta sınıfları kapsayan, geniş kitleler için geçerli. Yoksulluk ve gelecek endişesi tüm sosyal tabakalara sirayet ediyor. Yakın zamana kadar baş başa kalmış emekli çiftler, emekli maaşıyla idare edebiliyordu. Şimdi hayatın en küçük sürprizleri bile bu yaşlı insanları çaresiz ve savunmasız bırakıyor.
Nişantaşı’nda kirada oturmanın gerginliği içindeki arkadaşım kendinden vazgeçmiş, çocuğunun alış verişiyle bile baş edemez olmuş: “Biz bir şey almıyoruz iyi kötü var… Pandemide hep evdeydik, eskimedi neyse ki. Ama oğlan büyüyor ve onun üstüne başına bir şeyler almak, gerçekten yıkıcı bir etki bırakıyor bütçede…” diye anlatıyor.
Eğer ihale zengini, banka sahibi ya da şu bu değilseniz, işiniz zor. Eski hayatınızı tutturmanız artık imkânsız. Orta sınıfların yaşam alanı Şişli’nin o eski pasajları neredeyse otuz yıl önceki kadar popüler. Ne de olsa en uygun fiyata kılık kıyafet alabileceğiniz dükkanlar bu pasajlarda yer alıyor. Ve daha önemlisi, varlığını bile unuttuğumuz tamirciler, tadilatçılar hep pasajların dibindeki küçük gözden ırak dükkanlarda hizmet veriyor. Onlar da durumun farkında sanki. Örücülerin böyle ışıklı tabelaları var mıydı eskiden, yoksa bana mı öyle geliyor?
Halaskârgazi Caddesi’nde, Sebat Apartmanı’nın hemen karşısındaki pasajın dar kapısından girince sağda bir tuhafiyeci var; aynı zamanda örücü olarak çalışıyor. Onun karşısında valiz tamircisi, biraz ileride ise şemsiyeci var. Hepsi de gayet meşgul görünüyor. Sanki geçmiş bitmiş bir zamanın yeniden canlanması gibi. İnsanların tek bir pantolona, tek bir çift ince çoraba sahip oldukları, kazakların gömleklerin yıllarca giyilmesi gerektiği devirlerde söküklerin, yırtıkların, yanıkların örülüp tamir edildiği devirlerde olduğu gibi…
Dar bir sokağın başında duran genç çift esnafa soruyor: "Burada bir ayakkabı tamircisi vardı, ne oldu?" Kapandığını öğreniyorlar ama neyse ki caminin karşısındaki pasajda bir başkası var, adres tarif ediliyor, genç çift o yöne doğru yola devam ediyor.
Bir dönem neredeyse sadece Şişli’nin eski beyefendilerine lostra olarak hizmet veren pasajdaki dükkanda ise yığınla beyaz spor ayakkabı görüyorum. Her markadan beyaz spor ayakkabı. Dikilmeyi, kalıplanmayı, boyanmayı ve biraz daha giyilecek hale getirilmeyi bekliyorlar. Sahipleri artık onlardan kolayca vazgeçemiyor. Ne de olsa yenisini almak hiç kolay değil.
Bugüne kadar geçmiş zamanların bir hatırası gibi varlığını sürdüren, her geçen gün müşterisi azalıp tüketim toplumunun müsrifliği içinde yok olup giden o tamirciler için yeni bir dönem başladı. Şişli pasajlarını nostaljik duygularla gezerken keşfedeceğiniz bu tamircilerin tekrar gündeme gelip müşterilerini artırmalarında sevinilecek bir yan var mı? Sadeleşme ve tüketim karşıtlığı adına, belki evet. Ama esas sebebin sadeleşme tutkusu değil, geçim derdi olduğunu bilmenin insanda uyandırdığı kızgınlığı nereye yöneltmeli, bilemiyorum…