Ayça Akpek Şenay yazdı: Mahir Polat ve onurlu yargılama

Mahir Polat’ın da, herkes gibi onurlu biçimde yargılanma hakkı var. Bu hakka sahip olabilmek için kuşkusuz sağlığını koruyabilmesi gerekiyor. Çünkü yargılama tamamlanmadan sağlığını yitiren kişi onurlu biçimde ölme hakkını da yitirmiş demektir. Bu yazı yazıldığı anda avukatının açıklamasına göre Mahir Polat hala cezaevinde.

İnsan onuru, onurlu biçimde yaşama hakkımız uzun süredir bize unutturulmaya çalışılan kavramlar haline geldi. Hepimiz anayasayla çerçevesi çizilmiş yurttaşlık kimliğinin dışına itildik, iktidarın gözünde iktidarın birer nesnesi haline geldik. Malum anayasa tartışmalarında da anayasa kavramının anlamına aykırı olarak yalnızca “yönetenlerin yetkilerinin nasıl genişletileceği” tartışılırken, “insan onurunun” nasıl korunacağı ve temel mesele olduğu gündeme gelmiyor bile. Özellikle son 20 yıldır Türkiye’nin ceza yargılaması pratiği de “insan onurunun” yok sayılmasına yardımcı oluyor, hatta kurumsal hale getiriyor.

Oysa ceza yargılamasının amacı, esas unsuru “maddi gerçeğe ulaşmaktır”. Tutuklama bir amaç değil, ceza yargılaması esnasında maddi gerçeğe ulaşılmasına engel olan nedenler varsa, başvurulması gereken bir tedbirdir. Bu nedenle istisnai olarak uygulanmalıdır. Ancak güncel uygulama tutuklamayı istisna olmaktan çıkarmış, yargılamanın yerine koymuştur. Bu örneklerden en çarpıcısı hiç kuşkusuz sağlık durumuna karşın tutuklu yargılanan Mahir Polat’tır. Mahir Polat da tıpkı Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan gibi “kent uzlaşısı” soruşturması kapsamında tutuklandılar. Haklarında henüz bir iddianame bulunmuyor.

Mahir Polat’ı kamuoyu, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı sonra İBB Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yaptığı süre içerisinde, İstanbul’un kaderine terk edilmiş tarihini kente kazandırmasıyla tanıdı. Bulgur Palas’tan, tarihi surlara; emeğinin ve elinin değdiği pek çok eser var. Ecdad deyip ecdada sahip çıkmayanlara yaptığı işlerle yanıt vermiş bir kent gönüllüsü, bir yurtsever kendisi. Şu an ağır hastalıklarla mücadele etmesine karşın tutuklu yargılanıyor.

Mahir Polat’ın da, herkes gibi onurlu biçimde yargılanma hakkı var. Bu hakka sahip olabilmek için kuşkusuz sağlığını koruyabilmesi gerekiyor. Çünkü yargılama tamamlanmadan sağlığını yitiren kişi onurlu biçimde ölme hakkını da yitirmiş demektir. Bu yazı yazıldığı anda avukatının açıklamasına göre Mahir Polat hala cezaevinde.

Berlin’de hakimler var!

Berlin Eyaleti Anayasa Mahkemesi 1993 yılında “insan onuru” ile ilgili çok önemli bir karar vermişti. Mahkeme, çok sayıda kişinin ölümüne yol açmakla suçlanan Doğu Alman lideri, komünist Erich Honecker’in hastalığı sebebiyle tahliyesine karar verdi. Çünkü Honecker tutuklandığında ölümcül bir hastalıkla mücadele ediyordu.

Berlin Mahkemesi gerekçesinde, “Yargılamanın tamamlanmasından ve dolayısıyla suçluluğuna veya suçsuzluğuna karar verilmeden önce ölmesi kesin olan bir sanık hakkında ceza yargılamasının ve yargılamanın sürdürülmesi, ilgili kişinin insanlık onuruna aykırıdır. İnsan onuru, özellikle kişinin onurlu bir şekilde ölme hakkını içerir. İnsan onuru anayasanın temel ilkesi olup, devlet ceza sistemi ile ceza adalet sistemine sınırlama olmaksızın uygulanır” demişti.

Mahkeme kararında devamla şöyle diyordu; “Yargılaması tamamlanmadan sağlığını yitiren kişi için ceza yargılaması kendi başına bir amaç haline gelir. Bu tür cezai kovuşturmaların sürdürülmesini gerektirecek hiçbir haklı sebep bulunmamaktadır. Kişi, hele ki ölümü o kadar yakınsa ki, ceza muhakemesinin yürütülmesi artık anlamını yitirmişse, artık salt devletin tedbirlerinin nesnesi haline gelir”.

Yaşamsal tehlike içeren bir hastalığa sahip olan kimsenin tutuklu yargılanması, yargılamanın tamamlanmaması olasılığını da barındırdığından yalnızca tutuklu kişinin hakkını ihlal etmez, aynı zamanda toplumun ceza yargılamasından beklediği amacın gerçekleşmesine de engel olur. Suçu işlediği iddia edilen kişi yaşatılması yargıya hesap verebilmesi içindir, o yargılama sonucunda maddi gerçek ortaya çıktığında suçlu olduğuna karar verilirse cezalandırılabilmesi amaçtır. Nitekim kişinin sağlık durumuna karşın tutukluluğunun devamı hali yargılamanın da olanaksız hale gelmesi anlamına gelebilir. Bu durumda yargılama değil, tutuklama esas haline gelmektedir. Dolayısıyla bu bağlamda hem Anayasamızın 14. maddesi hem de tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinin ihlali gündeme gelmektedir.

Çünkü, “Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz”.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesi de paralel bir düzenlemeyle, “Sözleşmede yer verilen hak ve özgürlüklerin, Sözleşme tarafından öngörülen amaçların dışındaki amaçlarla sınırlamalarını açıkça yasaklamıştır”.

Nitekim Türkiye hakkında bu maddenin ihlali ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilmiş çok sayıda karar var. Kararlar özetle Türkiye’de tutuklu yargılamanın siyasi amaçlarla gerçekleştirildiğini vurguluyor. Bu konuyu, bu madde bağlamında Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğu üzerinden tekrar değinmek üzere buraya bırakalım.

Yargı makamları Anayasa’dan doğan yükümlülükleri gereği hem topluma, hem yargılanan kişiye karşı sorumludur. Bu ülkenin her yurttaşı onurlu biçimde yargılanmak hakkına sahip olduğu gibi toplum da yargılamadan beklenen sonucu öğrenmek hakkına sahiptir.

Konuk Yazar Haberleri