CHP’li eski İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer tutuklanıyor, Erdoğan’ın emriyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından istifa eden Melih Gökçek sosyal medyadan "Darısı Ankara'ya inşallah" diyor.
Adıyaman, Antalya, Adana Belediye Başkanları gözaltına alınıyor.
Gökçek klavyesinden ‘yargı‘ dağıtıyor:
"Mansur bu konserlerin hesabını vereceksin. Kaçamazsın.
Ekrem İstanbul'da, Tunç İzmir'de hesap verirken sen Ankara'da elini kolunu sallayarak gezemezsin. Ankara'daki rezaletler, Ankara'daki vurgunlar İstanbul ve İzmir'den büyük."
Mansur Yavaş'ın "Görevi kötüye kullanma, görevi ihmal, ihaleye fesat karıştırma, kamuyu zarara uğratma" gibi iddialarla hakkında 100'e yakın suç duyurusunda bulunduğu ama savcılığın ifadeye bile çağırmadığı Melih Gökçek söylüyor bunları.
AKP'li eski Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan, ondan aşağı kalmıyor.
O da, "Daha bu işin başı…
Bu sadece “le le”si, bir de “lo lo”su var ki, orası tam bir felaket!" diye yazıyor.
Aynı Savcı Sayan daha bir ay önce AKP'de Erdoğan'a yakın bir ismin "yurt içi ve yurtdışında ballı, rantlı işler" yaptığını, "devletin arazilerine doymadığını", "bir kuruş vermeden büyük şirketlere yüzde 50 ortak olduğunu" söylemişti.
Sahi ne oldu o iddialar?
Savcılık harekete geçti mi?
Pardon ya, AKP’lilerin "suç işleme özgürlüğü" vardı değil mi?
Kendileri söylemişti. Anımsırsınız...
17-25 Aralık operasyonları sırasında AKP İstanbul Milletvekiliydi Metin Külünk. Operasyonları değerlendirirken ne diyordu:
"Bu noktada kaçırdığımız çok önemli bir ayrıntı var. Allah, insana günah işleme özgürlüğü vermiştir. Günahsızlık talep etme hakkı vermemiştir. Af dileme hakkıyla günah işleme özgürlüğü vermiştir.
... 17 Aralık'ın felsefi boyutu konuşulmadı. 17 Aralık'la insanların günah işleme özgürlüğüne müdahale edildi. Günahları ortaya saçarak Allah'ın hududuna müdahale ediliyor."
Erdoğan ise yolsuzluk iddialarına başka bir boyut o günlerde ayakkabı kutularından çıkan paralar üzerinden:
"Ben yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu? Ayakkabı kutusu içerisinde söylenen olaylar, Halk Bankası'ndan alınan ya da soyulan para değildir."
Yolsuzluk ve rüşvet iddialarında adı geçen iş insanlarına da sahip çıkıyordu o günlerde Erdoğan:
"Bunların içerisinde çok itibarlı iş adamları, siyasiler var. Çünkü suç sabit oluncaya kadar insanlar suçsuzdur. Siz kalkıp da bir insanı suçlayamazsınız. Diyelim ki bu insanlar Türkiye’nin en saygın iş adamları. Bu işadamları hakkında suç sabit olmadığına göre böyle bir açıklama yapıldığı zaman bu insanların finans kuruluşları nezdindeki itibarı ne olacak? Bu itibarı geri iade edebilir misiniz?"
CHP’li belediyelere yönelik operasyonların gerçekten yolsuzlukla mücadele olmadığını herkes biliyor. Öyle olsaydı AKP'de "görev alacak il ve ilçe başkanı bulunamazdı". Bunu da ben söylemiyorum. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri bunlar.
Tanıkları da Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan.
Aynı Erdoğan bugün bir yandan CHP'li belediyeleri "yolsuzlukla, hırsızlıkla, rant ve rüşvet düzeni kurmakla" suçluyor. "Heybedeki turplar" diyerek tehdit ediyor. Diğer yandan "bağımsız yargıyı bekleyin, sabredin" diyebiliyor. Sanki ortada bir bağımsız yargı varmış gibi…
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bir çağrı yaptı dün:
“Gözünüzün içine baka baka soruyorum: AK Partililer var mısınız? Gelin beş ve 10 yıl geriye dönük olarak kim ne kadar zenginleşmiş hepsini görelim. Var mısınız belediye başkanlarınız için, birinci derece yakınları için.
.... Haydi gelin herkese eşit uygulanacak bir yasa çıkaralım. Hadi, özel yetkili savcılık, özel yetkili mahkemeler kuralım ama liyakatine hepimizin inandığı, güvendiği, öyle AK Gençlik’ten devşirme, avukat bürosundan, AK Parti Gençlik Kollarından kürsüye oturttuklarınızdan değil. Gerçekten tarafsızlığına, gerçekten vicdanına güvendiğimiz, her türlü güvencesi olanlar herkesi sorgulasın."
Özel de biliyor meselenin gerçekten yolsuzlukla mücadele olmadığını, zaten tespitini de yapıyordu:
“Milletin elinde kalan tek şeyi; sandığı ortadan kaldırmak istiyorlar ve bunun provalarını yapıyorlar. Sandığın olmadığı, otoriter bir yönetimi millete dayatıyorlar.“
Önündeki en büyük engel de CHP.
“Siyasi rüşveti“ kabul etmeyen, haksız hukuksuz operasyonlara cezaevini hatta açıkça söylemese bile ölümü göze alarak inatla direnen CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i durdurana kadar devam etmekte kararlı Saray.
Emniyetiyle, yargısıyla, Saray'a bağlı medyasıyla, trolleriyle, devşirmeleriyle dört koldan saldırısını sürdürecek.
Bunu bildiği için Özgür Özel dün çok sert ve tansiyonu yüksek bir konuşma yapıyordu.
Erdoğan’a meydan okurken “Sen fragman izliyorsun. Korku filmini izleteceğim sana“ diyordu.
Özel, Erdoğan’a korku filmi izletir mi göreceğiz ama Türkiye uzun süredir bir Alfred Hitchcock filminin içine sıkışmış halde.
Bu karanlık film biter ve aydınlık sabahlara uyanır mıyız?
Özel’in dediği gibi “tarihin önemli bir kırılma noktası“ndayız.