Geçtiğimiz yıl Kasım ayında büyük beklentilerle sinema salonlarında izleyiciyle buluşan ancak beklenin epey altında bir ilgiyle karşılanan “Barda 2” filmi, Netflix’te gösterime girdi. Yönetmenliğini Hande Türkel’in üstlendiği, senaryosunu Cem Özüduru ile Ozan Ağaç’ın kaleme aldığı filmin başrollerinde Melissa Değer, Melisa Berberoğlu, Alperen Aldanmaz, Kıvanç Baran Arslan, Ejder Özkarslıgil, Ender Hacımustafaoğlu, Doğa Yiğit ve Hilmi Ahıska yer alıyor.
“Barda 2” ilk duyurulduğu zaman “esas” Barda”nın devamı olacağı sinemaseverleri heyecanlandırmıştı ancak sonradan filmin “günümüze uyarlanmış” versiyonu olduğu açıklanınca bu defa izleyici başka bir beklenti içine girdi. Fragmanları da dönmeye başlayınca film ekibinin konuyu iyi bir yerden yakaladığı, farklı bir “Barda”yla karşı karşıya olduğumuz üzerine olumlu yorumlar yapılmaya başlandı. Zira 2007 yılında Serdar Akar’ın yönettiği, Nejat İşler, Erdal Beşikçioğlu, Volga Sorgu, Serdar Orçin ve Hakan Boyav’ın başrolleri paylaştığı “Barda” epey gürültü koparmıştı. Bunun sebebi filmin hikâyesinin 1997 yılında Ankara Gaziosmanpaşa’da gerçekleşen korkunç bir olaydan esinlenilmesinin haricinde yönetmeninden oyuncularına, senaryosundan anlatmak istediği meselenin en ince detaylarına “tarifsiz” bir şekilde dokunmasına kadar çok iyi kotarılmış olmasıydı. “Barda 2” ise evet, bahsedildiği gibi bugünün Türkiye’sine uyarlanmış hâli ve evet, konuyu iyi bir yerden yakalıyor ancak filmin sarkan, tam oturmayan birçok yönü var. Önce ufaktan konuya değinelim…
Niyet, hikâyeyle paralel ilerlemiyor
Bir grup arkadaş hem çift olan arkadaşlarının evliliklerini hem de futbolcu olan başka bir arkadaşlarının katılacağı seçmeleri kutlamak için yine ortak arkadaşlarının sahne aldığı bir barda bir araya gelirler. Arkadaşları ve grubu canlı performansa başladıktan kısa bir süre sonra sahne kenarındaki kafası iyi bir genç, solist kadını taciz eder. Bunun üzerine arkadaş grubu tarafından ite kaka bardan çıkarılan genç adam bir süre sonra dört arkadaşıyla birlikte Barda adlı mekâna gelir. Bu tayfanın hepsi “pıtlanmış”, promili yüksek kafayla arkadaşlarına yapılan saygısızlığın intikamı için geldiklerini söyleyerek evlilik kutlaması yapan gruba kanın gövdeyi götürdüğü yöntemlerle işkence yaparlar, kadınlara tecavüz ederler, bar sahibini öldürürler. Sonunda arkası sağlam gençlerden ensesi kalın bir kodaman olan siyasetçi baba, bir emniyet mensubuyla devreye girer. Olan biten ne varsa “temizlenir”, suçlular, suçu, olayın müsebbibi olan ve olay yerinde ölen arkadaşları Görkem’e atarlar. Nihayetinde çıkarıldıkları mahkemede de beraatlerine karar verilir.
1 saat 39 dakika süren filmin yaklaşık bir saatten fazlasında bu sahnelere yakından tanık oluyoruz. Ve buraya kadar da her şey filmin niyetine uygun ilerliyor. Çünkü “orijinal” “Barda”nın aksine “Barda 2”, nedensiz şiddeti değil, şiddetin ve şiddetin aktörlerinin, bugün içinde yaşadığımız toplumda nasıl şekil değiştirdiğini, adalet kavramının yozlaşmış siyaset içinde nasıl eriyip gittiğini, “öteki” kavramının yeniden tanımlandığı bir yerden meseleye dalıyor. Fakat niyet, hikâyeyle paralel ilerlemiyor. Çünkü araya aileden sevgi görmediği için “böyle” olmuş çocuklar, karnından bıçaklanan ve sokak ortasında yardım çığlığı atan genç bir kadının sesini Türk bayrağının asılı olduğu evin ışığını söndürerek duymazdan gelinmesi, başlarına bela almamak için yaralı kadını dükkândan kovan bakkal gibi gereksiz detaylar giriyor. Bütün bunların dışında da özellikle erkek oyuncuların “yapmacık” sıfatını (maalesef) hak edecek kadar kötü performansları, sağlam bir yerden tutulan konunun havada kalmasına sebep oluyor. Ayrıca şiddet dozunun ve sapkınlığın gereksiz bir şekilde artırılması da filmin inandırıcılığına gölge düşürüyor. Filmin sonundaki “kısasa kısas” hukukuna hiç girmiyorum bile…
“Orijinal” “Barda”, nedensiz şiddeti, “öteki” meselesini işliyordu. “Barda 2” ise adalet kavramını, hızla ve şiddetle değişen toplumda güç dengesinin “öteki”yle yer değiştirmesini sorgulatmaya yeltense de yukarıda saydığım sebepler nedeniyle “barda” kalmış bir filmden öteye geçemiyor.