Tayfun Pirselimoğlu, günümüzün en özgün ve en güçlü sanatçılarından biri. Hem iyi bir yazar hem iyi bir film yönetmeni hem de iyi bir ressam. Farklı disiplinlerde ama birbirinden beslenen, hepsi de Tayfun Pirselimoğlu’nun imzası haline gelmiş temalara dokunan işler üretiyor. Ürettiği işlerin hiçbiri tesadüfi ya da anlık ilhamlarla heveslerle üretilmiş değil, hepsi de belirli bir sanat yaklaşımının ve dünya görüşünün ürünleri. Dolayısıyla kendi içinde başlı başına etkileyici olan üç farklı alandaki üretimi bir noktadan itibaren birbirini destekleyerek çoğalan bir yaratıcı sürece dönüşüyor ki Pirselimoğlu bu benzersizliğiyle kültür dünyamızda çok önemli bir yerde duruyor.
Onun sözünü ettiğim bu disiplinler arası (belki de disiplinler üstü demeliyim) üretiminin ilginç kesişme anlarından birini yaşıyoruz. Bugün İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Yarışma kapsamında gösterilecek ‘Kerr’ adlı filmi, 2014 yılında yayımlanan aynı adlı romanından uyarlama. ‘Kerr’ adlı yeni resim sergisi ise Nisan başında Beyoğlu’ndaki İstanbul Concept Gallery’de açıldı ve 14 Mayıs’a kadar görülebilecek.
Tayfun Pirselimoğlu bugüne kadar yedisi roman on bir kitaba imza atmış bir edebiyatçı. Öykülerinde ve özellikle romanlarında tıpkı filmlerinde olduğu gibi yoksul ya da orta sınıf insanların baş rolleri üstlendiği bir dünya kurar. Yaşadığımız dünyanın, Türkiye’nin absürtlükleri, berbatlıkları, insan ilişkilerinden taşıp toplumsal düzene dönüşen adaletsizlikler, acımasızlıklar onun edebiyatında gizemli bir hikâyenin ögelerine dönüşür. Kahramanlarının hepsi de yaşadığı hayatın içinde sıkışmış, bir anlamsızlıktan ya da varoluş sıkıntısından mustarip karakterlerdir. Ölüm hatta cinayet, ana karakterin bir türlü içinden çıkamadığı, biteviye tekrar eden bir saçmalık ve çaresizlik hali bu kitapları yaşadığımız dünyanın karanlık bir tasvirine dönüştürür. Ama yazarın tebessümünü, derine işleyen görünmez mizahı da mutlaka hissedersiniz. Zamanı ve coğrafyası belirsiz bu filmler ve romanlarda mekanlar detaylı tasvirlerle ya da özenli bir görsellikle karşımıza çıkar. Mesela en yeni filmi ‘Kerr’de özenle görselleştirilmiş tüm mekanlar, köhneliğin tuhaf estetiği içindeler. Sanki hafızamızı zorlasak hepimizin hatırlayabileceği zamanlara dair, kendimizi ait hissettiğimiz ama hayatımızdan çıkarttığımız garlar, berber dükkanları, resmi daireler, evler ve muhakkak ki oteller…
‘Kerr’, Tayfun Pirselimoğlu’nun yedinci uzun metrajlı filmi. Hikâye temel olarak romanla aynı. Babasının cenazesi için geldiği kasabasında bir cinayete tanık olup kalan Cezmi Kara’yı anlatıyor. Geçen yıl Antalya Film Festivali’nde gösterildiğinde de beğenilmiş, Pirselimoğlu’na En İyi Yönetmen Ödülü’nü getirmişti. Aslında biz bu filmde anlatılan Cezmi Kara’nın hikayesini daha önce bir başka romanda daha okumuştuk. ‘Kerr’in roman olarak ilginç bir yanı da yazarın 2002 tarihli ‘Kayıp Şahıslar Albümü’nün yeniden yazımı olması. İki kitabın girişi ve bitişi aynı, ama içi farklı… ‘Kerr’i izleyenler ya da romanı okuyanlar görüyor ki Cezmi Kara’nın sıkıştığı kapan, ona ait bir şey değil; kuduz köpeklerin kasabada yarattığı gerilim derken ülke çapında ilan edilen sokağa çıkma yasağı hepimizi esir almış bir atmosferi anlatıyor. Bütün sözünü hikayesine ve atmosferine söyleten, aslında son derece politik bir film ‘Kerr’.
Edebiyatın oyunlu koridorlarında gezinmeyi seven okurlar için Tayfun Pirselimoğlu romanları sayısız sürprizler sunar. En temelde birbirine çok benzeyen karakterleri akraba gibidir, hatta ortak bir soyadları bile vardır: ‘Kara’. 2021’de çıkan en yeni romanı ‘Kadastrocu’nun kahramanı Cemal Kara adını taşır. ‘Kerr’in kahramanı ise Cezmi Kara’dır. ‘Ben O Değilim’ adlı filminde Ayşe Kara, ‘Saç’ filminde ise Meryem Kara isimli karakterler vardır.
‘Kerr’, sözcük anlamıyla vaz geçip sonra geri dönmek anlamına geliyor. Pirselimoğlu’nun bütün üretiminde sanatsal olarak da yerini bulan tekrar, hayatın içinde hayretle gözlemlediği ve bizi yüzleştirdiği içinde debelenip durduğumuz tekrarları da ifade ediyor. Dolayısıyla Pirselimoğlu için çok önemli bir kavramın adı ‘Kerr’. Şimdi sinemasını edebiyatını ve resmini ‘Kerr’ adı altında buluşturması bir tesadüf değil.
‘Kerr’ adlı sergi de Pirselimoğlu’nun anlattığı tüm hikayelerde olduğu gibi bitmez tükenmez tekrarlara bir gönderme içeriyor. Neredeyse tamamı sanatçının kullandığı farklı tekniklerde 2022 yılında yapılmış yeni resimler var sergide. Özellikle asetat üstüne desenlerle resme ikinci bir yüzey kattığı kendine has tekniğiyle yaptığı büyük boy resimler dikkat çekiyor. Ama ben kendi adıma önceki sergilerinde farkına varmadığım kadar çok yağlıboya resim de görme fırsatı buldum bu kez. Sanatçının tabiriyle “gergedanlar, boks ringleri, gizli ayıplar, kalbe saplı kuşkular, mayınlı araziler, utanç…” tekrar eden her şey üstüne bir sergi bu. Hayatın tekrarları kadar sanatçının tekrarları da var. Çok eski, mesela Felluce sergisinden Amerikan askerleri ve Batman, paşalar, fesli adamlar ve kanatlılar bu sergide yeniden karşımıza çıkıyorlar. Bazı resimlerini yeniden yapmış Tayfun Pirselimoğlu; onun edebiyatını ve sinemasını bilenler için hiç de şaşırtıcı değil. Yine de serginin merkezinde yeni bir seri, omuzunda kuşları ve kendine özgü el hareketleriyle duran figürler vardı. Çılgın Kalabalık adlı bir tür desen kolajı diyebileceğimiz büyük resme de işaret etmemek olmaz. Bir de sanatçının etkilendiği ve çok sevdiği 20. Yüzyıl ressamı Max Beckmann’ın portresine…
Pirselimoğlu, bu kez de özgün çizgisiyle bize göz alıcı kırmızılar yeşiller içinde, düşsel ama karanlık bir dünya sunuyor. Yaratıkların koşturduğu, insanların biraz kara mizahla portrelere dönüştüğü, kırmızı ve siyahın egemen olduğu kendine özgü bir görsel dünya bu. Hikayeleri kendinde saklı, desenin ve yaratıcılığın kendini gösterdiği resimler.
İnanılmaz bir enerjiyle üreten Tayfun Pirselimoğlu’nun yeni filmleri, romanları ve sergileri yolda. Ama Türkiye sanatının bu benzersiz ismini çok daha iyi tanımanın, 22 Nisan’dan itibaren gösterime girecek filmini izleyip, sergisini görmenin ve tabii ki romanlarını okumanın tam zamanı.