Beyoğlu’nda bombalı saldırıyı gerçekleştiren Ahlam Albashır’ın avukatı olmak!

Baroların sağladığı bu avukat temin etme görevini, toplumun bazı kesimleri tarafından ‘teröristi, hırsızı, uğursuzu savunmak’ şeklinde yorumlanabiliyor. Ekonomik gücü yetersiz olan herkesin, yasa gereği ücretsiz avukatlık hizmetinden yararlanma hakları olduğu ve baroların avukat görevlendirme sorumlukları olduğu pek bilinmiyor.Bu açıdan bakıldığında, CMK’larda görev yapıyor olmak, zaten çileli bir meslek haline gelen avukatlığı sürdürmeyi daha da zorlaştırıyor.

İstiklal Caddesi'ndeki bombalı saldırısının düzenlendiği 13.11.2022 Pazar gecesi, İstanbul Barosu’nun Beyoğlu’ndaki CMK Merkezi’nin tüm ışıkları sabaha kadar yanmış olmalı.

Olayın faili olarak Suriye uyruklu Ahlam Albashır 02.50’de yapılan operasyonla Esenler’de yakalanmıştı.

CMK Servisi’nde o gece nöbetçi olan avukat, İstanbul Emniyeti’nden gelecek talebi beklemiştir. Gözü, emniyetle baro arasında bağlantılı online çağrı ekranındadır. Gözaltılar devam ettiği için, kaç avukat isteneceği henüz belli değildir. Baro yönetimi ile irtibat kurmuş, o günün nöbetçi avukatların listesi hazır edilmiştir. Sabaha kadar, Ahlam Albashır dahil 51 kişi göz altına alınmıştır.

Listede nöbet sırasında olan avukatlar, her an gelebilecek çağrı nedeniyle tedirginlik içindedirler. Kolay değildir, her ne kadar söz konusu olan ‘kişinin hak ve özgürlüklerinin savunulması’ ise de, sonuç olarak ortada 6 kişinin ölümü ve 81 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanmış bir terör dehşeti vardır.

İstanbul Barosu CMK Servisi avukatları bir yanda mesleki sorumluluğun ağırlığı, bir yanda ise ‘kaos yaratmak’ amacıyla insanları hedef alan birilerini savunuyor olma duygusu arasında sıkışıp kalmışlardır.

Çağrı alan avukatlar arasında, belki görevi reddedenler de olmuştur

Görevi kabul edenler ise, savunmanın kutsallığı üzerine tüm bildiklerini tekrar gözden geçirmek zorunda kalmış olabilirler. Biraz kişisel yazgılarına, biraz mesleğin cilvelerine sitem edip, çaresiz yola koyulmuşlardır.

Ahlam Albashır’ın ve olaya karıştığı iddia edilen şüphelilerin avukatlığını üstlenmekle, üzerlerine ‘teröristi savunan avukat’ etiketi yapıştırılma riskini göze almışlardır.

Öte yandan, var olan müvekkillerin artık davalarını vermemesi, dar çevrelerin sözlü tacizleri her zaman yaşanmaz, ama hep ihtimal dahilindedir.

***

Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında Kenya’dan Ankara’ya getirildiğinde, avukatlığını kimin yapacağı konusu kriz düzeyinde yaşanmıştı. Hukuk camiası ise gözaltı ve yargılamanın hangi usuller çerçevesinde yürütüleceğinin merakı içindeydi. Öcalan’ın avukatı kim olacaktı? Avukatını bizzat kendisi mi belirleyecekti, yoksa Ankara Barosu CMUK Servisi’nden görevlendirme mi istenecekti? Tüm avukatlar nefesini tutmuş, kurban avukatın kim olacağını bekliyordu. Yargılama ‘idam’ üzerinde yapılacak, büyük ihtimalle karar da öyle çıkacaktı. Bu nedenle Öcalan kadar, onun savunan kişiye karşı gösterilecek tepkinin ölçeğini tahmin etmek bile yeteri kadar ürperticiydi. O dönemde Öcalan’ın avukatı olarak lanse edilmek, üzerine göktaşı düşmesi gibi bir şeydi.

Bir ara, Öcalan’ın avukat olarak Hasip Kaplan’ı istediği ama uygun görülmediği fısıltısı dolaştı ortalıkta.

Arkasından, devletin Abdullah Öcalan’a avukat olarak Ergin Cinmen’i atadığı şayiası yayıldı.

Avukat Ergin Cinmen

Haber çok şaşırtıcı olmamıştı aslında… Türkiye’de adil yargılama, insan hakları, savunma hakkı vb. terimler denildiğinde, akla gelen birkaç isimden biri de Cinmen’di.

Söylenti doğru çıkmadı ama ismin telaffuz edilmesi çok tesadüf değildi.

Yücel Sayman’ın başkanı olduğu İstanbul Barosu yönetiminin, Öcalan’ın avukatsız sürdürülen sorgusunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasaya ve CMUK’a aykırı olduğu gerekçesiyle, Ergin Cinmen’i avukat olarak önerme kararı aldığı gündeme düştü.

Son şayianın biraz riskli olabileceğini düşünenler oldu.

Önerinin resmi düzeyde değil de, sivil bir kurumdan gelmiş olmasının toplumsal algı üzerinde yaratacağı etki çok farklı olabilirdi.

O dönemde Abdullah Öcalan için “Ne yargılaması, doğrudan asılsın!” diye düşünen insan sayısı epeyce fazlaydı. Cinmen’in mahkeme sürecinde, özellikle dava sona erdikten sonra, bu cenah tarafından önemli sorunlar yaşayabileceğini düşünmüştük.

Akabinde, Öcalan’ın avukatlığını Zeki Okçuğlu’nun yapacağı resmen açıklandı ve kriz noktalandı.

***

Ahlam Albashır ve 17 kişi tutuklandı, göz altılar devam ediyor. Terör eylemleri konusunda uzman olanlar, bombanın patlatılma biçimi üzerinde durdular. Ahlam Albashır’ın eylem öncesi ve sonrasında İstiklal Caddesi’ndeki davranışları üzerinden okumalar yapılıyor. Makyajı konusundaki titizliği, eylemden bir günce kozmetik alış verişi yapması şaşırtıcı bulundu. Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesi’ne yapılan başlattığı hava harekatının zamanlamasına dikkat çekenler var.

***

Olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bu dönemde, avukatların üstlendiği rol ve İstanbul Barosu CMK servisinin sunduğu önemli hizmete, doğal olarak sıra gelmiyor. Gerçi olağan hallerde de farklı olmuyor, Türkiye’de avukatlar yargının hep detayında yer alan bir unsur olarak görülüyor.

CMK’ların neden var olduğu, neden gerek duyulduğu ve yargılama sürecinde hangi boşluğu doldurduğu konuları pek bilinmiyor. Az çok haberi olanlar da çoğunlukla yanlış biliyor.

Yukarı da iki örneği de İstanbul Barosu’ndan verdim ama, CMK servisleri ülke genelindeki tüm barolarda bulunuyor.

Türkiye’nin neresinde olursa olsun, emniyetteki veya mahkeme sırasında, avukat tutmaya gücü olmadığını söyleyen herkes için avukat atanma zorunluluğu bulunuyor. Bazı hallerde ise, istemde bulunulmasa dahi, zorunlu olarak avukatla temsil edilmesi sağlanıyor.

Avukat atamalarını baro yapıyor, avukatların ücretini ise devlet ödüyor.

Her baro, CMK servisinde görev almak isteyen kendi avukatları için liste oluşturuyor, görevlendirmeleri sıraya göre yapıyor.

Gel gelelim, barolar tarafından avukat talebinde bulunan kişiler her zaman kader kurbanı olmayabiliyor. Terör, uyuşturucu, kadına şiddet gibi, toplum nezdinde tepkiyle karşılanan suçlarla itham edilen herkes, aynı haktan yararlanabiliyor.

Ve konunun bam teli, tam da burası oluyor.

Çünkü, baroların sağladığı bu avukat temin etme görevini, toplumun bazı kesimleri tarafından ‘teröristi, hırsızı, uğursuzu savunmak’ şeklinde yorumlanabiliyor.

Ekonomik gücü yetersiz olan herkesin, yasa gereği ücretsiz avukatlık hizmetinden yararlanma hakları olduğu ve baroların avukat görevlendirme sorumlukları olduğu pek bilinmiyor.

Bu açıdan bakıldığında, CMK’larda görev yapıyor olmak, zaten çileli bir meslek haline gelen avukatlığı sürdürmeyi daha da zorlaştırıyor.

Avukatlık ücreti olarak belirlenen meblağın düşüklüğü, ödemelerin iki aya yaklaşan sürelerde yapılıyor olması, katlanılmak zorunda kalınan sorunların başında geliyor.

Bununla da kalmıyor, yasadan doğan bir görevi yerine getirmelerine rağmen, ‘suçluyu savunan avukat’ töhmeti altında kalabiliyorlar.

Bu arada, toplum genelinde avukatları sanıklarla özdeşleştirme eğiliminin oldukça güçlü olduğunu da unutmamak lazım.

Oysa CMK’ların yargılama içinde çok büyük işlevleri var. Türkiye’nin tarihi, mesnetsiz suçlamalarla yargılanan insanlarla doludur. Eksik soruşturma sonucu açılan bir çok ceza davasında, pek bilinmez ama CMK avukatları ‘süpermen’ işlevi görürüler.

Köşe Yazıları Haberleri