Biden Suudi Arabistan’a gidiyor: OPEC + dağılıyor mu?

Washington, Moskova ve Riyad arasında ne oluyor? Bunun OPEC+ ile ilgisi ne? Bu hafta gündemde yeteri kadar dikkat çekmeyen, odağında enerji olan bu duruma bakacağız.

Türkiye ekonomi gündemiyle içine kapanırken, başı en kalabalık ülkelerden biri yeteri kadar dikkat çekmese de Suudi Arabistan. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş başladığından bu yana Riyad, neredeyse Washington, Londra ve Brüksel’den gelen telefonlar için ayrı bir birim kuracak düzeye geldi.

Washington DC’den Riyad’a üst düzey yetkili taşıyan uçak sayısı 10'u geçti. Haziran başındaysa bu sefer farklı bir istikametten bir misafir Riyad’a konuk oldu: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov. Lavrov’un ziyaretinin OPEC+ toplantısından bir gün önceye denk gelmesi dikkat çekiciydi. Ziyaretin ertesinde OPEC+’tan çıkan karar da öyle.

Washington, Moskova ve Riyad arasında ne oluyor? Bunun OPEC+ ile ilgisi ne? Bu hafta gündemde yeteri kadar dikkat çekmeyen, odağında enerji olan bu duruma bakacağız.

KLİŞELERE KARŞI: UKRAYNA SAVAŞI VE KÖRFEZ ÜLKELERİNİN TUTUMU

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, ardından durumun bir savaşa dönüşmesi özellikle ABD ve Avrupa’nın sert yaptırımlarına ve Rusya karşıtı bir politikaya yönelmesine neden oldu/oluyor. Bu çerçevede gözlerin döndüğü merkezlerden biri Ortadoğu oldu. Ancak sanılanın aksine Ortadoğu ülkeleri, Rusya’ya dönük sert açıklamalardan kaçındılar, tarafsız kaldılar. Peki neden?

Bu tutumda hem bölgedeki devletlerin kendi dinamikleri, hem Rusya’nın bölge politikası, hem de ABD’nin politikası belirleyici oluyor. Bölgeye dönük ABD’nin sözünden çıkmayan petrol zengini devletler klişesi de aslında son 20 yılda ciddi bir değişim geçiriyor ve yanlışlanıyor. Tıpkı dünyanın genelinde olduğu gibi Ortadoğu’daki ülkeler de küresel bir geçiş döneminde olduklarını biliyorlar. Dahası çıkarlarını en üst düzeye çıkarmak için dış politikada çeşitliliğe gidiyorlar.

Eskinin petro-dolar zengini olarak bilinen petrol devleri, sattıkları petrollü batılı finans kuruluşlarında değerlendiriyordu. Hatta bu yatırımların neoliberal politikaları uygulaması için Latin Amerika’da kullanıldığı biliniyor. Ancak 2000’lerin başından itibaren Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ABD müttefikleri hem ekonomik hem siyasi olarak çeşitlendirme politikasına gidiyorlar.

Öncelikle neredeyse hepsinin yatırım stratejileri uyarınca sahip olduğu devasa yatırım fonları var. Türkiye’den Çin’e, Hindistan’dan Kanada’ya uzanacak şekilde şirket alımı, ortaklık ve tarım alanları gibi farklı ülke ve sektörlere yatırım yapıyorlar. Neredeyse hepsinin küresel düzeyde daha çok Ortadoğu’ya odaklanan yayın kuruluşları var. Örneğin Suudi Arabistan ülkesinin petrol gelirlerine bağımlığını azaltmak için Çin ve Rusya dahil olmak üzere pek çok ülkeyle yatırım anlaşması imzalıyor.

Benzer biçimde Rusya’nın daha çok Suriye üzerinden siyasi, Çin’in İran, Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerle ekonomik bağları, yani geleneksel küresel aktörlerin bir şekilde bölgede siyasi ve ekonomik düzeyde etkin olmaları, yani çok yönlü dış politikalarıyla bölge ülkelerinin çeşitlendirme stratejisi uyumlu gidiyor. Buysa özellikle BAE, ancak ondan eksik kalmayacak şekilde Suudi Arabistan’ın ABD ile ilişkileri ikincil kılmadan ama ona alternatifler üretecek hamlelerine zemin hazırlıyor.

Nitekim Ukrayna savaşı başladığında ABD’nin bölge ülkelerinden beklediği destek gelmedi. Körfez İşbirliği Konseyi (Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Katar, BAE, Umman) duruma nötr kalmayı tercih etti. Ne bir kınama duyuldu, ne de bir yaptırım ihtimali. Hatta Umman Dışişleri Bakanı Bedir bin Hamed bin Hamud el Busaid, Avrupa’nın “Ya bizdensin ya karşı taraftansın” yaklaşımının yanlış olduğunu söyledi. Bu örtük durumun billurlaştığı yerse, gündemden düşmeyen petrol fiyatlarının geleceğine etki eden merkezlerden birinde, OPEC+’ta görüldü.

OPEC+: RUSYA İLE YOLA DEVAM

Ukrayna savaşının yarattığı veya hızlandırdığı en önemli sorun gıda ve petrol fiyatlarındaki tırmanış. Petrol fiyatlarına mercek tutulduğunda Ocak 2022’de 87 dolar düzeyinde seyreden brent cinsi petrolün varili altı ay içinde 120 dolarlara çıktı ve üstelik piyasada 150 dolarlar konuşuluyor. Petrol fiyatlarını, gıda ve diğer emtianın takip etmesi hali hazırda var olan küresel enflasyonist etkinin pekişmesine neden oluyor. Örneğin ABD’de enflasyon son 41 yılın rekorunu kırarak yüzde 8,6 çıkması, Almanya’da benzer bir durumun yaşanması petrol konusunda soruna çözüm bulma çabasını artırıyor. Bu adreslerden biri de OPEC.

Biden yönetimi Ukrayna Savaşı başladığından bu yana OPEC’e üretimi artırma çağrısı yapıyordu. Ancak bugüne kadar OPEC ve OPEC+ darboğazın üretimden değil, jeopolitik gerilimden kaynaklandığını ve pandemi sonrası toparlamanın hâlâ istenen düzeye gelmediğini, rafineri kapasitelerinin gözden geçirilmesini salık veriyordu. Nitekim OPEC+’ın haziran ayına kadar olan metinleri de bunu ifade ediyordu.

Sır olmayan başka bir unsursa ABD’nin OPEC +’tan Rusya’nın çıkarılmasını salık verdiğiydi. Nitekim Biden yönetimi enerji alanında defalarca Riyad’a uzmanlar gönderse de bu gerçekleşmedi. Körfez’in Rusya ile olan bağlarının yanında Rusya’nın dünyanın en önemli üç üreticisinden biri olması, dışlanma ihtimalinin yaratacağı belirsizlik ve Riyad ile Moskova arasında enerjide sağlanan uzlaşmaya zarar gelmemesi çabası ABD’nin isteğinin geri çevrilmesinin belli başlı gerekçeleri.

Ancak haziran ayında OPEC+ üretimi beklenenin üzerinde, günlük 432 bin varil yerine temmuz ve ağustosta 648 bin varil, üretim artışı yapacağını duyurdu. Ek üretimin artışını büyük oranda Suudi Arabistan, BAE ve Irak’ın karşılaması bekleniyor. OPEC+ Rusya ile yola devam derken üretimi neden artırdı? Bu ne anlama geliyor?

BIDEN’İN GEZİSİ ve SUUDİ ARABİSTAN’IN DENGE ARAYIŞI

OPEC+’ın metinleri ve açıklamaları aslında üretimin eylülde bu düzeye çekilmesini salık veriyordu. Bu iki aylık takvimi öne çekmede ABD’den gelen baskı etkili. Biden başkanlık koltuğuna oturduğundan bu yana Cemal Kaşıkçı cinayetinden örtük olarak Suudi Arabistan veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı sorumlu tutmuş ve Krallığı parya devleti olarak anmıştı.

Ukrayna Savaşı’yla beraber ABD’nin bazı politikalarında da değişiklik oldu. Böylesi bir kamplaşma ortamında Riyad-Washington hattında yaşanan bir gerilim, Riyad-Moskova, Riyad-Pekin (petrol satışının yuan ile yapılması görüşmeleri gibi) arasındaki bağları güçlendirebilir. Tam da bu nedenle Beyaz Saray hesapları yeniden yapıyor. Bunun açık kanıtıysa, Biden’ın 13-16 Temmuz’da İsrail ve Filistin’in ardından Riyad’ı ziyaret edecek olması. İki taraf arasında müzakereler aylardır sürüyordu. İşte bu durum Suudi Arabistan üzerindeki baskıyı artırdı.

Öncelikle üretim artışı kararı OPEC+ toplantısıyla geldi. Rusya’nın da dahil olduğu toplantıda karar alındı. Ancak daha önemlisi Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, toplantının bir gün öncesinde zaten Riyad’daydı. Burada Körfez İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları’yla bir araya geldi. Yani Rusya üretimin artırılacağını biliyordu ve buna onay da verdi. BAE ve Suudi Arabistan’ın Lavrov’a gelen baskıyı aktardığı, piyasa dinamiklerini ifade ettiklerini tahmin etmek zor değil.

Riyad’ın Rusya’ya bilgi verip üretim artışını erkene çekmesinin elbette Biden’ın ziyaretiyle ilişkisi var. Krallığın burada üstündeki baskıyı hafifletmeye çalıştığı açık, Rusya’nın da bunu anladığı. Zira Rusya, OPEC+’tan çıkmak istemiyor. Petrol fiyatlarının seyrinden de memnun. Dahası Körfezi’n nötr kalmış olması da Moskova için karşıtlıktan çok daha önemli. Bu durumda tıpkı Putin’in 2019’da Riyad yolundayken söylediği gibi, "Ortaklarımızın ittifaklarını, bağdaşıklarını anlıyoruz ve buna karışmıyoruz” cümlesi Lavrov tarafından tekrar edilmiş olmalı. Nitekim Riyad’ın "Rusya OPEC+’tan çıksın" baskısına “Daha önce OPEC içinde de savaşan taraflar oldu ama hiçbirini örgütten atmadık” yanıtını vermesi, Rusya için önemli bir kazanım. Yoksa Biden niye yollara revan olsun. Özetle Suudi Arabistan, iki büyük petrol üreticisi ve küresel güç arasında denge bulmaya çalışıyor ve işi pek kolay değil.

Köşe Yazıları Haberleri