Çok sık yapıyorlar bunu.
“İhracatta rekor kırdık!”
“Büyümede Avrupa şampiyonu olduk.”
“Yüksek gelirli ülkeler grubuna girdik.”
Şimdi bir yenisini Bakan Mehmet Şimşek ortaya attı:
“Türkiye’de vergi yükü yüksek değil.”
Bir sayfa daha açıp bu açıklamaların altına bakınca…
Başka bir gerçekle karşılaşıyorsunuz…
Hep algı… Hep algı. Her işte öyle.
En gülünç olanı ihracat rakamlarıdır.
Hemen her memleketin ihracatı artıyor.
Dünya ticareti büyüyor.
Fakat var mıdır böylesi bilmiyorum… Bizim ihracat birkaç bin dolar bile artmış olsa kürsülere koşuyorlar: “İhracat rekoru kırdık!”
O kadar rekor açıklaması yaptılar ki…
Rakam filan bilmezseniz, “şimdiye Türkiye dünya ihracat şampiyonu olmuştur” dedirtir. Ama öyle değil.
İhracat rekoru açıklıyor…
Belki o ay ithalat daha çok artmış… Geçiyorlar. Üstünde durmuyorlar.
İhracattan çok ithalat yaptığımızı söylemiyorlar.
Türkiye’nin 100 milyar dolar civarında dış ticaret açığı verdiğini söylemiyorlar.
Ne satıp ne aldığımızı söylemiyorlar.
Geçenlerde Ekonomi Gazetesi yazdı:
“Tüketim malı ithalatı, yatırımın üstüne yerleşti.”
Gerçeğimiz bu.
Büyüme rakamları açıklanıyor.
Çıkıp, şunlardan bunlarda hızlı büyüdüğümüzü söylüyorlar.
Fakat bu büyümelerin yalan enflasyondan üretilmiş deflatör rakamlarıyla öyle gözüktüğünü söylemiyorlar.
“Trilyon dolarlık ekonomi olduk.”
“Trilyon doları geçtik” diyorlar.
Ama trilyon dolarlık ekonominin, her kıpırdadığında kurun tepesine tepesine vurularak elde edildiğini söylemiyorlar.
Çıkıyorlar, “Kişi başına gelirimiz 15 bin doları geçti, yüksek gelirli ülke olduk” diyorlar.
Bir bakıyoruz, milyonlarca sığınmacı hesapta yok.
Üretimleri var. Üretimleri milli hasıla hesabına katılmış ama bölüşümde hesapta yoklar!
15 bin dolar kişi başına gelir fena değil de gelin bir sayfa daha açalım, bakalım.
Milyonlarca emekli ve asgari ücretlinin yıllık gelirinin 5 bin doların altında olduğunu söylemiyorlar. Asgari ücret ve düşük emekli maaşı giren hanelerde kişi başına gelirin 1 – 2 bin dolara gerilediği söylemiyorlar.
Milli gelirin, kişi başına gelirin büyüdüğünü söylüyorlar ama nasıl bölüşüldüğünü söylemiyorlar!
Trilyon doları geçmişsin ama 18 milyon kişi sosyal yardımla geçiniyor!
Bir başka örnek:
“Borç stokunun milli gelire oranı düşüktür” diyorlar.
Milli gelir doğru mu?
Borç stoku oranlanırken alınan stok rakamı doğru mu? Kamu garantileri hesaba katılmış mı?
Dahası… Diyelim düşük ama direksiyonda Formula 1 pilotu oturduğunu, 2018’den 2025’e stokun 9- 10 kat arttığını söylemiyorlar.
El alem yüzde 1 – 2 ile borçlanırken Türkiye’nin neden dolara yüzde 6 – 7 faiz verdiğini söylemiyorlar
Sadece dış borçta mı? İç borçta dünyanın en yüksek borçlanma faizini ödediğimizi söylemiyorlar.
“Enflasyonda tek haneye gidiyoruz” diyorlar ama 10 yılık tahvil faizi yüzde 32!
İç borçta artık ana paradan çok faiz ödendiğini söylemiyorlar!
Faiz harcamalarının eğitim harcamalarını geçtiğini söylemiyorlar.
Geçen yine aynısı oldu.
Maliye ve Hazine Bakanı çıkıp dedi ki, “Bizde vergi yükü yüksek değil.”
Evet, yüksek değil. Yüzde 23,5 yüksek değil.
Ama bütün gerçek bundan ibaret mi?
Şimşek bunu söylüyor ama bütçelere konulan o trilyonluk vergi geliri hedefinin hangi kazların boğazı sıkılarak toplandığını söylemiyor.
Bütçeye giren vergilerin sadece yüzde 10 – 11’inin milyonlarca kurumlar vergisi mükellefinden geldiğini (2025 yılının ilk on ayında tahsil edilen kurumlar vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde 11,09), vergi gelirlerinin yüzde 70’e yakınının dolaylı vergilerden geldiğini, burada kodamanlarla yoksulların aynı vergiyi ödediğini söylemiyor.
Toplam yükümüz OECD ortalamalarının altında ama dolaylı vergilere geldiğimizde OECD ortalaması yüzde 45, bizde 65!
Toplam vergi yükünü söylüyor, OECD içinde durumun iyi olduğunu söylüyor ama kurumlar vergisi tahsilatının devede kulak kaldığını söylemiyor.
Vergi yükü yüksek değil ama dolaylı vergi yükünün en yüksek ülkelerden biri olduğumuzu söylemiyor.
Evet, bizdeki garabet vergi yükünün yüksekliği değil.
Verginin yüzde 65-70’inin dolaylı olması,
1.2 milyon kurumlar vergisi mükellefinin (şirketlerin) ödediği verginin toplamın ancak yüzde 10’u civarında kalması…
O bildiğiniz dev holdinglerin, şirketlerin çoğunun diş kovuğu vergi ödemesi.
Bazılarının hiç ödememesi…
Türkiye’de uygulanan yüzde 23 kurumlar vergisi oranı, 1 Ekim 2023 tarihinden itibaren yüzde 25’e yükseltildi. Bu oran OECD üyesi 38 ülkenin ortalaması olan yüzde 23,73 oranın üzerinde.
Oran düşük değil ama kim ödüyor?
Kimden alıyorsunuz?
Eurostat verilerine bakalım:
Türkiye’de dolaylı vergilerin toplama oranı yüzde 65,9!
En yakın oran Bulgaristan’dan 17,3 puan yüksek!
Yunanistan’dan 24,8 puan yüksek.
Türkiye’nin dolaylı vergi oranı (yüzde 65.9) AB ortalamasının (yüzde 32) iki katında yüksek.
Dolaylı vergi oranı İsviçre’nin (yüzde 19,8) üç katından,
Norveç’in (yüzde 25,3) Almanya’nın (yüzde 254), Hollanda’nın (yüzde 29,3), İspanya’nın (yüzde 30,2), Avusturya’nın (31,4) iki katından fazla!
Evet toplam vergi yükü yüksek değil ama fakir fukaranın vergi yükü diğer ülkelerin iki üç katı!
İşin başka bir boyutu…
Şirketler hem doğru dürüst kurumlar vergisi ödemiyor hem de neredeyse ödedikleri kadarını “teşvik – destek” olarak geri alıyorlar.
Aslına bakarsanız şirketler Türkiye’de vergi ödemiyor. Bizim garabetimiz bu.
İşsizlik Fonu dahi patronlara akıtılıyor. Geçenlerde mevzuatı çıktı. 2026’da Fon’un 45 milyar lirası sermaye kesimine teşvik olarak kullanılacak.
Başka bir çürüklük…
Dolaylı – doğrudan vergiler hesabında “doğrudan gelir” kalemine sayılan “gelir vergisi” adaletsizliğini de söylemek lazım.
Vergi uzmanı Murat Batı’nın hesaplamasına göre, 2025 yılının ilk 10 ayında tahsil edilen 1 trilyon 947 milyar liralık gelir vergisinin sadece yüzde 8’i yıllık beyanname (geçici vergi dahil) verenlerden; yaklaşık yüzde 92’si ise stopaj yoluyla alınmış.
Bu yıllara sari olarak da böyle zaten.
Peki ama bu oranlar ne diyor?
Toplanan gelir vergisinin çoğu da ücretlilerden toplanıyor!
Daha ücretlerini alırken kesiliyor çünkü.
Beyanname ile verilen gelir vergisi ise memleketimizde vergi manzarasının en komik taraflarından biri. Kuyumcuların, anlı şanlı restoranların ücretlilerden daha düşük vergi ödediğine ilişkin yüzlerce haber okumuş olmalısınız!
Havanızı atın ama gerçeğimiz şu: Türkiye, milli gelirin en adaletsiz dağıtıldığı ülkelerden biri. Servetler bakımından da öyle. Servet Gini katsayısı 0.73. (Visualizing Global Wealth Inequality, 2025 verisi.) Geçenlerde Prof. Dr. Ensar Yılmaz dikkat çekmişti: “Bu rakam 1 olduğunda tüm servet 1 kişide toplanmış demek; maalesef bu eşitsizlik görünür değil, bundan bahsedince insanlar Kaf Dağı’nın ardından bir şey zannediyor.”