Bir HDP'li bir HDP'siz

Aziz Nesin’in ünlü tiplemesi “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” gibi HDP de seçimlerin sonucunu değiştirme gücü nedeniyle seçim zamanlarında “yaşıyor” muamelesi görse de daha sonra unutuluyor, görmezden geliniyor.

Türkiye siyasi hayatını tahlil etmenin en sağlıklı, en kesin yolu, partiler ve o partilerin tarihleri üzerinden gitmektir. Türkiye’nin bir yanı ile de siyasi partiler mezarlığı olduğunu söylemek mümkündür. Kurulan ve sonra kapatılan partilerin tam sayısı muhtemelen bilinmiyordur.

Bugün itibariyle Türkiye’de yasal olarak kurulmuş 120 siyasi parti var. Gerekli örgütlenmeyi tamamlayarak seçimlere katılma hakkı bulunan parti sayısı sadece 27. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 30 kişi bir araya gelip gerekli belgelerle başvurduğunda parti kuruluyor. Buraya kadar her şey basit. Ama sonra partide görüş ayrılığı ortaya çıkınca bu 30 kişi bir daha bir araya gelemiyor, karar alamıyor ve toplantı yapamıyor. Ve parti dağılma sürecine giriyor. Partinin ilgili organlarının 3 yıllık zaman diliminde zorunlu toplantıları yapmaması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bunu tespit edip Anayasa Mahkemesine iletiyor ve Anayasa Mahkemesi’nin de yaptığı aynı tespit ile parti hayatını tamamlayarak dağılıyor.

Kapatılıyor diyemiyoruz çünkü açık bir parti yok ortada. Örneğin şu anda Anayasa Mahkemesi’nin önünde Türk ve Dünya Birliği Partisi’nin dağılma kararı bulunuyor. 2019 yılında kurulan partinin sadece 34 üyesi var ve muhtemelen bunların hepsi kurucu üye. 3 yıllık bir parti ve bu 3 yılın büyük bölümü de kâğıt üzerinde geçmiştir, uluyan kurtlardan oluşan amblemli bu parti artık tarih oluyor.

PARTİ KURAMAMA DÖNEMİ

Türk siyasi ve devlet hayatında bir ilk de yaşanıyor bu dönem. Yasada belirtilen tüm koşulları yerine getirmesine karşın İnsan ve Özgürlük Partisi ile Yeşiller partisi belgelerini İçişleri Bakanlığı’nın teslim almaması nedeniyle kuruluş aşamasını aylardır tamamlayamıyor. Oysa parti kurmanın ne kadar kolay olduğunu sadece 2020 yılında kurulan 21 partiden biliyoruz.

Siyasi partilerle ilgili çok ilginç örnekler olan bir coğrafya burası. Osmanlı’nın ilk partisi İttihat ve Terakki. Parti vasfı tartışmalı da olsa parti. 2’nci partisi Osmanlı Ahrar Fırkası. Bu parti 31 Mart vakası olarak bilinen darbe sonrası dağıtıldı. Kurucularının bir kısmı hapse atıldı yargılandı, bir kısmı yurt dışına kaçtı. Parti 1910 yılında fesih edildi.

Cumhuriyet döneminin ilk partisi de CHP’dir. Devletin kurucu partisi olması nedeniyle parti sınırlarını aşan bir pratiği mevcuttur. Bu dönemin 2’nci partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın akıbeti de Ahrar partisinden farklı değildir. Şeyh Said isyanı ile başlayan baskıcı yönetim, Takrir-i Sükûn yasasıyla önce basına ağır darbe indirdi sonra da Terakkiperver Fırka'yı 1925 yılında kapattı.

EN DOGURGAN PARTİ CHP

Bulunduğumuz coğrafya demokrasiye ne kadar uzak ise burada kurulan partiler de o kadar hatta daha fazla uzaktır. Parti içi demokrasi yoktur. Bu nedenle çok partili hayata CHP içinden çıkanların kurduğu bir parti ile geçildi. Demokrat Parti, partisizlerin kurduğu bir parti değildi. CHP içinde yer almış olanların kurduğu partiydi.

DP 1946 yılında kurulmasına karşın 1948 yılında içinden Millet Partisi ve Öz Demokrat Partisini, 1952 yılında Türkiye Köylü Partisi ve 1955’te de Hürriyet Partisini çıkarmıştır. Sadece parti içi demokrasinin yokluğu değil askeri darbelerin dağıttığı siyaset toparlanamayınca da bölünmelere hep zemin açılmıştır.

Bugün Türkiye’de konuştuğumuz, eleştirdiğimiz ya da beğendiğimiz bütün partilerin içinden en az bir tane parti çıkmıştır. En doğurgan parti CHP’dir. 80 darbesi ile kapatıldıktan sonra açılan CHP, bütün bu ayrılmalardan farklı bir biçimde SHP ile birleşerek yola çıktı. Ama sonra içinden bir kısmı kapanan 8 parti çıktı. Murat Karayalçın’ın SHP’si, Yaşar Nuri Öztürk’ün Halkın Yükselişi Partisi, Emine Ülker Tarhan’ın Anadolu Partisi kurulup sonra kapananlar. Son olarak Muharrem İnce’nin Memleket Partisi, Mustafa Sarıgül’ün Türkiye Değişim Partisi ile Öztürk Yılmaz’ın Yenilik Partisi halen faaliyette. Tuncay Özkan’ın da CHP’lilerle kurduğu Yeni Parti de kapananlar arasında. Kürt siyasetinin ilk partisi olan HEP’i de CHP’den ayrılan isimler kurdu. HEP daha sonra CHP ile seçim ittifakı yaptı.

AKP DE DOGURGANLIKDA BAŞARILI

AKP’yi Millî Görüş içinden çıkan parti diyebiliriz ama Milli Görüş hareketinin sahibi Saadet Partisi içinden çıkan partiler, daha sonra AKP’ye katılan Numan Kurtulmuş’un Has Partisi ve Fatih Erbakan’ın kurduğu Yeniden Refah Partisidir. AKP’nin içinden de 20 yıllık sürede 5 parti çıktı. AKP’nin kurucu sac ayaklarından birisi olan Abdüllatif Şener AKP’den ayrılarak Türkiye Partisi’ni kurdu. İdris Bal Demokratik Değişim Partisi’ni, İdris Naim Şahin Millet ve Adalet Partisi’ni kurdular ama bu partiler çok yol alamadı. Şimdi çalışan AKP’nin içinden çıkmış 2 parti var Ali Babacan’ın Deva ve Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partileri.

Katı hiyerarşisine karşın 12 Eylül sonrasında MHP’den de 2 parti çıktı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun BBP’sinden hayli zaman sonra çok sancılı bir biçimde Meral Akşener de MHP’den koparak İyi Parti’yi kurdu. İYİ Parti’den de Ümit Özdağ ayrılarak Zafer Partisi’ni, BBP’den ayrılan Remzi Çayır da Milli Yol Partisi’ni kurdu. Bunlar da “ayrılanlardan ayrılanların” kurduğu partiler oldu.

Yeni kurulan partilerin ortak özelliği ilk süreçte kurucular arasında yer alan bazı isimlerin partiden ayrılmalarıdır. 12 Eylül sonrasında kurulan ANAP, herhangi bir parti içinden çıkmış “devam” partisi niteliğinde olmadığı için farklı bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

KAPATILIRSA HDP 10. PARTİ OLACAK

Uzun bir aradan sonra Anayasa Mahkemesi’nin önünde politik nedenlerden dolayı bir parti kapatma davası bulunuyor. HDP hakkındaki dava kapatma ile sonuçlanırsa, ilk kurulan parti olan HEP’den sonra bu kapatılan 10’uncu Kürt partisi olacak. HDP’de bu hareket içinde bir ilk de yaşandı ve partinin içinden yeni bir parti çıktı. Ayhan Bilgen Kars Belediye Başkanlığından alındıktan ve bir süre tutuklu kaldıktan sonra HDP’den istifa ederek Türkiye’nin Sesi partisini kurdu.

Burada da Bilgen’den çok önce, ilk ayrı parti kurma girişimi HADEP’de yaşandı. Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Fidan, tam da Osman Öcalan’ın PKK ile ayrışma sürecinde yeni parti kurma arayışlarındayken öldürüldü ve yeni parti planı bir daha ele alınamadı. Ayhan Bilgen de Kobanê davası sanıklarından. Ancak ayrılıp yeni parti kurması nedeniyle bu siyasetin tamamının olumsuz tavrına muhatap oluyor, selamı alınmıyor ve selam verilmiyor.

İtibarsızlaştırmak adına masalar altında kendisini gizleyerek siyaset yaptığı iktidar bileşenleri tarafından ileri sürülse de, PKK ile eşitlenerek kriminalize edilmeye çalışılsa da HDP kendi gündeminde, 3’üncü bir ittifak modeli olarak yol alıyor. 5 parti 2 sivil toplum örgütünden oluşan ittifak 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs’ta meydanlarda ortak organizasyon yaptılar, şimdi de temmuz ayı ortasında açıklayacakları ittifak deklarasyonuna çalışıyorlar. TÖP, TİP, HDP, EMEP ve EHP ile Halkevleri ve Sosyalist Meclisler hareketi bu ittifakın bileşenleri. TKP bu ittifak modelinin ilk toplantısına katıldı ve burada yer almayacağını açıkladı, Sol Parti ise hiçbir toplantısına katılmadan ittifakı reddetti.

Bu arada HDP’nin en az 4’lü bir baskı altında kaldığını da vurgulamak lazım. Kapatma davası, kayyımlar ve operasyonlarla devletin, sivil siyaset yapma alanını her geçen gün elindeki silahla daraltan PKK’nın, manevi olarak Abdullah Öcalan ve politik olarak da Selahattin Demirtaş’ın baskısını HDP, kılcal damarlarına kadar hissediyor. Bu mesele çok konuşmayı hakkediyor aslında. Ama bu yazıda değil.

AYM’NİN ZOR KARARI

Aziz Nesin’in ünlü tiplemesi “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” gibi HDP de seçimlerin sonucunu değiştirme gücü nedeniyle seçim zamanlarında “yaşıyor” muamelesi görse de daha sonra unutuluyor, görmezden geliniyor. Cumhurbaşkanı seçimlerinde ve seçim sonrası anayasa değişikliklerinde TBMM’de kilit parti HDP, bu görülmeme haline karşın. Aslında bunu çok fazla da dert etmiyorlar, çünkü alışkınlar. Son dönemde Kürt kimliği üzerinden devletten operasyon yememiş kesim yok gibi. Son kurban gazeteciler.

HDP’nin kapatılma davasından Recep Tayyip Erdoğan ile AKP’nin hoşnut olmadığı, muhafazakâr Kürt oylarını olumsuz etkilemesi nedeniyle biliniyor. Devlet Bahçeli’nin, sürekli, üyelerinin tamamı AKP tarafından atanan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını beğenmeyerek kapatılmasını istemesinden de rahatsızlar. Bu aynı zamanda mahkeme üzerine bir baskı olarak da değerlendiriliyor.

Yargıtay’ın isteksizce hazırladığı HDP iddianamesi Anayasa mahkemesi raportörlerinin önünde büyük bir sorun yumağı olarak duruyor. Davanın içini doldurmak için, parti üyesi ve yöneticilerine yöneltilen bireysel suç iddialarının, hukuk da zorlanarak hüküm haline getirildiği de gözlemleniyor. Bunun da yeterli olamayacağı görüşü de mahkemede mevcut. Son olarak AKP’nin kapatılma davasında böyle kalın bir sorun yaşanmıştı yüksek mahkemede. O dönemin ikliminde en seküler üye “irticai faaliyetlerden dolayı” AKP kapatılmasın diye oy kullanırken, en muhafazakâr üye de AKP’nin “irticai faaliyetlerden cezalandırılmasını” istemişti. Durum buna çok benziyor.

İktidarın MHP kanadı kapatılması için çaba harcıyor, AKP kanadından da fazla olmasa da buraya destek var. Ama direnç de var. Yargıda işler çok karışık aslında. Bekir Bozdağ’ın, Abdulhamit Gül’den sonra bakanlık koltuğuna oturması da bunun göstergesi. Erdoğan’ın elindeki, kim tarafından oluşturulduğu bilinmeyen bir listenin son sırasında yer alan Bozdağ’ı bakan olarak atadığını biliyor musunuz? Listede eski Adalet Bakanlığı müsteşarı ve 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreci dönem Adalet Bakanı Kenan İpek ve Cumhurbaşkanı Hukuk Danışmanı Mehmet Uçum’un da bulunduğunu söylersek çok ciddi sağlık sorunları nedeniyle fazla stresli ortamlarda yer almaması gereken Bozdağ’ın o koltukta oturması ilginç bir biçimde rahatlatıcı gelebilir sizlere de. Ama fazla rahatlamayın, Gül niye gitti ise Bozdağ onun için geldi ve Kenan İpek’in bakanlık üzerindeki etkisinin arttığını da HDP’nin kapatılma davası üzerinden hatırlatalım…

Köşe Yazıları Haberleri